SG, özellikle old school rock takılmak için ideal bir gitar. Herhalde 10 yıl kadar Les Paul kullandım. Şimdi hiç aramıyorum. Ama tabii ton sonuçta aynı zamanda bir de his olayı. Sen çalıyorsun, karşındaki insanın dinlerken duyduğu sesin renginden farklı senin duyduğun. Çünkü parmaklarınla o tonu sen çıkarıyorsun. Ellerinin altındaki gitarın senin sıkıştırmalarına, eğip bükmelerine verdiği karşılık da o tonun bir parçası. Yani bir gitarcı için ton yalnızca hoparlörlerden çıkan ses değil. İşte o yüzden ben SG'yi daha çok sevdim.
Bu beğeni kişisel olmakla birlikte Les Paul ile SG arasında kendi yaşadığım farkı en iyi şöyle açıklayabilirim herhalde. Les Paul, daha massive bir gitar. Daha baskın, daha yoğun, daha ağır, klavyesi daha zor, daha bir sustain dolu gitar. O yüzden çalarken nüansları verebilmek için kendimi dizginlemek zorunda kaldığımın farkına vardım.
SG ise, duygularını üzerine dökerken baya hırpalaman gereken bir gitar. Zaten bunun için klavyesi yağ gibi, ağırlığı da kuş kadar. Tüm bu anlattığım özellikler benim yaşadıklarım tabii. Başkası başka şekilde anlatıp tamamen başka sonuçlara varabilir. Gitar ilimi zaten öyle ölçülüp biçillerek tek bir doğruya varılacak bir ilim değil. Tamamen his, duygu, mood, stil, zevk, tercih, ne dersen de işte... Zaman gelir, bir gold top les Paul de alabilirim yani. Solak olmasam bir de...