Reklam Yazarlığı

Reklam yazarlığı, son zamanlarda çok ilgi duyulan bir alan olmaya başladı. Belki de ben sektöre yeni girdiğim için bunu yeni gördüm, bilmiyorum. Bunun için bu konu burda az buçuk tartışılırsa, belki bu işi yapmak isteyenlere veya merak edenlere yardımı dokunur diye düşünüyorum.
Ben sonuçta Junior (çömez de denilebilir🙂) dedikleri türden bir reklam yazarıyım, işi yeni yeni öğreniyorum. Bu yüzden de sürekli araştırma, okuma ve dinleme durumundayım. Burada ufak tefek bildiklerimi sizinle paylaşmak güzel olacak. Bu mesleği yapan, bilen başka Turkrock'çılar da varsa gelin konuşalım burda! 🙂
 
http://ilef.ankara.edu.tr - reklam atölyesi başlamak için çok güzel bir site mesela. Yazı-makale kısmından bir yazı eklemek istiyorum buraya.
Bu arada eskiden adı "metin yazarlığı" bu mesleğin yeni adı özellikle Haluk Mesci'nin çabasıyla "reklam yazarlığı" na dönüşmüştür. Arada gerçekten de büyük fark var. Sağolsun 🙂


Reklam Atölyesi | http://reklam.ilef.net/
Bu doküman, http://reklam.ilef.net/yazi.php?yad=260 adresinden alınmıştır.

Reklam Metinleri

Pazarda aynı ürünlerin çoğalmasıyla marka kavramı altında tüketicinin bir ürüne sadık kalması umulmaktadır. Bu durumda ürünün diğerlerinden ayrılabilmesi için ürün imajının diğerlerinden farklı bir konuma getirilmesine çalışılır. Reklam metinleri, burada; imajın oluşturulması açısından gerekli olan altyapısıyla birlikte iş görür. Sağlam bir yapıda oluşturulmuş, hedef kitlesini iyi konumlandırmış reklam metinleri elbetteki diğer ürünlere nazaran pazardaki yerini daha da sağlama almış olacaktır.

Yaratıcı çalışmada sözcüklerin ve görüntülerin oluşturulması çalışmaları reklam metni ile belirlenir. Reklam metni mesajın hem yazılı hem de sözlü öğelerini içerir. Buna göre metin, yalnızca başlıklar, alt başlıklar, resim altları ve sloganlardan oluşan bir bütün olmayıp aynı zamanda resimler, markalar, çerçeveler, semboller, logolar ve diğer görsel görüntüleriyle radyo ve TV’de olduğu gibi ses ve müzik etmenlerinin hareketliliğini içeren bir bütün olarak algılanmalıdır.

Reklam metninin amaçları:
*Okuyucunun veya izleyicinin ilgisini çekmek,
*Haber vermek,
*Gerekli bütün bilgileri anlaşılır ve inandırıcı bir şekilde anlatmak
*ve Tüketicilerin ürünü almasını sağlamaktır.

Reklam yazarı reklam metnini oluştururken:
*Belirli bir plan içerisinde ürün ya da hizmetin özelliklerini,
*Tüketiciler hakkındaki bilgileri,
*Reklamın yayınlanacağı medyayı,
*Reklamın ana temasını,
*Kullanılacak görüntüleri
*ve Tüketicilerin reklama karşı göstereceği tepkileri dikkate almak zorundadır.

Ayrıca;
*Ürün ya da hizmetin tüketiciye sağladığı faydalar nelerdir?
*Dezavantajları nelerdir?
*Ürün ya da hizmeti alanla tüketen aynı kişi midir?
*Ürünün yapımında hangi malzemeler kullanılmıştır?
*Hizmet ya da ürünün kalitesi nasıldır?
*Hizmet ya da ürünün fiyatı nedir?
*Ürün ya da hizmet nerelerden temin edilecektir?
*Ürün ya da hizmet,rakip ürün ya da hizmetlerle hangi açılardan karşılaştırılacaktır?

Gibi başlıklarda toplayabileceğimiz özellikleri de bilmek zorundadır. Bunun için de reklamın amaçları ve mesaj stratejisi, metin yazarının yol göstericileridir.

İyi bir reklâm metni:
*İnsanların ilgisini çekebilmeli,
*Anlaşılabilir ve inandırıcı olmalı,
*Ürünün insanlar tarafından arzulanmasını sağlamalı
*ve Onları satın alma eylemine yöneltmelidir.

Reklam metni, ürünün dezavantaj gibi görünen özellğini avantaja çevirebileceği gibi bunun tam tersini de yapabilir!
Örnek: Abd’de yapılan filtresiz sigara reklamı. Filtresiz sigaranın dezavantaj etkisi ‚her iki ucundan da yakabilirsiniz’ şeklinde yazılan bir reklam metniyle avantaja dönüşmüştür.

Reklam metinlerinin genel özellikleri:
1-Anlaşılırlık:
Okuyucu metni anlamalıdır.Yalın bir anlatıma sahip olmalıdır.Bu nedenle de uzun ve karmaşık cümleler ve çift anlamlı kelimeler kullanılmamalıdır.
2-Sözcük seçimi:
Metinde kullanılacak sözcükler özenle seçilmelidir. Hedef kitlenin kullandığı sözcüklerin dışında sözcükler kullanılmalıdır.
3-Cümle yapısı:
Aktif cümlelerin kullanılması. Örneğin %25 tasarruf edilir yerine %25 tasarruf edersiniz. Pasif öğeler en az indirilmelidir ki ilginç ve kışkırtıcı olabilsin...
4-Özetleme:
Metnin etkisi kısaldıkça artmaktadır...Fakat posta yoluyla gönderilen metinler ve basılı medyada kullanılan metinlerin uzun ve fazlasıyla bilgilendirici olması önemlidir.
5-Akıcılık:
Cümle ve paragraflar arasındaki geçişler akıcı olmalıdır. Metin ani değişimler içermemelidir ve kolay algılanabilmelidir.
6-Üslup:
Reklam yazarı canlı,kesin ifadeli ve kolay algılanabilen sözcükler seçmeli ve bunları okuyucunun hatırlayabileceği bir üslupta hazırlamalıdır... Gerçekçi metinler hayal gücünü sınırlar ve genellikle etkisiz donuk ifade sergiler.
7-Farklılık:
Reklam metinlerinde kalıplaşmış cümle yapıları muhakkakki kullanılır fakat reklam yazarı daha önce denenmemiş olası anlatım biçimlerini de kullanmak zorundadır...

Reklam Metinlerinin Bölümleri:
Reklam metni yukarıda da söylediğimiz gibi Başlık, Alt başlık, Ara metin, İsim ve adres, Slogan, logo vb bölümlerden oluşur.
Başlık:
yaratıcı çalışmalarda bolca kullanılan ve metnin anlamını tamamlayan bölümdür...Okuyucunun dikkatinin de metne yönlendirilmesinde büyük bir etkinliğe sahiptir. Bu nedenle dikkat çekici olmalı, mesajın özünü aktarmalı ve okuyucusunu metnin alt bölümlerini de okuyamaya sevk etmelidir.

Başlık çeşitleri:
Deklaratif başlık: dünyanın en sağlam lastiği
Soru başlık: daha fazla ister misiniz?
Emir niteliğindeki başlık: Kitaplarınızı Dost’tan alın
Özdeşleştirici başlık: Yoksa siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?
Slogan başlık: Marc en iyi kireç sökücü
Metin başlık: Bahçenizi saraya dönüştürecek,sizi sonsuz rüyalara taşıyacak çim makinesi
Zıt başlık: Karda bahçenizde bir şortla dolaşabileceksiniz

Alt başlık
*Metne hareket kazandırarak gözün dikkatini arttırmak,
*Yeni bir harf karakteriyle değişiklik yaratmak
*Satış noktalarını vurgulamak
*Değişik maddeler ve fikirlerle metni bölmek,
*Sadece başlıklarla veya resimlere bakanların ilgisini çekmek
*ve Metni daha ilgi çekici hale getirmek gibi amaçlarla kullanılır.

Ara Metin:
Reklamın başlık veya ara başlıklarının dışında kalan ve ana fikri içeren bölümdür. Reklam metinleri, duygusal içerikli ve satışa yönelik olmak üzere iki şekilde yazılırlar.

Duygusal içerikli metin
Bir takım duygulara hitap eder bir şekilde hazırlanır. Örneğin *Kendine güven,*cinsellik, *aşk, *sevgi, *arkadaşlık, *koruma, *merak, *güvenlik, beslenme vb.
Bir çok reklam metni insanların bir takım arzularını ve duygularını harekete geçirmek amacıyla yazılır. Böylece reklamı yapılan ürün ile bu duygular arasında çağrışım yaratılarak tüketicilerin satın alma eylemine yöneleceği varsayılır.
Örnek olarak Banka reklamları ile mal mülk edinme, kazançlı çıkma, tasarruf edebilme güdüsünün yaratılması... Araba reklamlarıyla beğenilme, saygınlık, sosyal statü, vb güdüler ile bireyin satın alma eylemine yöneltilmesi...

Satışa yönelik bir reklam metninde ise
*doğrudan rekabete yönelik, *ikna edici ve harekete geçirici niteliktedir. Bu tür metinlerde promosyon, ücret indirimi ve kupon sistemi gibi yöntemler kullanılarak tüketiciler satın alma eylemine yönlendirilir.

Sloganlar:
Genellikle reklamda kurumsal kimlik yaratmak amacıyla kullanılır. Sloganlar bir ürünün diğerlerinde ayrıştırılabilmesi amacıyla rakiplerinden farklı olan özelliklerinin akılda kalıcı bir şekilde özetlenmesiyle oluşur...
*Kolay hatırlanabilmeli
*Ürünün farklılığını ortaya çıkarabilmeli,
*Merak uyandırabilmeli
*Bir ödül veya üstünlük belirtmeli,
*Akıcı ve ahenkli olmalı
*ve ayrıca tüketicinin kolayca anlayıp öğrenebileceği nitelikte olmalıdır.

Bir ürün veya hizmetin sunduğu faydalar ile yapılan işi anlatan sloganlar olmak üzere ikiye ayrılır.
Kurumsal kimlik öne çıkaran sloganlar: Dünyanın en gözde hava yolu British Airways
Yapılan işi öne çıkaran sloganlar🙁Bunlar daha çok satış amacını taşır!) Ülkersiz çay saati düşünülemez ve Zamanı tutmanın Japonca sanatı Citizen saatleri

Reklam metini hazırlamak bir uzmanlık işidir. Edebiyat alanında başarılı olan birisinin reklam metinleri yazma konusunda başarılı olabileceğini söylemek mümkün değildir. Ünlü yazar Adoult Huxley’e göre; reklam yazarlığı, modern edebiyat biçimlerinin en ilginç ve en zor türlerinden tekidir.

Yale Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre reklamda satışa etkisi en fazla olan sözcükler şunlardır: Siz, Yeni, Sağlık, Sevgi, Koruma, Kolay, Kanıtlanmış, Sonuç, Para, Güvenlik, Buluş ve Garanti.
Bu sözcüklere Özgürlük sözcüğünü ekleyen yazarlarda bulunmaktadır. Yine reklamlarda en fazla karşılaştığımız sözcükleri de bu listedeki sözcükler oluşturmaktadır.

Kaynakça:
Emre Becer, İletişim ve Grafik Tasarım, Dost Kitapevi Ankara, 1997
Gaye Özdemir Yaylacı, reklamda Stratejilerle Yönetim, Alfa Yayınevi, 1999
© 2003 Reklam Atölyesi & ilef.net
http://reklam.ilef.net/yazi.php?yad=260
 
denizz çok güzel bir konu açmışsın tebrik ederim 😉 Reklam yazarlığı senin de yazdığın gibi Türkiye'de son yıllarda revaçta olan yeni mesleklerden biri. Daha özgün çalışma ortamı sağladığı için de özellikle genç kesimin de ilgisini çekiyor. Serdar Erener bundan 4 yıl önce kimsenin tanımadığı biriyken özellikle son yıllarda reklamların üzerinde analiz edilir hale gelmesinden hem de klipleri sayesinde tanınır aranır bir isim oldu.

Artık literatüre markalaşma diye bir kelime yerleşti. Marka olmak marka yaratmak marka yönetimi gibi yeni kavramların içini dolduran da aslında reklam yazarlarıdır bir nevi.

Reklam Yazarlığı dersi almıştım ben de ve en sevdiğim derslerden biriydi. Hepimizin evde oturup öylesine izlediğimiz reklamların derinine inmek hem çok zevkli hem de hayret verici. Bu işi profesyonel olarak yapan kişi ya da ajanslar sağlam bir beyin takımı kuruyor. Özellikle son yıllarda hazırlanan mizahi ağırlıklı reklam senaryoları da çok başarılı bence 🙂 Ara sıra kafada bile olsa senaryoyu hazırlayıp kısa bir reklam kurgusu yapmak keyifli bir şeydir.

Öğrendiğim güzel bir şey vardı reklam yazarlığı dersinden;
Bütün reklamcıların özlü sözü haline gelmiştir 😉 Dünyaca ünlü modernizmin öncüsü mimar Mies van der rohe'nin sözü: "Less is more"
(Az ama öz)

Less is more felsefesinden yola çıkarak bir Kanada kütüphanesi reklamından bahsedilir, reklamda 10 saniye boyunca ekran kararır ses kesilir ve ardından Kanada Bilmemne Kütüphanesi yazar reklam biter 🙂 (Kütüphanelerle bütünleşmiş olan Lütfen sessiz olunuz mesajını kişilerle ya da diyalogla anlatmak yerine son derece etkili ve ekonomik yolla böyle anlatmış oluyorlar)

Sonuç olarak güzel ya da etkili kavramları göreceli olsa da reklam yazarları herkesin bildiğini farklı göstererek, ürünü "ünlü ve satılır" yaparlar.
Reklamın kötüsü yoktur sözü de bunu doğrular.
Örnek; Var mı Nazo gibisi... diye akılda kalan Nazo içecek reklamları 2 ay önce en sevilmeyen reklam seçilmişti. İnsanlar sevmedikleri halde ankette Nazo reklamı dediklerine göre marka kitleye ulaşmıştır ve sırf akılda kaldığı için bile satıldığı düşünülebilir.
Kötü dediğimiz reklamların bile markayı tanıttığı bir gerçektir. 😉
 
Teşekkür ederim, ne demek 🙂
Reklam yazarlığının "daha özgün bir çalışma ortamı" yarattığı için daha fazla ilgi çektiği kesinlikle doğru bir tanım olmuş. Sadece ortam ve kılık kıyafet açısından değil; çalışma şeklinin tamamen yaratıcılık üzerine kurulmuş olmasından kaynaklanıyor sanırım bu özgünlük.

Ben reklamcılıkla ilgili derslerimi sadece ustamdan alıyorum şimdilik 🙂 Ama "Reklamın kötüsü yoktur" anlayışına katılmıyorum. Reklamın kötüsü vardır bence. Nazo biraz göreceli bir iş gerçi, ama gerçekten kötü olan reklamları etrafımızda her an görebiliyoruz. Kilim reklamları mesela. Son derece kötü. Sırf "Kilim" adı aklımda kaldığı için o reklama "iyi" denemez diye düşünüyorum. Herneyse, bu konu herhalde reklamcılık tarihinin başlangıcından beri konuşuluyordur, ben fazla uzatmayayım 🙂

Son olarak, sen "Less is more" deyince benim aklıma Kırmızı ödülleri (www.kirmiziodulleri.com ) 'nde gördüğüm IBM reklamı geldi hemen. IBM'in düzenlediği bir yarışma için bir ilan: Üç adet bilgisayar klavyesi tuşu 1., 2. ve 3. şeklinde farklı yüksekliklerde yanyana konmuş. Bu kadar! Ödül almış. Less is more 🙂
 
IBM reklamı da az ama öz örneğine cuk oturmuş 😉

Yalnız reklamın kötüsü yok konusunda şunu söylemek isterim. Bir önceki yazımda yazdığım gibi güzel ve etkili kavramları son derece göreceli olduğundan reklamın kötüsünü iyisini de ayırtetmek biraz zor. Ha mantık hataları olur ya da talihsiz biçimde bir gaf içerebilir o zaman topluca kötü deriz ancak örneğin Kilim reklamı için o reklamda oynayan ismini bilmediğim bir futbolcu sayesinde reklamın çok sevildiğini hatta sözkonusu şarkının söylenişindeki provaların reklama verilmesini çok "şirin" bulduklarını söyleyenleri bizzat okudum 😉 Sonuç olarak "ünlü" birine rol verip öncelikle sırf bu ünlü kişinin hayranlarına markayı aşina edip, sonrasında o "Bir kiliiiiim yeter sevgilim" şarkısını dilden dile slogan etmek de akıllıca bir yöntemdir kanımca. Çünkü hatrı sayılır bir kitleye bazı sloganları kabul ettirirseniz bir süre sonra hedef kitlenin de dışına çıkıp büyüyecektir.

İkram reklamlarının çok etkileyici olmamasına rağmen " Sen yenisin galibaaaa" şeklindeki sloganının sakız olması gibi 😉
 
Slogan biraz daha farklı birşey değil midir ama? "Bir kilim yeter sevgilim" fena bir slogan değil, melodisi fena olsa da 🙂Ama mesela reklamın sonunda birleştirilmiş sözcüklerle, hiç uygun olmayan bir karakterle dikdötgenin içine yazılan yazıyı herhalde herkes okumakta zorluk çekmiştir. (Bu tarz başarılı bir şekilde daha önce de başka yerlerde de kullanıldı, ama okunabiliyordu)
Aslında haklısın, kilim öreneği de göreceli. En iyisi örnek vermemek geliba 🙂

Geçen gün ajansın başkanıyla (ustam diyorum kendise) konuşurken şu aralar TV'de dönen en iyi reklamın Alarko Kombi olduğunu söyledi. (Hani Alarko Kombi kullananlarla röportaj tarzı minik bir konuşma yapılıyor). Çok şaşırdım, nedenini sordum. "Çünkü anlatmak istediğini hiç dolandırmadan direk anlatıyor, ve doğrusu akılda da kalıyor" dedi. Bir "hmm" sesi çıktı benden. Bu açıdan bakmak gerek demek ki diye düşündüm.

Mesela şu beyinli, bağırsaklı Pınar reklamı hakkında da "bayılıyorum o reklama, çıkınca kanal değiştirmek bir yana, sesini açıyorum televizyonun" dedi.
-"Ben de ben de, ehehe" dedim.
-"Peki ürünün adını hatırlıyor musun?"
-"pire...prebotik gibi birşey?"
-"bak, ünlünün reklamın önüne geçmesi böyle birşey işte. Reklam çok kaliteli, çok sağlam. Ama asıl amacı olan ürünün adının akıllara kazınmasında biraz eksiklilik var." dedi.
-"Hmmm" dedim ben de.

Herneyse, aklımdaki küçük notları aktarayım derken konuyu dağıtmışım, af 🙂 Futurist, biz forumlarda böyle başbaşa kalıyoruz bazen, yoksa sen ben misin? 😛
 
Kesinlikle Okan Bayülgen ve takımının seslendirdiği o reklam için güzel bir reklam senaryosu örneği denebilir. Ancak ürünün geri planda kalmasına katılıyorum. Hatta o reklamı gördüğümde şunu da düşünmüştüm. O oyuncak karakterler mizahi bir biçimde görünürken ara ara çıkan biyolojik anlatımlar ve görüntüler reklamın ahengini bozuyor. Dolayısıyla izleyenler oyuncaklara takılırken birden çıkan insan vücudu ve işleyişi hakkındaki ders verir gibi görüntüler yüzünden reklamda bir kopukluk hissi var. Gerçi bu reklamın yönetmeniyle alakalı. Marka kesinlikle akılda kalmıyor neyin reklamını izlediğinizi bilmiyorsunuz.

Aynı örnek bir çok banka reklamında var aslında. Reklamı ya da oynayanları konuyu hatırladığınız halde hangi banka olduğunu bilmediğiniz ya da hatırlayamadığınız oluyor.

Reklam senaryoları ne kadar kısa olursa o kadar kalıcı olur derdi eski hocam Zafer Özden 😉 Hikaye uzadıkça aslında markanın tanıtım kısmı geçiliyor kısa film tadında izler hale geliyorsunuz. Fazla atraksiyon barındırmayan vurucu sloganları olan reklamlar benim çok hoşuma gidiyor.

Tabi senaryoları yazarken işin maddi boyutu reklam yazarlarını kısıtlayan en önemli dezavantajdır sanırım 🙁 Özellikle ülkemizde gerekli bütçe ayrılabilse çok daha yaratıcı ürünlerin ortaya çıkacağını düşünüyorum ben.
 
Gerçekten çok doğru durum belirlemesi olmuş Zafer Özden'inki. Aslında bunu sadece TV reklamları için düşünmemek gerek. Zaten bence, reklam deyince öncelikli olarak basılı reklamlardan sözetmek daha yerinde olur. Çünkü galiba asıl "olay" orada 🙂 Alternatif mecraları da unutmayalım.
Bu alanda işlerini en çok beğendiğim ajanslar Rafineri ve Trafo -ki zaten ikincisi birincisinin bir kolu olsa gerek- söylemeden geçemedim.
www.trafo.com a da girip bi bakmanızı tavsiye ederim. Trafo, T-Box markasını marka yapan ajans. Daha fazla referansa gerek bile yok belki de🙂

"İşin maddi boyutu..." demişsin. Hiç girmesek mi, yoksa çok mu girsek o konuya bilemiyorum, çünkü ya ilki olacak ya da ikincisi🙂
Şirketlerin gerekli reklam bütçesini ayırmaları, dediğin gibi, başlıbaşına bir sorun. Ama ülkemizdeki reklam sektörünün asıl sorunu "reklam" deyince kodaman patronların aklına gelenler- gelmeyenler...

Burada, Ankara'da, "reklam yaptırcaz biz, lazımmış" deyip ajansımıza gelen tiplemeler, masrafın sadece billboard, gazete ilan köşesi kiralama veya kullanılacak kağıt kadar olduğunu zannediyorlar.
"E, madem biz ne iş yapıyoruz burda? Git kendin kirala, bastır, ne yapacaksan yap" diyemiyorsun. Oturup ajansın, ekibin emeğinden, onun karşılığından bahsetmek zorunda kalıyorsun. Kimse düşünmüyor mu diyorum zaten bunların işi ne diye🙂
Güler misin ağlar mısın?
Elbette her patron böyle değildir. Biraz da buradaki şirketlerin daha yerel olmalarından da kaynaklanıyor. Burada da, benim şahsen gördüğüm sorunlar bunlar. Daha niceleri vardır kimbilir 🙂

Bütçenin yaratıcılığı kısıtlaması konusunda kafam karışık biraz. Satan Reklam Yaratmak (L. Sullivan) s. 141 deki böcek ilacı reklamıdır kafamı karıştıran. Bundan da ayrıca bahsederiz, şimdi uzun oldu biraz 🙂
 
Yukarda yazını okurken dikkatimi çekti Alarko olayı. Müziği nasıl aklımda kalmış hayret doğrusu. Doğru düzgün reklamı izlemedim ama evet aynen şöyle

Alarko kombi gerçek kombi gerçek konfor...🙂))

Pınar'ın reklam filmine gelince insanlar ilk önce o karikatür olayını sindirmeye çalışıyor ama daha sonra aa bu neyi anlatıyor diye 2. veya 3. izlemede hımm Pınar'ın yeni ürünüymüş diye akılda kalıyor. Yani ilk izlenimde mi ön plana çıkmalı ürün yoksa ikinci üçüncü de mi bence herşeyi ile aklıda kalması. Alarko nun sadece müziği aklımda ama Pınar ın reklamında birçok detay dediğim gibi 3. izleyişten sonra. Ama gerçekten iyi olduğu için sürekli izlemek istiyorsun ve aklıda kalıyor. Kalitesiz olsaydı o markanın yeni ürününü unutup gidecektik.

Opeth reklamlarında ise insanlar sadece Cem Yılmazı izledi. Opeth in farkı ne hiçbirşekilde anlayamadım. :roll: O sıralar çıkan daha öz, espirli ve kısa olan Petrol Ofisi Bio reklamı çok daha etkileyiciydi. 🙂

Bellona ise tamamen mahvetmiş durumda bence kendini. Sırf reklam çekmek için çekilmiş gibi. İtalyanlarla alakamız yok deniyor daha sonra ise İtalyan tasarımı ama Türk emeği :? Çok kötü... Abdullah Öcalan olayını bahane etmeleri çok çok daha kötü :?

Bir izleyici olarak görüşlerim.
 
Benayevsen; Opeth ve Petrol Ofisi reklamları konusunda çok iyi bir gözlem yapmışsın bence. Petrol Ofisi'nin Bio'sunun ne olduğu, nasıl yapıldığı ne kadar güzel bir şekilde anlatılmış ki hala hatırlıyoruz! Ama Opeth neydi ki? Farkı neydi gerçekten de? Çok haklısın.
Bellona reklamlarını ise hatırlayamadım. Hele Abdullah Öcalan'lı birşey duymadım bile galiba. Biraz hatırlatabilir misin?

Bu arada daha önce de söylediğim gibi, basılı mecra reklam yaratıcılığı için çok daha belirleyici bir alan. www.kirmiziodulleri.com adresinde Türkiye'de Kırmızı Ödülü'nü almış veya aday gösterilmiş bir çok eser bulabilirsiniz.
 
İlk çıkışlarında İtalyan larla alakamız yok gibilerinden söylemleri vardı. Biz Türk tasarımıyız vb gibilerinden söylemleri oluyordu yada bunu yansıtıyorlardı reklam örnekleri aklımda değil ama kafama kazınan buydu. Ama son reklam filmini izlediysen bir italyan tasarımcıları var ortalıklarda dolanıyor
-kuslar bu modellere bayılacaklar
-hangi kuslar
-disi kuslar
gibi bir diyalog geçiyor. Arkasından üretimde ise bir Türk ustayı gösteriyor.

(Marketing Turkey dergisinde bu konu ile ilgili bir yazı var daha okuyamadım patronun odasında....)

İlk izlenimdeki İtalya olayı ise Abdullah Öcalan'ı teslim etmemeleri yardımcı olmamalarıydı alakamız yok derken sebep bu politik durummuş. Yani şuanda İtalyan tasarımları yapıyoruz ama türk ustaların elinden çıkıyor durumu var.

Aklıma hemen R.T Erdoğan geliyor İtalyan Başbakanla olan samimiyetlerinden dolayı 😀
 
Adım Octave ve APC'den giyiniyorum. Reklamcıyım. Evet, kainatı kirletiyorum. Ben size en pis şeyleri bile satan adamım. Asla sahip olamayacağınız o şeylerin hayalini kurduran... PhotoShop'ta rötuşlanmış kusursuz bir mutluluk. Kılı kırk yararak oluşturulmuş görüntüler, moda müzikler.
Zar zor biriktirdiğiniz paralarla, son kampanyada itelediğim rüyalarınızın arabasını satın almayı başardığınızda, ben onu çoktan demode etmiş olacağım. Ben üç model önde gidiyorum ve her zaman sizi hüsrana ugratmanın bir yolunu bulurum.
Glamour (cazibe); attığınız her adımda sizden biraz daha uzaklaşan o masal ülkesinin adıdır. Sizi yenilik bağımlısı yapıyorum. Yeniliğin avantajı, hiçbir zaman yeni kalmamasıdır. Her zaman bir öncekini eskitecek yeni bir yenilik bulunuyor.
Salyalarınızı akıtmak: Benim görevim bu. Benim mesleğimde kimse mutlu olmanızı istemez, çünkü mutlu insanlar tüketmezler.
Çektiğiniz acı, ticareti canlandırıyor. Bizim jargonumuzda buna "alışveriş sonrası düş kırıklığı" deniyor. Size acilen bir ürün gerekiyor; ama ona sahip olur olmaz bir başkasına gereksinim duyuyorsunuz... İhtiyaçlar meydana getirmek için kıskançlığı, acıyı, doyumsuzluğu körüklemek gerekiyor: İşte benim savaş gereçlerim bunlar. Hedefim ise sizsiniz...
Frederic Beigbeder
99 Fr

Benim çok sevdiğim bir alıntı..

Reklam sektöründe yeni sayılmama rağmen benim de söylenmemiş sözlerim var 🙂

Nazo reklamlarına ilave olarak başarılı bulduğum bir reklam da Eyüb Sabri Tuncer Kolonyoları.Görsellikten yoksun,kulağa hitab etmeyen reklamlar olmasına rağmen,insan ister istemez aklının bir köşesine not ediyor sloganı.Yani sonuç başarılı.
Maliyetin düşük olması hedef alınarak hazırlanmış bir reklamın,doğru zamanda yayına girmesi (yani piyasada yaratıcılığı yüksek reklamlar dolaşırken bir anda bam die böyle bir reklamın arada sırıtmaması imkansız) önceden düşünülerek mi hazırlandığı yoksa iyi talih sonucu mu bu başarığı yakaladığı ise meçhul..
 
Benim aklımda hep müziksiz ve bir metin olmayan reklam geliyor acaba nasıl olurdu diye... Simsiyah bir ekran çıkıcak karalama yapar gibi renkler geçişler veya ürün çıkıcak gülümseyen bir suratla biticek🙂 Sonuna da vurgulanması için bir ses olabilir😀 Olabilitesi varmıdır ki?
 
benayevsen oldukça güzel bir reklam oluştu benim kafamda açıkçası 🙂 Hatta üste de yazmıştım vurgulu sloganı olan abartısız reklamlar çok daha hoşuma gidiyor ki senin yazdığın mizansen Kanada Kütüphanesi reklamına çok benziyor inan aynen böyleydi gülen surat yoktu tabi sadece Kanada Bilmemne Kütüphanesi yazıyordu ses de yoktu.
İşte ne için kullanılacağına yani ürün ya da hizmete bağlı biraz da. Bir kütüphane için bu tip bir reklam oldukça artistik bir yaklaşım.

Aynı şekilde sırf görüntülü sessiz olarak barışı simgeleyen reklamlar geliyor benim aklıma. Savaşa hayır, savaşma barış konulu bir reklamda ses olmadan salt görüntüyle çok anlamlı bir şey çıkardı ortaya 😉
 
O zaman şöyle;

Bir kağıt ve kalem. Adam çizim yapıyor ama karalama sesleri duyulucak... Çizim dekorasyon üzerine olsun bir obje çizsin sonra o çalışmayı eşi veya sevgilisi görcek eline alıp bakıcak bir an o çizim eşyaya dönüşücek kapı dan diye vurucak (tek ses bu) o çizimi sehpaya bırakıcak... Altında Marka yazıcak (imza gibi) (🙂

(amatörce bişeyler işte benden)

Şimdi bu nerden aklıma geldi çalıştığım firma bir reklam çalışması yapıcak konuşmaları duyuyorum hiç ilgi çekici şeyler değil. Seslendirmeye takmış durumdalar bir sürü isim geçiyor seslendirme için.
 
http://fcmx.net/vec/v.php?i=003702

benayevsen, senin fikrini okurken bi arkadaşımdan bu link geldi. Çok güzel birşey, mutlaka açılıp seyredilmeli🙂
Ayrıca, fikrini çok beğendim, hemen çalayım bari 🙂

Ama Futuristin dediği gibi, reklamın hangi ürüne veya hizmete yapıldığı çok önemli. Müşterinin varlığının hayal gücünün etrafına sınırlar çizmesi gerekli.

Ersin Salman'ın yaşam öyküsünün anlatıldığı "Reklamın Sokak Çocuğu" kitabından bir bölüm geldi aklıma..:
Ali Taran, elinde bir dosyayla Ersin Salman'ın ajansına (ADA) gelir.Murat 124 için bazı reklamlar tasarlamıştır. Salman dosyaları alır, inceler. Fikirleri çok beğenir ve iki şey söyler.
1) TV reklamı senaryolarında görüntü sola, ses sağa yazılır.
2) Brief olmadan, hele müşteri olmadan reklam yazılmaz!

(Ama çok zevkli o ayrı) 😉
 
TEAR_OF_SOUL demiş ki:
Nazo reklamlarına ilave olarak başarılı bulduğum bir reklam da Eyüb Sabri Tuncer Kolonyoları.Görsellikten yoksun,kulağa hitab etmeyen reklamlar olmasına rağmen,insan ister istemez aklının bir köşesine not ediyor sloganı.Yani sonuç başarılı.
Maliyetin düşük olması hedef alınarak hazırlanmış bir reklamın,doğru zamanda yayına girmesi (yani piyasada yaratıcılığı yüksek reklamlar dolaşırken bir anda bam die böyle bir reklamın arada sırıtmaması imkansız) önceden düşünülerek mi hazırlandığı yoksa iyi talih sonucu mu bu başarığı yakaladığı ise meçhul..

Eyüp Sabri Tuncer reklamı deyince aklıma son reklamları geldi. Hani adam bir eve gitmiş ziyrete, kanepede oturuyor. Kolonya ikram ediyorlar, birden 10 yaşlarında bir çocuğa dönüşüyor. Ama galiba senin bahsettiğin "Eyüp Sabri Tunceeeeer" cıngıllı, sadece bir kolonya şişesi görseli kullanılmış olandı. Rahatsız edici bir reklam değildi ve dediğin gibi akıllara kazınmış işte.

Bu arada, alıntın biraz sertmiş. Bukowski havalarında, reklamcılık dahil herşeye karanlık gözlüklerle bakan birinin sözleri gibi. "Bu işi yapıyorum, memnunum, ama bunların da farkındayım" mı demek isteniyor ki acaba? 😉
 
bu işi okulunu okumayıpta yapan çok var sanırım
şu sıralar herkesin sanatçı kavaramına el koyduğu gibi...yazar olmayıpta kitap yazanlar,param var bende reklam ajansı kuruyum diyenler,"şarkıcı"ların sanatçı diye lanse edilmesi gibi ve yeni modada sanırım fotoğrafçılık.

heralde bu tip işleri yapmak için "ünlü" biri olmak gerekiyor TÜRKİYE de
katılıyomusunuz acaba !
 

Geri
Üst