Rainbow in the Dark - Dio cover



Epeydir kafamda vardı bir Rainbow in the Dark cover versiyonu yapmak.
Guitar Pro dosyasının basları sağolsun:)
Soloda yine bir kaç tane idolüme selam gönderdim: Gary Moore patentli ama Vivian Campbell'in de bolca çaldığı iki tel boyunca yürüyen 3. çevrimden diyatonik 7'li arpejler, yer yer George Lynch, zaman zaman da Vinnie Moore (ve Al di Meola...) cümleleri var orada-burada...

"Toplamda 4 tane akorla nasıl böyle bir rock marşı yazılır ?" diye sormadan edemiyor insan. Akıllara ziyan bir beste. Ve kim çalarsa çalsın, şarkı asla o enerjisini ve duygusunu yitirmiyor.
Bildiğim kadarıyla ilk 3 solo albümü yaptığı kadro (Campbell, Bain, Appice...), gitar-bas-davul olarak riffleri jam şeklinde dönerken Dio da üzerine vokal yazıyor, sanırım Rainbow ve Black Sabbath günlerinde oturttuğu bir şarkı yazma tekniği bu.
Rainbow in the Dark ismi bile bu anlamda sanki bir şeylere selam çakıyor, üstat "Black Rainbow" dememiş ama, Rainbow in the Dark demiş işte:)
Not: Gitar ve vokal icrası bana ait.
 
Son düzenleme:
of of of en sevdiğim Dio şarkılarından... aslında bir insanın az sevdiği Dio şarkısı olamaz ya...

Vivian'ı aratmamışsın, güzel yorum olmuş... vokal için Dio'yu aratmamışsın desem zaten inanmazsın ... herif demiGod, ama güzel olmuş.
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #3
of of of en sevdiğim Dio şarkılarından... aslında bir insanın az sevdiği Dio şarkısı olamaz ya...

Vivian'ı aratmamışsın, güzel yorum olmuş... vokal için Dio'yu aratmamışsın desem zaten inanmazsın ... herif demiGod, ama güzel olmuş.
Hahaha... 🤣 Eyvallah Utku, çok teşekkür ederim.
Dio gerçekten demigod. Sadece vokal becerisi olarak da değil, adam vizyoner/inovatör. Sadece şarkı sözleri/sahne şovunu filan da kast etmiyorum. Çok daha önemli şeyler var Dio ile ilgili bence. Üstüne ayrıca bir başlık açmak lazım. Rainbow ve Black Sabbath'daki dönemleri olmasa bugün Avrupa'da bildiğimiz şekliyle metal diye bir şey olmayabilirdi.
Dio ve müridi Bruce Dickinson gibi adamlar, hacmi ön planda tutan "belt" tekniği ile söylüyorlar. Bizde Acil Servis vokali Ertan Kızıltan dışında aklıma gelen bir örneği yoktur doğrudan. Bizim kulağımızda daha çok Urfalı türkücü ve müezzinlerin tınısında var bu etki. Göğüs sesi tınısını aralığının her yerinde kullanıyor bu adamlar.
Ben ise "mixed voice" ve zaman zaman da kafa sesi kullanarak söylüyorum. Türkiye'de bu tını en çok Helloween-Michale Kiske ile tanınır herhalde, ama Dio sonrası vokallerin önemli bir kısmı (mesela Malmsteen vokallerinin çoğu...) bu tekniği de kullanıyor. Bizdeki çoğu rock/metal vokali de üst perdelerde bu tını ile söylüyor.
Aradaki fark biraz da alternate picking/economy picking gibi. Bir daha fazla kondüsyon, öbürü daha fazla kontrol/incelik istiyor.
Tabii her iki teknik de çok çalışmayı gerektiriyor aslında ama, evde kendi başına ürettiğin motivasyonla bu kadar oluyor:)
 
Son düzenleme:
Hiç anlamam vokal işinden ve tekniklerinden... şöyle diyeyim rastgele denk gelsim ve canlı dinlesem aaa güzel cover kimmiş elemanlar derim... benim kriterim o.

Dio ilk duyduğum şarkısı radyoda Don't talk to strangers... onu da muhtemelen "slow" diye çaldılar ne olduğunu anlamadan ... KİMMM bu adam demiştim. Aynı şekilde metale başlamam da Bruce'un Aces High (Live After Death) parçasıdır... duydum ve o an, evet arkadaşlar geldiğiniz için teşekkür ederiz, biz size döneceğiz diyerek tüm kasetleri rafa kaldırıp Maiden aramaya çıkmıştım. Adını da bilmiyorum, Bakırköy, Kadıköy kasetçileri dolaşıp birşeeey high diye bağıran bir adam diye dolanıyordum... shazam yapsana diyen olursa 1985-1986'dan bahsediyorum ona göre - daha internet icat edilmemiş
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #5
Hiç anlamam vokal işinden ve tekniklerinden... şöyle diyeyim rastgele denk gelsim ve canlı dinlesem aaa güzel cover kimmiş elemanlar derim... benim kriterim o.

Dio ilk duyduğum şarkısı radyoda Don't talk to strangers... onu da muhtemelen "slow" diye çaldılar ne olduğunu anlamadan ... KİMMM bu adam demiştim. Aynı şekilde metale başlamam da Bruce'un Aces High (Live After Death) parçasıdır... duydum ve o an, evet arkadaşlar geldiğiniz için teşekkür ederiz, biz size döneceğiz diyerek tüm kasetleri rafa kaldırıp Maiden aramaya çıkmıştım. Adını da bilmiyorum, Bakırköy, Kadıköy kasetçileri dolaşıp birşeeey high diye bağıran bir adam diye dolanıyordum... shazam yapsana diyen olursa 1985-1986'dan bahsediyorum ona göre - daha internet icat edilmemiş
Bir - iki sene sonra, bir sonraki şarkı (Two minutes to midnight...). Arkadaş dinletti. Riffi duydum, aklım almadı. O riff aslında arakmış ama, o kadar çok araklanmış ki zaten... Yine de Adrian gibi çalan yok onu:)
Aynı gün Dio da dinletmişti arkadaş:) "Stand up shout". Intermission albümü (konser). "Vivian Campbell" dedi, "Tek gitarla götürüyor adam"...
İşe bakınız ki, aynı gün Deep Purple da dinledim ben. Smoke... Gerisi geldi tabii...:)
Yıllar sonra öğrendim ki, Dickinson ilk defa Rainbow-Tarot Woman dinlediğinde aklı çıkmış zaten:)

Dio ve Blackmore, Rainbow'da giriştikleri işi "Ortaçağ Bluesu" (Medieval Blues) olarak nitelendiriyor. Blackmore'un Ortaçağ ve klasik müzik takıntısı var (özellikle rönesans müziği ve barok dönem...)
Deep Purple'da iken adamın klasik müzik takıntısının karşılığı var. Klavyeci Jon Lord konservatuar mezunu sonuçta. Adamlar blues-rock etkisine o birikimlerini de yedirince besteler Highway Star vs...olmaya başlıyor.
Gel gelelim, adamın ortaçağ-mistik-gotik işler takıntısının karşılığı yok Purple içinde. Aynı senede çıkan iki albüme Burn ve Stormbringer diye şarkılar yazıyorlar. Riffler Blackmore'dan, sözler Coverdale sanırım. Herhalde onun da kariyerinde yazdığı aşk temalı olmayan ilk ve son sözler oluyor. Stormbringer mistik bir yaratığı anlatıyor, Burn ise malum, cadılar ile ilgili:) Ama gerisi yok işte, Adam da ayrılıp Rainbow'u kuruyor. Ronnie James Dio, tam aradığı adam. Gates of Babylon gibi bir şey başka birisiyle yazılamazdı. Hoş, Kill the King veya Stargazer yazılabilir miydi ? Veya Temple of the King... Olmazdı. İşin komiği, Dio da Rainbow'a girmese bu potansiyeli keşfedemezdi gibi geliyor. Aynı zamanda bas çaldığı eski grubunu dinlemiştim youtube üzerinden.... Gülümsemeden edemedim. Sinerji, kimya, simya, adına ne dersek artık. Blackmore artı Dio = Avrupa metali 1.0
Blackmore Rainbow'un yönünü değiştirmeye karar verince Dio, bu sefer Black Sabbath'a, bir başka karanlık riffçi gitaristin yanına gidiyor. Bir defa daha tarih yazıyorlar. Heaven and Hell vs... Avrupa metali 2.0
Dio'nun arkasından Black Sabbath aynı mirası sürdürüyor. Öyle ki, çekirdek kitleyi seven Sabbath hayranları, o dönemi sevmez ve Rainbow taklidi olarak görür. (Eternal Idol, Headless Cross, Tyr, Cross Purposes...) Ben bayılırım, ayrı mesele.
Blackmore ve Iommi'nin yanında staj yapıp gelen Dio, gitaristini seçiyor. Aynı birikim ile Dio ilk dört solo albümde de döktürüyor.
Dream Evil işin zirvesi oluyor bence, ama hayranlar ilk üç albümü daha çok sever:) Herhalde Campbell farkı...
 
Son düzenleme:
Ondan sonra müzik öldü yav dediğimizde nostaljik bunak muamelesi yapıyor gençler ... Burn, Kill the King gibi şarkılar bugün sert ve hızlı çalıyorum diyen çoğu grubu utandırır aslında.
 
Ben de Tony Martin dönemini çok severim :D. Ama Iommi yanında Geezer olmadan atanamamış Blackmore'a dönüştüğünü de kabul ederim büyük bir Sabbath hayranı olarak. Ama gene de farklı ya daha oturaklı en doğru haliyle adult metal o dönem. Tony Martin çok büyük bir vokalist. Ama abi avrupa metali derken Judas Priest ve Malmsteen yazılır ya . Bütün hızlı power şarkıları bana Liar gibi geliyor :D
 
  • Konu Sahibi Konu Sahibi
  • #8
Ben de Tony Martin dönemini çok severim :D. Ama Iommi yanında Geezer olmadan atanamamış Blackmore'a dönüştüğünü de kabul ederim büyük bir Sabbath hayranı olarak. Ama gene de farklı ya daha oturaklı en doğru haliyle adult metal o dönem. Tony Martin çok büyük bir vokalist. Ama abi avrupa metali derken Judas Priest ve Malmsteen yazılır ya . Bütün hızlı power şarkıları bana Liar gibi geliyor :D
"Liar" çok açık bir şekilde formatı Rainbow üzerinden şekillenmiş bir parça. İşin ucu Spotlight Kid'e (Turner'lı Rainbow) götürülebilir ("Jet to Jet" diye resmen çakmasını yaptığı bir Alcatraz dönemi şarkısı var Malmsteen'in...) Biraz zorlarsak için ucu Kill the King',e Light in the Black'e (Dio'lu Rainbow), hatta Highway Star'a (Deep Purple) da çıkar.

Priest sanılandan çok daha eski grup elbette, ama eski albümleri aynı Purple ilk dönemleri gibi, henüz ortada bir "metal" duygusu yok, progresif öğeler filan hakim. Çizgi oturmuyor. Sad Wings of Destiny nereee, British Steel (Breaking the Law-Living after Midnight...) nere. Onlar da Britanyalı sonuçta ve Rainbow-Sabbath etkilenimini es geçmiş olmaları mümkün değil. Priest denilince aklımıza gelen klasik "metal" şarkıları 80'lerin başı ile başlar neticede, Maiden da aynı dönem oturtuyor çizgiyi; o meşhur New Wave of British Heavy Metal etiketi de o sıralar icat ediliyor olsa gerek. Hard rock ismi kesmiyor işte artık (yazmıştım başka bir başlığa...)
Klavye-gitar yerine çift gitar geliyor, klavye "tü kaka" oluyor (nasıl bir iş ise...), sonra klavye, gitar synth formatında dönerek (Priest-Turbo, Maiden-Somewhere in Time) intikamını alıyor:) Karma is a bitch 🤣
Malmsteen, başından beri klavye taraftarı olarak (böylece başka bir gitaristle çalmanın sıkıntısını da ortadan kaldırarak) çizgisini "metal"den ayırmış gibi geliyor bana.
Martin'i ben de çok severim. Ama hem tekniği farklı (mixed voice..) hem de canlı performansta Dio çok fena döver. Belt söyleyen adamların çoğu canlıda da sıkı performans veriyor (Dickinson...)
Yakın dönemden Jorn Lande (son dönemde olmuyor pek ama..) ve "Sir" Russell Allen (Symphony X; dehşet vokal herif) bu konuda iyi örnekler. İkisi de Dio müridi, tizler de pesler de kütür kütür.
 
Son düzenleme:
Geri
Üst