10 dalda Oscar'a aday gösterilen 'Slumdog Millionaire' Hindistan'ı karıştırdı.
10 dalda Oscar'a aday gösterilen 'Slumdog Millionaire' Hindistan'ı karıştırdı. Hintliler filmin adındaki 'dog / köpek' sözcüğüne tepki gösteriyor. Ama asıl mesele, filmin Hindistan'ın saklanan yüzünü anlatması: İşkence, yoksulluk, toplumsal şiddet, fuhuşa zorlanan çocuklar...
Tac Mahal, neon ışıklı genelevler, polis barbarlığı, fanatiklerin masum azınlıklara uyguladığı şiddet, leş gibi umumi tuvaletler, teneke çatılı evler...
İşte bu yıl 10 Oscar'a aday gösterilen, bir eleştirmenin 'Hindistan'da çekilen, Avrupa'da finanse edilen, İngilizlerin yaptığı, Hintçe konuşan Müslümanların oynadığı ve doruk noktasında Fransız romanından sorulan bir soruya dayandırılan film' diye tasvir ettiği, kültürlerarası film 'Slumdog Millionaire'...
Jamal, filmin ana karakteri. 7 yaşında öksüz kalıp, gecekondu mahallesinde büyüyor. Ve bir gün 'Kim 500 Milyar İster' adlı yarışma programına katılıyor. Amacı 'para' değil, yarışmayı hiç kaçırmayan çocukluk aşkı Latika'ya ulaşmak. Jamal, bütün soruları bilerek yarışmayı kazanıyor. Fakat Hindistan polisi, 'Bu varoş çocuğu üçkağıt yapmıştır' diyip Jamal'i içeri alıyor ve ona soruları çaldığını itiraf ettirmeye çalışıyor. Sorgu ve işkence sırasında, Jamal'in hayatından flashback'ler şeklinde kesitler izlerken, soruların cevaplarını nasıl bildiğini de öğreniyoruz.
Sefaletin pornosu
'SLUMDOG Millionaire' aslında aşina olduğumuz, 'rags-to-riches' diye tabir edilen, fakirlikten zenginliğe ulaşmanın hikayesini anlatan bir film. Topladığı Altın Küre ödülleri ve 10 Oscar adaylığıyla gündemden düşmezken, Hindistan'da eleştirilerin odağı oldu. Peki nedir bu 'Slumdog'?
Kim, niye filmi ve filmin adını eleştiriyor?
'Slum' kökeni tam olarak bilinmeyen ama 'varoş, gecekondu, kenar mahalle' anlamı taşıyan bir kelime. Buralarda yaşayanlara da 'slum' deniyor. Aslında 'Slumdog' diye bir kelime olmadığını, filmin senaristi Simon Beaufoy da kabul ediyor ve bunun kendisinin uydurduğunu, kimseye hakaret etme amacı da taşımadığını söylüyor (Zira 'dog' İngilizce'de 'köpek' demek).
Filmin özellikle ilk yarısı 'gerçek Hindistan'ı yakalamaya çalışır nitelikte:
Karakolda baş aşağı asılmış bir adam bilincini kaybedene dek işkence görüyor, açlıktan kıvranan çocuklar dövülüyor, tacize uğruyor. Anneler, çocuklarının gözü önünde öldürülüyor, küçük kızlar fahişeliğe, oğlanlar dilenmeye zorlanıyor.
Hatta bir noktada daha çok para getirsin diye, bir çocuğun gözleri asitle kör ediliyor.
Times gazetesi yazarı Alice Miles, 'Sefalet pornosu' etiketini yapıştırdığı film, Hindistan'da da artık bu sözcüklerle tanımlanıyor.
Film, öncelikle var olmayanı değil, var olanı gösteriyor bize. Çağrı merkezlerinin ve alışveriş merkezlerinin ülkesinde, göz ardı edilmemesi gereken bir toplumun var olduğunu, her şeyin sazlı sözlü, artık akıllara zarar bir şuursuzluk mu desem mutluluk mu desem bilemiyorum, bir ortamda geçtiği Hollywood'dan aparma Bollywood filmlerindeki gibi olmadığının kabul edilmesi gerektiğini bangır bangır bağırıyor.
Sanıyorum, Hindistan da bu 'gerçek' resmedişin sancısını çekip, olayı 'Biz köpek değiliz!' söylemiyle basite indirgeyerek savunma yapmaya çalışıyor. Bu yüzden de filmi protesto ediyor.
Böyle olaylarla karşılaşınca aklıma hep ünlü oyuncu Edward Norton'ın bir röportajında söyledikleri geliyor. Kendisine 'Dövüş Kulübü'ndeki şiddetin gençleri kötü etkileyip etkilemeyeceği sorulunca diyor ki; 'Sizin gibi düşünecek olursak, sosyopat bir taksi şoförü terör estirecek diye Martin Scorsese 'Taksi Şoförü'nü hiç çekmezdi; yaşlı bir ihtiyar, küçücük bir kızı taciz edecek diye Nabokov 'Lolita'sını yazmadı, Beatles da Charles Manson bir sürü insanı katledecek diye 'Helter Skelter' şarkısını yapmazdı.'
Eh, bunun üzerine söylenecek çok bir şey yok sanırım. Hem ben Hintli olsam, filmin adını sanını geçip, şuna bozulurdum:
Bir sahnede baş karakter Jamal ile Amerikalı bir çift, etrafı gezdikten sonra arabaya dönüyor. Arabanın soyulduğunu gören Hintli şoför Jamal'i dövüyor. Bunun üzerine Jamal, Amerikalı kadına dönüp 'Gerçek Hindistan'ı görmek istemiştiniz. Alın size gerçek Hindistan.' diyor.
Amerikalı kadın da cüzdanından 100 dolar çıkarıp Jamal'e veriyor ve şöyle diyor:
Bu da gerçek Amerika.
Yönetmenin kuklasını yakacaklar
Filmin adındaki 'dog / köpek' sözcüğüne öfkelenen Hintliler, sinemaların önünde eylem yaptı. Filmde rol alan Anil Kapoor'un ofisinin önünde toplanan bir başka grup ise senarist ve yönetmeni protesto etti.
Protestonun organizatörlerinden aktivist Tateshwar Viswakarma 'Kenar mahallelerde yaşayan insanlara 'köpek' demek insan haklarına aykırıdır' dedi ve filmin İngiliz yönetmeni Danny Boyle'ın kuklasını 56 ayrı kenar mahallede yakacaklarını söyledi.
Viswakarma'nın film ile ilgili açtığı hakaret davası 5 Şubat'da Patna Mahkemesi'nde görülmeye başlanacak.
Polis, Bihar eyaleti öncelikli olmak üzere Hindistan'daki sinemaların önüne yoğun güvenlik önlemleri almak zorunda kaldı.
Filmin oyuncularından 8 yaşındaki Rubina Ali ve Azharuddin İsmail'in şu ana kadar 86 milyon dolarlık gişe yapan filmden sırasıyla 2 bin 300 dolar ve 700 dolar aldıkları ortaya çıktı. Oyuncuların ebeveynleri yapımcıları çocuklarını kullanmakla suçlarken filmin senaristi Simon Beaufoy her 2 çocuğun da eğitim masraflarını üstlendiklerini ve onlar için yardım fonu başlattıklarını açıkladı. Azharuddin İsmail'in babası ise çocuğunun hala okula gitmediğini ve bahsedilen fondaki paraya hiç ulaşamadıklarını söylüyor.
Kendisi de Hindistan'ın kenar mahallelerinden gelen eleştirmen Nicolas Ameida ise 'Bu kadar sert tepki göstermeye gerek yok. Ben köpeklerimin ismini Danny, Christian, Loveleen, Dev ve Freida olarak değiştirdim ve problemi çözdüm' yorumunda bulundu.
akşam