Sylvia Plath

İngiliz ve Amerikan şiirinin cadı tanrıçası, lanetli giz dökümcü şair olarak anılan, “ölmek her şey gibi bir sanattır, bu konuda yoktur üstüme” diyen Sylvia Plath’ın İmge Kitabevi Yayıncılıktan çıkmış kitaplarından biri olan ve 31 yaşında intihar etmeden önceki yaklaşık 1 yıllık dönemi kapsayan Ariel, şimdilik okuduğum ilk kitabı olmakla birlikte Türkçe’ye Ariel, Üç Kadın, Sırça Fanus, Sylvia Plath’ın Günceleri, Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal Kitabı eserleri çevrilmiş, den “Babacığım” isimli şiirinin daha vurucu olan bir bölümünü, biraz uzun olduğu için, yazmak istiyorum. Şiirlerinin alışılmış olanın dışında hayli farklı olduğunu belirtmeliyim, yine de tüm yazdıklarını sevdiğim söylenemez.

Yok artık bir işe yaradığın yok
Tam otuz yıl zavallı
Kanı çekilmiş bir ayak gibi
İçinde yaşadım senin kara kundura
Ancak bir soluk
Babacığım öldürmek zorundayım seni
Ben zaman bulamadan ölüverdin
Mermer gibi ağır, bir torba dolusu tanrı
San Fransisco ayıbalığı gibi kocamandı
Bir ayak tırnağın, iğrenç anıt

Bendeki resminde
Karatahtanın önünde duruyorsun baba
Ayağın yerine çenen ikiye ayrık
Ama daha az şeytan sayılmazsın bu yüzden
Yoo, küçücük kan kırmızı yüreğimi
Isırıp ikiye ayıran adam sensin
Daha on yaşındaydım seni gömdüklerinde
Yirmimde ölmek istedim
Sana dönmek, sana dönmek istedim
Kemiklerim bile becerir sandım
Ama çıkardılar beni torbadan
Tutkalladılar, yapıştırdılar yeni baştan
O zaman anladım ne yapmam gerektiğini
Bir örneğini yaptım senin
Meinkampf bakışlı, işkence askısı

Burgu düşkünü karalar giymiş herif
Sonra evet dedim, evet, evet
İşte böyle babacığım, sonunda işim bitti
Kara telefon kökünden kesildi
Kımıl kımıl sesler geçemez artık

Bir değil iki adam birden öldürdüm
Bana sen olduğunu söyleyen
Ve bir yıl doğrusunu bilmek istersen
Tam yedi yıl kanımı emen vampiri
Babacığım sırt üstü uzanabilirsin şimdi

Bir kazık saplı şişko kara kalbinde
Hatta köylüler bile sevmediler seni
Üstünde dans edip tepiniyorlar şimdi
Sen olduğunu hep biliyorlardı
Baba, babacığım, alçak herif, seninle işim bitti.

S.P. 12 Ekim 1962
 
film tam bi fiyasko. çoğunuz bisürü dergide gazetede okumuşsunuzdur sylvia filmi hakkında yazılanları. milliyet sanatından tutunda kaçak yayınına kadar bahsetmeyen kalmadı gibi geçen ay... bu arada beni en çok etkileyen şiirde yukardakidir. dady..- dady, you bastard, im through- deler geçer...
(ece temelkuran başlığından sonra belki burası da sayemde hareketlenir🙂 )
 
“Sylvia Plath’ın Günceleri” kitabından, Boston (1958-1959) ve İngiltere (1960-1962)’de yaşadıklarını anlattığı günlüklerden intiharının ipuçlarını çıkartabileceğimiz birkaç kısa bölümü aktarayım.. Merak edenlere, güncelerinin geri kalan kısmında ise Smith Koleji ve Cambridge’deki yılları var.

Kitabın geneline intihara meyilli kelimeler hakim olmasa da ruhunuzu çepeçevre saran bir karaltıyı hissediyorsunuz her an ve düşmeyi de bilmeli insan diye bir çıkarım yapabiliyorsunuz bu sonsuz açmazlıkta. Okurken günlükleri aklımda hep aynı soru belirdi: Ölmek bir sanat mıdır? Peki ya yaşamak.. Şimdi günce:

20 Haziran, Cuma. Ruhsal çöküntüyle boğuşuyorum. Yaşamımı sanki iki elektrik akımı yönlendiriyor büyüsel bir biçimde. Şu anda umutsuzluk, neredeyse isteri kaplamış yaşamımı, boğuluyormuşum gibi. Sanki kocaman, kasları güçlü bir baykuş göğsümün üstüne çökmüş, pençelerini sıkmış, yüreğimi sıkıştırıyor.

19 Temmuz, Cumartesi. Felç durumu hâlâ sürüyor. Sanki zihnim durmuş da yeniden doğabilmek için yokluğun dibine dalmışım gibi.

27 Ağustos, Çarşamba. Öfke gırtlağımı tıkıyor, zehir saçıyor ama yazmaya başlar başlamaz dağılıyor, harflerin biçimine doğru akıyor.

14 Eylül, Pazar. Kent çağırıyor, yaşantılar insanlar çağırıyor; içsel bir kuralla kendimi kapatmalıyım.

Bu kadar yeter🙂
 
film bir şairi değil,aldatıldığı için acı çeken ve bu yüzden intihar eden bir kadını anlatıyor ve o kadın kesinlikle plath değil!
 
Sylvia Plath ile Nilgün Marmara okumaya basladigimda tanismistim.iki mükemmel yazar iki mükemmel kadin.iki mükemmel ölü oldular bende..onlari giptayla okuyorum..
 
okuduğum anı ve geleceğimi derinden etkileyen kadın- nilgün marmarayla birlikte sonumu getirecekler..muhteşem şiirler yazan bir kadın.ona feminist diyorlar ama bence bu bir yalan.sadece -izm tutkunu çağım insanının bir zorlamasıdır.
 
bi profesörün sylvia plath şiirlerini şiire giriş derslerinde okuttuğunu duymuştum(bu sylvia filmi muabbetinin çok yoğun olduğu sıralar çok da güzel bi yazı yazmıştı milliyet sanata).
 
Sylvia Plath
Johnny Panik ve Rüyaların Kutsal
Kitap arkasi..

Çağdaş edebiyatın gizemli, kırılgan ve hak ettiği değeri bir türlü kazanamayan isimlerinden biriydi Sylvia Plath. Sıranın dışına doğru çıkmaya, içindeki yılanı beslemeye uğraşırken sıradanlığa sokulmaya çalışan bir kadın yazar..

Özel olmanın ayrıcalığı diğer yüzünü döndü- herkes olmanın baskısı ve buna bağlı olarak hiç kimse olamama. Bir şeyin öldüğünü ve özgür oldugunu düşünürsün, sonra onu içine çöreklenmiş sana gülümserken bulursun."

Tıpkı, çok eski bir ayinde söylendiği gibi:

Sevilecek tek şey Korku'nun kendisidir..
Korku'nun Sevgisi bilgeliğin başlangıcıdır..
 
Sırça fanus romanını, okurken boğulacak gibi olmuş,sanki bütün dünyanın üzerime çöküp beni nefessiz bıraktığını hissetmiştim.Okuyan bu hale ,geliyorsa varın yazanın halini düşünün siz(Sonuç ortada)
 
bikini kill den kathleen hanna bir şarkı yazmıştı bloody icecream adında.Sylvia Plath in intiharını dişi edebiyatçıların aleyhine kullanmak için ağızlarında sakız edenlere yönelik bir tepki olarak.şöyle gidiyordu sözleri;yazan kızlara hep sylvia plath hikayesi anlatılır,eğer bir kadın şairsen ölmek zorundasındır,diye düşünmemizi isterler. yazan bütün kızların intihar etmeleri gerektiğini kim söylemiş?bende daha iyi birşey var,biz işlek harflerimizi bıçağa çeviririz...
 

Geri
Üst