Said-i Kürdi (Bediüzzaman Said-i Nursi) Kimdir?

anarchist_hippy demiş ki:
1910 yılında da bu adamlar "Halk" kelimesini sakız edip emellerini gerçekleştirmeye çalışıyorlardı, bugün de aynı şeyi yapıyorlar... Ve işin kötüsü de halk hala inanıyor buna ya, yazık.

radical demiş ki:
Ya arkadaş sen olayları düzgün takip edebildiğine eminmisin ? gözlüğü filan kalmadı sağır sultan duydu, "bu adamlar" artık emellerini gerçekleştirmeye çalışmıyorlar, resmen yapıyorlar hatta yaptılar. hoşuna gitsin veya gitmesin, idrak et veya etme gelinen durum budur.

Radical arkadaşım, öncelik "bu adamlar" dediklerimiz aynı mı??
Açık yazmak gerekirse benim için "bu adamlar" din istirmarcısı, yalancı, demokrasiyi demokrasinin ırzına geçmek için kullanan, sözde laik özde ne olduğu belli, özellikle eğitimsiz insanlara yönelik söylemleri olan, kendilerinden başka bütün fikirleri hakir gören insanlar... aynı "bu adamlardan" mı bahsediyoruz ve senin için de aynı veya yakın sıfatları taşıyorlar mı??? Eğer bu soruma cevap yazacaksan lütfen evet ya da hayır diye bir cevap net olsun...

Bu başlık altında "halk" kelimesini sakız ediyor diye bahsedilen "bu adamlar"ın kim olduğu diğerleriyle karıştırılamayacak şekilde aşikar... Aymazlık dediğinse "bu adamlar" diyerek kastedilenlerin peşinde umuttur diye koşanların yaptığıdır... Maalesef şimdiye kadar onca iktidar türlü beceriksizliklerle ülkenin bunların kucağına böyle rahat düşmesine imkan yarattı... İktidar nasıl bir hırstır ki oy kaygısı ile bir takım çevrelere şirin gözükmek için görmezden gelinmiş çok şey... ve o görmezden gelinen şeyler buralara varmış??

Şimdi profesörlük çalışma konusu ciddiyetinde irdelenmesi gereken bu adamların bu desteği hangi vaatlerle, nasıl aldığı, halkı oluşturan kesimlerin hangilerinden ne oranda oy aldığı, ayrı ayrı her kesimden insanın ağırlıklı olarak bunların hangi söylemlerine inandığı, bunlardan hangi beklentiler içinde oldukları, bu beklentilerin nedenleri... tabi bunlar araştırılırken üzgünüm ki atı alan üsküdar'ı zaten geçmiş, uzaklaşıyor olacak...

Ekonomide bir kural vardır.. "her arz kendi talebini doğurur".. Sonra zıttı da iddia edilmiştir.." her talep kendi arzını doğurur" diye.. aslında her ikisi de doğrudur.. bunları hayatın her türlü ilişkisine uygulamak mümkündür.. Bu halk ne istiyordu da bunlar verdi, bu halkın ne istemesi isteniyor da şu an o görüş pompalanıyor.. sonuçta çağdışı şeyler halkın çoğunluğu tarafından isteniyor izlenimi yaratılmaya çalışılıyor (tabi hangi çoğunluk), ya da çağdışı uygulamaların özgürlük olduğu ve bunlara karşı çıkmanın özgürlükleri kısıtlamak olacağı için çağdaşlık olmayacağı fikri empoze ediliyor... Karışık olmamıştır umarım...

kaybedilenleri özellikle vakti geri koymak çok zor... çok şey için geç kalındı, ama "zararın neresinden dönersen kardır" mantığını işletmek zorundayız... Lakin bazı şeyler çok zor... 1980 devriminin pastörize ettiği öğretim üyelerinin yetiştirdiği nesillerin yönetimlere gelme vaktidir ama apolitik olarak ve Özal döneminde fırsatçılıkla, bir anda zengin olmanın hayalleriyle yetişmiş bir nesilden ne derece ülkesini herşeyden önde tutan idealist liderler ve yönetimler çıkar o da ayrı !!!

ve sonuçta haklısın, "bu adamlar" hep var olan, 1980'lerde gizli kapaklı bugünler için başlamış uzun vadeli bir planı gerçekleştirdiler ve meyvelerini alıyorlar... daha büyük bir çoğunluk ve çekindikleri bazı kurumlar onlara destek verse, "özgürlükçü" dedikleri çağdışı değişimleri çok daha sert ve hızlı yaparlardı...
 
öncelikle "bu adamların" hepsi tornadan çıkmış tek tip adam değil, çeşitli fraksiyonların bileşimi bir yapı var ortada, hatta bu yapı iktidara gelip para musluklarının başına geçeli iş frençeyzinge dönmüş vaziyette. bende sizdenim bende nasipleneyim türü birşey. ki bu adamlar hakkında seninle tam zıt görüşte olan çok ciddi bir kitle var. benim gözümde her ikiside değiller. çok farklı tipte adam var içinde çok geniş tabanlı bir hükümet. içinde cidden nefrat ettiğim tipte insanda var takdir ettiğimde. baştan beri bahsettiğim şey ise; bu adamların bu konuma gelmesine sebep bizzat zıttının yaptıklarıdır. her netice bir sebebe dayanır. bunu bugün chp zorda olsa kavradığı için bir değişime girmiş durumda. hatta ülke komple değişime girmiş durumda, eninde sonunda taşlar yerine oturacaktır su akar yolunu bulur, bu kaçınılmaz. dün bir nakliye şirketi sahibiyle konuştum irana tavuk nakliyesi yapıyormuş şimdide et ithalatı başlayınca avrupadan et taşıyacakmış, deli gibi para kazanıyor. hükümeti öve öve bitiremiyor, öncekiler zamanında durum böyle değildi şimdi itibarımız var iş yapıyoruz para kazanıyoruz diyor. sen şimdi bu adama "bu adamlar" böyle böyle de bakalım ne diyor. detaylı konu geniş düşünün diye yazarken olayı etraflıca ele almaktan bahsediyordum. yoksa yiyip içmek satıp savmak bozup zaafiyete düşürmekse konu, herkese eninde sonunda yaptıklarının hesabı sorulur.
 
Lütfen kişileri zan altında bırakmadan önce iyi araştırın.

"Sonra, ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur."
(Tarihçe-i Hayat S:544)
 
radical nickli arkadaşın bu başlıkta son yazdıklarıyla ilintili biraz geç yazılmış bir yazıdır bu..
------------------------------------------------------
Hasan PULUR'un Milliyet Gazetesinden 30 Ekim 2010 Tarihli Yazısı...
Cenap Şahabettin ve Tevfik Fikret

Birkaç arkadaş oturmuş konuşuyorlardı, edebiyatı ve siyaseti tartışıyorlardı, konu Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın sanatçılarla ve edebiyatçılarla yaptıkları toplantılardı...Birinin aklına Hüseyin Baş’ın esprisi geldi, Hüseyin Baş, Adalet Ağaoğlu’nun Cumhurbaşkanı’nın davetine katıldığını duyunca “Adalet yerini bulmuş!” demişti de...
* * *
Bir “yandaş”tan söz edilince “Tıpkı Cenap Şahabettin gibi” dediler.
Niye, ne benzerliği var?
Cenap Şahabettin şairdi, yazardı, Askeri Tıbbiye mezunu doktordu...
Bir özelliği daha vardır ki kişiliğini biçimlerdi, Şükran Kurdakul onun için “Hem küçük burjuvaziyi, hem Osmanlı ahlakını örnek alabilecek nitelikleri kimliğinde birleştirme ustalığını başarabilmiştir” derdi.
İktidarda İttihat Terakki partisi vardı, Cenap Şahabettin partinin önde gelenlerine övgü yağdırır, inkılabın kalbi Talat, pazusu Enver’dir diye övgüler düzer. İpek ticareti yaparken “evet Cenap Şahabettin’in tüccarlığı da vardır, bugünkü benzerleri gibi.” Şam’da kendisine ücretsiz vagon verilmesini emreden Cemal Paşa ise, Cenap Şahabettin’e göre “Kadife içinde çelik bir yumruk”tur.
* * *
Ama ne zamanki Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgiyle çıkacağımızı anlayınca, Cenap Şahabettin’in atış hedefi de değişir, önce Meclis’e, sonra ittihatçı liderlerde hakarete varan saldırılara başlar.
Anadolu Milli direnişine de karşıdır, ama önce söyleyemez, kılıf arar “milli edebiyat” akımını yerden yere vurur “Türkçe kökenli kelimeleri ağzına almaktan bile utanmaktadır.” Ali Kemal’in Peyam gazetesinin yazarlarındandır, Bursa’yı savunmak için canlarını ortaya koyanlara hiç utanmadan saldırır: “İlkbaharda Bursa ovasını bir savaş alanı yapmak Yarabbi! Bu çılgın teşebbüs, güzelliğe, tabiatın hukukuna, zemine ve semaya, hepsine karşı çıkmak ahmak bir cinayettir.”
Cenap Şahabettin’in Milli Mücadele’ye bakışı budur.
* * *
Sonra...
Kurtuluş Savaşı kazanıldığında kendisini “hakir bir şair” diye tanıtır, af diler.
“Milliler” ve “devrimciler” de onu affederler, Ali Kemal’in akıbeti ise linç edilmektir.
Artık eline devrimci kalemini alıp “Gazi hazretleri”nin meziyetlerini belirtip “ebedi, şanlı inkılap kartalı” diye yazmanın zamanı gelmiştir.
* * *
Uzun süre tartıştılar, benzettiler, ‘günümüzün Cenap Şahabettin’i kim?’ diye...
Biri “Kim?” diye sormak yetmez?” dedi.
“Kimler demek gerek!”
* * *
Cenap Şahabettin’in yaşadığı dönemde bir şair daha vardır: İttihat ve Terakki iktidarına karşıdır, belki de ilk defa ekonomik hak ve özgürlüklerden yoksun olan halka, kâğıt üzerinde tanınan özgürlüğün bir anlamı olmadığını anlar ve “Hanı Yağma“yı yazar:
“Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say
Hesap, nesep, şeref, şatafat, oyun, düğün, konak, saray
Bütün sizin efendiler, konak, saray, gelin, alay
Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay...”
Ve bunların geleceğini söyler.
“Bu harmanın sonu gelir, kapıştırın gider ayak!“
Ya bunlara katlananların?“Yandaşlık yapanlara söylenecek laf yok mudur?“
Olmaz mı?
Tevfik Fikret onlara da der ki:
“Senden de bir hesap arar ati-i müşteki!“
Yani gelecek kuşaklar, senden bugünlerin hesabını soracaktır.

İnsanoğlu'nun genlerinde olan bu gevşeklik kullanılmaya açık yanıdır da aynı zamanda.. Gücü elinde tutup iş yaptıranların en önemli prensibi "az verip, çok umdurmak"tır.. Menfaatlenmek isteyen, yaranmak isteyen, yerini kaybetmek istemeyen yalaka ruhlu çıkarcılar da, yokluk içindeki çaresiz garibanda çıkarları farklı olsa da yakın dururlar en çok umdurana...

Kendisinden hiç haz etmesem de Önder Aytaç isimli gazeteci (aynı zamanda polis akademisinde hocalık da yapmış) 8 Ekim 2010'da yayınlanan 32.Gün'de Polis Müdürleri ve çıkarları mevzusu ile ilgili çok yerinde tespitler yaptı.. "" video 4,30'dan izlemeye başlayın""

Kullanılanlar, kananlar zaten gaflet içindedirler... Korkutucu olan ise bu gafilleri kullananların aleni olan ama çıkarların kör ettiği gözlerin görmemeyi, kanmayı tercih ettiği esas maksatlarıdır... "Etraflıca ele alınması gereken" ise bunların esas maksatlarının bunca yıl nasıl ve neden görmezden gelindiğidir... MEDYA'da ellerinde mis gibi oyuncak.. Ergenekon dediler, günlük dediler, şimdi silivri'de her hafta sitcom çekiyorlar..

Unutmamak gerekir, Şeytan bile bazen doğruyu söyler, arada doğru işler yapar... Maksat inandırcılığı arttırmak.. ve bunlar yaptıkları doğruları milletin gözüne soka soka anlatıyorlar, ama yanlışları anlatıldığında kuyruğuna basılmış kedi gibi tırnaklarını çıkartıp saldırıyorlar.. Şimdi bu adamlar referandum vasıtasıyla 24 adet herkesin evet diyeceği maddenin yanında 2'de yargıyı eline geçireceği maddeyi PAKET olarak geçirdi.. Hayır'ı savunanları da halka şikayet etti, "bakın biz 24 adet maddede bunlar değişsin diyoruz, hayırcılar karşı çıkıyorlar" diye.. Sonuçta Yargıyı da ele geçirmelerinin önü açıldı..

Takdir etmeye gelince bu hükümeti elbetteki deli gibi takdir ediyorum.. etmemek elde mi.. bunca yıl rezalet yönetilmiş, modern kapitülasyonların eline düşürülmüş bir ülkenin içine düştüğü durum iktidara gelmek için daha iyi değerlendirilemezdi.. Hatipliğin, din istismarcılığının en güzel örnekleri en verimli şekilde bu iktidar tarafından sergilendi, sergileniyor.. Eleştirilere karşı en Kasımpaşalı ağzı da ancak bu kadar iyi ortaya konabilir.. refah arttı dediğinde somut birşey demiş olmazsın, Ülkenin dış borcu 2002'de neydi, 2009 sonu ne oldu dediğinde somut konuşmuş olursun.. bu dönem içinde neyi, neden, hangi bedelle, kime sattın dediğinde somut konuşmuş olursun.. Bu sattıkların gerçek değerlerinde mi satıldı, yoksa o gün en yüksek bedeli verene mi gitti ?????? Onca özelleştirmeye rağmen, onca borcun da üstüne ödenmesine rağmen, hala neden borcu artıyor bu ülkenin.. Teğet geçen krizde işsizlik oranı neydi ne oldu?? İşsizlik artışı yok diyorlar, atacak adam kalmadı ki, onu soran yok... Evet tebrik ediyorum, çok güzel gemicikler aldılar, kuyumcular açtılar, yurtdışında burslarla okudular, mısırcılar açtılar, arabayla insan ezdiler, kanunlarla oynadılar, ithalatlar yaptılar, karikatüristlere davalar açtılar, çifte vatandaş oldular... tebrik ediyorum bunları çok güzel yaptılar... Ha bir de karısı AKP milletvekili olan çizer Salih Memecan (son 8 yılda R.T.E.'nin eleştirel kaç karikatürünü çizmiş) gibi yandaşlarının vargüçleriyle canhıraş yaptıklarını da takdir etmemek mümkün değil... Atatürk gibi çürümüş bir imparatorluktan, yepyeni bir ülke kurmuş, Devlet kurmuş insanın ilkelerine dil uzatabilme cüretlerini ise takdir değilde başka birşey...neyse...

Bireysel menfaatlerini herşeyin üstünde tutan insanlar elbette şirin gözükecekleri mecraları :idea: bilirler, onlarla ilgili konularda gereksiz bir alınganlık gösterebilir, gösterişli çıkışlarla yalakalığını ortaya serebilirler.. Gaflet işte..

Tevfik Fikret onlara da der ki:
“Senden de bir hesap arar ati-i müşteki!“
Yani gelecek kuşaklar, senden bugünlerin hesabını soracaktır.
 

Geri
Üst