Mutluluk ve Felsefe

mutluluk bir doyumsuzluk noktasıdır.alıştığımız mutluluk olmaktan çıkar ve mutlu olacağımızı sandığımız durumlara ulaştığımızda da etkisi kısa sürede geçer..insanoğlu mutsuz olmayı hiçbi şeyi başaranmadığı kadar iyi başarır..
 
Mutluluk beyin yanılsamasıdır kanımca..Belli bir odak ve şartanmanın sonucu mutluluk durumu;mutlulugun mutlak sonucu yetinememedir..Bir alıntıyla bitirmek gerekirse;

Kim ne derse desin,
mutlu insanın en mutlu anı;uykuya daldığı andır..
mutsuz bir insanın en mutsuz anı;uykudan uyandığı andır..
İnsan hayatı bir tür hata olmalı...

Schopenhauer..
 
mutluluk arayislari insana gore degisiyor kimisi kucucuk seylerle mutlu olmayi basarabiliyor ama artik bu cok zor bizim nesilimiz ac gozlu malesef kucuk seyler bizlere yetmiyor.
gerci ben hicbir mutluluk arayisi icinde degilim kucuk buyuk hic fark etmez cunku omrun boyunca mutlu olunmuyor bu kesin her mutluk sonunda cok acikli bi son oluyor mutlu sonla biten tek hayat filimlerdeki hayat o bile zor artik 🙂
 
Her hafif çapta bir depresyona maruz kaldığımda felsefeyle daha çok ilgilenmem bilinçaltımki mutluluğu arama yönetimi olabilir ya da karamsar filozofların( aslından en umut veren filozoflardır) dediği gibi yarın daha kötü bir gün olacak lafıyla- aman bu da neymiş daha kötü olaylar başıma gelebilir- diyerek savunma mekanizması yaratmam da mümkün olabiliyor. Felsefeyi seviyorum🙂
 
mutluluk zaten devamlı olsaydı bunun gerçek mutluluk olup olmadığını sorgulardınız, çok uzun süre devam etmez, kendini özletir...
bazen mutluyken bile çok mutluyken bile içinize bi kurt düşer bu durum çok devam etmicek dersiniz işte bunun gibi...

bi söz var:madem ki şimdiye kadar olan kısım kötü geçti, hiç şüphesiz bundan sonraki daha iyi olacaktı... 😉
 
Bir de şey vardır çok gülersin mutlusundur hemen iç ses şöyle der: çok güldüm ya kesin kötü bir şey olacak akabinde🙂 İşte insan, illa kendini mutsuz edecek bir şey bulur, iyilik de yaramaz🙂
 
evet, insan hayatında hisleri ön planda olan bir yaratık ve devamlı sorgulama meylinde olduğu için kafasına taktığı şeyi kafasından bir türlü atmasını beceremiyor...
dünyadaki mutluluk üzerine söz söyleyen milyonlarca şair ve yazar var ve çoğusu da dünyadaki mutluluğun geçici olduğunu savunuyor...
peki, dünyada geçici olmayan ve bu nedenle de en büyük değere sahip olan duygu nedir? aşk mı, aşkın kutsallığı hiç geçmez mi, yoksa kalıcılık aramak insanın bir yanılgısı mı, peki insan geçip gideceğini bildiği halde neden kalıcılık arar, bu geçiciliği neden yediremez kendine...
(aslında bütün cevapları ben biliyorum, sadece sizi denemek için soruyorum) 🙂
nedennn ?
hayatta her günü mutluluk içinde geçen insan yoktur tabii, hatta mutsuz günleri herkesin daha fazladır, ve bu mutsuz olan günlerde insan hep o mutluluğu arar ve sonunda ne görür? ne görür sonunda...
o mutlu an hemen gelip geçmiş..
peki ben bunu göre göre neden yaşamaya devam ediyorum, herkesin kendi acıları var bunu çok iyi biliyorum, buraya tek kelime yazamayacak kadar hassas bir halde gözyaşları döken insanlar var onlar şimdi yastıklarına sarılıp ağlıyorlar, ne için ağlıyorlar...
bir çok şey için, biliyorum, dün gece ben de ağladım...

şunun değerini bilir misiniz veya şunu hiç görüp hissettiniz mi...
gün boyu ağlayan ve gözleri şişen biri, artık ağlamaktan yorulur, bazıları sinir krizine doğru gider bazıları ise tatlı bir huzura doğru...
işte bu tatlı huzura gidenler bir müddet sonra gülerlerse onlara iyice bakın, işte o an insanlığın en yüksek değer görüntüsüyle karşı karşıyasınız...
ben bunu gördüm ve bunu bir mucize olarak addettim, gerçekten de bu mucize, ben mucizeyi gördüm...
o anda mutlu olduğu için de gülmedi aslında, hayat onu güldürdü, gizli bir güç onu güldürdü, neden mi...
neden mi ben cevabını biliyorum, söylüyorum, o insan en tepeye çıktı ve etrafa baktı, etrafta karanlık köşelerde yığılan insan toplulukları gördü, o insanların birbirlerine sokulduklarını ve birbirleriyle her türden alışverişler yaptıklarını gördü, insanların birbirlerine muhtaç olduklarını gördü, insanların, hafif karakterli, ve yüzeysellikten bir türlü kurtulamamış olduklarını gördü, evet, bağırdı bağırdı ve onu duymadılar, onunla ilgilenmediler işte bunu gördü, hepsinin önceden açılmış bir yolda dümdüz yürüdüklerini gördü, işte baktı ve bunları gördü o...

sonra oradan aşağı indi ve yüzünde dünyanın en güzel gülümsemesi oluştu, gülmeye mecbur değildi, aslında çok hazin bir olay yaşamıştı ama...
bu ne mucize... bu nereden geldi ve nereye gidiyor... bu ne mucize böyle...
evet... benimki sadece bir aynaydı, ben ayna tuttum, işte insan hep daldaki meyveyi koparmak için ayağının altına koyacağı bir taş arıyor, bir türlü bilemiyor ki dala doğru uzansa zaten elmayı koparacak...
evet meyvenin elma olduğunu da biliyordu aslında ama görmeden inanmak istemedi...
 
mutluyken bünyende hissetmediğin eksiklerin aslında kağıt başında beynine toparlanan o akıl almaz düşünme eskizleri olduğunu anlayamazsın.

ben böyle düşünüyorum.yaşadıkça daha bir belirginleşen-tecrübe getirisi-sağlam duygular sana ne kadar acı çektirirse içinden fışkırtmak istediğin duygular da o kadar yoğun olur.mutluyken de şakarsın söylersin coşarsın o başkadır.

ben ikisini aynı yerde görmem.felsefem de budur.ama şöyle de bir şey var ki mutluluğu acıda bulmak asıl mutluluktan da ballıdır.
o acı senin için daha da kıvrandıcı olsa da her geçen gün seni anlayan şeyin yine o sadık acılar olduğunu anlamalısın.
bunun tam tersini belirtecek olursak umuttki ışığıyla mutluluğunu bulanlar da vardır.dersin ki kendi kurguladığı amaçlar doğrultusunda bir peri misali uçuşan o saf isteklerinin pençesinde kendine yeni bir hayat kurmuş.ve yine dersin ki ben onun gibi olmalıyım.
ben ikincisini kendime uygun gördüm.acı çeksem de umut ışığını hep yakmak istedim,yakıyorum...
 

Geri
Üst