"varlıkla yokluk birbirine karşıt iki kavramdır. yokluk var mıdır? yoktur. öyleyse olmayan bir şeyin karşıtı da olamayacağından varlık da yoktur." şeklinde kısa ve öz bir açıklamasını yapmıştı felsefe hocamız 😆
fulya_m_o_r demiş ki:"varlıkla yokluk birbirine karşıt iki kavramdır. yokluk var mıdır? yoktur. öyleyse olmayan bir şeyin karşıtı da olamayacağından varlık da yoktur." şeklinde kısa ve öz bir açıklamasını yapmıştı felsefe hocamız 😆
fulya_m_o_r demiş ki:"varlıkla yokluk birbirine karşıt iki kavramdır. yokluk var mıdır? yoktur. öyleyse olmayan bir şeyin karşıtı da olamayacağından varlık da yoktur." şeklinde kısa ve öz bir açıklamasını yapmıştı felsefe hocamız 😆
anarchist_hippy demiş ki:Schopenhaur gibi saçma bir adamı barındıran akım... Dünya'nın bugünkü bireysel haline gelmesine neden olmuş, kökeninde kentleşme olgusunun olduğu bir düşünce sistemi.
Schopenhaur'un evindeki bir uşağı ve köpeği ile yaşamı sonucunda kaleme aldığı yazıların kentleşme olgusu ile çok yakından ilişiği vardır. Kentleşme, her ne kadar toplum olmayı, büyük kitleler olmayı barındırsa da, her insan kentleşme büyüdükçe, o toplum içerisinde daha da yalnızlaşmaktadır. Schopenhaur'da bunu çok derin bir şekilde yaşamış ve bundan etkilenerek eserlerini yazmıştır. Endüstri toplumunu ve hatta post-kapitalist toplumu güzel bir şekilde analiz etmiştir. Ancak bana göre insanların geçiş döneminde yaşanmış sıkıntıları artık kentlerde 3. nesilden çok daha süredir yaşayanlar olarak halen geçmişte yaşanan sıkıntıları yâd etmemiz gayet anlamsız ve yersiz. Artık bizim bu yazılanları okuyup da var olan sorunsalı devam ettirmemizin, örnek almamızın ve gelecek nesillere aktarmamızın anlamı yok. Kentli insanlar olarak bu sorunları nasıl çözeceğimizi araştırmamız gerekiyor yas tutmak yerine...
Aton demiş ki:anarchist_hippy demiş ki:Schopenhaur gibi saçma bir adamı barındıran akım... Dünya'nın bugünkü bireysel haline gelmesine neden olmuş, kökeninde kentleşme olgusunun olduğu bir düşünce sistemi.
Schopenhaur'un evindeki bir uşağı ve köpeği ile yaşamı sonucunda kaleme aldığı yazıların kentleşme olgusu ile çok yakından ilişiği vardır. Kentleşme, her ne kadar toplum olmayı, büyük kitleler olmayı barındırsa da, her insan kentleşme büyüdükçe, o toplum içerisinde daha da yalnızlaşmaktadır. Schopenhaur'da bunu çok derin bir şekilde yaşamış ve bundan etkilenerek eserlerini yazmıştır. Endüstri toplumunu ve hatta post-kapitalist toplumu güzel bir şekilde analiz etmiştir. Ancak bana göre insanların geçiş döneminde yaşanmış sıkıntıları artık kentlerde 3. nesilden çok daha süredir yaşayanlar olarak halen geçmişte yaşanan sıkıntıları yâd etmemiz gayet anlamsız ve yersiz. Artık bizim bu yazılanları okuyup da var olan sorunsalı devam ettirmemizin, örnek almamızın ve gelecek nesillere aktarmamızın anlamı yok. Kentli insanlar olarak bu sorunları nasıl çözeceğimizi araştırmamız gerekiyor yas tutmak yerine...
Ne Nihilizm ne de Kentleşme kapitalizmden sonra ortaya çıktı. Kaldı ki ortada yas tutan da yok. Nihilizm değerlerin sorgulanmasıdır bunun içine kollektivizm ve komün de girer. Bireyselliğin karşısına konulmuş olan toplumsallık hiç de toplumsal olmadığı gibi, bireysellikte aslında yoktur. Çünkü biri yani örneğin toplumsallığı toplu halde insanların eyleme geçip yaşaması diye düşünürsek, modern kentlerde kimsenin kimseden haberi olmadığına göre ortada bir ortaklıktan da sözedilemez. Diğer yandan bireysel olarak da çevresiyle sınırlandığından hiç kimse bireysel davranabilme özerkliğine sahip değildir. Bu durumda sen hangi işbirliğinden ya da konuşup sorunları çözme yönteminden bahsetmektesin. Ben böyle bir ihtimalin varolabileceğini göremiyorum ortada böylesine bir kabullenme ve kader anlayışı da bu denli yaygınken üstelik.