Tatlı Sever Insanlar

u62gt.jpg

akşam yemeğim.
 
Yirmili yaşlarımda oldukça fazla miktarda tatlı tüketirdim,

2000'li yıllarda ne zaman ki aile bireylerimizden biri 'Şeker Hastası' oldu ve akabinde o tarihten bu tarafa kademe kademe artan bir şekilde türlü sağlık sorunlarıyla cebelleşmeye başladı, ben de o noktada kendime: 'Yavaş git. Şu aşırı miktarda şeker ve tuz tüketme alışkanlığını bir an önce hayatından çıkar. Yoksa bundan daha da ağır sıkıntılarla ileriki yıllarda bizzat kendin boğuşmak durumunda kalacaksın' dedim. Bahsettiğim yakınımız henüz insülin iğnesi olacak tipte bir diyabetik değil ama yıllardır kan inceltici hap ile beraber daha bir sürü başka ilaçlar da kullanıyor ve yüksek oranda şeker içeren meyvelerden tut, kimi sebze ve bakliyatlara ve hatta bazı içeceklere kadar bir yığın şeyi yiyip içmesi yasak. E tabii, bu da insanın damak zevkini oldukça kısıtlayan ve monotonlaştıran, yaşam kalitesini etkileyen sıkıntı verici nahoş bir durum.

Tatlı sever insan olmanın gençken pek düşünülmeyen bir de böyle negatif bir tarafı var. Dozu kaçarsa, bol bol tatlı tüketerek geçirilen o keyifli yılların sonunda ortaya çıkacak fatura oldukça ağır olabiliyor. Şeker, yani beyaz şeker aslında bir nevi 'zehir'. İç organlarımızı tahrip etmekten, bizi erkenden yaşlandırmaktan ve hasta etmekten başka hiçbir fonksiyonu yok ve de gereksiz bir ürün. Çünkü, beyaz şeker doğal değil. Market veya bakkal raflarında tüm cazibesiyle satın alınmayı bekleyen bütün diğer işlenmiş gıdalar da aynı kapsama giriyor. Bu yapay yiyecekler ve içecekler ömrümüzden ömür çalmaktan ve bize bolca para harcatmaktan başka bir halta yaramayan sağlık düşmanı bir çöp yığınından başka bir şey değil işin açıkcası.

Tatlı keyfinize turp sıkmak gibi olmasın ama hadisenin bir de bu denli tatsız böylesine sağlıksız bir yönü de var. Yıllar su gibi hızla akıp giderken gereksiz ve yüksek miktarda şeker-tuz-yağ alımı, yüklemesi yaparak erken yaşta yıprattığımız bedenlerimiz arızalanmaya, motor su kaynatmaya ve kandaki şeker seviyesi 400-500'lere çıkmaya başlayınca birden 'ne oluyor' bana diye panik olup, soluğu Diyabet Hastanesi'nde alıyoruz. Yaşı henüz 30'a, 40'a varmış ama ayaklarında, parmaklarında (yüksek şeker yüklemesi sebebiyle) cılk yaralar çıkan bir sürü genç-orta yaşlı arkadaşlar gördüm hastane ve klinik koridorlarında. Aile ferdimizin tedavisi için neredeyse son 10 senedir sıklıkla bu tip hastanelere her hafta ya da ayda en az 2-3 kez gidip gelmişliğim var. Daha trajik vakalarda, eğer şeker bünyede (sıkı bir diyetle ve ilaç kullanımı ile onarılamayacak derecede) ağır hasarlara neden olmuş ise ayakları, parmakları ampüte edilen (kesilen) hastalara bile şahit oldum.

Zaten, milli mutfağımızın tatlı çeşitleri açısından son derece zengin olması sebebiyle kendimizi kontrol altında tutmamız oldukça zor bir hadise. Ve malum, gıda yasakları daha da cezbedici olduğundan tatlıya, böreğe çöreğe normalden daha fazla abanıyoruz. İşte bu nedenle güzel ülkemizde şeker hastalığı bilinenden çok daha yaygın. Ve genel olarak: 'Aman canım, ne olacak şekerden tatlıdan. Hareketle erir o erir, salla gitsin. Daya baklavayı, şambabayı oh oh mis, şerbetinden de koy' zihniyeti hakim. Ama maalesef kazın ayağı öyle değil, çünkü vücuda giren yüksek miktarda şeker hareketle ya da diyetle filan eriyip kaybolmuyor. O şeker hem yağa dönüşüyor hem de vücudumuzun sigortası olan en hayati iç organlarımızı, kalbimizi ve damarlarımızı içten içten adeta bir et yiyen bakteri misali yıllar içinde hızla yaşlandırıyor ve onarılmayacak hasarlara yol açıyor biz farkında bile olmadan.

Meyve ve sebzelerin ve de bakliyatların içerisinde bulunan doğal şeker ve tuz haricinde başka bir kaynaktan (mesela adı geçen tüm o tatlı ve tuzlular gib) şeker ve tuz almamıza yani bu denli abartılı miktarda bir şeker yüklemesine kesinlikle ihtiyacı yok metabolizmamızın. Sadece damak zevkimizi tatmin etmek uğruna hergün habire tükettiğimiz bu gibi abur cuburlarla aslında durduk yere kendi kendimizi şeker bağımlısı sağlıksız insanlar haline getiriyoruz. Yarattığımız bu suni gereksinim nedeniyle sık sık dile getirdiğimiz o meşhur 'kan şekerim düştü, tatlı yemem lazım' lafı, zaten bünyenizde yüksek miktarda şeker ve tuz alımına bağlı problemlerin başladığının habercisi ve malumu ilani. Normal beslenen bir insanın durduk yere neden kan şekeri düşsün, neden tansiyonu habire yükselip alçalsın ve başı dönsün? Bu semptomlar, kendimize tatlı tuzlu gıda bombardımanı yapıp allak bullak ettiğimiz metabolizmamızın biyolojik saati, dengesi bozulmadığı sürece normalde aslında hiç meydana gelmeyecek belirtiler. Vücudunuz size içeride bir şeylerin yolunda gitmediğini bu yolla haber veriyor.

İşte tam da bu noktada artık yanlış giden bir şeylerin olduğunun farkına varıp, kendimizi sorgulamamız lazım.

Bu bir yol ayrımı ve ciddiyetle karar verilmesi gereken kritik bir nokta: 'Acaba sağlığım, ilerleyen yıllarda hastalıksız sıkıntısız yaşamam mı daha önemli? Yoksa, damak zevkim mi?' Bu seçimi öyle ya da böyle yapmak zorunda kalacağız, ama 30 yaşında ama 50 veya 60 yaşında. Bu hızla tatlı-tuzlu pastahane işi yapay gıdaları tüketen her insan evladı istisnasız bu kritik noktaya hayatının belli bir döneminde mutlaka varacak, lamı cimi yok. Kase kırıldıktan ve şeker hastası olduktan sonra bir araba dolusu ağır sağlık sorunu ile mücadele ederken hissedilen son pişmanlık kimseye fayda etmiyor. Bu sorunun ciddiyetinin bilincine varabilmek için 'Şeker Hastalığı ' hakkında internette biraz araştırma yapmasını tavsiye ederim herkese. Tecrübeyle sabit, hele de ailenizde bu tür bir sağlık sorunu ile başı dertte olan bir büyüğünüz ya da yakınınız varsa 'tatlı pasta' olayına bakışınız kökten değişiyor bu süreç müddetinde.

Yapay tatlandırıcıların hepsinden her ne surette olursa olsun uzak durulmalı. Adı üstünde 'yapay', bize faydası yok. Aksine zararı çok, insanı tansiyon hastası eden, kimyasal madde yüklemesi yaparak bünyemizin kofrasını attıran berbat ürünler. Aspartam, sakarin, glikoz ihtiva ettiği için uzun vadede kullananın başına kanser gibi ölümcül belalar açacak bir bubi tuzağı. Son yıllarda piyasada alternatif ürün olarak empoze edilen bir 'Stevia' hadisesi var. Bu da Stevia bitkisinin kurutulmuş yapraklarından elde edilen bir diğer yapay tatlandırıcı, yani yine faydası olmayan palyatif bir çözüm. Yapay tatlandırıcı sınıfına giren tüm ürünler beynimizi-metabolizmamızı aldatmayı denediği ve bunu beceremediği için bu hilebazlığın bize geri dönüşü misli misli artan bir dozda 'daha fazla şekerli gıda tüketme isteği' atakları oluyor.

Dünyanın en lezzetli mutfaklarından birine sahibiz. Ama tüm o bol yağlı, soslu, ballı şerbetli yemekler ve tatlılar hele de sık sık tüketildiğinde bünyemize aşırı şeker, tuz ve karbonhidrat yüklemesi yaparak vücutlarımızı adeta birer yağ ve şeker topağına çeviriyor. Dışarıdan bakıldığında sağlıklı gibi görünen bizler, ciddi efor sarfettiren herhangi bir aktivite esnasında gitgide azalan enerjimiz ve düşük performansımızla aslında ne kadar sağlıksız bir durumda olduğumuzu keşfediyoruz. Genellikle belimizin etrafı yağ kaplı, irice bir göbek artık Türk erkeğinin alameti farikası haline gelmiş durumda. Tabii, o yağlar sadece bel etrafında ve göbek-karın bölgesine çöreklenmekle kalmıyor. Kalbimizin etrafı ve damarlarımızın içerisi de aynı yağlanmadan nasibini alıyor. Bu yağlanma kan akışını engelliyor. Kasların içerisinde bulunan yüksek miktardaki şeker, uzuvlarımızın daha kolay incinmesine neden oluyor. Normalden çok daha yavaş iyileşiyoruz, herhangi bir yaralanma sonrasında.

Sıraladığım tüm bu sıkıntıların başlıca sorumlusu aşırı miktarda tüketilen şekerli gıdalar.

Diyabetik (şeker hastası) olmamak için neler yapılmalı? Öncelikle, bir oturuşta 1 tepsi baklava, 2 kutu ekler, her gün adeta hiç sektirmeden tatlı yemekten vazgeçmek şart. Vücudumuzun hiçbirine ihtiyacı olmadığı halde ısrarla tükettiğimiz aşırı miktarlardaki pasta, çikolata, çörek, kek, bisküvi, akide şekeri, jelibon vs. gibi şeker ve kalori bombası suni gıdalardan tamamen uzak durmak gerekli. Fast food ürünleri, özellikle milkshake vb. gibi içecek ve yine şeker bombası espirisindeki yapay hazır meyve sularını hayatımızdan (ilk etapta) tamamen olmasa bile kısmen çıkartmamız lazım. <-- Mümkünse, yapabiliyorsanız ideal olan bu.

Tatlı ihtiyacı diye bir kavram yok aslında, bunu icat eden biziz. Tatlı tüketmek bize keyif verdiği için, bunu gerekçelendirmek adına bu tip nedenler uyduruyoruz. Yanlış bir yolda ilerlediğimizi anlamak ve ikna olmak adına aslında yapılacak en mantıklı iş, mesleğinin erbabı bir diyetisyen ile sohbet etmek olacaktır. Kafamızdaki çelişkileri, yanlış bilinenleri ve şüpheleri gidermek adına.

Ayrıca doğalı varken neden yapay gıda, meyve suyu, tatlı vs. tüketiyoruz? Metabolizmayı kandıran şekerli bir yapay içecek ile havuç ve portakal suyu karışımı doğal bir içecek arasındaki fark inanın dağlar kadar fazla. İçeriğinde ekstra şeker ihtiva etmediği için hem sağlıklı hem de leziz. Tabii, meyve tüketimini de abartmamamız gerek. Yine bir oturuşta 1 kg mandalina, yarım kilo portakal, sekiz tane muz ya da 5 kiloluk bir karpuz lüplüp edilirse yine aynı kapıya çıkar, yaptığınız diyetin bir manası kalmaz. Sonuçta meyvede de şeker var, az tüketildiği zaman sağlıklı.

İlle tatlı yenilecekse bari bir aylık bir zaman zarfında 2-3 kere tüketilsin, ağırlıklı olarak sütlü (şeker oranı az) tatlılar tercih edilsin. Az şekerli bir muhallebi, puding ya da az şekerli hafif bir havuçlu kek gibi. Şeker kullanmaktan ne yaparsa yapsın vazgeçemeyecek bazı arkadaşlar için ise bir nebze olsun kurtarıcı mahiyette şöyle bir seçenek mevcut. Kahverengi şeker tüketin, mümkünse organik olanını. Beyaz şeker gibi işlenmiş olmadığı için, hele de tüketim miktarı abartılmaz ise çok çok daha az zararlı. Hindistan cevizi kristalleri diğer bir sağlıklı seçenek, çay kahve içerken tatlandırıcı olarak bunu öneririm. Veya çayı kahveyi içine hiçbir şey koymadan için. İlk başlarda alışması zor oluyor ama 'şeker detoksu' netice vermeye başladığı andan itibaren eskiden hissetiğiniz o şeker ataklarını artık olmazsa olmaz bir ihtiyaç ya da gereklilikmiş gibi hissetmiyorsunuz.

Neticede bütün iş 'kafada' bitiyor, irade meselesi.
 
Son düzenleme:
Aylardır forumlara bakmadım... Şimdi girdim ilan ne durumda diye, şu başlığa bak. : D


6 yıldır spor-diyet safındayım. Son 2 yıldır daha da yoğun takıldım spora ve diyete. Mayıs2013 den itibaren ise, zirvelerde takılıyoruz, aşırı diyet ve ciddi spor. Ve devam...
6 yıldır diyorum ama, aslında 8 yıldır sağlıklı besleniyorum. Zira 8 yıldır kola-gazoz içmedim, hiç.


Başlık hakkında şunu diyim... Fazla kapitalist oldu insanlar. Saçma sapan ne olduğu belirsiz karb lar yiyip, saçma sapan yağlar yedi insanlar. Bide üstüne tahılın beyaz kısmına abandı, + tabak tabak saçma sapan yemekler, şişti işkembeler mide bağırsaklar, bağlandı yağlar. Herkes oldu armut. Durum vahim. Hatta erkeklik adamlık, yağlı göbekli olmaya bağlandı, kalıplı olmak diyince milletin kafasına yağlanmak geliyor. : D
Lakin... Çivi çiviyi söker. Kapitalist sistemin karşısında, aşırı kapitalist davranıp tilkilik yapmak lazım. Yani, kapitalist çukulatalar dondurmalar cipsler sucuklar yiyip, gram yağ-kilo almamayı kastediyorum. Ve bunun bir yolu var. Şöyleki:
Mideye göndermezseniz yutmazsanız sıkıntı olmaz. Çiğne iyice tadına bak, sonra at gitsin, suylada karıştır bi ağzı, tamam. Zaten böyle yaptıkca, tiksinip yemeyeceksiniz.
Mide-Bağırsak şişirenlere, vücudunu şişirip bozanlara, çözüm yok tabi. Onlar malesef hep şişko-göbekli kalacaklar. : D : D : D
(Eeeee... dışarda bana hep şunu dediniz şişkolar: 'kalıplısın ama hiç böbek yok sende böyle olmaz, ye biraz güçlü ol' , bende üstüne basa basa şişkoluktan girerim böyle daima inadına!!!) : D

Kısacası yemeyin-içmeyin şu kapitalist şeyleri. Ki onların içlerinde sadece karb-yağ yok. Çok fazla zararlı madde var, çokk çok fazla zararlı... İşin birde bu tarafı var.
 
Son düzenleme:
Aylardır forumlara bakmadım... Şimdi girdim ilan ne durumda diye, şu başlığa bak. : D


6 yıldır spor-diyet safındayım. Son 2 yıldır daha da yoğun takıldım spora ve diyete. Mayıs2013 den itibaren ise, zirvelerde takılıyoruz, aşırı diyet ve ciddi spor. Ve devam...
6 yıldır diyorum ama, aslında 8 yıldır sağlıklı besleniyorum. Zira 8 yıldır kola-gazoz içmedim, hiç.


Başlık hakkında şunu diyim... Fazla kapitalist oldu insanlar. Saçma sapan ne olduğu belirsiz karb lar yiyip, saçma sapan yağlar yedi insanlar. Bide üstüne tahılın beyaz kısmına abandı, + tabak tabak saçma sapan yemekler, şişti işkembeler mide bağırsaklar, bağlandı yağlar. Herkes oldu armut. Durum vahim. Hatta erkeklik adamlık, yağlı göbekli olmaya bağlandı, kalıplı olmak diyince milletin kafasına yağlanmak geliyor. : D
Lakin... Çivi çiviyi söker. Kapitalist sistemin karşısında, aşırı kapitalist davranıp tilkilik yapmak lazım. Yani, kapitalist çukulatalar dondurmalar cipsler sucuklar yiyip, gram yağ-kilo almamayı kastediyorum. Ve bunun bir yolu var. Şöyleki:
Mideye göndermezseniz yutmazsanız sıkıntı olmaz. Çiğne iyice tadına bak, sonra at gitsin, suylada karıştır bi ağzı, tamam. Zaten böyle yaptıkca, tiksinip yemeyeceksiniz.
Mide-Bağırsak şişirenlere, vücudunu şişirip bozanlara, çözüm yok tabi. Onlar malesef hep şişko-göbekli kalacaklar. : D : D : D
(Eeeee... dışarda bana hep şunu dediniz şişkolar: 'kalıplısın ama hiç böbek yok sende böyle olmaz, ye biraz güçlü ol' , bende üstüne basa basa şişkoluktan girerim böyle daima inadına!!!) : D

Kısacası yemeyin-içmeyin şu kapitalist şeyleri. Ki onların içlerinde sadece karb-yağ yok. Çok fazla zararlı madde var, çokk çok fazla zararlı... İşin birde bu tarafı var.
Tatlı sevgisi ve kapitalizmi amma güzel bağladın :D Saygı!
 
Aylardır forumlara bakmadım... Şimdi girdim ilan ne durumda diye, şu başlığa bak. : D


6 yıldır spor-diyet safındayım. Son 2 yıldır daha da yoğun takıldım spora ve diyete. Mayıs2013 den itibaren ise, zirvelerde takılıyoruz, aşırı diyet ve ciddi spor. Ve devam...
6 yıldır diyorum ama, aslında 8 yıldır sağlıklı besleniyorum. Zira 8 yıldır kola-gazoz içmedim, hiç.


Başlık hakkında şunu diyim... Fazla kapitalist oldu insanlar. Saçma sapan ne olduğu belirsiz karb lar yiyip, saçma sapan yağlar yedi insanlar. Bide üstüne tahılın beyaz kısmına abandı, + tabak tabak saçma sapan yemekler, şişti işkembeler mide bağırsaklar, bağlandı yağlar. Herkes oldu armut. Durum vahim. Hatta erkeklik adamlık, yağlı göbekli olmaya bağlandı, kalıplı olmak diyince milletin kafasına yağlanmak geliyor. : D
Lakin... Çivi çiviyi söker. Kapitalist sistemin karşısında, aşırı kapitalist davranıp tilkilik yapmak lazım. Yani, kapitalist çukulatalar dondurmalar cipsler sucuklar yiyip, gram yağ-kilo almamayı kastediyorum. Ve bunun bir yolu var. Şöyleki:
Mideye göndermezseniz yutmazsanız sıkıntı olmaz. Çiğne iyice tadına bak, sonra at gitsin, suylada karıştır bi ağzı, tamam. Zaten böyle yaptıkca, tiksinip yemeyeceksiniz.
Mide-Bağırsak şişirenlere, vücudunu şişirip bozanlara, çözüm yok tabi. Onlar malesef hep şişko-göbekli kalacaklar. : D : D : D
(Eeeee... dışarda bana hep şunu dediniz şişkolar: 'kalıplısın ama hiç böbek yok sende böyle olmaz, ye biraz güçlü ol' , bende üstüne basa basa şişkoluktan girerim böyle daima inadına!!!) : D

Kısacası yemeyin-içmeyin şu kapitalist şeyleri. Ki onların içlerinde sadece karb-yağ yok. Çok fazla zararlı madde var, çokk çok fazla zararlı... İşin birde bu tarafı var.

***

Şüphesiz birçoğunuz bu konuda sizin için hayatınızda neyin nasıl olması gerektiğini bireysel olarak çok daha iyi bilirsiniz. Dolayısıyla burada kalkıpta: 'Adamın sen şunu ye, şunu yeme. Kilo ver, kilo al. Diyet yap, pilates yap vs. demek 'bana düşmez'. Fakat, madem konu buralara geldi o halde ben de teori çürütme veya birilerine karşı çıkma anlamında değil de, tamamen şahsi ve herhangi bir resmi hüvviyet taşımayan görüşlerimi burada tekrar paylaşmak isterim,

Eskiler: 'Azı karar, çoğu zarar' demişler. Ne kadar isabetli bir tespit.

Diyetin ve sporun da 'aşırısı', zararlı. Diğer her şeyde olduğu gibi. Birileri tarafından eğer böylesi tercih ediliyorsa, bu neticede kişisel bir seçimdir ve o noktada bir karşı fikir beyan etmek anlamsız olur ama kendimizi güzel olan bir takım şeylerden tamamen mahrum bırakmadan, bu ürünleri az az tüketerek de aslında 'sağlıklı kalabilmek' mümkün. Çünkü, burada ana amaç bedenen ve zihnen gerçekten sağlıklı olabilmek. Nasıl göründüğümüzden ziyade, içeride bedenimizin içinde işleri yoluna koyabilmek önemli.

Gıdaların tadına bakın, çiğneyip tükürün önerisi ise insanı 'anoreksik ya da blumik (anorexia, blumia) hastası yapar. Bu hastalıktan muzdarip sıfır beden mankenler gibi, ipin ucu kaçtığı zaman artık normal bir biçimde herhangi bir şey yiyip içemez hale gelirsiniz ve sürekli istifra edersiniz. Oldukça ızdıraplı bir tedavi süreci ve de pahalı. Anoreksiya ölüme sebebiyet verebilen çok tehlikeli bir sağlık sorunu. Bu tür bir beslenme (!) biçimini şahsen kimseye tavsiye etmiyorum. Tatlı tüketimini minimuma indirerek, miktarı zaman içinde sürekli azaltarak şeker bağımlılığından kurtulmak en dengeli yöntem. Arada sırada tüketilen bir dilim pastanın ya da kek yemenin kimseye zararı olmaz, hele de spor yapıyorsanız zaten fazla kalorileri bir şekilde yakıyorsunuz ve yağa-şekere dönüşmesini engelliyorsunuz.

Tatlıların yerine koyabileceğiniz, tüketebileceğiniz onlarca meyve var, arkadaşımız bazılarının fotoğraflarını paylaşmış zaten. Bu meyvelerden yapılan hafif ve çok az şekerli olan tatlılar da iyi bir alternatif. Bol şerbetli, içerisine 1 kilo beyaz şeker atılarak hazırlanmış ağır tatlılara karşı bu meyveli hafif tatlılar pekala tercih edilebilir.

Ayrıca her birimizin fizyonomik ve genetik özellikleri farklı farklı. Bir insan hem iri ve kilolu ama aynı zamanda da gayet sağlıklı olabiliyor. Fit, zayıf görünümlü ya da bol kaslı bir vücuda sahip olmanız yüzdeyüz sağlıklı olduğunuz anlamına gelmiyor. Bu nedenle kendimizi başkaları ile kıyaslamak anlamsız. Bu işlerin bir garantisi yok. Yemek yemenin dozunu kaçırıp hasta olanlar gibi, diyetin ve sporun da dozunu fazla kaçırıp sürekli hasta olan insanlar var. Esgeçilen bi detay olarak: 'Aslında zihin sağlığımız, huzurlu ve mutlu olabilmemiz de beden sağlığımız kadar önemli.'

Bu nedenle kendi kendimizin 'beslenme polisi, gestaposu' kesilip, o yasak bu yasak onu yeme şunu içme şeklinde katı kurallarla beslenme şeklimizi monotonlaştırarak yaşamı bu kadar kalın çizgi ve sınırlarla kuşatarak hem kendimize hem de etrafımızdakilere zehir etmemizin bir anlamı yok.

Yapılacak en akıllıca yatırım: 'Yaş ilerledikçe şekerli-tuzlu-yağlı gıda tüketimini en aza indirmek' olmalı. Uzakdoğu ve akdeniz tipi beslenme en ideali. Ağırlıklı olarak deniz ürünleri, sebze ve meyve tüketmek, margarin ve katı yağ tüketimini bırakıp (arzu ve tercih edilirse tabii) zeytinyağı ve tereyağı'na geçiş yapmak lazım. Herşeyin doğal olanı güzel, tabiat ana da bu mucizevi nimetlerle dolup taşıyor adeta.
 
Son düzenleme:
o kadar yememe rağmen kilom senelerdir 79 81 arası gidip geliyor.sabah kalkınca dümdü oluyor göbeğim bişey atınca mideye şişiyor tabi doğal olarak.göbekli de değilim aslında yani :D her hafta basket maçı yapıyoruz iş çıkışında kapalı bir spor salonunda.sırtımda gitar elimde pedallarla stüdyoya giderken epey ter atıyorum.evde canım sıkıldıkça mekik ve şınav çekiyorum.gideceğim yerlere koşarak gidiyorum.asansör kullanmıyorum mümkün mertebe.senede toplasanız 10 tane ekmek yiyorumdur.bir şekilde dengeliyorum kendimi :p
 
Geri
Üst