13 yaşında başladım gitara. o zamanlar bırak interneti, cd playerlar çok büyük lükstü. bizden önce aynı evi kullanan halam ve kuzenlerimden, bir gün evi kurcalarken bir koli buldum ! o da ne içini açtım metallica master of puppets, sepultura - chaos ad, slayer reign blood, gibi hayatımda ilk defa gördüğüm çok acayip kapaklı bir koli kaset buldum. hemen dinlemeye koyulduğumda ise, hayatımın değiştiğini anlamıştım aslında. ardından amiga 500, poloraid foto makinesi gibi ne kadar ıvır zıvırım varsa toplayıp bir spotçu ya gidip o zamanın parası ile 30 lira ya satmıştım. parayı alır almaz doğru bir müzik markete ve klasik gitar almak istediğimde kıl ve hayallerimin ve sevincimin büyüklüğünü anlayamayan bir abi, paranı biraz daha biriktir daha kaliteli bir şey al dediğinde hıı ok, deyip oradan çıkarak bir yandaki dükkandan gitarımı almıştım !!! işte dünyalar artık benimdi. doğru eve gittim kasetleri takıyor, karşısında klasik gitarımla adeta onlarla beraber çalıyor, hopluyor, zıplıyordum. artık rock ve metal müzik hayatımın ta kendisi olmuştu. bir süre bu hayali konserlerimden sonra baktım ki ufak ufak rifflere eşlik etmeye başilıyorum !! aman tanrım didim !, artık çalabiliyordum bende ! ve bu kendiliğinden olmuştu, hiç bir ek yardım almadan. bu bir mucize olmalıydı, hayatım ise eskisi gibi değildi, derslerden soğumuştum, sadece aklımda gitar vardı. gitar gitar gitar. ve sonra internet diye bir kavram vardı. 256 k çevirme sesli internet kullanan, mynet e girerken uyuyakalan insanların olduğu internet kafelere gidiyor tüm günümü akorlar, basılışlar gibi dökümanları arayarak geçiriyor, ve tüm harçlıklarımı bunların çıktılarına arıyordum. 8. sınıfa geldiğimde çok derin bir müzikal kültürüm, ve 1 senelik bir gitar deneyimim vardı, sınıfta da gitarla ilgilenen bir arkadaş bulmuştum ve ondan üç bin akor kitabını, evlerine gittiğimde ikileme bile düşmeden ÇALMIŞTIM ! saatlerimi gitara veriyordum. Lise 1 e geçtiğimde ilk elektro gitarımı no name şeklinde kırmızı bir sağ strattı, ama solak olduğum için telleri ters takıp çalmaya başlamıştım. (o zamanm hendrix kimdir nedir haberim yok) ve lise de kendi kafama göre arkadaşlar buldum. grup kurduk stüdyolara kapanıyorduk. Ve bir gün stüdyo da kendi yaşıtlarıma göre çok kuvvetli sololar atabildiğimi gördüm ve bu birden oldu, arkadaşlarımın ve benim de ağzım açık kalmıştı. O gün anladım ki müzik benim hayatım olacak. sonra tarzım değişti ve sırasıyla grunge, blues oldu, blues i kendime göre hatim edip tuşemi oturttuktan sonra ( artık youtube da hayatımızdaydı ) tekrar beni ben yapan sert sesli müziğin derinliklerine gömüldüm. gamları keşfettim modları keşfettim. blues un pentatonik, normal müziğin major ve minor gamları üzerinden işlediğini, çeşitli modlarla süslendiğini, ve her gamın ilgili minör majör gamının olduğu gibi armonik durumları keşfettim. klavyenin üzerindeki notaları ezberleyip internetten porte işlemeyi, nota okumayı öğrendim... 27 yaşındayım ve 13 senem böyle geçti, ve bunları kendi araştırma ve müzik aşkımla elde ettim, bugün kurs verdiğim 7 tane öğrencim var ve profesyonel sahne müzisyeniyim. Kıssadan hisse, insanın içinde eğer aşk varsa, istek varsa bu güç bir öğretmen potansiyeli yaratıp sizi yönlendirebiliyor. Ama bu tabi ki ekstrem bir örnek. Ben müzik yapmak için yaratildiğina inananlardanım, sürekli karşıma zorluklar çıktı ama hiç bir şey yolumdan döndüremedi. Bunun yanında işinin ehli bir hoca bulunup kurs ta alınabilir. Ama şuna inanıyorum ki insanın kendi tarzını bulması için hocayla uğraşmaması gerekiyor. (armoni dersini katmıyorum bu duruma). Kolay gelsin. 👍