Okumak üzere olduğunuz yazı filmin içeriği hakkında bazı bilgiler içerebileceğinden ötürü kimileri tarafından okunması sakıncalı olabilir. Ben yazar olaraktan, üstüme vazife olmadığı halde, uyarımı yapayım da sonradan "vay efendim ne diye anlatıyorsun filmi" denmesin. Yazar bu hususta hiçbir mesuliyet kabul etmemek ile birlikte kendisine bu şekilde gelecek kişilere karşı "ulan sanki konusunu bilmeden gidiyorsunuz, altı üstü efekt göreceksiniz iki üç tane" deme hakkı mevcuttur.
Kendimizi sağlama aldıktan sonra film üzerine yazmaya başlayabiliriz. Öncelikle film, kendi yazısında Cüneyt Cebenoyan'ın da belirttiği gibi, biraz fazla milliyetçilik kokuyor. Hatta öyle ki, esasında Sparta ve Pers orduları arasında bir dostluk maçı havasında geçmesi beklenen müsabakaya "adalet, özgürlük, eşitlik" vb. anlamlar yükleniyor. Tüm bu kavramların savunucusu olarak öne çıkartılan Sparta, düşmanı ise petrol zengini işgalci Persler olunca film ister istemez bir "doğu - batı" mücadelesine dönüşüyor. Politik olarak değil de içerik olarak değerlendirdiğimizde ise daha ziyade kahveden arkadaşlarını toplayıp gelmiş Leonidas ile yolda karşılaştığı Pers Sirki'nin tek yön kavgasına benziyor bu savaş.
Tarihi bir olaydan esinlenilmesine karşın filmden asla bir Braveheart veyahut Gladyatör havası almıyorsunuz - illa bir film ile bağdaştır derseniz bu daha ziyade Yüzüklerin Efendisi olurdu. Hatta bir ara Gandalf'ın öne çıkıp "You shall not pass" demesini bile bekledik. Yalnız yine genel perspektiften bakıldığında, koca Pers ordusuna 300 kişi ile dur diyen bir Sparta ordusunun onbinler ile dayandığı Truva kapılarında bu kadar zorlanması tarihsel bir tutarsızlık oluyor. Tabi bu değişimi en iyi şekilde, kral Leonidas'ın Namık Ekin'in vücut geliştirme videoları ile şekillendirdiği karın kaslarından, Truva seferinde ordularına komutanlık yapan kral Agamennon'un Şile Halk Plajı profiline uygun göbeğine geçişte gözlemlemek mümkün. Tek değişmeyen şey Sparta krallarının delikanlılığı olmuş sadece: Kral Leonidas vatandaşı olan Atinalı'ları "oğlancı lan bunlar eki eki" şeklinde suçlarken, Agamennon da kardeşine yapılan yamuğu affetmemiştir. Sırf bu iki filmde çizilen Sparta profili kendilerinden tiksinti duymamız için yeterli sebeplerdir.
Bir çift laf da Pers ordusuna edeceğim. Tamam, çok büyük ordusunuz, geride bırakılan zahiyatlar falan devede kulak kalabilir sizin için. Ama madem gergedanların var, fillerin var, salsana en baştan adamların üzerine. Fil dediğin doğada bol bol var zaten, fakat analar o oğulları sokaktan toplamıyorlar. Ne de olsa Sparta elemanları oyunu kendi yarısahalarında kabul etmişler, yolla işte ne kadar adamın varsa. Öncü kuvvetler boş yere heba olmaları ile birlikte, her biri "another brick in the wall" görevi gördüler. Ayrıca büyük Pers ordusunun sadece çadırında lezbiyenli orgy partileri düzenleyen bir travesti kılıklı "Sagat/Dhalsim" kırması tarafından yönetilmesine anlam veremedik. Saptırmayalım tarihi.
Bu tür tarihi olgularla ilgili filmleri izlerken ana karakterlere karşı bir sempati duymalısınız (bu film için söz konusu olanlar Leonidas ve dadaşlar oluyor). Yalnız filmde öyle bir an geliyor ki, ister istemez "ulan bırakın adamlar geçsinler, para var karı var kız var, hergün alem yapılır mis gibi" diye düşünüyor insan. Zaten filmdeki o destansı, epik hava o an kayboluyor. Gerçi daha ilk dakikalarda Leonidas'ın fırsat bu fırsat diyip kraliçeye yumulması ile yaşananlar izleyicileri filmin havasına sokmaya yetiyor. Yalnız bu sahneden hemen önce anlıyoruz ki; Atinalılara oğlancı diyen ve hak/adalet/eşitlik gibi insani duyguların savunuculuğunu üstlenen Sparta'lıların kendi memleketlerinde -çok afedersiniz- "dal daşşak" gezdiklerine şahit oluyoruz. Koskoca kral kendi evinin antresinde böyle gezerse cemaat oğlancı da olur, vatan haini de.
Ayrıca filmde komutan rolünde gördüğümüz, gerçek adı Vincent Regan olan insanın Spartalılar ile olan olayı nedir merak ediyorum. Filmde Leonidas'ın sağ kolu görünümünde olan bu şahsiyet daha önceden Truva filminde de Achilleus'un kankası Eudorus'u oynamıştı. Görün, yarın öbürgün Sparta ile misal Dulkadiroğulları'nın savaşı beyaz perdeye aktarılırsa bu adam yine çıkar karşımıza.
Kısaca diyeceğim odur ki, bu filmi izlemek istiyorsanız sinemada izleyin. Keza bu filmi, iki-üç sene sonra dublajlı bir biçimde Kanal D ekranlarından izlerseniz benim sinemada aldığımdan daha az bir tad alırsınız.
Fin.