JokerMG - İzmir

selamlar murat,

bi süredir ev taşımayla uğraşıyordum nete giremedim, ama gördüğüm kadarıyla pek bi şey değişmemiş, hatta ortalık biraz sakinleşmiş sanki.

siten hayırlı olsun, pek şirin bi fotoğraf koymuşsun, biraz fotofrafçıların
vitirinlerindeki damatlar gibi parlıyor ama neyse,melaike gibisin kardeş.

kolay gelsin
 
Sağolasın kardeş 🙂

Evet o resim biraz parlak olmuş sanırım.

Bir süredir ses seda çıkmayınca ben de seni merak ettim doğrusu
Bu arada yeni şarkı eklediğini de fark etmedim sanma 😉

Aslında ben de uzun süredir üzerinde çalıştığım ve benim için çok değişik, kilometre taşı diyebileceğim bir çalışmayı 14 şubat'ta tamamladım.

Ama henüz buraya koyacak fırsat bulamadım.

Belki yarın koyar sizlerin fikirlerini almaya başlarım.

Görüşmek üzere
 
Selamlar 🙂

Sonunda diğer işlerden fırsat bulup son şarkımı web siteme yükleyebildim.

Baştan belirtmeliyim ki bu daha önce yaptığım tüm şarkılardan farklı bir deneme oldu benim için.

Öncelikle hiç bu kadar VST'yi bir arada kullanmamıştım.

Eşeğin su kapasitesini zorlamış olabilirim ama açıkçası "bilgisayarım ne kadarını kaldırıyor acaba" sorusuna da bir nevi cevap arayışıydı bu.
Yüzümü şimdilik kara çıkarmadı 🙂

Tarz olarak belki herkesi sarmayabilir ama ben yine de çok keyif aldım bu çalışmadan.

Arkasındaki hikaye kadar, tek tek midilerin yazılmasıyla uğraşıp beraber güzel tınlamalarına çalışmak benim için önemli bir deneyim oldu.

Parça hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse;

Şarkının adı "Like A Wild Horse".
Yabancı bir bayana yazıldığı için İngilizcedir (nedir şu yabancılardan çektiğimiz. Türkün Türk'ten başka dostu yok 😛 )

Yine evde kendi bilgisayarımda, yabancı el değmeden, hijyenik koşullarda kaydettim 🙂 .

Bas ve sonlardaki gitar canlı (vokal midi dermişim 😀 )
Geri kalan tüm sesler (Türkçe perküsyon hariç) VST'dir.

Parçada aslında, yazıldığı kişinin yaşadığı coğrafyanın pokunu bizim kaşığımızla yemeye çalışmak gibi gereksiz ama benim için bir o kadar eğlenceli bir durum da söz konusu 😀

Son bölüm, şarkı 14 şubata yetişmesi gerektiği için ne yapacağıma tam karar veremeden bitmiş oldu.

Neyse umarım seversiniz.
Sevmeyenleri de biz yine severiz 🙂

Tıklayıp sabredip beklerseniz dinleyebilir, sağ tıklayıp "hedefi farklı kaydet" derseniz indirebilirsiniz.

Ahanda link:
http://www.muratgulersoy.com/mg/beste/L.a.w.h_MG.mp3

Yorumlarınızı duymaktan mutluluk duyarım 🙂

Sevgiler
 
selam murat,

öncelikle saçmalama kontenjanımı kullanıp "hopefully when the sun rised" gibi bi şey duyduğumu söyliyim. malum "poetic license" bile rised gibi bi kullanıma izin vermez, ingilizceye katkıda bulunmak gibi bi niyetin yoksa.

sonralıkla,işler zevk meselesinde tıkandığı sürece bu parça pek bi hayran kitlesi oluşturmayabilir ama bence daha çok sevmeme rağmen 352'den daha sağlam bi parça olmuş.

parçanın genel havası, children of sanchezin soundtrack'ı ile bregovic arası bi şey olmuş.orkestrasyon konusunda mahir olduğunu anlamıştım ama bu kadarı senin gitarist olduğunu kanıtlamanı zorlaştıracak kadar iddialı olmuş.

daha önceki çalışmalarında ingilizce sözler olduğunda kulağım resmen sözlere sağırdı. bu parça ya zorla sözleri dinlettiriyor ya da sözler dinlenesi.harmony central da songwriting forumunu takip ediyorum bi süredir.Ne yalan söyliyim söyleyişinde olmasa da dil hakimiyetin ve yaratıcılığında anadili ingilizce olanları zor durumda bırakacak denli düzeyli
bi ferkansı var sçzlerin, beatles ile janis joplin arası diyebilirim.ben yine de türkçe olmasını tercih ederdim parçanın ama şunu da söyliyim baştaki türkçe kısım gibi olacaksa ingilizce kalsın, türk kafasıyla yazınca içmizdeki acıların çocuğu yerinde duramıyor mu nedir.

Türkçe perküsyon dediğin şey bence parçayı en original kılan kısım ve diğer batıl altyapıyla son derece uyumlu olmuş, biraz dingirdek olsa da tempodaki iniş çıkışlar parçanın genelini oturaklı yapmış, perküsyon türleri arasındaki geçişler çok hoşuma gitti.

Normalde bol yaylı kullanımının olduğu ve bu yaylıların sanki bi odanın köşesine toplatılmış ve bi mikrofon önlerine konulup da ayrıştırılmadan kaydedilmiş parçalar bende sıkıntı hissi yaratır. gerçek enstrümanlar kullanmamış olsanda daha önceki bazı parçalarındaki yapaylık hissi veren sesler duymadım, ayrıca tuüm enstrümanlar gayet anlaşılır ve karakterli olmuş. yalnızca bas bu sefer parçanın genel kalitesini düşürmüş, çalım şekli açısından değil. bası daha güçlü ve parçadaki grand piano yu takip eden, besleyen, ve vurguları ve tonu daha belirgin bi şekilde kaydedersen normalde akustik kayıtlarda kaçan bi şeyi, mesela boğaziçi gösteri sanatlar topluluğunun yapabildiği, sesin güçlü ve doygun bir şekilde duyulmasını, sağlayabilirsin.

Aslında yukarıda söylediğim çoğu şey bandrolsüz kayıtlarda umursadığım şeyler değil ama senin bazı konuları daha şimdiden halletme kaygısı taşıdığını düşündüğümden bunları seninle paylaşıyorum.benim için esas olanın ne olduğunu sana gönderdiğim ilk postta belirtmiştim. bu parçanın ziyadesi var eksiği yok.Açıkçası bazı konularda kibarlık yapıp normalde kaldıramayacağım şeylerin bekasına katkıda bulunmak istemem, malum kibarlık kolaylıktır ama senin için içtenlikle söyleyebilirim: umarım tez zamanda bu lanet müzik ortamında istediğin her ne ise ona ulaşırsın.

bi de son olarak,eğer bilgisayarın kaldırırsa, son kısımdaki gitar kısmını biraz uzatıp onu bi enstrümantal outroya bağlayıp enson da ki söz kısmını da ondan sonrasına monte edersen sanki tam anlamıyla parça hak ettiği tamlığa kavuşacak.

kendine iyi bak
ellerin dert görmesin

yunus
 
Selam Yunus kardeş 🙂

Yine yoğun içeriği olan, okumaktan mutluluk duyduğum bir yorum yapmışsın.
Teşekkür ederim.


Öncelikle, dil konusunda (yanlış hatırlamıyorsam) benden çok daha ötede olduğun için sözlerin yol gösterici oldu benim için.

Malum benim İngilizce bilgim tamamen konuşmaya dayanıyor ve dilbilgisi anlamında eksiliklerim oldukça fazla.

Zaten anadil dururken elalemin dilinde şarkı yazmak abesle iştigal ama dediğim gibi beni yabancı kızlar yaktı 🙂

Türkçe yazsaydım "o ne demek, bu ne demek?" sorularıyla karşılaşıp bir sürü uğraşacaktım.
Ben de onun yerine tarzanca da olsa böyle yazayım dedim.

Baştaki kısım da tam olarak işin karmaşasının yansıması oldu 😀


Müzikal açıdan söylediklerine gelince;

"Children of Sanchez"in yakınından bile geçse çok mutlu olurum ama sanırım henüz o kadar kapsamlı şeyler yapabilecek yeterlilikte değilim.

Yaylılar için bayağı uğraştım, beğendiğine sevindim.

Bas gitar ton olarak beni de maaesef tam tatmin etmedi bu sefer.

Aslında başta 352'deki gibi bir tondan ziyade daha eskilerden bir ton istemiştim.
Sonradan aradığım tonu yakalayamayınca diğerine dönmeye çalıştım ama onu da kaybettim maalesef.

Ödünç aldığım Yunus (Roulette) kardeşimin 5 telli nefis aktif İbanez bas gitarının ayarları o kadar hassas ki en ufak oynamada bile ton değişiyor (kendisine teşekkürler bu arada 🙂 ).
Ben de kaybettiğim o tonu yakalayamayınca pes ettim. Sonuç böyle oldu.

Türkçe perküsyonları çok seviyorum. Acayip kanımı kaynatıyor duyunca (Serde 9/8'lik var ne de olsa 😀 ).

Son bölüm için aslında farklı emellerim vardı. Sürprizli bir final olacaktı ama tam olarak ne yapacağıma karar veremeyince şarkı orada bir müddet takıldı.
Sonra da 14 şubat kapıya dayanınca "bu da böyle olsun. Ya Allah bismillah" deyip bitiriverdim.

Nedense biten işlere el sürmek pek hoşuma gitmiyor.
Sanırım yeni birşeyler yapmak beni daha çok cezbediyor.

Yine de günün birinde tekrar gaza gelip son bölüme el atarım, belli mi olur 🙂

Tekrar teşekkürler yorumun için.

Son şarkım "Like a wild horse"un linki:
http://www.muratgulersoy.com/mg/beste/L.a.w.h_MG.mp3

Tıklayıp sabredip beklerseniz dinleyebilir, sağ tıklayıp "hedefi farklı kaydet" derseniz indirebilirsiniz.

Yorumlarınızı duymaktan mutluluk duyarım 🙂

Sevgiler
 
yaaa murat kardeş,

yaparsan böyle parça, kalırsın böyle yorumsuz.yapacaktın sende ding dong,ding dong misali bi eser görecektin mongol istilası ( mongol:a native or inhabitant of mongolia, yanlış anlaşılmasın) .

yap sen de bi amabulans sireni cover,
şenlensin ortalık,
ferahlasın ümmeti ding dong,

ne oldu web sitesi,
tamamına erdi mi kardeş.
 
6. da sen olmuşsun anlaşılan 🙂
(Belli ki sen de konudan haberdar olmayanlardansın)

Nedir, belli bir kotayı aşamamış mıyız?

Yoksa seviyeli yorumlar yapabilecek insan sayısının azlığı ortaya çıktığı için mi rahatsız oldunuz?

Araya keşke üç beş satır yorum da sıkıştırsaymışsınız da çalışmaları beğenip beğenmediğinizi de anlama fırsatı bulsaymışız.

Yorum yapmak isteyen yapar, istemeyen de sağda solda geyik yapsın buraya bulaşmasın.

Saygılar, sevgiler.

Not: (Evsanatçısı kardeşe) Web sitesi henüz bitmedi. Bitse de rahatlasam. Kaç gündür kafayı yiyorum.
Biraz vakit bulunca dediğin gibi bir parça yaparım belki 😀
Görüşmek üzere
 
Selam Murat abi.Kayıtlarının hepsini büyük bir zevkle dinledim.The rose,stay with me,lost ın between,sokaklar, çok hoşuma gitti...Bestelerinde hemen hemen her tarzdan bir şeyler yakaladım.Gerek jazz,blues,electronic müzik,oryantel,hard rock,...çok hoşuma gitti gerçekten.Parçaların kompozisyonları çok değişik ve özgün bence.Ve bir o kadarda melodik sağlam ne yaptığını bilen bir gitaristlik...Fazla söze gerek yok.Ellerine sağlık diyorum,tebrik ediyorum,başarılarının devamını diliyorum abi,yeni kayıtlarından mahrum etme bizi. 😀 Kal sağlıcakla.Saygılar...
 
Teşekkürler Erman 🙂

Senin gibi değerli insanlardan güzel sözler, olumlu/olumsuz eleştiriler duyunca daha bir mutlu oluyorum.

Gitaristlik konusunda pek iddiam yok ama kayıt yaparken çeşitli denemeler yapmayı, değişik tarzlarda kafama estiği gibi oyun oynamayı seviyorum.

Müzik; keyif ve paylaşım aracı benim için.
Yarış veya ispat gibi dertlerim yok.
O nedenle bu işi keyif alarak yapanları çok seviyor ve takdir ediyorum.

Umarım herkes birgün bizim gibi düşünür 😉

Tekrar teşkkürler yorumlarını paylaştığın için.

Görüşmek üzere

Not: Aklımda bazı fikirler belirdi.
Vakit bulabilirsek konuşalım bir ara.

Şarkılarım için:

http://www.soundclick.com/bands/pagemusic.cfm?bandID=331838

(Dinlemek için "hi-fi" yazısını tıklamanız yeterli olacaktır)

Son şarkım "Like a wild horse"un linki:
http://www.muratgulersoy.com/mg/beste/L.a.w.h_MG.mp3

Tıklayıp sabredip beklerseniz dinleyebilir, sağ tıklayıp "hedefi farklı kaydet" derseniz indirebilirsiniz.

Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum 🙂
 
Merhabalar,

She is like a wild horse running to the hills. Çok iyi abi. Yaw gariptir, şu ana kadar senin şarkılarını ilk dinleyişimde sevmişimdir. Bu parça biraz garip oldu. Geçen hafta mıydı neydi ilk kez dinledim. Hatta ard arda bir çok defa dinledim. Ama bi türlü ısınamadım. Sanki böyle türkçe bişeylerin üzerine ingilizce söyleniyomuş gibi geldi. Dinledikçe alıştım galiba. Şimdi bi dinliyim dedim. Çok iyi geldi... Zaten kayıt konusunda gerçekten bilgisayarı zorlamışsın. Çok güzel sonuç almışsın artık hiç bişey diyemez hale geldim. 🙂 2:35 den sonrasını daha çok beğendim ama. Senin sesin gerçekten baya iyi abi.

Yine de sen batı müziği yapmaya devam et abi bence. yaw ne diyom ben yap işte bişeyler de dinleyelim 2 haftadır yeni parça yok abi 🙂
 
Selam kardeş 🙂

Teşekkürler yorumun için.
Siz istersiniz de ben şarkı eklemez miyim 🙂

Hem de üç tane birden.
(Gerçi sonuncusu diğer soundclick hesabımda vardı ama gözden kaçmış olabilir diyerek onu da ekledim. Sanırım en çok Yunus kardeşin hoşuna gidecektir 😉 )

Aslında bu kayıtlar eskiden yapmış olduğum ama yakın çevrem dışında pek kimseyle paylaşmadığım şarkılar.

Artık siz dostlara da bu şarkıları ulaştırmanın zamanı gelmiştir herhalde.

Hepsinin ortak özelliği yine benim evimde kaydedilmiş olmalarıdır.
Hepsi PC öncesi dönem kayıtlarıdır.

"Kağıt Uçak" (1999 yada 2000) hafif teknolojik bir denemedir. Sözlerini çok severim.

"Yetmez mi?" (1998 yada 1999) ilk bestelerimden biri olup kayıtta duyduğunuz herşey aynı elden çıkmıştır.

Sonuncusu (Havalı Kasap/1998-1999 suları) çok sevgili iki arkadaşımla yaptığımız jam sessionun ürünü bir Kasap Havası yorumudur.

Akustik gitarın, açık akort (open tuning) yapıldığı için, ama bu işleme alışkın olmadığından hafif entonasyon sorunu vardır. Kusura bakmayın.

Unutmadan söyleyeyim son şarkıda ben sadece bas çalıyorum.
Eski basçımız ise e-gitar çalıyor 😉

İşte linkler:
(Dinlemek için tıklayıp, sabredip beklemeniz, indirmek için sağ tıklayıp "hedefi farklı kaydet" demeniz gerekmektedir)

Kağıt Uçak

Yetmez Mi?

Havalı Kasap

Bunca sözün üzerine dinler, iyi/kötü yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz.

Kalın sağlıcakla 🙂
Murat Gulersoy
 
Foruma son sunulan bu 3 parça hiç benim türüm değil,evvelkiler gibi,ancak şahsın ilk kayıtları olduğu düşünülürse kendi türünde hoş denebilir. Bayağı bir eğlendikleri kesin kayıt sırasında. İçlerinde yine en iyisi "Havalı Kasap" benim için. 6-7 saniye suratım gülsün diye her zaman dinleyebilirim bu şarkıları ancak müziksel olarak birşey ifade etmiyor. Bu şarkılar günümüzde tekrar elden geçirilse bile gene benim gözümde bir anlam taşımaz. Ama bu kayıtlar,kayıt sahibi için her zaman çok özel bir yere sahip olacaktır,o kesin. Hem ilk kayıtlardan bir kaçı olduğu için hem de şu an geldiği noktayı değerlendirmesi açısından... Benden bu kadar.

"The Rose" diyorum ben. "So Close To Me" de fena değil ama vokali başkası yapsa milyon kat daha iyi olur.

Saygılar.
 
Yorum için sağol kardeş.

Onlar hepsi benim çocuklarım gibi (bu da ne demekse 😀 Hepsini ben yumurtladım, neremden diye sormayın 😀 😀 ), hepsini ayrı severim 😀

Yeni eklediklerim ve eski şarkılar için az yukarılara bakabilir arzu edenler.

Sevgiler 🙂
 
selamlar murat,

bir süredir bana gene forum ortamlarından, bu ortamın pek çok dalaveresinden ve genel olarak müzikal tatsızlığından daral geldi, kendimi bi süre uzaklaştırayım dedim ama rahat bırakmıyorsun ki. 😀

Bi çok filmde seninde bildiğin bi sahne vardır.hani sıtkı sıyrılmış olan insan evladı "alın ulen diyetinizi" der gibi, bi binanın çatısından dolar savurur havaya.farkettim ki senin başlık da benimkisi gibi müzik çuvalına dönmüş.gerçi toplam iki çuval var zaten, diğeri de ilan çuvalı.

tahmin ettiğin gibi ben üçün birini sevdim.(umarım bu yorum dolayısıyla silinmez mesaj). Havalı kasap, ama tahmin etmediğin bi şey var: ben o havayı sevmem.film müziklerinde de sevmemiştim.ama parçada ben "sıkıcı" ya da "gülünç" bi yan göremedim.O kadar bilgili ve donanımlıyız ki artık müzik deyince bi dümbelek ve bi sazdan çıkabilecek bi şeyi anlama şansımızı kaybettik, çünkü zannımca ilk müzisyenlerde mağara duvarlarına notaları döküp kuyruklu piyanonun ya da hiç olmazsa bi marshal bilmem ne head bi gibson, ibanez,fender bilmem ne gitarın başına geçip abi tonu yalkalayamadım az sabret diyerek sabaha kadar ayar yapıyorlardı.sanıyorum kulaklarımız belli enstrüman ses ve tonlarına duygusal tepkiler verebiliyor ki,bi kaç kişi ve grup dışında, yüz elli küsür grup toplamda iki üç gitar tonu, düzenleme ve beste mantığı, söz ve melodi homojenliği ile "alternative" bi dünya yaratmış.

havalı kasap bence olması gerektiği gibi sade bi yapıya sahip ve bence yine olması gerektiği gibi sade bi enstrüman kullanımı ile icra edilmiş.kendisi ben aslında bi senfoni idim diyen bi parça değilki üstüne şal yerine bilmem ne collectiondan bi entari giydirilsin.farklı bi şeyler yapmak için renkten renge girmeye gerek yok, müzikte yapılabilecek en iyi şey bi parçaya kaldırabileceğinden fazla giysi giydirmemektir.ben gene parçada bası sevdim ve özellikle, akustiğin sustuğu ve esas itibariyle basçı olan gitaristle jamming yaptığınız kısmı.giriş çıkışlarına bakılırsa kendisi iyi bir basçı, tabi seni saymazzsak. 😀

diğer iki parça benim çok uzağımda parçalar, o yüzden onu türün müdavimlerine bırakıyorum, senden başka varsa tabi. 😀

mektubumu bitirirken,....
"evdekidostlar"ına selamlarımı ilet
 

Geri
Üst