Raporluyorum

Beyler dün bi arkadaşla Starbucks'taydık.

Arkadaşım boş masa kollarken bende içecek bi şeyler almak için sıraya girdim. Sıradayken hemen arkamda sarışın, kokoş ve 23-24 yaşlarında bi hatun vardı. (Hani böyle tikky tarzında ama aslında Kezban olan bi tip). Neyse bu karı siparişini verip arkama geçti ve artist artist kahveyi hazırlayan elemana "Bönimki bıdı bıdılı olsn lütfen. Gçn sfr söledim ama ynlış hzırlmıştııı" gibilerinden elemanı fırçaladı, çocukta gayet normal bi ses tonuyla "Sipariş listesinde ne yazıyorsa onu yapıyoruz hanımefendi. İstediğiniz gibi olmazsa da, yenisi yaparız" dedi. Ama tabi tikky kıızımız altta kalır mı? "Zten nyi doğru dürüst yapıyorsunuz ki taam mııı. Cvp verme banaaa" dedi. O esnada çocukla gözgöze geldik, bana bakarak "Dünya enteresan yeaaa" dedi ve bende gülümsedim. E tabi karı bu hareketime tilt oldu. Neyse işte sonra ben kahveleri alıp masaya doğru yönelirken (sanki yanlışlıkla olmuşçasına) tamamen bilerek ve isteyerek bana çarpıp kahvenin tekini yere düşünmemi sağladı.

Ve o andan sonra bende film koptu beyler..

Arkamı dönüp (bütün Starbucks'ın duyabileceği bi ses tonuyla) "Sen nasıl bi kaltaksın lan?" dedim ve karı karşımda kaskatı kesildi.

Beyler bu Kezbanlar’a yeterince sövüp sayamamıştım birazcık içimi döktüm. Heyooo (Amk)

Türkçe’yi Amerikanlaştır’an, kafaları markalar dışında bi boka basmayan, ilginç kılıklara bürünen party verenleri. Günümüzde Ugg diye adlandırılan eskimo çizmeleri, turuncu suratları, öldürücü parfümleri ve dirsekten kırılmış kolla çanta tutuşlarıyla görülmekteler lan, işte bu tiplere “Canım her şeyin orijinal ama sen çakmasın, o n’oolcak?” diyesim de yok değil.

Tişörtüm iptal bu arada: (
 
İnsanlara nasıl davranılacağını bilmek ayrı şey, insanlara tepeden bakıp param var ve senin maaşını ben karşılıyorum zihniyeti ayrı bi şey.

Üstündekiler 'pahalı' ama, kendisi 'ucuz' insanların, orda ekmeğini kahve hazırlayarak kazanan 20-21 yaşındaki bi çocuğa böyle davranmaya hakkı yok. O lafı üstüme kahve döktü diye değil, o sıradaki tavrı için söyledim. Ha onun için de ayrıca bi laf gerekiyordu, o ayrı mesele.

"Tamam ya öpüşüp barışın işte" mi deseydik..
 
Bütün o hareketlerin yanlış olduğuna katılıyorum la zaten. Senin fikirlerine de yanlış demiyorum. Çözümü kişilik haklarına saldırmakla bulmayı ben doğru bulmuyorum. Avukat gibi konuşturma beni, haksızsın demiyorum. Onun kasadaki çocuğa hakaret etme hakkı yok, senin de ona hakaret etmeye hakkın yok diyorum. Bir yanlışı başka bir yanlışla düzeltemeyiz. Tabi anın siniriyle tepkisiz kalmak da mümkün değil, ona da katılıyorum.
 
Epey boşlamışız buraları. Selam beyler, ben sokak ortasında kestaneci taklidi yaparken civarın en taş hatunuyla burun buruna gelen adam. Tanıştığımıza memnun oldum. Bu tesadüfleri hep yaşıyorum :D
 
Dün baya yorucu bi gün geçirdim.

O yorgunlukla otobüse bindiğim gibi kulaklıkları takıp oturduğum yerde uyuyakalmışım. Boğaz Köprüsü’nü geçtikten sonraki otobanda bi ara uyanır gibi oldum ve tam o esnada çalan şarkının girişinde arabanın virajı alamayıp, başka bi arabaya giriş sesi kulağımda yankılanırken o an kulaklığın kulağımda olduğunu unutup, yavaşça kafamı dışarı doğru uzatıp, gayet uykulu ve ciddi bi ses tonuyla “Hasss.ktir lan, kaza oldu galiba” şeklinde bi replik kullandım. E haliyle o refleksin vermiş olduğu angutlukla da tüm otobüs şaşkın bi şekilde camdan dışarı baktı ve hiç bi şey olmadığını görünce de bana döndü (Bi kaçı da kahkahayı bastı tabi).
 
2 hafta kadar önce bu ülkedeki toplumsal kadın-erkek ilişkisinin ne boyutta olduğunu ifşa eden yarı talihsiz yarı komik bir olay başıma geldi, paylaşmak istedim.

olay şöyle gelişti:

oturduğum apartmanda bulunduğum katta asansör çağırdım, geldi bindim. o akşam gayet hırpani bir tipim vardı, kirliden hallice bir sakal ve üzerimde metalci deri ceketine yakın sert görünümlü bir ceket. bir kat aşağıya indi ve durdu asansör, kapı açıldı, yaşı büyük ihtimal benden küçük kapalı bir hanım. kapı açılır açılmaz göz göze geldik, yüzünde hafiften tedirgin bir ifadeyle "ya pardon ben evden birşeyimi unutmuşum galiba" diyerekten binmedi, kapı kapandı ve asansörle olan yolculuğuma devam ettim. sonra asansör gitmek istediğim otopark katında durduğunu varsayarak inmeye yeltendim ama ne göriym meğer daha ilk binerken yanlış tuşa basmışım, otopark katına basacağıma zemin kata basmışım yani bir kat daha aşağıya inmem gerek, hemen otopark tuşuna bastım ama asansör aşağıya ineceğine tekrar yukarı çıkıyor. (asansör mutlak yakınlığa göre değil ilk kim çağırdıysa o kata gidiyor, işlem sistemi böyle).
yukarı çıkarken o kadın geldi aklıma ve başıma gelecekleri az çok tahmin etmeye başladım daha kadınla tekrar 2. kez karşılaşmadan. ve asansör kadının olduğu kata geldi ve büyük buluşma gerçekleşti, kadın beni farketmeden ilk adımını asansöre atar atmaz gözleri faltaşı gibi açılarak "noluyor yeeaa burda" diye feryat figan etmeye başladı, "noluyo burda, ben binmem bu asansöre" diyerekten kendini geri attı ve kapıla çok hızlı açılıp kapandığından kapı kapandı.
resmen sapıklıkla itham ediliyordum ve bu durumu acilen izah etmem gerekiyordu, tekrar kapıyı açtım, kadına durumu izah edecek şekilde "hanımefendi ilk basarken b1'e basacağıma g'ye basmışım, siz sonra tekrar çağırdığınız için buraya gelmek durumunda kaldım" gibilerinden kibar bir açıklama yaptım ama kadın bir kere mimlemiş ve o anda ona hiçbir izahat benim "sapık" olmam gerçeğini değiştiremez kendi aklında. bana gayet sert bir şekilde "o zaman doğru yere bassaydın" dedi ve tekrar kapı kapandı. bir kere daha açıp izaha devam etmek geldi içimden ama bu sefer de kadının daha da gerilip salak saçma bi hareket yapacağından endişe edip, Allah'ından bulsun diyerekten aşağıya indim.

yani demem o ki, genelleme yapmak istemiyorum ama bu ülkede bazı kapalı hanımlar karşılarına çıkan bazı erkekleri kendilerine her an saldırabilecek potansiyel sapık olarak algılıyorlar. biraz kendi kendine tefekkür etse ilgili apartmanda yaşayan aile tipi insanları ve asansörün işletim sistemini düşünse benim hakkımı yediğini anlayacak, umarım bu vicdan muhasebesini yapmıştır hazretleri.
 
Geçmiş olsun, açık veya kapalı, bazı Kezbanlar böyledir. Hepsi de toplumda var olan tüm erkek populasyonunun gözlerini, onun gö.üne diktiğini zanneder. Radikal kaç göççü eğitimin yanında biraz da Kezbanlık işin içinde bence.
Ha bu arada, bu tip Kezbanlarda vicdan micdan olmaz, vur rakının dibine gitsin!
 
Abi öyle durumlarda stop düğmesini kullanacaksın. Misal bizim şirket 3. katta, ben bindikten sonra yukarıdan bastıklarında bi daha yukarı çıkmayayım diye önce stopa basıyorum, sonra ineceğim kata basıyorum. Çok pratik:D
 
ömrüm boyunca hiç kaale almamışımdır bu ortalama ürünlerden daha pahalı ve çok etkili olduğu iddia edilen kozmetik ve bakım ürünlerine. hep ortalama 2-3 liralık diş macunlarından kullanmışımdır ve çok severim dişlerimi fırçalamayı ve uzun uzun fırçalarım, tv'nin karşısında sabah haber dinlerken 10 dakkayı bile bulur fırçalamam. bunun yanlış olduğunu bile bile hep yapmışımdır, gel zaman git zaman dişlerim bazı yerlerinde asitli meyve ve sebzelere karşı hassasiyet ve kamaşmalar başgöstermeye başladı ve bu aşırı hassaslaşma ve iğne batarmışcasına ağrı sıcak ve acılı yemeklerde de olunca bu işin tedavi yöntemine karar vererek eşe dosta sormaya başladım "ne yapsam acaba" diye.
toplumda yerleşik bir diş hekimi korkusundan mütevellit kimse açıkçası "dişçiye git" demedi, işyerinden bir arkadaş ısrarla sensodyn kullanmamı önerdi.
ben de 10 gün kadar önce marketten aldım bi tane ki daha o gün içimden "ulan bunun bin çeşidi var hangisini alacağız ki acaba" diye de geçirmedim değil. aldığım günden geçen cumaya kadar yaklaşık 6-7 gün sürekli kullandım ve 3. günün sonunda bir akşam mandalina yerken aniden mandalinanın çok güzel geldiğini farkettim, bir de ne göriym, ulan o salak saçma sızıdan, kamaşmadan, iğne batıyor acısından eser yok sanki dişlerim uyuşmuş sadece meyvenin tadını alıyorum ve süper bir duygu, yemin ediyorum oyuncağını bulmuş çocuklar gibi sevindim.
lakin birkaç gün önce dilimin ortasında ve üst damağımda önce sebebini sıcak çaya bağladım tahrişler çıktı, hiç aklıma gelmemişti bile yıllardır süregelen dişlerimin o sızısını alan ilaç niteliğindeki diş macununun buna sebep olacağını. sıcak çay içip dilimin yanmasının üzerinden yaklaşık 3-4 gün geçmesine rağmen o tahriş aynen devam ediyordu ve hala ediyor.
bugün bana bu mereti tavsiye eden arkadaşa anlattım olayı, meğer ilk gün yanlış ürünü almışız aminüyum. ben gitmişim bildiğin ilaç olanından almışım, bir de onun diş macunu niteliğinde olanı varmış, ondan almam gerekiyormuş.
yani demem o ki bu kadar etkili bir ürünün her markette satılması ne kadar doğru, bilmiyorum bu etki belki 100 kişiden 5'inin başına gelir ama bana geldi işte, belki ağız dokum çok zayıf, ve bu ürünün içindeki madde dişlerimi tedavi ederken yumuşak ağız etinin ebesini dikiyor.
zaten 4-5 diş macunu fiyatına aldığım o ilaç gibi şeyi kullanmayı bırakıp aynı markanın diş macununu mu alıcam arkadaş şimdi aynı paraya. o diş minesi sinirine iyi de geldi ama ya bu da tahriş yaparsa diye de tırsıyom bi yandan.
ulan teknolojinin gelişmesine paralel olarak insanların zihinlerinde oluşan soru işareti sayısının artmasına ayar oluyorum. bir diş macununun 435345 tane çeşidi olur mu yaw?
 
Sensodyn'in yeşil olanı var, naneli filan. Kutusu beyaz-yeşil, onu bir dene ben memnunum. Tadı ve ferahlığı filan güzel, sanırım 3-4 senedir onu kullanıyorum. Ama 10 dakika televizyonun karşısında fırçalamak ne demek abi, hiç duymadım öylesini. Millet televizyon karşısında genelde kuruyemiş yer, ne yaptın sen öyle. Fazlası hakikaten diş minesine ve dokusuna zarar verebilir, seninki fırçalamaktan çıkıp çitilemeye dönmüş anladığım kadarıyla.

Üstüme başıma ben de pek dikkat etmem ama diş ürünleri, traş ürünleri ve ayakkabıda tutumlu yanımdan sıyrılıyorum, kıyıyorum paraya. Ki gerçekten tutum konusunda fena değilimdir, liseyi 2 kalemle bitirmiş adamım, malıma iyi bakarım. Ama dediğim gibi o 3 kalemde biraz değişim gösteriyorum...

Bak şimdi traş ürünleri dedim, kendi yarama bastım. Yıllar öncesinden Wilkinson tutkumuzdu traş ürünlerinde, sonra piyasayı avucunun içine aldı Gillette, Wilkinson bulamaz olduk. Bundan aylar önce Metro'da dolanırken Wilkinson ürünlerini gördüm. Benim kullandığım zamanlardan kalma modellerin hiç biri yoktu, o sırada almadım, bir dahaki gidişimde daha ayrıntılı baktım ve aldım. Aldım ama makine kıvamındaki büyük jileti zaten tek modeldi. Modelin adı titanium mu ne, 4 bıçaklı. Aldık almasına ve ilk günlerde de mutlu mutlu kullandım ama sonra baktım ki tıkanıyor, aradaki sakalları temizleyemeyeceğin kadar dar. Vallahi üzüldüm, oysa ki nasıl da sevinmiştim seneler sonra Wilkinson buldum diye...

Mecbur Gillette'e geri döndük, adamlar hakikaten piyasayı baştan yazdı yani. Rahat 10 kişiden 8'i onların ürünlerini kullanıyordur.

Bu arada şu asansör mevzusu da çok sinir bozucu, laflarım var o kadına ama neyse uzatmayalım. Geçmiş olsun diyorum, sen yine mantıklı cümlelerle kendini ifade edebilmişsin; benim başıma gelse o an yaşadığım şokla kendimi kontrol edemeyip karşılık vererek haklıyken haksız durumuna düşebilirdim.
 
Şimdi size projesini üstlendiğimiz bi şirketin mailleşme şeyini capsliyorum beyler.

Adama sorunun bizden kaynaklanmadığını söylüyorum, adam kendi şirketindeki bi üst merciğdeki elemana iletiyor ve o bi üst merciğdeki adam da mailin tüm içeriğini okumasına rağmen "Fyi" (Bilginize) diyip bana gönderiyor.

gjwxh.png
 
Bertuğ, Tusan... İsimler güzelmiş.

FYI

Ayrıca bak tam 12 sayfa sonra, başlığı açarken ilk mesajda sinirimi bozduğunu söylediğim şeye bir selam çakmış olduk. Onu da ilk önce "iyi" okudum, öyle yazıp adama gönderdin sandım.
 
Abi tilt oluyorum böyle jargon kullanan insanlara, hele kadınlarla ve onların kaprisleriyle uğraşmak bambaşka bi şey..

Geçen başıma geldi; hatun toplantının ortasında artist artist laplopu kapatarak bilmediği bi konu hakkında fikir yürütmeye çalışıp abuk subuk konuştu amk, sorsan girdiği tek site Facebook ve Twitter lan böyle bi ego olamaz.

Bu şey muhabbeti gibi; "-Ben bi 50'lik alayım", "-Ben de aynen", "-Ben de", "-Ben bi Budweiser istiyorum" (İlla marjinal olacak ya pezevenk)

Böyle tipler lan.
 
Bilmediği konuda sırf konuşmuş olmak için konuşup saçmalamanın da kralı bende lan. Sizinkier masum kalır o derece. Bunu çeşitli alkol ortamlarında yarıla yarıla anlatmışımdır hatta size :D

Bizim şirkette olağan bir akşam, patron açmış internetten haber okuyor. Okuduğu haberler üerinden goygoy dönüyor. "Mona Lisa'nın şifresi çözüldü" tipinden bir habere denk gelmiş. "Bu Mona Lisa kim lan mına goyim" diye soruyor. Biraz izah ediyorum işte üstad Da Vinci'nin resmini çizmek için seçmiş olması haricinde pek bir olayı yok falan. Ordan arkadaş atlıyor "tabii şifresi çözüldü onun, kutsal kase, İsa'nın havarileri falan filan" aldı yürüdü angut. Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi'ni okumuş. Onu da nasıl okuduysa kurguyu gerçek sanmış saçmalıyor hıyar gibi ya. Onu dinlerken ben utandım olm.
 
Geri
Üst