Yukarıda Ergün Candan ismi geçmiş ki kendisini yazar olarak hiç sevmem. Kimi kitaplarını okudum ve genel anlamda metafizikçi (anti-materyalist) herhangi bir yazarın yazdığından farklı şeyler yazamayan bir insandır...
Kuantum için söylediklerini de tamamen asılsız buluyorum. Çünkü kuantum temelleri 100 yıl önce atılmış bir fikirdir. Kelime anlamı da "parça"dır zaten... Kuantumun açıklanmayan bir yeri olduğunu sanmıyorum. Kuantum bir olasılık hesabıdır. Bir parçacığın o anda belirtilen yerde bulunma ihtimalidir. bu yüzden bir elektron ile bir pozitron çarpıştırmak için milyonlarca deneme yapılır. Bir elektronun bir pozitrona çarpma olasılığı 1/1000.000 ise 1 milyon tane elektron yollanır ki en azından biri orda bulunma ihtimali olan bir pozitrona denk gelsin ve çarpışsınlar. Ayrıca "Dirac" ve "Heissenberg" ile ilgili yazıları bir yerden bulup okumanızı öneririm.
Ka'nın dediği gibi herşey fiziktir. Ve fiziğin babası da Newton'dur. Calculus matematiğini bulan odur. Sırf kendi fizik denklemlerini daha gözükebilir kılmak için kullandığı bir araçtır matematik. Bugün atomaltı hesaplarında dahi Newton mekainiğinin kullanıldığı yerler vardır.
Einstein ise bir yanılgıdır bana göre. Kendisi tanrı inancı yüksek bir kişi olduğundan -çoğu şeyi çözebileceği halde sırf bu inanç korkusu yüzünden- bir çok şeyi göz ardı etmiştir. Bugün herkesin bildiği bir sözü vardır kendisinin "tanrı zar atmaz!" diye. Bunu söylerken kuantumcu fizik adamlarına laf atmaktadır aslında. O zamanlar kuantum, gerçekliği tam olarak anlaşılamamış bir bilim olduğundan ve ayrıca da einstein'a da ters düştüğünden böyle demiştir... Ama kuantumun önünü açan bilim adamı Paul Andrien Maurice Dirac'tır.
Neyse tartışılan konu bu değil.
Ka'nın söylediği şey tam da bu akşam başıma geldi. Bir arkadaşımla dışarda akşam soğuğunda saatlerce tartışmak zorunda kaldık. Arkadaşım nesnel gerçeklikleri hiçe sayan biri. söylediğine göre "ben bişeyi orda görüyorum diye o orda olacak diye bir şey yoktur." diyor ve "daha göremediğimiz neler var, göremiyoruz diye onlar da yok değildir" diyor. Aslında son söylediği doğru biraz ama bunu cinler periler ruhlar tanrılar gibi olguların olduğunu ispatlamak için illa ki duyu organlarından birinin algılamasına gerek olmadığını anlatmak için söylüyor. Hala 3. boyut 4. boyut gibi kavramların bir kaç bilim adamı tarafından ortaya atılmış ve sadece kendilerinin çalıp oynadığı bir şarkı gibi görüyor... Özellikle de herkes bunu böyle kabul ediyor diye ben öyle kabul etmek zorunda değilim diyor. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilemeyiz bilsek de başkasına anlatamayız diyor ki bu en çok tiksindiğim sözdür. Bana şurda duran taşın düşünüp düşünmediğini nerden biliyorsun gibi sorular soruyor.
Ben de soruyorum o halde "düşünmek nedir?"
*Kesinlikle içinde organik bileşikli moleküllerin olduğu kimyasal bir tepkimedir.
*İnsanlar (ve hatta tüm canlılar) organik bileşiklerden oluştuğuna göre her türlü canlı düşünür.
Kimya nedir?
*Kesinlikle atomların birbirleriyle veya kendi aralarındaki ilişkilerini fizik kurallarına tam bir itaatle inceleyen bilimdir.
Şimdi düşünce ürünü olanları maddeden üstün tutanlar, tam olarak nesnel gerçeklikleri hiçe sayıyor demektir. Yukarıdan da anlaşılacağı gibi her türlü düşünce ürünü olguların tümü var olabilmeyi fiziğe borçludur. Fizik ise varlığını maddeye borçludur. Bu durumda bir şeylerin var olmabilmesi için onun ya bir madde ya da onun bir ürünü olması gerekir...
Benim ise kızdığım nokta metafizik veya doğa üstü fenomenler değil. Benim kızdığım nokta binlerce yıl geride kalmış bir düşüncenin hala yobazca izini günümüzde de sürmesidir. "Doğru bilgi mümkün değildir" aforizması orta çağda kalmıştır. Her şeye kuşkuyla yaklaşmak bazen insanların geri kalmasına neden olur...
Nbvma5,
Cevap: Evrendeki hareketi durduğunu düşünelim. Durdurmamız gereken hareketlere bakarsak en temelde atom altı devinimleri dahi durdurmamız gerekecektir. Eğer ki bunu da durdurabilirsen her türlü zamana bağlı reaksiyon da durmuş olur. Radyoaktivite, kütle çekimi, kütle!, hız, ivme, elektrik akımı aklına ne gelirse herşey duracağından zaman da durmuş olur.
Cevap: Ben bu soruyu daha önce şu şekilde sormuştum kendime. Zamanı açıklamada baz aldığımız olay nedir demiştim. Eğer ki ışığın uzaydaki belirli bir mesafeyi geçmesi sırasındaki süreci zaman diye tanımlarsak, büyük hızlarda büyük ölçekli zaman kavramları, küçük hızlarda küçük ölçekli zaman kavramlarına ihtiyacımız olurdu. Bu iki farklı durumu inceleyebileceğimiz en iyi ortamlar ise uzay ve atomdur. Uzaydaki bir sistemi (güneş sistemi) atom gibi güneşi çekirdek gibi gezegenleri de elektron gibi düşünürsek zamanın ölçeğinin nasıl değişebileceğini anlamış oluruz. Bir atomdaki tek bir devinim nano saniyelerle ifade edilirken uzaydaki bir devinim ışık yıllarıyla ifade edilir... Bu durumda kendisini sabit ilan edeceğimiz şey zaman değildir. Bu düşüncelere dalmıştım kendime aynı bu 2. soruyu sorduğumda. Sabit kabulu olarak da zaman yerine hızı almayı düşünümüşümdür hep. Ne de olsa ışık boşlukta her zaman ışık hızıyla hareket eder ve değişmez bir sabittir bu. (eğer ki fotonların içindeki elektron ve pozitronlar uyarılır ve enerji seviyeleri yükseltilirse, teorik olarak da ışığın hızı arttırılabilir o zaman da ışığı sabit olarak alamayız.) Öyle işte kendi düşüncelerimin içinden çıkamadım henüz...
Baya uzun oldu sanırım