Turkrock Sinema Kulübü

large.jpg

dangerous method:

crononberg abinin fiziksel deformasyodan psikolojik deformasyona bulaştığı bir film. Beşiktaşlı viggo mortensen, Sigmund Freud rolünde. keira ise ibretlik oynamış.gerçek olaylardan alınma.sadece psikoloji ve Freud severlere öneririm.

7338410_hnxhsex.jpg


the ex:

zach braff in scrubs dışında oynadığı filmleri pek tutmazdım ama bu filmi sevdim.underrated kalmış bir komedi. new york ta aşçılık yapan adamımız çocuğu olunca geçinememeye başlar. sonra hanımın memleketine giderler çalışmaya. bir yandan iş ortamında ki garip tiplerle bir yandan evliliğini kurtarmaya çalışır. scrubs seven bunu da sevebilir.

V4KzPoP.jpg


filth:

James mcavoy (hastasıyız dedeeeeeeeeeee) Joseph Gordon levitt in bu kıtada ki şubesi gibi. şeytan tüyü var herifte. bu film kopartıyor! gördüğüm en sosyopat karakteri barındırıyor. filmin adını verircesine pislik bir polis karakteri. rahat durmuyor zıpır piç. bana kalsa Oscar verirdim bu herife. trance filminde de böyle uç bir herifi oynamıştı. favori filmlerden oldu. arkadaş ortamında izlenirse daha da etkili olabilecek bir içeriğe sahip. gelelim içeriğe;

o karısının kendisi olduğunu tahmin etmiştim ama başka herife gittiğini değil kadın ve çocuğun öldüğünü düşünmüştüm. uçakta ki zenci muhabbeti buymuş meğer. kadında da zevk yok amk. dünya da ki en tipsiz zenciyi bulmuş açık ara. tabii sorunun kaynağı terk edilmesi değil belli ki. ölen erkek kardeşi durumu var. bir yanı kaza desede belli ki itivermiş.babasıda anlamış çocukken ne olduğunu. en azından intiharı onurlu derken sonda yine kayışı koparttı ama sandalye isyan etti buna. :D içtiği sigara ve kokainden ben kafayı buldum lan. muhhahaha.
 
8853_juSygaXeHa_N.jpg


the wolf of wall street:

bugün sinemada tek başıma izledim. muhteşem bir şey laaaaaaaaaaaaaaaaan!!! ver elini scorsese abi öpücem. bırakmam öpücem. arkadaş bu lezzeti ancak scorsese veriyor işte. 3 saat film ama 1 aniye sıkmadı. çok çok iyi. oyunculuklar müthiş. leo ya Oscar gitmeli artık. sadece borsa üzerinden giden ekonomi filmi değil ha. gerçekten böyle olaylar ve borsacılar varmış. şimdilik en iyi scorsese filmi demek için belki erken ama en cüretkar filmi diyebilirim. kafadan 9-9,5 luk bir şaheser. vallahi tatmin etti. salondan çıktığımda bunu anladım.
 
Kesinlikle zevklere saygı duymak lazım fakat lütfen benim yaşadığım şok da şu noktada hoş görülsün. Çünkü bilgisayarı açarken aklımda bu başlığa girip bir film hakkında "uzak durun" demek vardı; geldim gördüm ki aynı filmden "kesin izlenmesi gereken" olarak bahsedilmiş : )

Evet arkadaşlar bu acı verici tecrübeyi size ufak bir hikaye kıvamında neşredeyim ki, gönül ve beyin sızlayışım bir nebze hafiflesin...

Dün hava da güzel olunca kuzenle buluşalım dedik. Caddebostan - Şaşkınbakkal arası hem hava alıyoruz, hem de bali çekiyoruz... Bali bir süre sonra sıkınca, başka bir şeyler mi yapsak? dedi bu. Ne mesela? dedim. Sinemaya gidelim mi? diye sordu. Ben zaten salonların pisliğinden ve reklamların uzunluğundan bıkmış bir torrent müridi olarak, gitmeyelim dedim. Gidelim gidelim dedi. Gitmeyelim gitmeyelim diye cevap verdim. Ama inatçı puşt kafaya takmıştı bir kere: Gidelim gidelim gidelim dedi. En sonunda hay götü kuruyasıca tamam gidelim sus dedim.

Hangi filme gitsek filan diye düşünürken, Herkül gelmiş ona mı baksak? diye sordu bu it.

(İşte tam burada hayatımın mallıklarından biri başlıyor ve hikayedeki itliği ben devralıyorum)

Sene başında, ntvmsnbc.com'da, yeni sene içerisinde gelecek ve nispeten yüksek beklenti oluşturan 100 filmin bir listesi yayınlanmıştı. Hatta ben bu başlıkta o listenin linkini paylaşmış ve içlerinden 30 kadarını ayrıca seçerek kendi özel listemi yapmıştım. O listeyi bilgisayardaki not kağıdıma da aldım aynen. Herkül bahsi geçince, haa dedim (listeden bahsettim); Game of Thrones'daki Kit Harrington (Jon Snow) oynuyor, o listede not aldığım filmlerden biriydi diye belirttim. Nitekim güzel olabilir diye düşündük ve iyi bari ona gidelim dedik.

Ulan filme bilet alırken bir afişine filan bak dimi? Hıyar gibi adamız yeminle.

Neyse girdik; 10 dakika oldu yok, 20 dakika oldu yok; herhalde diyorum ansızın köşelerin birinden çıkmak suretiyle bir anda filme dahil olup, hikayenin gidişatında ani kıvrımlara yol açan çok önemli bir karakteri oynayacak bizim Jon Snow (şu noktada o filmin daha bu hafta geleceğini ve yanlış filme girmiş olabileceğimizi kabullenmiyorum daha)... 30 dakika oldu yok (film hakikaten kötü gidiyor), ben tabii alışamadığımdan olsa gerek cebimde internete girebilecek bir alet olduğunun farkında değilim, en sonunda kuzen lan şundan bir gir de Imdb'ye bak, biz başka filme mi geldik yoksa dedi.

Babalar bir girerim ki, o filmin adı Pompeii imiş. Evet Pompeii. Bizi aldı bir gülme, sinirlerimiz bozuldu. Koltukta daha da aşağıya kaykıldık, izlemeye devam ettik. Velhasıl ben ki kılıç kalkan hastasıyım; bu kadar zorlama, bu kadar gereksiz bir film daha az görmüşümdür. Vücut gösterelim kaygısıyla film çekmişler ya lan... 4. sınıf Amerikan filmi olarak bir kaç ay içinde gece 02.00'de Kanal D'de izleriz bence. Tek olumlu yanı, Spartacus kardeşi gördük hoş bir anı oldu, o kadar.

Bak işsiz ve parasız olmanın güzel yanları da varmış. Hesabı mütemadiyen yanımdakilere kitlediğimden, bu filme 40 lira harcamanın dayanılmaz hafifliğini kuzenim tek başına yaşıyor şimdi. Ahaha. Çok kaliteli 3D gözlüğüm oldu ama film sayesinde, onu da belirteyim. Takıp Mecidiyeköy'de gezerim yani deli gibi.
 
Thor: The Dark World

Filme harcadığım zamana yazık. 1.film bile bundan daha iyiydi. Ne Thor Thor gibi ne de Odin Odin gibi. Filmi kurtaran şey Loki'nin ta kendisiydi. Loki'de olmasa kapatacaktım. S.kimsonik bi aşk hikayesini ön plana çıkaracağız diye hikayeyi mundar etmişler. Mjolnir'ini kullanayan Thor ve Gungnir'i kullanmaktan aciz bir Odin vardı filmde. 3.filmde Ragnarök'ü konu edeceklermiş. Falso çıkarsa çok pis küfür edeceğim.
 
thumb_29180.jpg


El Camino De Santiago Fransa'dan başlayan, İspanya'nın Santiago De Compostela şehrinde biten hristiyan hac yürüyüşü. İsa'nın ilk havarilerinden olan St. James'in kemiklerinin bu şehirdeki St. James katedralinde olduğuna inanılır ve hac yolculuğu burada sona erer. 800 küsür km'den oluşan bu yol genellikle yürüyerek aşılır, bisiklet veya at sırtında da geçenler varmış. Geçen yaz İspanya'da yaşanan büyük tren kazasından da hatırlayan olur belki Santiago De Compostela'yı.

Martin Sheen'in oynadığı karakter oğluyla pek iyi geçinemeyen Amerikalı bir göz doktoru. İş güç sahibi olup yerleşik hayat yaşamasını istediği oğlu ise aksine dünyayı gezen bir seyahat meraklısı. Nitekim babasının muhalefetine rağmen Fransa'ya gidip El Camino De Santiago'ya başlıyor ve ilk günden fırtınaya yakalanıp ölüyor. Apar topar cenazeyi almaya giden baba ani bir kararla oğlunun çantasını alıp yarım kalan yürüyüşü bitirmeye karar veriyor. Yürüyüş boyunca yeni arkadaşlar ediniyor, başına belki çok heyecanlı olaylar gelmiyor ama yürüdükçe açılıyor, geçtiği her yerde oğlunu görür gibi oluyor.

Baştan sona şahane manzaralar ve güzel müziklerle dolu olan filmin temposu ağır ama su gibi akıyor. İki saatin üzerindeki süresi biraz uzun görünebilir ama izlerken bitsin istemiyorsun zaten. İnsan özeniyor, herşeyi bir kenara bırakıp seyahate çıkmak istiyorsun. Haftanın 4 akşamı kapalı bir yerde bantta yürümek için vakit ayıran insanım ve içim gitti. Pazar öğleden sonra al çayını kahveni, aç bunu seyret dur. Şeker gibi film.
 
Ayrıca 2 Days In Paris ile ilgili yazıp en önemli detayı atlayan illnino'ya teessüflerimi sunarım. Yazıp yöneten Julie Delpy bana masal anlatmasın. Adam Goldberg restoran sahnesinde ağzında sigarayla kavga ayırıyor ve külünü düşürmüyor. O adam Türk beyler.
 
The Wolf Of Wall Street'i izledim, çok uzatmışlar filmi, hep kendini tekrara düşmüş, aynı sahneler aynı faaliyetler aynı konuşmalar, rahatlıkla 90 dakkada bitirilebilecek bir filmi bu kadar uzatmanın manası yoktu bence, sıkıldım yani izlerken, çok ta beğenmedim. oyunculuklar iyi olabilir, konu sahici olabilir ama benim üzerimde parayı sonradan bulmuş nasıl sapıtacağını bilemeyen bir adamın hikayesinden öte bir imaj bırakmadı, bilmiyorum katılmayabilirsiniz elbet.
 
sizin şu İskandibav sinemasının gözde yapıtı Jagten'i izleyecektim, geçen hafta işyerinden bi arkadaş bu Wolf of Wall Street'e gitmiş, mutlaka izlemelisin filan diye gazı verdi, dedim kızım bak Leonardo oynuyor, sarmaz beni, yok sarar çok iyi oynuyor filan dedi, öyle bir vakit harcadık ona yoksa Jagten'i izleyecektim ama hala aklımda izliycem ;)
"Jagten" dimi bu arada, doğru diyom? :)
 
Jagten iyi, senin beğeneceğine inanıyorum ben. Purgator'un dediği Catch Me If You Can de güzel film ama ben birazcık abartıldığını düşünüyorum. Film eleştirirken manyaklaşan sözlük yazarı konumuna da düşmek istemem ama var bazı klişeleri işte, keyifli film her halükarda.
 
hacılar Jagten'i izledim, öncelikle bana bu filmi önerdiğiniz için sağolun varolun, hakkatten çok güzel film. hayatımda ilk defa İskandinav kökenli bir film izlemiş oldum böylece. Yalnız film Norveç'te mi geçiyor İsveç'te mi geçiyor tam emin olamadım, film daha başlamadan ön reklam bölümlerinde "Norwengia" filan bişiler yazıyordu, sonra yine film başlamadan oyuncu-yönetmen isimlerinin olduğu yerlerde "Svedenska" gibi birşeyler gördüm, sonra da nette araştırmadım da üşendiğimden.
zaten İskandinavya'nın doğa güzelliklerine hayran olan biri olarak daha da orda yaşama dürtülerimi azdırdı bu film, ne kadar güzel yerlerde ne kadar insanca yaşıyor lan insanlar, yeminle orda 1 hafta yaşasak kolay kolay dönmek istemeyiz buralara.
her neyse ben filmi çok basit ve düz bir gözle izledim çünkü film öyle gidiyordu sürekli, bir imgeleme veya metaforik bir anlatım yoktu filmde taa ki son sahneye kadar.
filmi izledikten sonra son sahnesi biraz gereksiz geldi ve doğrusu anlamadım hemen sava başkana twitter'a yazdım, bana twitter'dan verilebilecek en tarihi sanatsal ayarı verdi sağolsun :)

evet başka İskandinavlara açığız ;)
"Catch Me If You Can" de mi İskandinav?
 
Ula duyan da hakikaten bir eleştirmen, bir fularlı zannedecek bizi ya. Estağfurullah o nasıl söz, biz fikir beyan ediyoruz sadece. İki satır altında ve üstünde futbol twitleriyle iskandinav sinemasının arada kalmışlığına hayrandık biz :D
Bu filmdeki sevişme sahnesi çok gerçekçi gibi geldi bana. Merak edip bakındım biraz ve yabancı forumlarda "Jagten sevişme sahnesi gerçek mi, orada bir icraat mı döndü" gibilerinden tartışmalara rastladım. Millet ciddi ciddi tartışmış bunu ahaha.

İskandinav gene öneririz de sana bir İngiliz filmi önerelim arada. Ken Loach çekmiş, illnino da sever bu abiyi. http://www.filimadami.com/film/1506/itx27s-a-free-world/

Yabancı bir ülkeye işçi olarak gitmenin zorluklarını, görülen insanlık dışı muameleleri çok gerçekçi işlemiş.

edit: forumda başlığını da buldum filmin http://turkrock.com/konu/9111/#post-656183
 
Son düzenleme:
Geri
Üst