Nazım Hikmet

KARIMA MEKTUP

33 - 11 - 11
Bursa
Hapisane

Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
 
Yönetici Uyarısı: Mesaj içeriği yazım ve anlatım hatalarına sahip olduğundan yönetim tarafından silinmiştir. Kasıtlı olarak Türkçe'yi yanlış kullanmaya devam etmeniz durumunda siteden atılacaksınız. Lütfen Forum Kurallarını okuyunuz.
 
HASRET

Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.


Nazım Hikmet
 
Tesadüfen D&R'da Can Dündar'ın "nâzım" kitabını gördüm ve aldım. Yanındaki belgesel CDsi ile beraber fiyatı bence gayet uygun. Eğer okumayan varsa mutlaka tavsiye edilir. Can Dündar müthiş bir iş çıkarmış...
 
İSTANBUL -
geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpusane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi burda, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.
 
SEN


En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel' un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..


nazımın az biline şiirlerindendir.Bir sevgiliye değil intihar eden bir dostuna yazmıştır üstad
 
o, yalnız ağaran tanyerini görüyor
ben, geceyi de.
sen, yalnız geceyi görüyorsun,
ben ağaran tanyerini de...

söze gerek var mı?

büyük şair.. Saygı duyulası insan..
 
Salkımsöğüt

Akiyordu su
gösterip aynasinda sögüt agaçlarini.
Salkimsögütler yikiyordu suda saçlarini!
Yanan yalin kiliçlari çarparak sögütlere
kosuyordu kizil atlilar günesin battigi yere!
Birden
bire kus gibi
vurulmus gibi
kanadindan
yarali bir atli yuvarlandi atindan!
Bagirmadi,
gidenleri geri çagirmadi,
bakti yalniz dolu gözlerle
uzaklasan atlilarin parildayan nallarina!

Ah ne yazik!
Ne yazik ki ona
dörtnal giden atlarin köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz ordularin ardinda kiliç oynatmayacak!


Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlilar kayboluyor günesin battigi yerde!


Atlilar atlilar kizil atlilar,
atlari rüzgâr kanatlilar!
Atlari rüzgâr kanat...
Atlari rüzgâr...
Atlari...
At...

Rüzgâr kanatli atlilar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarkti salkimsögütler
sari saçlarinin
üzerine!

Aglama salkimsögüt,
aglama,
Kara suyun aynasinda el baglama!
el baglama!
aglama!
 
___Yumdum Gözlerimi____
Yumdum gözlerimi..
Karanlıkta sen varsın.
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun.
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin..

Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim.
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar.
Şimdi orda herşey seninle başlıyor.
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait.
Ve sana ait olmayan..
____Nazım Hikmet____
 
VATAN HAİNİ (40249 Hit)

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ
 
BU KİŞİLİK GERÇEKTEN TAKDİR EDİLECEK BİRİSİ....GELECEGİ O ZAMANLARDA GÖRMÜS OLUP O ZAMAN BU GERÇEKLERİ İGNELEYİCİ BİR DİLLE SUNMUS ÇOK MUHTEREM İNSANDIR ...ELLERİNDEN ÖPER..... ONUN GİBİLERİNİN GELMESİNİ TÜM KALBİMLE DİLERİM....TÜRK GENÇLİGİ UYUMASIN AMERİKAN ÖZENTİSİ GENÇLERE DUYRULUR...NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
 
Öncelikle forum kurallarını okumanı tavsiye ederim.
-''Ne mutlu türküm diyene'' diyorsun ama türkçede sadece cümle başlarının ve özel isimlerin ilk harfinin BÜYÜK harfla yazılması gerektiği bilmiyorsun.

Bir tanede benden gelsin:

Bir Hazin Hürriyet

Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
 
hala ve hala milli ehlileştirme bakanlığının türk dili ve edebiyatı kitabında yer alamayan ustadır. onun yerine necip fazıllar, arif nihat asyalar, nihal atsızlar vardı; yetişin yiğitler, türklük, müslümanlık elden gidiyor diye yırtınan... buram buram ülkü kokan, turan kokan...

demek ki on yıl sonra, demek ki sabah sabah...
 
eve_salem demiş ki:
BASİT YAŞAMAK



Basit yaşayacaksın.



Mesela susayınca su içecek kadar basit.

Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.



Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

tek bir düğme, tek bir cümle gibi;

sevince lafı dolandırmadan söylediğin

“seni seviyorum” gibi.



Basit bir öpücük yetecek sana;

basit sıcak bir öpücük

ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.

O öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.



Kabak çekirdeği verecek sana

rakamların veremediği mutluluğu.



El yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak

en değerli kağıdın;

hep yanında taşıdığın,

atmaya kıyamadığın.



İki harekette giyiniverecek,

iki harekette soyunuvereceksin.

Kısacık olacak uyanman

ve yola çıkman arasında geçen süre;

kısacık olacak

sıcacık kollara dolanman

ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.



Kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;

bakışların bile anlatabilecek kendini.



Beklentilerin de basit olacak.

Kaf Dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.

Bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;

ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana

en ucuz aşk romanını.



Pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.

Zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.



Bir kaşarlı tost olacak aradığın

nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;

parmakların olacak en kıymetli çatalın.

Yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

İskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.



Bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana

kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir

“fa diyez”in mutluluğunu.



Makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.

Temizlik kokacak en pahalı parfümün



“Bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde

ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.

Tek dereden su getirmen yetecek,

bir “istemiyorum” diyebilmeye.



Ne durduğu farketmeyecek abanın altında.



Saatin, sadece saati gösterecek;

Telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.

Küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.



Basit yaşayacaksın, basit.

Sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi



basit...


Nazım Hikmet Ran









az önce araştırdım maalesef bu şiir 'basit yaşamak ' nazım hikmet in şiiri değilmiş şair düş hekimi yalçın ergir in bir şiirimiş ve bu şair bu durumdan çok muzdaripmiş çünkü şiirleri internette nazım hikmetin ya da can dündarın zannedilerek okunuyormuş... ama şiir yine de çok güzel bu arada nazım ustayı da tekrar saygıyla anmak isterim ....
 
Nazim-Hikmet-Ran.webp


Sevgi ve saygıyla anıyoruz...
 
müzik eğitimi verilen bazı dersler ve ders veren sanatçılar;

Çalgı ve Ses eğitimi

Ayşe Tütüncü “piyano sınıfı”

Erdal Erzincan “bağlama sınıfı”

Oğuz Büyükberber “doğaçlama sınıfı”

Neşet Ruacan “gitar sınıfı”

Şebnem Ünal “ses sınıfı”

Ufuk Karakoç “ses sınıfı”

Erkan Oğur “perdesiz gitar sınıfı”


ilk olarak Erkan Oğur dikkatimi çekti benim 😀
 

Geri
Üst