The Bourne Supremacy filminden bildiğimiz Paul Greengrass'ın son filmi United 93, meşhur 11 Eylül zamanı kaçırılan ve daha sonra düşürülen 4 uçağın hikayesi. United 93 bu olaydaki düşürülemeyen ve Pennsylvania'da yere çakılan 4. uçak.
Oldukça heyecanlı seyreden, süssüz sade bir film United 93. Genel olarak film sözkonusu uçağın içinde geçiyor, tabi bu arada tüm dünyada 11 Eylül'ün yankılarını ve uçak şirketinin durumunu da izliyoruz. Konu oldukça dokunaklı olmasına rağmen acıklı bir film değil. Teröristlerin davası da bir o kadar süssüz yansıtılıyor. Filmi izlerken Paul Greengrass ben kamerayı aldım çektim, ne oradayım ne buradayım der gibi sanki... İzleyenin hangi tarafta olduğuna aldırmıyorum der gibi.
Bir tarafta yolcuları bir tarafta din adına planladıkları şeyi eyleme geçiren insanları izlerken bir çok şeyi sorgulatıyor aslında bu film. Oyuncular bakımından özellikle ön plana çıkartılan herhangi biri de olmadığı için tamamen olaya odaklanabiliyorsunuz. Bu açıdan bakınca yönetmenin dokundurduğu ince noktaları gözden kaçırmak mümkün değil.
Bu tip bir durumda Amerika'nın ne kadar hazırlıksız olduğu ve olayın siyasi yöndeki yansımaları uçağın dışındaki sahnelerdi ve heyecanın doruk noktasında olduğu zamanlarda gidişatı biraz yavaşlatıyor ve konuşulan teknik dil biraz karmaşa yaratıp sıkıyor olsa da sanırım bu filmi izleyenlerin de yönetmen kadar tarafsız kalmasını istedikleri içindi.
Bir tarafta uçaktaki masum insanların ellerinden hiç bir şey gelmeden ölümlerini beklemesi, diğer tarafta müslüman teröristlerin yolculardan 2 kat daha fazla endişeleri ve korkak tavırları filmi tek düze izlemeyen herkes için düşündürücü. Neticede başı sonu belli olan belgesel tadında bir film, ama olayı sade bir şekilde ve yerinde izlettirmek adına başarılı bir iş çıkmış.
Oldukça heyecanlı seyreden, süssüz sade bir film United 93. Genel olarak film sözkonusu uçağın içinde geçiyor, tabi bu arada tüm dünyada 11 Eylül'ün yankılarını ve uçak şirketinin durumunu da izliyoruz. Konu oldukça dokunaklı olmasına rağmen acıklı bir film değil. Teröristlerin davası da bir o kadar süssüz yansıtılıyor. Filmi izlerken Paul Greengrass ben kamerayı aldım çektim, ne oradayım ne buradayım der gibi sanki... İzleyenin hangi tarafta olduğuna aldırmıyorum der gibi.
Bir tarafta yolcuları bir tarafta din adına planladıkları şeyi eyleme geçiren insanları izlerken bir çok şeyi sorgulatıyor aslında bu film. Oyuncular bakımından özellikle ön plana çıkartılan herhangi biri de olmadığı için tamamen olaya odaklanabiliyorsunuz. Bu açıdan bakınca yönetmenin dokundurduğu ince noktaları gözden kaçırmak mümkün değil.
Bu tip bir durumda Amerika'nın ne kadar hazırlıksız olduğu ve olayın siyasi yöndeki yansımaları uçağın dışındaki sahnelerdi ve heyecanın doruk noktasında olduğu zamanlarda gidişatı biraz yavaşlatıyor ve konuşulan teknik dil biraz karmaşa yaratıp sıkıyor olsa da sanırım bu filmi izleyenlerin de yönetmen kadar tarafsız kalmasını istedikleri içindi.
Bir tarafta uçaktaki masum insanların ellerinden hiç bir şey gelmeden ölümlerini beklemesi, diğer tarafta müslüman teröristlerin yolculardan 2 kat daha fazla endişeleri ve korkak tavırları filmi tek düze izlemeyen herkes için düşündürücü. Neticede başı sonu belli olan belgesel tadında bir film, ama olayı sade bir şekilde ve yerinde izlettirmek adına başarılı bir iş çıkmış.