wireless sistemleri

hepimiz dinleriz müziği ama pek azımız nasıl yapıldığını biliriz..ben çoğunluğun olduğu yerdeyim........geçen gece aptal mtv'de gördüm :arrow: kim olduğunu bilmiyorum ama adam gitarıyla konser salonunda dolaştı solo çalarken,omuzda..yok mu bu şeyin kuralı?nerede kablolar?nasıl yapar bunu?
çok mu amatör bi soru oldu?utanırım öyleyse.. 😳
 
Telsiz sistemler artık o kadar yaygınlaştı ki böyle şeyler artık normal. 1995'te Istanbul İnönü Stadı'ndaki Rod Stewart konserinde sahnede monitör bile yoktu. Sahnedeki herkesin enstrumanlarını FOH'a telsiz sistemiyle bağlamalarının yanında, çaldıkları da aynı şekilde telsiz sistemle kulaklıklarına geliyordu. Bu gibi şeyler artık normal, teknik ekibi başta feedback ve kablo salatası olmak üzere yığınla dertten kurtardığı için makroplanda çok daha kârlı bir sistem.

Olay onunla da bitmiyor, şu aralar Bose firması "Cylindrical Radiators" adını verdiği PA'siz Monitörsüz Miksersiz sahne seslendirme sistemleri geliştirmekte. Olayı başka boyutlara götüren manyak çalışmalar var o seviyelerde. (Bose sisteminin detayları için: http://www.bose.com/musicians ).
 
Yukarıda verdiğim linkte "Solution" adlı kısma girersen orada konvansiyonel sistemler ile Bose'un bu yeni sisteminin illüstrasyonlarla detayıyla karşılaştırmasını okuyabilirsin. Adamlar o kadar iddialı ki bu Cylindric Radiator'lar üzerine, "alın 90 gün kullanın, beğenmezseniz geri gönderin, hatta geri gönderme parasını bile biz vereceğiz" diyorlar.

h_right_photo.jpg
 
Böyle bir alet stadyum konserlerinde ve/veya açık hava konserlerinde nasıl yeterli olabilir ki? Hem ayrıca konser kaydı almak isteniyorsa bunların önüne mikrofon konmaz heralde?
 
Ne gereği var ki? Signal Splitter denen bir olay var, bir çeşit çok kanallı DI Box gibi düşün, giren sinyali birbiri ile elektriksel bağı olmayan birkaç çıkışa verir, normalde kayıda giden sinyalleri de zaten onun üzerinden alırsın, ki eğer kayıt zincirinde bir sakatlık olursa dışarıya giden ses zincirini etkilemesin diye. Ayrıca her bir kanalın ayrı kayıt kazanç ayarı olur filan, bir yığın faydaları vardır, ayrıca PA devresinden tamamen yalıtılmış bir kayıt zinciri olduğundan ayrı güç kaynağı ile besleyebilirsin, PA devresinde splitter'den sonra oluşacak şase humlamaları filan kayıdı etkilemez gibi detaylar gider böyle.

Ayrıca fiziksel boyut ile ses basınç şiddetini birbirine karıştırmayın. Bose'un seneler evvel minnacık dondurma kabı boyutunda kabinleri vardı, beynine beynine çakardı sesi nereden geldiğine inanamazdın. İnanmak için duymak gerek. Hem sahnede bundan bir tane kullanmıyorsun ki? O sayfaya git bir bak daha iyi anlarsın kavramı 😉
 
Wireless dediniz bende Kadıköy-Shaft bardan bir hatıra anlatim :

Akşam vakti, Gür Akad Band çalmakta Shaft ta, Gür'ün wireless taktığını gördüm, yanımdaki arkadaş sahne şovu bekle dedim. Arkadaşta kavun içi kadar sahne ne sahne şovu dedi sen görürsün dedim bıraktım

Sonra abilerimiz purple haze çalmaya başladılar, 2dakikalık parçanın solosu 4 dakikaya ulaştı 🙂 Birdenbire Gür bize doğru gelmeye başladı, geldi geldi geldi geldi, bizide geçti çıktı kapıdan gitti. Deli solo devam ederken biz barın girişine 2 dakika baka durduk Gür anca geldi 😛

Bir rivayete göre o akşam Gür Akad o 2 dakikada 10 tane midye yemiş bide bakkaldan malboro alıp gelmiştir 🙂
 
Onu yapmak istemiyorsun işte.

Kayıt yaparken esas amacın sinyali en kısa yoldan hiçbir bozulmaya dış etkiye uğramadan medyumun üzerine kaydetmektir. High Fidelity (Aslına Sadakat) denen olayı yakalamanın en basit prensibi budur.

Oysa bu tip telsiz sistemlerde sesi bir radyo dalgasına modüle ediyorsun, havadan gönderiyorsun, öbür tarafta alıp tekrar demodüle edip radyo frekansındaki dalgadan ayırıyorsun, bu arada sesin bu modülasyon/demodülasyon esnasında uğradığı bozulmaları telâfi edebilmek için elli milyon filtre ve düzeltme devresinden geçirip bambaşka bir hale sokuyorsun da öyle seyirciye veriyorsun.

Zaten canlı performanslarda hiçbir zaman bir High Fidelity kalitesi aranmaz, zira boşa vakit ve emek kaybı olur, asla bir stüdyonun kontrollü ortamında yakalayacağın saflığı canlı performansta yakalayamazsın. Hatta konserlerde seyirciye verilen müzik mono mikstir, stereo değil, zira stereo miks yapsan sadece ortada ideal mesafede olan bir grup insan doğru stereo duyar, geri kalanı bir kanalı diğerinden az duyar (gerçi burada istisnalar var, mesela Herbie Hancock konserlerinde Surround Sound sistem kurduruyor ve seyirciye SS müzik dinletiyor, hatta kendi maaşlı ses mühendisi millet sahnede çalarken doğaçlama surround mix yaptığı için ismi grup elemanları arasında geçer, falan filan, ama bu dediğim gibi istisna ve her mekânda yapılması mümkün değil). Dolayısı ile bu tip sistemlerin ses üzerinde yapacağı değişiklikler canlı performanslarda göz ardı edilebilir, çünkü sesin aslına sadakatten feragat ederken öte yandan yeri geldiğinde teknik ekibin elini kolunu bağlayacak, çaresiz bırakacak ve sanatçıların sinirini bozacak bir yığın teknik ve pratik zorluktan kurtulmuş oluyorsun.

Oysa stüdyo kaydında telsiz sisteminin sese vereceği zarar kabul edilemez, kayıtta o kablolu bağlantının verdiği ekstra kaliteye ihtiyaç duyulur.

Ayrıca temel kural: Kayıt ortamına manyetik alan yayan hiçbir cihazı sokma. Bunların en önde gidenleri de wireless sistemler, cep telefonu, kablosuz telefon cihazı, walkie-talkie'ler, CRT tüpler vs.'dir.
 
Ben bu Bose sistemini gecen gun dinleme firsatini buldum (Guitar Center'da, Mahcem kulaklarin cinlasin).

Bose ilginc bir adam -Enver Bose, arap kokenli saniyorum- fabrika bizim burada Framingham'da, direct/reflecting sound diye patentli bir teknolojileri var. Butun olay ona dayaniyor. Yillar once 901 diye bir hoparlor cikarmislardi, icinde 12 tane midrange speaker vardi, oyle woofer tweeter falan yoktu, bu 12 tanenin onemli bir kismi kabinin arka tarafina monte edilmisti. Ben de Van Halen'in 1984 albumunu ilk kez bu hoparlorlerden dinlemistim. Hatirladikca hala tuylerim diken diken olur.

Bu yeni sistemi dinleyince ayni duyguyu yine yasadim. Bir kere alet sesi ilginc bir sekilde "delokalize" ediyor. Yani sesi belli bir yerden geliyor gibi algilamiyorsun. Ikincisi, volum arttikca ses degismiyor, sadece buyuyor. Bunu sozcuklerle tarif etmek gercekten zor. Hani PA sistemleri belli bir volumden sonra sesi kompres eder, tizler cinlamaya, bas'lar kofurdamaya baslar. Burada oyle bir sey yok. Ses buyuyor sadece.

Dark Side of the Moon'u bunlarla dinlesem ne olur acaba?
 

Geri
Üst