Bir erkeğin güzel yüzü.
Leke düşmemiş efsane.
(CHE'nin kemiklerini DNA testleri marifetiyle teşhis edilişinin üzerinden biri sene geçti... Nasıl derinden sarsılmıştık!.. Bir yıl sonra, ABD'nin Küba'ya uyguladığı neredeyse "ezeli" ambargo da kalkıyor. Artık Amerikalı gençler de, Che'nin her köşe başındaki posterlerinin süslediği Hvana caddelerinin keyfine varabilecekler. Onlara gıpta ediyorum.)
Ocak 1999'dan 14 Haziran 1928'e bakış...
Bir erkeğin güzel yüzü... Fotoğrafını aylardır seyrediyorum. Zihnimde tek bir sual: "Bir erkek, nasıl bu kadar güzel olabilir?"
Nedir bir erkeği güzel kılan? Kaşı gözü mü, boyu posu mu? Gücü kuvveti mi? Parası mı? Bunların hepsine bir arada sahip olursa, oh ne âlâ memleket! Ama, asıl güzellik orada değil... Adam size neyi ilham ediyor? Değerleri, idealleri ne?
CHE... "Hey Ahbap...", "Dostum..." ya da "Yoldaş..."
Dünya, 39 sene sonra, "hiç yaşlanmayacak" bir efsaneye dönüşecek CHE ile, 14 Haziran 1928'de, Arjantin'in Rosario kentinde tanıştı.
İki sene sonra, tüm hayatı boyunca hiç peşini bırakmayacak astıma yakalandı. Doğru dürüst nefes alamayan, astımlı bir gerilla... Dalga geçer gibi, önce atlet, sonra doktor, en sonra da dağları mesken tutan devrimci oldu.
İlkbaharda gelip sonbaharda geçen kuşlara uydu. Şarkıdaki "Aşkım... Sakın, sen kuşlara uyma!" yakarışına rağmen, 40'ına varamadan göçtü. En güzel kuşlar, en çabuk gider!
İstediğin kadar isyan et. Ne fayda? "Nereden ve nasıl gelirse gelsin... Ölüm, hoş geldi, sefa geldi" demişti. Bolivya'nın ABD yanlısı diktatörü Barrientos'un askerleri, onu ve arkadaşlarını 7 Ekim 1967 gecesi Churo Boğazı'nda kıstırdığında.
Yakalandığında yaralıydı, bacağından. Sıradan askerlerdi onu ele geçirenler, inanamadılar önce. Namı, şanı dağları tutmuş efsane ile nasıl başa çıkacaklarını bilemediler. Sorguya çekmeye yeltenen çavuşun yüzüne tükürdü Che. Bir köy okulunda tahta sıranın üstüne yatırmışlardı, aniden kapı tekmelendi. Cellatlarını gülümseyerek karşıladı Che.
Kalbura çevirdiler onu. Ama, yüzüne bir tek mermi bile isabet etmemişti. Dünya alem inansın diye cesedinin fotoğrafı çekildi, dört bir yana dağıtıldı. Tebessümü hiç solmamıştı. Ölümü hoş gelmiş, sefa gelmişti.
Bizim taksicilerimizin dediği gibi, genç ölmüş, cesedi yakışıklı olmuştu: ruhundaki güzelliğin yansıması...
"İyi birer devrimci olmaya gayret edin. Çok çalışın, iyi öğrenin ve doğanın üstesinden gelmeyi başarın.
"Şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın ki, önemli olan devrimdir. Ve bizler, teker teker ele alındığımız zaman hiçbir şeye değmeyiz... En çok istediğim şey, yeryüzünün hangi bölgesinde olursa olsun, her türlü haksızlığa karşı, bütün varlığınızla ve her zaman isyan etmenizdir. Bir devrimcinin en mükemmel niteliklerinden biri budur..." (Eylül, 1965)
CHE'nin Castro'yu, Küba'yı ve oradaki devrimi fikren terkedip bacaklarının arasında Rocinante'nin kemikleri fırlamış sağrılarını hissedip elde kalkan yollara düşmeye karar verdiği zaman, çocuklarına yazdığı veda mektubundan...
Evet... Yüreği yüce, ruhu yüce ve idealleri yüksek, güzel bir adamdı.
CHE... Sapına kadar Latin Amerikalı ve... Komünist.
"Aranızda ekonomist var mı?"
Fidel, Che ve arkadaşları dağdan inip Btista rejimini devirmişler. Ortalık toz duman... Ancak, memleketi, bir şekilde idare etmek gerekiyor. Bu gereklilik, hem "idare-i maslahat" hem de sahiden "yönetmek" anlamında. Hükümet kurulacak, sağda solda, eli yüzü düzgün bakan aranıyor.
"Ekonomist" arayışı da bu sebeple. O gürültü patırtı arasında, Ernesto Che Guevera, lafı yanlış anlıyor. "Komünist" arandığını sanıp elini kaldırıyor.
Sen misin elini kaldıran?
Lahzada kendini "ekonomi bakanı" olmuş buluyor. "Durun, yapmayın, etmeyin... Ben doktorum yahu..." , dinleyen yok. Merak eder dururdum, sağlık bakanı olsa hadi neyse de Che niye ekonomi bakanlığı yaptı ki, diye. Ne zaman, Murat Belge bu "öykü-efsane"yi anlattı, iş anlaşıldı.
O devrim günlerinin akıl şaşırtan heyecanına rağmen, genç devrimciler -hiç olmazsa- uzman ehil adam arama basiretini göstermişler. Babamın 27 Mayıs günlerine ilişkin bir öyküsü, çok küçük yaşımda dinlediğim halde, tüylerimi hep diken diken etmişti. Çok net hatırlıyorum: babam 27 Mayıs ertesinde kanun diye yayınlanan metinlerin ufak not kağıtlarına çiziktirilip genelkurmayda onaylandığını anlatmıştı.
Che açısından asıl sorun ekonomi uzmanı olmayışı değil, bir masanın arkasında büyük bürokrat edasıyla oturmasının imkansızlığı idi. Hayranlarını heyecana salan, ruhunun paslanmasına asla izin vermeyen yanı.
Salvador Allende'nin sözleri de Che'nin "bir başına" karakterini yansıtmıyor mu?
"Yüksek mevkilerde bulunmuş çok kişi tanıdım. Fakat yalnızca iki kişi beni derinden etkiledi: Çu-en-Lai ve Che!
"İkisinin de gözlerinde bir şeyler vardı: Her ikisi de bir iç güce sahipti; sağlamlık ve ironi vardı. Sohbet anında, kumandan (Comandante) Guevera'yı gözlersem, o daha ağzını açmadan, ne söyleyeceğini bilirdim. Onun gözleri, genellikle şefkatini ve yalnızlığını ele verirdi."
Yalnızdı... 20. Yüzyıl'ın bir fedaisi olup devrimci savaşı kazansa da, onu izleyen süreçte, iktidarda kalabilmenin gerektirdiği (ya da, düpedüz dayattığı) sapmalara iltifat etmeyip sosyalist kimliğini ve kavgasını sürdürüp de yalnız olmamak mümkün mü?
Çok akıllı, sezgileri çok güçlü ve gerçekçiydi. Seneler evvel, Bolivya dağlarında tuttuğu günlüğü yayınlandığında bir nefeste okumuş ve bir kitap tanıtma yazısı hazırlamıştım. Tüyler ürpertecek kadar gerçekçi idi: daha insanca yaşasınlar diye uğrunda mücadele verdiği köylülerin, gün gelip üç kuruş para için kendisini ihbar edeceğini çok iyi biliyordu.
(Ölüm ne zaman, ne şekilde gelirse gelsin. Hoş geldi, sefa geldi.)
Nitekim, onu ihbar eden köylülerin çocukları, otuz sene sonra, bu sefer kemikleri bulunduğunda, öldürüldüğü köye düzenlenen turistik gezilerden para kazandılar. Kolları sıvayıp boy boy posterlerini basan, Che tişörtleri satan Amerikalı girişimciler (!) de ufak çapta köşeyi döndüler. Che'yi neredeyse sıradan bir Hollywood star'ına döndüreceklerdi. Piyasa ekonomisinin yaklaşımına göre, olağanüstü güzelliği ve gençliği buna pek müsaitti.
Lakin, gönüllerde taht kurmuş, lekesiz bir efsane ile başa çıkmak kolay değildi. DNA testleri sayesinde, otuz sene sonra Che'ye tekrar kavuşmuştuk. Gazetede otuz yıldır hiç görmediğim fotoğrafına rastladığımda hemen kestim. Fotokopide büyülttüm, bir karta yapıştırdım. Ama, işyerinde, anında kıskançlık:
"Jülide Hanım, bu fotoğrafı faksın önüne koyarsanız, kağıt çıkışı engellenir." Güya, teknik bir itiraz. Fotoğraf hemen oradan alındı, ama daha "muhterem" bir yere kondu: Sevgilimin, Canım'ın fotoğrafının yanına.
Mazur görmeli. Che kıskanılmayacak biri miydi? Mümkünsüz... Canım Sevgilim kıskanmadı. Ama, Fidel Castro'nun hayatı boyunca onun efsanevi güzelliğinin gölgesi altında yaşadığına, böylesine evrensel çapta sevilmesine gıpta ettiğine eminim.
İktidar, her zaman feşmekanca ülkeyi on yıllarca yönetmek demek değil ki. Che öldüğünde ailesine beş kuruş para bırakamamıştı. Yüreği sevgi dolu olduğu halde, sevgisini de doğru dürüst gösterememişti. Fakat, daima kitlelere, özellikle de gençlere, sevgiyi ve o devrimci coşkuyu ilham etti.
Herkese, "Che yaşıyor..." dedirtti.
Şimdi, bir fotoğraf düşünün.
Saçlar dağınık... Dağ başında çekilmişse, belki kirli, yağlı bile. Ne gam? Sergüzeşt hali bile, hatta alındaki azıcık açılmış alan da güzelliğini bozamıyor. Yaşanmış, kazanılmış... Hem de doyasıya yaşanmış... Gömleğinin yakası az açık, bağrı görünüyor. Yumuşacık dökülen gömleği, simasının tüm tatlı kıvrımlarını tamamlıyor.
Erkeksiliğini gizleyemeyen yumuşacık dudaklar, şefkat yüklü gözler, profili zarif burun, çenesinin estetik üçgeni. Hani, neredeyse, imkansızı başarmış.
Oysa, asıl imkansız olan, Latin Amerika'da devrimi sonuna kadar götürebilmekti.
Puroyu tutuşu ise, nasıl zarif. Hem Latin Amerika'da devrim ateşini yakacak, hem dünya emekçilerini kurtaracak, hem de keyifle purosunu tüttürecek... Fidel Castro'nun kalın entellektüel varlığına karşın, Che'nin ince parmakları ile hayatın güzel yönlerine dokunuşu, inanılmaz. İnsan, yüzüne bakmaya kıyamıyor.
Bu fotoğraf çekildiğinde, herhalde ben henüz bir lise öğrencisiydim. Che daha "adil" bir dünya istiyordu. Üniversitede hepimiz solcuyduk. Ben hâlâ solcuyum. İnandığımız değerler eskimedi, nasıl ulaşacağımızı her zaman net olarak göremesek de, hayatımıza bir hedef ve kıymet kazandıran ilkelerin hepsi canlı.
Che, şanslıydı; erken öldü. Bunu seçmişti, zaten. Leke düşmemiş değerlerimizi bugün de temsil ediyor.
Kalbura döndürdükleri cesedinden, kimileri para kazandı; kitleler ise ona inandı.
Che'yi öldüremediler işte.
CHE'nin kitapları ile ilgili bilgiye ihtiyaç duyanlar da olabiilir diye:
"Küba'da Sosyalizm ve İnsan" (1965, 1967) (El Socialismo y el hombre en Cuba)
"Gerilla Harbi" (1960, 1967) (La guerra des guerillas)
Veee...
Ölümünden sonra yayımlanan Bolivya Günlüğü.