Müziği satın alabilir misiniz?

Mevzu müzik endüstrisi bölümünde ama tamamen buna aykırı düşünceleri içeriyor. Hemen baştan söyleyeyim, profesyonellere ya da geçimini müzikle sağlayan herkese saygım sonsuz, bir meslek olarak yapanlar için elbette cevap çok basit müziği satın alabilirsiniz, kapı gibi telif hakları mevzuları var. Konu burada kapanır.

Ama müzik sadece bundan ibaret değil. Son dönem yoğun şekilde forumda, sadece sosyal ağlardan gelecek tıklama (maddi getiri) ya da sadece müzikle para kazanma amacıyla açılmış çok sayıda konu gördüğüm için bu düşüncelerim iyice depreşti, yazmadan edemedim.

Tekrar ediyorum, müzik profesyonellerinin yaptığı işe elbette saygı duyuyorum. Onları kırma, gücendirme, küçük görme amacıyla bu düşünceleri yazmıyorum. Sadece şunu düşünüyorum, bir sahnedesin ve belli büyüklükteki mekanlar için oraya gelmiş insanlar (örneğin canlı müzikli restoranlar) ödedikleri ücrete "eğlenceyi" de dahil ediyorlar.

Bu bariz bir örnek ama eğer hayran kitlesi belli boyuta gelmemişse aslında tüm sektörü bir "eğlence"nin fiyatlandırılması olarak nitelemek yanlış olmaz. Bu şekilde düşününce ben kendi adıma kötü hissediyorum, yahu neden adamı eğlendireyim ki? Diye düşünüyorum. Tekrar ediyorum bunu yapanlar elbette harika bir şey yapıyor, insanları eğlendirmek de harika bir şey ama bir ucundan böyle de bir durum var.

Belli bir hayran kitlesinin ötesinde mevzu başka boyuta dönüyor. Artık eğlendirme değil hayranlık ile tatmin edilen manevi değerlere konu dönüşüyor. Bunun da elbette maddi bir karşılığı var ama diğer taraftan paha biçilemez bir etkisi de var.

İkisi birbiri ile bağlantılı ve genelde konunun profesyonelleri basamakları çıkarak nihai aşamaya geçmeye çalışıyorlar. Tabii ki çok yetenekli ya da çok istisnai durumlarda "eğlence" sektörüne girmeden direkt hayran olunanlar statüsüne çıkanlar da olabilir, isim isim detaylarını bildiğim bir konu değil ama mevcut şöhretlerin yaşamlarını genel olarak baktığınızda böyle bir sonuca hemen çıkabiliyorsunuz.

Peki neden sadece eğlence sektörü? Bunu sadece "mutlu edici" olarak da ifade etmiyorum. Arabeskçiler üzerek de eğlendirebiliyorlar mesela, hepsi aynı sektörün içinde ve aynı pastayı bölüşüyorlar.

Eğer müzik satın alınamayacak bir şey olsaydı ki bence öyle, bu durumda ortada para karşılığı "eğlendirmeye" de olaylar dönüşmeyebilirdi. Tabii bu belki paranın icadıyla birlikte ortaya çıkmıştır, yani sorun bundan daha geniş ama günümüz şartlarında her şeyin maddi istatistiklere ve değerlere indirgendiğinde geriye hiçbir şeyin kalmamış olduğunu görmek beni üzüyor.

Artık para ya da şöhret olarak derdi kalmamış insanların düştüğü boşluğu hayal edin, müzik aslında bunu doldurmalıydı ama doldurmamış. Manevi tarafı tamamen unutulmuş. Bunun ülkelerin gelişmişlikleri ile ilgisi var mıdır bilemiyorum ama mesela bir şehirde bu endüstri için 100 mekan varsa bir yerde doygunluğa ulaşıp deneysel işlere de yönelen 1 tane mekan beklersin ama maalesef yok.

Kulak yakan sınırda takılan ya da garip garip dernekler ya da kırlarda bayırlarda doğayla bütünleşmeli şeklinde deneysellikten bahsetmiyorum. Sadece hedefi müzikle para kazanmak olmayan, müziği satmaya çalışmayan ve karşı tarafın da müziği-eğlenceyi satın almaya gelmediği mekanlar olabilir gibi geliyor bana. Bu toptan bir zihniyet değişimi ve belki bir çeşit din gibi...

Dinin yozlaştığında elinde tuttuğu ekonomik gücü de kötüye kullandığını biliyoruz ama bir taraftan gerçekten insanları huzura götürmeyi amaç edinmiş bunu karşılıksız yapan insanlar da var. Satın alınamayacak kısmı tam da burada...

Tabii ki bir din eksenine indirip konuyu buradan tartışmak istemem, sadece andırdığı için bunu eklemek istedim. Aynı dini literatürdeki gibi hiçbir karşılık beklemeden yapılan iyiliklerin en değerli olması gibi, müziğin kendisinin de böyle bir fonksiyonu olduğuna inanıyorum. Manevi gücü buradan da geliyor ama buna odaklanmış, bunu umursayan pek fazla bir insanla karşılaşmadım.
 
Sorunun cevabı bence çok basit. Müzik en başından beri kişisel zevk, tatmin unsuru olarak varlık kazanmadı. Müzik zaten en başından beri sosyal bir olguydu.

Öte yandan günümüz toplumunun varlık kaynaklarından en önemlisi para kavramıdır. Bu anlamda George Simmel'in modern toplum üzerine yazdıklarını okumakla ve en önemli başyapıtı olan Paranın Felsefesi kitabını okumakla işe başlayabilirsin. Burada duygusal yaklaşarak kişisel zevk olarak değerlendirdiğimiz ama aslında modern toplumun rasyonel bir değerlendirme ölçütü olan para kavramıyla karşılaşacaksın.

Son olarak, tarihte hiçbir toplum eş zamanlı modernleşmiyor ya da aynı tarih çizgisinde ilerlemiyor ya da var olmuyorlar. 2024 senesinde bir şehrin deneyimlediği dinamikleri bir başka şehir 50 60 hatta 100 yıl sonra deneyimleyebiliyor. Uzun lafın kısası, deneysel işlere yönelen şehirler, mekanlar, insanlar yok değil, var.
 
Mevzu müzik endüstrisi bölümünde ama tamamen buna aykırı düşünceleri içeriyor. Hemen baştan söyleyeyim, profesyonellere ya da geçimini müzikle sağlayan herkese saygım sonsuz, bir meslek olarak yapanlar için elbette cevap çok basit müziği satın alabilirsiniz, kapı gibi telif hakları mevzuları var. Konu burada kapanır.

Ama müzik sadece bundan ibaret değil. Son dönem yoğun şekilde forumda, sadece sosyal ağlardan gelecek tıklama (maddi getiri) ya da sadece müzikle para kazanma amacıyla açılmış çok sayıda konu gördüğüm için bu düşüncelerim iyice depreşti, yazmadan edemedim.

Tekrar ediyorum, müzik profesyonellerinin yaptığı işe elbette saygı duyuyorum. Onları kırma, gücendirme, küçük görme amacıyla bu düşünceleri yazmıyorum. Sadece şunu düşünüyorum, bir sahnedesin ve belli büyüklükteki mekanlar için oraya gelmiş insanlar (örneğin canlı müzikli restoranlar) ödedikleri ücrete "eğlenceyi" de dahil ediyorlar.

Bu bariz bir örnek ama eğer hayran kitlesi belli boyuta gelmemişse aslında tüm sektörü bir "eğlence"nin fiyatlandırılması olarak nitelemek yanlış olmaz. Bu şekilde düşününce ben kendi adıma kötü hissediyorum, yahu neden adamı eğlendireyim ki? Diye düşünüyorum. Tekrar ediyorum bunu yapanlar elbette harika bir şey yapıyor, insanları eğlendirmek de harika bir şey ama bir ucundan böyle de bir durum var.

Belli bir hayran kitlesinin ötesinde mevzu başka boyuta dönüyor. Artık eğlendirme değil hayranlık ile tatmin edilen manevi değerlere konu dönüşüyor. Bunun da elbette maddi bir karşılığı var ama diğer taraftan paha biçilemez bir etkisi de var.

İkisi birbiri ile bağlantılı ve genelde konunun profesyonelleri basamakları çıkarak nihai aşamaya geçmeye çalışıyorlar. Tabii ki çok yetenekli ya da çok istisnai durumlarda "eğlence" sektörüne girmeden direkt hayran olunanlar statüsüne çıkanlar da olabilir, isim isim detaylarını bildiğim bir konu değil ama mevcut şöhretlerin yaşamlarını genel olarak baktığınızda böyle bir sonuca hemen çıkabiliyorsunuz.

Peki neden sadece eğlence sektörü? Bunu sadece "mutlu edici" olarak da ifade etmiyorum. Arabeskçiler üzerek de eğlendirebiliyorlar mesela, hepsi aynı sektörün içinde ve aynı pastayı bölüşüyorlar.

Eğer müzik satın alınamayacak bir şey olsaydı ki bence öyle, bu durumda ortada para karşılığı "eğlendirmeye" de olaylar dönüşmeyebilirdi. Tabii bu belki paranın icadıyla birlikte ortaya çıkmıştır, yani sorun bundan daha geniş ama günümüz şartlarında her şeyin maddi istatistiklere ve değerlere indirgendiğinde geriye hiçbir şeyin kalmamış olduğunu görmek beni üzüyor.

Artık para ya da şöhret olarak derdi kalmamış insanların düştüğü boşluğu hayal edin, müzik aslında bunu doldurmalıydı ama doldurmamış. Manevi tarafı tamamen unutulmuş. Bunun ülkelerin gelişmişlikleri ile ilgisi var mıdır bilemiyorum ama mesela bir şehirde bu endüstri için 100 mekan varsa bir yerde doygunluğa ulaşıp deneysel işlere de yönelen 1 tane mekan beklersin ama maalesef yok.

Kulak yakan sınırda takılan ya da garip garip dernekler ya da kırlarda bayırlarda doğayla bütünleşmeli şeklinde deneysellikten bahsetmiyorum. Sadece hedefi müzikle para kazanmak olmayan, müziği satmaya çalışmayan ve karşı tarafın da müziği-eğlenceyi satın almaya gelmediği mekanlar olabilir gibi geliyor bana. Bu toptan bir zihniyet değişimi ve belki bir çeşit din gibi...

Dinin yozlaştığında elinde tuttuğu ekonomik gücü de kötüye kullandığını biliyoruz ama bir taraftan gerçekten insanları huzura götürmeyi amaç edinmiş bunu karşılıksız yapan insanlar da var. Satın alınamayacak kısmı tam da burada...

Tabii ki bir din eksenine indirip konuyu buradan tartışmak istemem, sadece andırdığı için bunu eklemek istedim. Aynı dini literatürdeki gibi hiçbir karşılık beklemeden yapılan iyiliklerin en değerli olması gibi, müziğin kendisinin de böyle bir fonksiyonu olduğuna inanıyorum. Manevi gücü buradan da geliyor ama buna odaklanmış, bunu umursayan pek fazla bir insanla karşılaşmadım.
Çok güzel tespitler var, ama çok fazla şey de iç içe giriyor, çünkü konu çok karışık.
Ben de önce sıkıcı bir kaç tespit yapayım girizgah için, sonra belki konuya katkıda bulunacak bir şeyler söylemeyi de beceririm:)
Öncelikle "müzik satılmalı mı?" şeklinde sormak daha doğru olur. Çünkü "...satın alabilir misiniz ?" sorusunun yanıtı basbayağı evet. Manevi boyutun sıfırlanması zaten alım-satıma dönen her şeyde var, o müziğe has değil. O, "tüketim" denilen şeyin uzantısı. Modern toplum tüketmek üzerine kurulu, tüketmeyince çıkmaza giriyor. O nedenle müzik satılmak zorunda, çünkü orada devasa bir sektör var. Biz bu forumda sürekli yaşıyoruz bunu. Hepimiz kullanmadığımız zibilyon tane enstrüman ve cihazı alıyoruz, satıyoruz. Bunun kendisi hayatın içini doldurmaya yönelik bir şeye dönüşmüş zaten. Bu çok ciddi bir varoluşsal kriz ve müziği de aşıyor.
Daha önceki devirlerde başka yöntemler olduğunu biliyoruz. "Halk için" müzik yapan ozan geleneği bir yanda, aristokrat tarafından önce dans-eğlence için kullanılan, sonra daha üst düzeyde (sadece dinlenerek) entellektüel biçimde tüketilen bir şey oluyor. Sektördü, endüstriydi, bunun uzantısı işte.
Somut hadiseye ve günümüze gelelim:
En genel tespitim şu olur: "Ana akım" diye bir şey var. Bu ne kadar nitelikli ve zenginse, işler o kadar iyi gidiyor. 60-70'lerin "pop" müziği muhteşemdir. Enstrüman becerisine, sanatçının kabiliyetine bağımlıdır. Burada zanaatkarlık önemliydi (buna tekrar döneceğim). Baktığımız zaman "deneysel" diyebileceğimiz şeylerin bile buraya konabileceğini görüyoruz. "Ana akım" denilen şeyin içi boşaldıkça, işler çıkmaza giriyor.
Bu 90'larda çökmeye başladı. Rock müziğin kabiliyetsizler ordusu tarafından işgal edildiğini gördük. Saftorik insanlar bunu "daha harbi, samimi müzik" diye yediler. Yedirdiler çünkü onlara. Meselenin tümüyle ticari bir etiketleme-pazarlama olduğunu idrak edemediler. Bir kişi idrak etti gerçi. O da intihar etti zaten ne olduğunu anlayınca...
İnternetle birlikte apayrı bir kriz yaşadık. mp3 teknolojisi ile bildiğimiz "albüm satarak para kazanma" muhabbeti bitti. Sosyal medya ile kendini pazarlama dönemi başlayınca bu sefer çok daha tuhaf şeyler görmeye başladık: Mesela bir tarafta son derece yetenekli virtüözler (zanaatkarlar...), öbürü tarafta soytarı "yaratıcılar" çıktı ("İçerik üreticisi" denilen şeyin İngilizce'de aslında "content creator", yani içerik yaratıcı olduğunu hatırlayalım). Bu soytarılar ya görüntüsünü ve/veya "varlığını-kimliğini" pazarlayan tipler.
Bu iki zıt kutup da müziği satarak para kazanıyor bu arada.
Peki biz neyin eksikliğini çekiyoruz?
Sizin söylediğiniz burada devreye giriyor sanırım: "Ruh" yok işte...
Gelgelelim, sizinle ben kısmen benzer, kısmen zıt kutuplardayız:)
Siz bu işin "primordial" (en eski-ilkel olanla bağlantılı) diyebileceğimiz tarafındasınız. Adeta şamanik bir ritüel vs gibi, insanın özüyle yeniden bağlantı kurması için müziği ve özellikle de doğaçlama müziği savunuyorsunuz. Evet, bu da önemli.
Ben de zanaatkarlığın, ama emprovize ağırlıklı bir müzik doğrultusunda zanaatkarlığın (blues- caz geleneklerindeki gibi veya Türk müziğindeki taksim vs gibi formlarla temsil edildiği gibi), yani programlı doğaçlamaya dayalı bir zanaatkarlığın tarafındayım. Çünkü ben "sanat" dediğimiz şeyin ancak zanaatkarlık içerisinden gelip geleneği aşarak yapılabileceğini savunuyorum. Klasik sanatın tarihi bunu doğrular büyük ölçüde. Çünkü bugün sanat dediğimiz pek çok şey, zamanında zanaatkarın emek vererek yaptığı ve karşılığında hayatını kazandığı şeydir. Ama biz şimdi buna "sanat" diyoruz. Çağdaş sanat denilen soytarılık ise gelenekten bağı kopmuş mühendislik denemeleri ve pazarlama oyunlarını içerir.
"Ben sanat yapacağım" diye ortaya çıkanların ortak özelliği zanaatkar-çalgıcı olarak zayıf olmasıdır. Çok yetenekli de olabilir, ama ürettiği şey bu yeteneği yansıtmaz. Ama genel kural olarak çoğu kazmadır. O yüzden bunlar kendine yaratıcı-sanatçı... gak guk der. Öyle satıyor çünkü.
Bu insanlar müzikten geçimini sağlamıyor aslında. Bunların kendileri basbayağı pazarlanabilen devasa birer marka oluyor. Bu noktada zaten zanaatkarlık filan varsa bile onun da anlamı kalmıyor.
Emprovize müzik ister serbest, ister programlı olsun, tüketilmesi güç. Pazarlanması da güç tabii. O yüzden ben de mesela birlikte çalacak insan bulmakta çok zorlanıyorum. Bulduğum zaman bunu icra edecek yer bulmakta da zorlanıyorum. Çünkü bu tarzlar da tüketime endekslenerek pazarlanıyor. Adam blues doğaçlaması değil, "Mustang Sally" dinlemek ve tüketmek istiyor. Öyle olunca da bizim caz-blues müzisyenimiz bile piyasacı oluyor. Deneysel işi bırakın, geleneğe sahip çıkarak bunu mükemmelleştirme veya ileri taşıma çabası bile yok.
Bunu kıracak alternatif zihniyetler-mekanlar lazım diyerek bitireyim.
 
Başlık, yolunda gitmeyen şeyleri sezen, anlatılanlardan da ikna olmayan bir tarza sahip ki bu nadiren rastlanacak bir şey, bundan da nadiri, ifade edilmiş olması. Onun için, kıymetli ve cesur bir tavır açıkçası. Anlatılara ikna olanlar ile olmayanların yol ayrımı.
 
Cok uzun ve tartisilmasi hala ve hala devam eden bir konu.

Ben hem herkesin asina oldugundan dolayi hemde butun otoritelerce bir mucize olarak goruldugunden dolayi, ama sahsi fikrime gore sanatsal anlamda "klasik muzige en objektif ornek" olarak verilebilecek tek besteci olarak gordugumden Mozart'i ornek veririm.

Mozart pesin aldigi beste siparisi ucretlerini daha bir nota yazmadan harcar bitirir har vurur harman savururdu.

Muzigi satin alabilir misiniz bilmem. Ama satilabiliyor buna eminim.

Sahsi dusuncem, populer kulture dahil edebilecegimiz her tur muzik turunun (rock, metal, doom, rap, trap, drum&bass vb) bu tartisma disinda birakilmasi gerektigi yonundedir.

Yukarida saydigim muzik olarak kabul ettigimiz ama aslinda sahne sovundan ileri gitmeyen faaliyetleri bu konuya dahil etmek konudan uzaklastiracaktir.

Peki muzik olarak, barok donemin kontrpuan kurallarinin dahice kullanilmasiyla birlesen hizli pasajlarin bitmek tukenmek bir disiplinle seyirciye duyurulmasi mi muziktir? Yoksa klasik doneme evrildiginde ki mukemmel matematik ve tininin egronomi ve kivraklikla birlesmesi mi?
Yada romantik donemde "ben notaya terim yazarsam icraci muzik yapamaz" diyen besteciler mi?

Su bir gercek, her bir donemin sonuna geldiginde devrimi yapan yaratici besteci ve muzisyenler, eger ki zengin bir soydan gelmiyorlarsa buyuk rezillikler cekmislerdir.

Once para mi vardi yoksa muzik mi bilmem.
Satin alinir mi onuda bilmem.

Ama muzigini satamazsan iyi seyler olmuyor ondan eminim.
 
Ha ek olarak su da bir gercek, mesela youtube'a "bestecisi 250 yil once olmus, ozel ilgi alani olmayan insanlarin hic bir sekilde haberinin olmadigi, ozellikle aramayanin bulamadigi" eserleri yorumlayip attigimda, sacma sapan biri yada bir sirket zamaninda resmi belgeleri imzaladi diye telif yiyorum.

Neymis efendim onun sanatcisi once soylemis, ulan beste onun degil, calan besteci degil, besteci bu zamana fezada kendine tur bindirmis, ben niye telif yiyorum?

Hani para besteciye gitse neyse, yorumcuya gitse yine neyse. Herkes olmus ben adi sani duyulmamis plak sirketine para odeyecekmisim...

Yani muzik evrensel ama o kadar evrensel degil :D
 
Ben şu açıdan bakıyorum : Müzik şu an hiç olmadığı kadar satılan bir ürün oldu. Her gün binlerce şarkı yükleniyor internete. Olay artık başka bir boyut oldu. Listelere girmek için de verilen paralar, reklam için ödenenler...Selim Işık her hafta beste yapıp yüklüyor mesela, izlenmeleri komik rakamlarda.
 
Ben şu açıdan bakıyorum : Müzik şu an hiç olmadığı kadar satılan bir ürün oldu. Her gün binlerce şarkı yükleniyor internete. Olay artık başka bir boyut oldu. Listelere girmek için de verilen paralar, reklam için ödenenler...Selim Işık her hafta beste yapıp yüklüyor mesela, izlenmeleri komik rakamlarda.
Bence Selim hakettiği kadar izlenmiş. Bestelerinde özgün hiçbir şey yok. Kafama takılan asıl konu başka. 61.000 takipçisi olan bu adamın videoları nasıl 100 200 kere izleniyor?
 
Bence Selim hakettiği kadar izlenmiş. Bestelerinde özgün hiçbir şey yok. Kafama takılan asıl konu başka. 61.000 takipçisi olan bu adamın videoları nasıl 100 200 kere izleniyor?
Ben o konuya girmiyorum :) o kısım çok başka bence. Ama evet en yüksek aboneli gitar kanalı galiba, canlı yayınlarını da izliyorum 30 40 kişi, sonradan izlemesi max 1000 izleme...youtube işi de tiktoka gitti gibi. Ya da gitara ilgi alaka cidden bu kadar...
 
Geri
Üst