Röportajlar Burak Gürpınar Röportajı

Son zamanların şüphesiz en çok tartışılan isimlerinden biri Burak Gürpınar. Eski “Kurban” yeni “Athena” davulcusu... İşte tam da “eski” ile “yeni” arasındaki geçiş noktasında kilitleniyor tüm mesele ve her kafadan ayrı bir ses çıkıyor deyim yerindeyse. Athena ile çalışmaya başlamasını Kurban’ ın dağılması ile ilişkilendirip yer yer bayağılaşan tepkiler verenlerin sayısı az değil. Ama “keşke, elimden gelse de herbirine teker teker anlatabilsem aslında öyle olmadığını” diyor yine de o, tüm iyi niyetiyle... Evet, bu adamın bendeki anlamı bu sanırım; iyi niyet ve samimiyet. Sıcacık biri, öyle güzel bir enerjisi var ki hemen içine alıyor sizi, zaman nasıl geçmiş anlamıyorsunuz bile. Çok şey konuştuk ama Kurban ya da Athena temalı bir röportaj değil az sonra okuyacağınız, “Burak Gürpınar” la konuşmaktı amaç sadece, herşey üzerine ...

Serbest bir giriş yapalım bu röportaja istersen... Kayda değer olduğunu düşündüğün bir noktadan anlatmaya başlayabilirsin mesela ...

Ya okul dönemlerime hiç girmeyelim istersen:) Varlığıyla yokluğu belli olmayan, öyle oturan bir adamdım. Çok az arkadaşım vardı, onlarla takılıyordum. Müziğe de 15 yaşımda yine o arkadaşlarımla başladım zaten. Okulumuz olmadığı zaman apartmanın bodrum katında buluşuyorduk çalışmak için, havasız izbe bir yer. Biz çalışıyoruz güya ama çalamıyoruz aslında berbat bir şekilde gürültü yapıyoruz sadece, bütün apartman rahatsız oluyor, o kadar. Yalnız, o dönemki komşularıma müteşekkirim hakikaten, hiçbir zaman şikayet etmediler çünkü. ‘Kick’e vurduğum zaman bir üst katın zemini zıplıyordu bayağı. Ben apartmanda davul çalıyordum, insanlar orada yaşıyorlardı düşünsene :)

Sen arkadaşlarınla kendince çabalarken, ailenin desteği ne boyuttaydı? Ya aslında kariyerin üzerinde ailenin belirgin bir etkisinin olup olmadığını merak ediyorum ...

Tabii var. Babam müzisyendi zaten. Cahit Berkay ile beraber başlamışlar müziğe. Bu arada belirteyim, Cahit Abi fazlası ile saygı duyduğum biri. Sonra babam hem ailesi hem de kendi işleriyle ilgili bazı durumlar yüzünden bırakmış müziği. Ama aktif olmasa da hala çok ilgilidir ...

En son yapmak istediğin şeyin müzik olduğuna ne zaman karar verdin peki ?

Müzik yapmak istediğime çoktan karar vermiştim lisede. Üniversiteye başladığımda müzik yapıyordum yani zaten. Hiç unutmam mesela lise 1’ in yazıydı, benim davulum yok daha . Yazlıkta da yerler tahta, vurunca iyi ses çıkarıyor. Bir tabureyi alıp üstünü söktüm, bant gerdim üzerine trampet yaptım. Bir de lamba karpuzu buldum, o da zil :) Bağımzıslık çalışıyorum, elimi ayağımı ayırmaya uğraşıyorum yani. Sesler farklı olsun ki daha rahat çalışayım, mantık o. Tahta zemin, üstü sökülerek bant gerilmiş bir tabure ve lamba karpuzu; ilk davulum, o 3 parça:) Bütün yazı öyle geçirdim. Bu arada boş vakitlerimde de kartondan bir davul maketi yaptım. Öyle ki , pedalları bile var. Naif bir şeydi, çocukça. Yaz bitti, okul açıldı. Seçmeli ders tercihleri var, herkes resime bekliyordu beni ama müziğe gittim. Hediye olsun diye de o yaz yaptığım davul maketini *****ürüp koydum müzik odasına. Duruyordu öyle. Hoca okul orkestrasını topladı bir gün, elemanların çalışmamasından şikayetçi, nutuk çekiyor işte çalışmayanlara. Derken benim maket davulu ima ederek döndü bana ve “çalışmıyorsunuz işte, bakın bu çocuk davul çalmak istiyor ama çalamıyor :)” dedi. Millet bana bakıyor falan, iğrenç hissettim kendimi “ne biçim konuşuyor bu benimle” diye :) Orda bir sigorta attı benim sanırım, hırs yaptım.

Lise bitti ve sen “Endüstri Tasarımı” okudun üniversitede. Konservatuar okumayı hiç düşünmedin yani ?

Yok hiç düşünmedim. Eğitim şart bence ama eğitimin “kendisi” şart. Müzik ya da başka bir şey değil, kişinin her konuda kendisini eğitmesi ve genel kültür sahibi olması önemli, eğitimin o kısmı ile ilgileniyorum sadece.

Bu noktada konservatuarın mutlak gerekliliğini savunanlardan değilsin o zaman ?

Kişisine göre gerekli olmayabilir bence. Ben gerek duymadım çünkü amacım başkaydı zaten.
Konservatuar karşıtı biri değilim tabi, hatta inanılmaz iyi müzisyenler var konservatuar kökenli olan. Fakat artısı olduğu kadar eksisi de olduğunu düşünüyorum. Kafaları kalıplaştırıyormuş gibi geliyor bana. Ama mesela şimdi biri gelip notaları koysa önüme, hadi şunu çalıyoruz dese afallayabilirim. Çünkü az nota okuyorum. Çok çalışmıyorum ben, çok çalıyorum sadece. Sorun yaşayabilirim o yüzden. Normalde evet, konservatuar mezunu bir insan 5 dakikada çözer öyle bir durumu, başlar çalmaya. Böyle bir yapabiliten olması güzel tabi, profesyonel anlamda bayağı olumlu bir özellik ama ben öyle bir ortamda hiç bulunmadım zaten. Amacım başkaydı dedim ya hani, her zaman grup müzisyeniydim ben ve onun için yırtındım durdum. Her şey grup için mantığında oldum hep, o yüzden her zaman kendi yazdıklarımı çaldım, kimsenin yazdıklarını çözmek ya da nota okumak zorunda kalmadım. Hatta tam aksi oldu başkaları benim yazdıklarımı çalmak zorunda kaldı zaman zaman. Sonuçta insanın ne yapmak istediğini bilmesi önemli bence.

Türkiye’deki en iyi rock davulcusuyum gibi bir iddian oldu mu hiç ?

Asla ! Yok öyle bir iddiam. Hiç bir zaman da olmadı zaten. “Ben süperim, ben şöyleyim, ben böyleyim” diyerek çıkmadım ortaya hiç. Bana soracak olursan kötü bir davulcuyum hatta.

Neden?
Disiplinsizim çünkü :)

Adının Türkiye’ nin en iyi rock davulcuları arasında anılıyor olmasını neye bağlıyorsun o zaman ?

Yaptığım işi çok seviyorum bir kere. Branşlaşma var farkındaysan. Çok fazla müzik dinliyorum ama bu birikimi akıttığım şekil oldukça net. Aynı tarz olmayan çok şey var gibi gözüküyor belki ama benim kafamdaki şeyleri bir araya getirebilecek, bir bütünlük oluşturacak şeyler dinliyorum. Özgür düşünüyorum, sınırlamıyorum kendimi hiçbir zaman. Duyduğum şeyleri süzgecimden geçirip tamamen kendi istediğim farklı bir noktaya *****ürebiliyorum. O yüzden de ne yaptığımı bilir bir halim var. Gidip, abuk sabuk bir insanla çalmıyorum. Saçma bir ortamda çalıyorsam öylesine çaldığım belli oluyor zaten. Tuşe yüksek sonra, çok fazla ses var. Aslında belki de çok iyi olduğum için değil de, bu özellikleri taşıyıp göz önünde olan biri olduğum için dikkat çekiyorum ...

Tamam, “ Ben bir numarayım” gibi bir iddian olmadığını öğrenmiş olduk, peki “en iyi” var mı sana göre ?

En iyi yoktur bence. Neye göre en iyi ? Her müziğin insanı farklı. Bir de karşılaştırmayı çok yanlış buluyorum zaten. Kıyas yapmaya kalkarsak çok şey anlatabilirim ben mesela ama hiç gerek yok böyle şeylere, ortaya çıkıp da konuşmanın alemi yok. Herkes kendi işini mümkün olduğunca iyi yapmaya çalışıyor. Olaya bu açıdan bakmak çok daha doğru.

“Duyduğum şeyleri süzgecimden geçirip, tamamen kendi istediğim farklı bir noktaya *****ürebiliyorum” dedin ya hani az önce, yaratıcılığını sorguladıkları oluyor mu yine de zaman zaman ?

Yok o anlamda sorgulayıcı eleştiriler pek almadım aslında. Etkilendiğim çok insan oldu. Bu da gayet normal. İnsan olmanın gereği etkileşim.

Bu soruyu sorarken konuyu getirmek istediğim nokta tam da buydu aslında; Etkilendiğin isimler... Kimmiş onlar acaba ?

Öncelikle Lars Ulrich tabiiki. “Lars Ulrich iyidir, kötüdür” tartışmaları dönüyor ya internette ben çok gülüyorum onlara. Gidip de bir Dave Weckl’ la falan karşılaştırmak ne kadar anlamsız. Tamam onlar aşmış adamlar ama Lars Ulrich bambaşka bir şey kovalıyor zaten. Adamın ne kadar teknik bir davulcu olup olmadığını tartışmak yerine müzikte nasıl bir çığır açtığını konuşsanıza önce. Milyonlarca insan getirdiği müzikle ona bakıp kopmuş, bir kısmı davul çalmaya başlamış ve bu işe gönül vermiş. Çalıştığı prodüktör Bob Rock hayatında gördüğü en iyi davul yazan insanın o olduğunu söylüyor. Bu adam bunu söylüyorsa bir sebebi vardır elbet. Ama insanlar bunun yerine herşeye hız ya da teknik anlamında bakıyorlar. Hiç öyle değil aslında, bana göre kriter o olmamalı en azından ...

Nedir kriter peki sence ?

Belki çok basit ama daha önce hiçbir yerde duymadığınız birşey bulmuştur örneğin adam. Yaratıcılık yani. Güzel davulcu olmak, çok teknik bir davulcu olmaktan daha önemli bence. “Güzel düşünmek” herşeyden önce geliyor. İyi çalmaktan çok daha önemli bu. Ben mesela teknik anlamda bir sürü davulcudan gerideyim, hatta belki amatör olduğu halde tekniği benden çok daha iyi olan birsürü insan gösterebilirim bile. Ama benim olayım o değil ki zaten, başka bir şey yapıyorum ben. Gittiğim ayrı bir yön var. İçinde doğru ve iyi duyulacağım müziği arıyorum ve bulduğumda kafamdakiyle birleştiriyorum. Bir de parçalıyorum kendimi çalarken...

Kriter konusunda açtığımız parantezi kapatıp, etkilendiğin isimlere geri dönecek olursak; Lars Ulrich ile sınırlı değil sanırım ?

Değil tabii. Dredg mesela, benim için gelmiş geçmiş en özel grup diyebilirim. Öyle bir enerjisi var ki, kime dinletsem daha ilk dinleyişte “ bu ne ya “ oluyor insanlar. Davulcularından çok etkileniyorum şu anda. Dino Campanella. Kötü bir davulcu adam. ‘Timing’i berbat. Sürekli rezil ediyor sahnede ama, inanılmaz bir tuşesi var. Parçalıyor ortalığı, acayip kalpten çalıyor ve inanılmaz yazıyor bence. Eminim “dünyanın en iyi davulcularını sıralayın” deseler ilk 1000 de bile yer almaz ama çok özel bir adam benim için. Öyle adamları seviyorum ben işte. Bir de çok sık dinlediğim Oceansize var. İnanılmazlar.

Death Angel dinlerdim ilk başladığımda bir de. Eski gruptur, dağıldı tekrar toplandı. 15-16 yaşlarında en iyi trash metal davulcusu seçilmişti davulcuları. Çok acayip bir davulcuydu.

Sonra; Dennis Chambers var tabii. Onun yeri ayrı bütün davulculardan. İnanılmaz yüksek bir tuşe, groove ve enerjisi var. Omar Hakim, Manu Katche, Steward Copeland. Genelde funky şeyleri seviyorum. Kuzey Avrupa metalini hiç sevmem mesela. Onların o kara ruh halleri çok itici geliyor bana. Fenalık basıyor.
Neredeyse tümünü ilk albümlerinden beri yakından takip ettiğim gruplar da Tool, Infectious Grooves, RHCP, The Tea Party, Korn, Deftones, Primus, A Perfect Circle.

Kendini dünya standartlarında bir davulcu olarak görüyor musun peki ?

Davulcu değil de, kendimi dünya standartlarının üstünde bir grup müzisyeni olarak gördüğümü söyleyebilirim. Evet, yurt dışındaki müzisyenler enstrümanist olarak çok başarılılar belki ama daha fazla birşey katmıyorlar üstüne. Biz burada bazı şeyleri çok zor şartlarda yapmaya çalıştığımız için, gerekli gereksiz bir çok şeyi de öğrenmek zorunda kalıyoruz ve tek başımıza kaldığımızda bile birsürü şeyi organize edip, üstesinden gelebilecek donanıma sahip oluyoruz ister istemez. Türkiye’ deki bütün iyi müzisyenlerde oluyor bu neredeyse. O yüzden belki bir davulcu olarak değil ama bir grup müzisyeni olarak dünya standartlarının üstünde olduğuma inanıyorum. Yurt dışında güzel bir festivalde çalsak etkilenmeyecek seyirci olmayacaktır eminim.

Alternatif ve Rock dışında yoğunlaştığın başka tarzlar var mı ?

Genelde alternatif ve rock ağırlıklı dinliyorum tabi ama elektronik de dinliyorum bu aralar bayağı. Her yerde duyulan basit şeyleri değil de, kolay kolay duyulamayacak, iyi adamların içinde yer aldığı grup ve projeleri kovalıyorum. Özgür ( Kankaynar ) bana bayağı bir elektronik aşıladı. Güzel bir çizgi yakaladım onun sayesinde. Çok yüzeysel bi geçiş oldu aslında. :)

Yazlık evinizdeki tahta zemin, lamba karpuzu ve tabureden oluşan seti saymazsak eğer :) ilk davulun neydi ve şimdiki tabi ?

Şeref ; İlk davullardan. İçinde Kelebek Mobilya yazıyordu :) Bunlar aslında anlatılmaz ama o davulu alırken ölüyordum ben açlıktan, 3 ay yemek yemedim. Annemler harçlık veriyorlardı öğle yemeği için. Okula gidiyordum, harcamıyordum paramı, saklıyordum. Sonra eve gelip “harcadım” diyordum . 3 ay öyle geçti. Aldığım davul da hurda yalnız, ses çıkmıyor ama davul işte :) Şimdiki davulum; Tama Starclassic Maple.

Peki davulda en sevdiğin parça ?
Kick sanırım.

Senden ders alma talebinde bulunan çok sayıda insan var diye biliyorum ben, bu konuyla ilgili bir planın var mı ?

Eskiden çok amatörce ders veriyordum evde. Ama şu anda ders verecek gibi hissetmiyorum kendimi. Sebebi, bu işin eğitimini almamış olmam. Ne öğretebilirim ki ? Evet, birikimimi paylaşabilirim. Bu da sohbet ederek olur ancak, ders vermek şeklinde değil. “Ders veriyorum” diyebilmesi için kendini bir yerde hissetmesi lazım kişinin, ben pek orada hissetmiyorum. Ama dediğim gibi, bildiğim şeyleri paylaşmak çok hoşuma gider tabi. Zaten konser için gittiğimiz yerlerde ya da internet ortamında tüm soruları yanıtlamaya çalışıyorum elimden geldiğince. O şekilde her zaman yardımcı olurum, bunun için derse gerek yok yani.

Ders almak ya da bu konuda bir şekilde kendini geliştirmek isteyen kişilere atıfta bulunarak ; “Olmazsa, olmaz!” dediğin nedir bu işte ? Çok çalmak ya da çok çalışmakla “güzel” davulcu olmayı garanti altına almıyor herhalde insan ...

Ritm duygusu olmazsa, olmaz bu iş. Bu arada hani davulcu fıkraları vardır ya, aşağılar davulcuları. “-Müzisyenlerle takılana ne denir? –Davulcu” gibi tonlarca bilmece falan vardır. Müzisyenden sayılmaz çünkü davulcu. Aslında tam tersidir. Çok zeka gerektirir. Matematiği çok önemlidir işin. Ritm duygusu işte. Bir çalarken saymak vardır bir de saymadan gerçekten onun orada olduğunu hissetmek vardır.

Ya sen ? Çalarken sayanlardan mısın yoksa onun orada olduğunu hissedenlerden mi ?

Bende iksinden de azar azar var. Ritm duygum fena değil. Sahnede koşup çekerim yerine göre.

Sahnedeki ruh halini tarif etsene bir, neler hissedebileceğini düşündüm de bir an, güzel galiba ya ...

Ya tarif etmem mümkün değil ki. Başka bir şey o. Normal halimle alakası yok bir kere. Daha agresif bir durumum var sahnede, normalde öyle değilim. İnanılmaz bir adrenalin açığa çıkan. Bir çeşit deşarj biçimi benim için. Bir de, genelde davulcular çalarken arkada kendi hallerinde takılırlar ya hani, işte o beni bozuyor biraz, iletişim halinde olmayı seviyorum dinleyiciyle...

Dinleyiciyle iletişim demişken, bilen çok iyi bilir ki; Burak Gürpınar gelen tüm e-postaları incelikli bir tavırla cevaplar, yolda çevirip konuşmak isteyenlerle sorular cevabını bulana kadar konuşur, hatta ve hatta fanlarından gelen telefon mesajlarını bile karşısındakini kırmamak adına yanıtlar...Haddinden fazla alçak gönüllü olduğunu düşünmüyor musun sen peki ? Belki de şöyle sormalıyım; Bu iyi niyetli tavrın yormuyor mu seni hiç ?

Hayır, yorulmuyorum ya da bunalmıyorum fakat şöyle bir hataya düşüyorum zaman zaman; Dediğin gibi internette çok aktif bir şekilde insanlarla iletişim kuruyorum, e-maillarına cevap veriyorum, genelde çok olumlu konuşuyorum. Ama artık kimin gerçekten birşey öğrenmek için benimle konuşmak istediğini, kiminse aklından hinlik geçtiğini ayırt edemiyorum malesef. Bazen aşırı iyi niyetimin sonucu karşı tarafın kuyusuna düştüğüm bile oluyor. Mesela ben selam veriyorum, o gidiyor arkadaşlarına olayı farklı anlatıyor. Yok işte öyle birşey, ben internette konuştuğum herkesle arkadaş olmuş olsaydım eğer inanılmaz geniş bir çevrem olurdu şimdiye kadar. Onun dozunu ayarlayamıyorum sanırım. Hayır diyemiyorum, kırmak istemiyorum kimseyi ve bunun bana geri dönüşü de olumsuz olabiliyor bazen. İyi niyetin suistimali böyle birşey işte. Telefon numaram da çok yayılmış durumda zaten. Son arayanlar listeme bak mesela, hiç tanımadığım numaralarla dolu. Arıyorlar, mesaj atıyorlar. Mesajına cevap yazmasam kendimi kötü hissediyorum bu kez. Ama sanırım yazmamalıyım artık. Çünkü kontrolden çıktı.

Davulcuları adam yerine koymuyorlar dedin ya hani az önce, en büyük sıkıntı ne sence bu noktada?

Burada adam gibi ses ve sahne sistemi kurulmadığı için doğru dürüst alet-edevat da gelmiyor sahneye. Davulu olmayan davulcular var veya davulu olsa bile oraya *****ürünce kurdurmuyorlar. Ya organizasyonu yapan engel oluyor ya da sistemi kuran. “Yeterince mikrofonum yok, ben bunu mikrofonlayacağım” diyor mesela. Türkiye’ deki davulcuların en büyük sorunu bu bence. Düşünsene, bir gitarist her konser başka bir gitar çalmak ister mi acaba? Onun için özel olan kendi gitarıdır, ondan bir parça olmuştur adeta. Davulcunun eksiği ne peki? Neden gidip her yerde başka bir davul çalıyor ? Başka bir marka, başka ses, başka ölçüler. Yetmiyor, aletler dökülüyor, üstüne düşüyor falan. Böyle olmaması lazım işte. Ben bunu yaptığım için kaprisli diyorlar yerine göre ama bu kapris değil. Davulcu davulunu sahneye kurduracak kardeşim, budur yani. Bugün ben davulumu sahneye kurduruyorsam, bayağı kasarak bu hale getirdim durumu. Rockİstanbul’ da sadece benim için 3’e-3 riser yaptılar. Megadeth’ in davulcusu bile 2’ye 3 te çaldı. Kaprisle ne alakası var ? Bu işin standardı budur yani. Sen neysen sahneye öyle çıkacaksın. Normalden daha küçük bir kurulumla çıkmak neden? Ezik olmamalı hiçbir davulcu bu konuda. Ben de yerine göre çok eziklik yaptım, alttan aldığım çok oldu. “Sahnede yer yok sığmıyor” diyor mesela. Bana ne kardeşim, kaldırın onu benimkini koyun o zaman. Sonra onu kaldırır ötekini koyarsınız. Yabancı ülkelerde nasıl oluyor bu ? Bir çıkıyorsun sahneye, bakıyorsun arkada 4 tane davul oluyor, her davulcunun ki ayrı ayrı koyulmuş, yeri gelince açılıyor, çalıp gidiyor adam. Etrafıma bakıyorum da, profesyonel gruplar dahil bir çok grup davulcu sıkıntısı çekiyor. Davulcu gelmiyor çünkü. Neden gelsin ki ? Nereye gitse beziyor hayatından. Hamallık var, gürültü var, çalışacak yer bulma sıkıntısı var. Sahneye çıkınca istediğin davulu çalamıyorsun, ne kendini duyabiliyorsun ne de diğer müzisyenleri. Tabii bırakır adam davulu. Davulcuların bu konudaki haklarını kesinlikle koruması lazım bence. Bu işin güzelliklerini yaşayabilmek adına. Diretsinler gereken kişilere bu konuda, ki alışılsın buna, yadırganmasın, istekler daha yapılabilir hale gelsin, olayın çekiciliği artsın.

Peki; Hem senin hem de röportajı okuyanlar için keskin bir geçiş olacak belki ama;
Kurban sensiz tekrar bir araya gelirse ne hissedersin ?

Böyle birşey yaparlarsa beni ararlar yaa ...

Ya aramadılar diyelim ?

Benden habersiz olmaz, hiç sanmıyorum ...

Kurban’ ın neden dağıldığını sormak gibi bir niyetim yok tabii, neticede bir grupsa bahsettiğimiz şey soruların muhatabı tek bir kişi olamaz. Sadece bu ayrılığın faturasının sana kesilmiş olmasının sende yarattığı etkiyi merak ediyorum ben ...

Kurban’ ın dağılmış olması benimle tamamen alakasız bir kere bunu söyleyeyim. İlla ki bir etkim olmuştur bu grubun üyesiysem fakat diğerlerinden daha fazla değil. Tek başıma benim omuzlarıma yüklenmeye çalışılması çok haksızca geliyor o yüzden. Son ana değin, tüm hücrelerime kadar hep “ Kurban Burak” tım ben çünkü. Her zaman verebileceğimin en fazlasını vermeye çalıştım. Zaten bu kadar kalpten vermeseydik böylesine benimsemezdi dinleyici Kurban elemanlarını. Fanlarımızın bu tepkisini de yadırgamıyorum ama biraz daha anlayışlı olmalarını bekliyorum sadece. “Neden öyle yaptınız, Kurban gibi bir grubu nasıl dağıttınız, nasıl içiniz el verdi ? ” diye giriyolar mesela, küfür ediyolar falan. Onlar için en fazla ne ifade ediyordur ki acaba, merak ediyorum. Bizi tanıyorsa bile ne kadar yakından tanıyordur ? Sevdiği bir müzik grubunu kaybediyor, artık onların bir arada devam etmeyeceklerini öğreniyor evet ama biz hayatımızı buna adamışız. Bugüne kadar herşeyimizi Kurban için vermişiz. Böyle bir karar almışsak vardır herhalde bir sebebi. Ben o kadar eminim ki herhangi birinden daha fazla üzüldüğüme, karşılaştıramam bile...Zaten çok üzülüyorum Kurban dağılmış olduğu için, üstüne bir de bu konuyla ilgili tek sorumlu gibi gösterilmem çok olumsuz etkiliyor haliyle.

Bu ayrılık olayı Kurban’ a bir şekilde antipati duyan insanların da ekmeğine yağ sürdü bir bakıma aslında ...

Evet malesef. Böyle düşünen ve bu ayrılığa sevinen insanlara da söylenecek bir çift sözüm var ;
Kurbanın bugün gelmiş olduğu ve insanların hafızalarında iz bırakan nokta parayla olabilecek birşey değildi ! Yurdumuzda müzik yapmak zor, bunu bilmeyenler de var aslında ve hakarete varan şekilde eleştirenler de genelde onlar zaten. Şartlar oldukça zor. Hele bir de istediğin müziği yapmak için çabalıyorsan, gitarın sesinin azıcık açıklığı veya kısıklığı bile hayatınızın akışını inanılmaz etkilerken, daha da zor. İnsanlar genç yaşlarında müziğe heveslenip bu işi yapmak istediklerinde bazen hayatın zor koşulları veya iyi bir hayat yaşamak istemeleri bazen de aile baskısı müzik yolunu kapatıp onları başka yollara itiyor . Ve bu adamlar gidip dokuz-beş bir işte çalışıyor. Tamam kazancı yerinde belki ama içinde tatmin edemediği bir yanı var ; Müzik... İşte bu tatminsiz insanlar o noktada 2 ye ayrılıyorlar bence. Kompleksliler ya da kendi yapamadığını başka birinin yaptığını görüp bundan mutluluk duyanlar. Biz o komplekslilerden çok çektik işte. Sevinirse onlar sevinir.

*Ben sahneye çıkıp davul çalarken dil çıkartıyorsam eğer bu şebekliğimden değil, bir şey göstermek istediğimdendir ! *

Ben bu sahneye geldim. Davulumu kurdurdum. Kimse de karışamaz bana. Bakın çalıyorum. Taviz vermedim hiçbir şeyden. Önümde de kaç bin tane insan var. Siz de çabalayın, taviz vermeyin, siz de yaparsınız. Bunun dışa vurumu işte o. Göstermek istediğim şey o. Müziği seçtik biz, hayatın zor olan yanını yani, tırnaklarımızla kazıyarak geldik bu noktaya. Gerisi önemli değil zaten.

Aslında tartışmalar da “Kurban Burak yüzünden dağıldı” hezeyanlarından “Türkiyenin en iyi rock davulcularından birine Kurban’dan sonra Athena az geldi ” gibi bir noktaya kaydı. Bunu nasıl değerlendiriyorsun ?

Athena ile Kurban’ ı kıyaslamaya çalışmak hata olur bir kere. Çünkü kriterler çok farklı zaten. Bu noktada Athena’ ya haksız yere yüklendiklerini düşünüyorum. Kaldı ki; Gökhan, Hakan ve Ozan hem hayata hem de müziğe dair çok güzel birikimleri olan insanlar.

Mutlu musun peki sen ?

Mutluyum, çünkü ortada gerçek olan şeyler var; Gökhan, Hakan ve Ozan'la da daha burada yaptığımız ilk prova çok güzel geçti, çok olumlu bir paylaşım oldu. Açıkça söyleyeyim, kendilerine de söyledim zaten, benim beklediğimden çok çok daha keyifliydi. Çalmaya başladığımızda herkes farketti bir anda güzel birşeyin çıktığını. Bunu devam ettirmek de bir o kadar güzel bence. Bu yaptığımız albümün beraber yapacağımız diğer çalışmaların ısınma dönemi olduğunu düşünüyorum. O zaman şarkılar nerdeyse var gibiydi, istediğim davulları çaldım bu da onların istekleriyle örtüştü. Şimdi yapacaklarımızı baştan sona beraber yönlendireceğiz. Onlarla müziğe başlama dönemlerimiz çok yakın birbirine aynı zamanda evlerimiz de yakın olduğundan en başından beri hep haberimiz oldu birbirimizden. Böyle güzel bir bağ var. Aynı kuşaktan olduğumuz için özellikle belli dönemlere ait zevklerimiz de oldukça uyuşuyor. Paylaşacak pek çok şey var bu anlamda. Aileler arasında bile belki. Birgün prova mekanına geldiğimde babam mikrofondaydı, Hakan ve Ozan'la Peppino di Capri şarkıları çalıyorlardı. Çok tuhaf bir histi. :) Şu anda prova yaptığımız stüdyo evimden yürüyerek 5-10 dakika uzaklıkta. 6 senedir şu davulu koyacak yerim yok, çalışamıyorum. Sahneden sahneye çalıyorum yani. Konsere çıkmadığım zaman kutularında istif halinde depoda duruyorlar. Kiralık stüdyolarla da nereye kadar idare edebilirsiniz. 15 senelik müzisyenim, artık kendime ait bir yerim olsun, istediğim zaman gidip çalışabileyim istiyorum ve bunu şimdiye kadar sağlayamamıştım. Evde deliriyordum bazen, davul çalmak istiyorum çalamıyorum, alıyorum sandaliyeyi fırlatıyorum duvara, rahatlıyorum oturuyorum sonra. Öyle bir durumdaydım yani. Çok rahatım o açıdan şu anda. Canım ne zaman isterse çalıyorum. Bi davulcu mutlu olmak için daha ne ister ki?

İmkanlar daha iyi diyorsun kısacası ?

İmkanlar kısmını vurgulayarak sordun, düzelteyim. Hayır, imkanlar değil beni onlarla çalışmaya iten. Bu birlikteliğin getirisi o sadece. Sonuç yani, neden değil. Şu anda çalışıyor olmamızın tek sebebi aramızdaki olumlu paylaşımdır. Buraya girdik albümden ilk çalışacağımız şarkıyı yapıyoruz, hatta çok seviyorum ben o şarkıyı; “Yasak Bahçe”. Herkese bir şey oldu. Değişik hissettik. O etkileşim zaten olayı yürütür. “Para için müzik yapıyor” gibi yakıştırmalarda bulunuyor ya bazıları hani, çok yanlış. Öyle olsaydı şimdiye kadar çoktan Tarkan’ la turneye çıkmıştım. Defalarca hemde.

Para senin için ne kadar önemli peki ?

Zengin olmak istemiyorum . Tek istediğim, gerçekten iyi koşullarda müzik yapabilmek. Bu da Türkiye’ de varlıklı olmak anlamına geliyor aslında. Çünkü istediğiniz düzeneği size kurmuyorlar her zaman malesef. Müziğinizden taviz vermemeniz için gelirinizin olması lazım ki istediğiniz şartları kendiniz oluşturup çalışabilin. Budur istediğim işte, başka birşey değil. Lüks yaşayayım, dubleks evim olsun derdinde değilim yoksa.

Çok tartışıldığı için biraz da omuzlarındaki yükü hafifletmek adına üstüne basa basa soruyorum tekrar ; Yani Kurban dağıldı ve sen bu ayrılıktan sonra Athena’ ya geçtin öyle mi ? Süreç tamamen böyle gelişti yani ?

Kesinlikle, evet. Bak sana trafiği anlatayım ;
Albüme çaldım ben ve Athena ile çalışmak çok keyifliydi albüm kaydı süresince. Ama eğer grup müzisyeniyseniz bu iş bir tane grupla gider. Kayıtta çalarsınız destek verirsiniz o kadar, daha fazlası olamaz. Kimliğiniz kaybolur yoksa. Böyle bir şeyin mümkün olamayacağını bildiğimiz için ne Athena elemanları ne de ben zorlamadık zaten. Mert ‘le konuştu Athena, onlar Mert ile devam edeceklerdi ben de Kurban’ la. Albüme çaldım ve kapandı olay. Birlikte çalmak gibi bir planımız yoktu yani. Haziran ayının başında Turneye çıktı sonra Athena, Fanta Gençlik Festivali’ne. Bizim de Mayıs ayı süresince Kurban’ la bayağı bir konserimiz olmuştu. Yorulmuştuk epey, 1 ay dinlenecektik ve Temmuz’ da tekrar turneye çıkacaktık. O dinlenme sürecinde Deniz’ in de ilgileneceği başka projeleri olacaktı zaten. Herkes kendince birşeyler yapacaktı ama benim bir planım yoktu, oturuyordum evde boş boş açıkçası. Derken birgün sabaha karşı 4 gibi telefonum çaldı, arayan Athena’ nın menajeri Seçil'di, Hakan mesaj atıp Mert’ in trafik kazası geçirdiğini söylemiş ona. Kim çalacak peki ? Şarkıların çoğunu biliyorum neticede, birlikte yapmışız albüm kaydını. Beni aradılar tabi öncelikli olarak. Turne bittikten sonra Kurban'ın dağılması ve ardından Athena'ya kalıcı olarak katılmam gerçekleşti.

Peki, senin bu festival süresince Athena ile çalıyor olmandan rahatsızlık duyuyor muydu grup arkadaşların ?

Deniz bana takılıyordu arada bir ama şaka mahiyetinde tabi. Ciddi birşey olamaz zaten çünkü, Kurban’ ın her elemanının ayrı ayrı bir sürü insanla çalışmışlığı vardır. Ben Teoman’ ın albümünde çaldım daha önce, onun öncesinde de Şebnem Ferah’ ın albümünde 2-3 şarkı çalmıştım. Hü***** Kedi zaten Kurban’ ın yan projesiydi orada da çalıyordum sonradan ayrıldım. Ya da Climb’ da çalıyor olmam da Kurban’ ı hiç bir zaman etkilemedi mesela. Kulvarı farklıydı, seyirci ve müzik farklıydı. Gruptaki elemanların başkalarıyla çalışması hiçbir şeye engel olmadı kısacası, çünkü zaten Kurban fazlasıyla üretmesine rağmen sürekli konser verip, radyoya ya da televizyona çıkan bir grup değildi. O yüzden herkesin kendine özel zamanları arta kalıyordu ve bu kalan zamanı da hem kendimize hem de çevreye katkıda bulunacak şekilde değerlendiriyorduk. Bunun neresi anormal ? Ki bu Kurban’ da etrafına da yayabilecek kadar büyük bir enerji olduğunu gösterir bence. Dikkat edin mesela Deniz, Kerem ya da Özgür bütün yaptığı işlerde kendi izini orada bırakıyor. Onu hissedebiliyorsunuz. Ama herhangi bir durumda Kurban her zaman ilk sırada geliyordu tabi bizim için. Kurban dışında yaptığımız iş Kurban’ ın herhangi bir organizasyonu ile çakışıyorsa eğer, yalan olurdu. Kural buydu yani; Önce Kurban ! Fanta Gençlik Festivali’nde Athena ile çalarken ben Kurban’ ın Rockistanbul konserine gelip çaldım örneğin.
Bu tip çalışmaların bize de faydası oluyordu zaten. Bir şekilde gelişmeyi sağlıyor. Geçen sene de Mor ve Ötesi ile turneye çıktım ben mesela, Kerem gelememişti bazı sebeplerden dolayı. O turne Kurban’ la ilgili hiç bir şeyi aksatmadığı gibi benim için de çok faydalı oldu. Hem çok keyif aldım, hem de başka bir müzik çaldım. Bambaşka partisyonlar vardı orada ve daha açık bir müzik. Başka insanlarla çalıyorsunuz iletişim tamamen farklı, bakış açınız çeşitleniyor. Ondan sonra “İnsanlar” ın stüdyo kaydına girdik Eylül’ de . Ve o turne, kayıt öncesi benim form tutmama çok faydalı oldu diyebilirim. Kayıtta çok rahat çaldım o sayede.

Athena’ nın bu son albümünde hissedilir bir değişim var birçoğuna göre... Burak Gürpınar’ dan sonrasını nasıl tanımlarsın Athena için?

Daha önce hiç 4 kişi bir araya gelip müzik yapmamış Athena, Ozan ve Turgay ayrıldıktan sonra, bunu röportajlarda da söylüyorlar zaten. Şu an bir araya gelip emprovize yapıyoruz ve bütün temalar öyle ortaya çıkıyor. Daha şarkıya dönüşmüş hiçbir şey yok ama o kadar çok kaydedilmiş fikir var ki. Başlıyoruz 10 dakika hiç durmadan çalıyoruz mesela. Onları bilgisayara kaydedip dinliyoruz sonra, üzerinde tartışıyoruz. Açık çalıyoruz, o çok keyifli. Benden önce öyle değilmiş. Gökhan’ la Hakan evde yapıyorlarmış bestelerini sonra gelip onları grup arkadaşları ile paylaşıyorlarmış ve üzerinde çalışıyorlarmış. Karşılıklı bir etkileşim var yani. Çaldığım şeyi etkilemeyi seviyorum ben, üstüne çalmayı değil. Benim agresif ve sert davulum onların müziğine de yansıyor. Bütün davulcularıyla burada çalışmışlar ve hiç bir zaman kulaklık takmamışlar, şimdi kulaklık takıyorlar çalışırken :)

“O da diğerleri gibi kardeşlerin arasında ezilmeye mahkum” eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsun peki ?

Bana çok komik geliyor böyle yorumlar. Kesinlikle öyle bir şey yok. Kaldı ki kimse engel olamaz onların arasındaki sıkı bağa, çünkü onlar zaten ikizler ya. Ötesi yok yani. Tabii ki herkesten farklı bir bağ olacak aralarında. O bağ olmasaydı Athena diye bir grup olmazdı belki de. Evet, kardeşler, aynı gruptalar, pek çok konuda da ortak fikirlere sahipler, ama farklı düşündükleri ve birbirleri ile anlaşamadıkları noktalar da oluyor. Ama güzel birşey ortaya çıksın diye tartışıyorlar. Grup içi diyaloğunu da taşıyolar içlerinde yani. İnsanların bu konuda bu kadar önyargılı yaklaşıyor olması yanlış bence.

Nedir peki amaç ? “İşte kendimi gerçekleştirdiğim an budur” diyebilmen için olması gereken şey ne sana göre ?

Şu anda internette, telefonda ya da yüz yüze çok sayıda kişiyle iletişimim oluyor. Bunların bir kısmı da sahnede beni izlemiş ve bir şekilde müziğimden etkilenerek davul çalmaya başlamış insanlar. Bundan 10 sene sonra o adam hala davul çalıyorsa ve çok iyi bir yere geldiyse, birisi ona etkilendiği isimleri sorduğunda, Burak Gürpınar ismini telaffuz ederse eğer işte ben o zaman kendimi gerçekleştirmiş olurum. Tamamen başarıya ulaştığımı hissettiğim an o olur. Tek amaç bu yani !

SON OLARAK;

Kimsenin sandığı kadar kolay değil bu iş. İnsanlar albüm almak yerine internetten mp3 indirmeye devam ettikleri sürece Kurban gibi gruplar da dağılır, kaliteli yapımlardan da mahrum kalırız. “Ben bu ülkede müzik adına hiçbir şey yapılmasını istemiyorum” demek bu. Orjinal bir albümü alıp kapağının içine bakmak, onu elinde tutmak, kim bu albüme ne katmış görmek... Bu başka birşey. Kişinin bunu kendi içinde hissetmesi lazım. Yeni nesilde hiç yok bu düşünce, direkt bilgisayar giriyor hayatlarına. Kurban’ ı ve kendimi geçtim zaten. Ortada herşey, olan oldu işte. Almıyorsan, kıyamıyorsan bira parana, tamam otur çek bilgisayardan dinle evinde ama yorum da yapma. O hakka sahip değilsin çünkü ...

Çok teşekkür ediyoruz Burak Gürpınar’ a ... Herşey için...

Röportajı Hazırlayan;
Özlem Albayrak
 
Geri
Üst