Siz müzik kulağınızı test ede durun, ben yine başka şeylerden, yine vedalardan ve ilişkilerden dem vuracağım... İstediğim gibi yazarım lan size mi soracağım!
15 sene oldu, yok, alışamadım halen. Artık alışılabilecek, beni ilk günkü gibi etkilemekten çıkacak bir şey olduğuna dair inancımı da kaybettim, en kötüsü bu belki de. Vedanın sıkıntısı 2 gün öncesinden başlayıp, 2-3 gün sonrasına sarkar mı arkadaş... Her şeyi kafaya taka taka hasta olacağız zaten. Alışılamıyor vedalara... Madem yazmaya başladık, o vakit gelin size biraz ilişkiler düzleminde yüzeysellikten bahsedeyim, bakalım sonu nereye çıkacak...
Lise ve üniversite ortamlarına baktığımda, özellikle bizden sonraki jenerasyonlarda bu daha da ayyuka çıkmış gibi gözüküyor, ABD film ve dizilerince beynimize sokulan "popüler grup" tadında takılan gençlerin olduğunu fark ediyor insan. Üzülüyorum tabii buna; şu anda hasıl olan bu üzüntü, ben o ortamların içindeyken daha çok sinirle karışık bir hissiyattı. Bu kadar yapmacık, kendini bu kadar zorlayan insanların içinde olmak huzursuz ediyordu işte beni, en basit anlatımla...
Okulun ilk seneleri, bir kız var. Arkadaşlarımdan biri buna yazıyor inceden. Gidip konuşmak yerine aralara birini sokuyor, karşı taraftan gelen cevap, "uğraşmasın" gibisinden...
Şimdi, ezelden beri uçkura düşkün olan, bir eylem üzerine inşaa ettiği ihtirası ile her şeyi kurup-dağıtabilen yüzeysel taraf erkekler olarak algılanagelmiştir... Çoğunlukla doğrudur da. Ama ben hep merak ettim, kadınların da bir o kadar yüzeysel olabileceği, ihtiraslarına boyun eğebileceği neden ihtimal dışında tutuldu diye? Buna mukabil gel kendimize bir şey kanıtlayalım dedim arkadaşa, bu kızı unut ve bir süre vücut çalışalım, sonra tekrar çık karşısına... "Sadece sen böyle şeylere tav olmuyormuşsun, gör!" dedim... Bana da spor yapmaya bahane olmuştu işte... Sen işini bitirdikten sonra dönüp gelmezse bir şey bilmiyorum diyerek baya da iddialı bir şekilde de ilettim teklifimi.
Bir süre çalışıyoruz ve forma giriyoruz ayıptır söylemesi. Zaman sonra, aynı kampüstesin tabii, denk geliyorsun ister istemez; konuşmalar başlıyor... ve bingo: Bu sefer aralara birini sokarak haber gönderen taraf, karşısı oluyor: "Onu çıtır çıtır yerim". Aynen bu laf. Lan ne oldu? Nedir bu dönüşün sebebi? Türlü betimlemeler yapıp kulbunu takardım da, vallahi hevesim gitti lan seneler sonra senin bu yanar-dönerliğini tekrar anımsadığımda... Peki insan(lar) bunları neden yapıyor? Geçen pazar bir akrabamın yaşadığı rezalete ulaşmak için elbette: Karşı cinse kendini kabul ettirip, münasip bir hedefle evlenip, hayatı yalnız yaşama ihtimalini en aza indirgemek için...
"Fenerin maçı var" dedik, gitmedik... Sonradan öğreniyoruz ki insanoğlunun yukarıda dilimiz döndüğünce izah etmeye çalıştığımız nihai niyetinin nihayete erdirildiği platformda, sahalarda görmek istemediğimiz hareketler vuku bulmuş... Düğün salonunda kız tarafı desin ki Kayseri havası çalın, oradan eş dost araya girip desin ki onu kapatın biz oynayamıyoruz Bursa havası çalın, sonra bizimkiler araya girip desin ki dalağınızı alırız Karadeniz çalınacak (necro : )... Falan filan derken mevzunun eşiğinden dönülsün, bizim çocuğun babası da gelin için, "artık bu eve giremez, ailesi rezil etti beni düğünde eşime dostuma" desin...
Lan ilk dakika gol yenir de, böylesi olur mu yani?
Millet manyak, aileler normal insanlardan oluşuyorsa da bu tip günlerde en itinalısından anormal kesiliyor herkes... Ben de merak etmeye devam ediyorum; nasıl evleniyor bu insanlar, nasıl katlanıyorlar tüm bunlara, dinledim durumları benim de sinirim bozuldu fena halde. Hele kaynana, ah kaynana... Daha en başta istemeye gittiklerinde, "bizim kızı kimler kimler istedi de, işte bakmayın sizin oğlana veriyoruz" demiş kasıla kasıla; yahu kanım dondu duyunca, filmlerde/dizilerde denir bu laflar sanırdım ben, böyle laf mı olur anasını satayım; insan nasıl göze alıp, nasıl bir patavatsızlıkla söyler bunu? Madem padişahlar istedi kızını, vereydin ya ah kaynana...
Bir de kapı açma adeti varmış, damat para verecekmiş... Yahu tamam adetlerle bir alıp veremediğimiz yok... Ama sen bunu tutup da adeta görgüsüzlüğe açılan bir kapı olarak kullanmaya kalkarsan insanların tepesi atar. Sen tuttur, "bin bin bin bin" diye, yani alenen 1000 lira istiyorlar, lan insanlar bu maaşa 1 ay çalışıyor, bizim çocuk çıkarmış 200 lira vermiş fakat heyhat! "Yetmez, kapıyı buna açmayız!" diye feryat etmiş aile, feryatlarına sokayım... Ne bir hoş geldiniz ne bir şey, kapının dışında öyle bekletmeceler. Yuh!
Şimdi sen böyle bir yolculukla başladığın yolda, ileride veda ederken içi yanacak insanlar getireceksen bu dünyaya... Huzurun kaçacaksa, yalnızca yalnız yaşamamak için? Bilemiyorum, söylemeye dilim varmıyor hani... Belki de artık sevgi hissedemiyorum, kıymet veremiyorum kimseye; ondan böyle karamsarım, siz bana bakmayın...
İçinizi sıktık fakat hayırlı günler dileyelim, adettendir. : )