Umay Umay

umay umay nerdesin.mavilerin içinde seni görmeyi özledim.bu kadar kötü sesin birarada bulunduğu piyasada sana sesine ihtiyacımız var.malum paslı kulak meselesi
 
evet ve umay umay mı söylemiş ne kadarda kötü söylemiş türünden bitakım düşünceler içinde kaldım..bana eşkıya filmindeki karanlığın ortasında şarkısını hatırlattı
 
____

düşmedim daha adlı parcası cok güzeldi zaten hatunun sesinede dicek yok diger parcaları hakkındada pek bi fikrim yok :oops:
 
umay umayın tek dinlediğim çalışması kazım koyuncuyla olan çalışması.harbiden insanın kalbini acıtan bi şarkı!
 
ona yazıcaklarım aslında kelimelerle anlatılamaz bana en zor günlerimde kitaplarınla albümlerinle yardımcı olmuştu o....pu kırmızı kitabını şiddetle tavsiye ediyorum hikayesi müthiş
 
Bu gece yalnızlık yok. Seni bekleyen yağmur saksıları dolduruyor. Krem kutularına boşaltıyorum yazdıklarımı. Rüyalarımda, donmuş nehirlerin üstünden kahkahalar atarak kayıyorum. Yalan konuşuyorum. Kum saatlerini yakıyorum. Biri penceresini açsa kurtulacaksın sanıyorum. Ama olmuyor. Bütün pencerelerimi açıyorum. Ama olmuyor işte. Meğer sen bütün davetleri reddetmişsin. Meğer sen tüm çırpınışlarıma sırtını dönmüşsün. Anladım, çok sevmişsin sokağa küfür gibi çaldığım kırmızıyı.


Birisi, dünden daha çok mektup yazdığımı söyleyebilir mi... Beni dünden daha az sevdiğini. Yüzünü, geçen yaz denizden çaldığım taşla Tem yoluna çizdim. Omuzlarıma sürdüğüm gül kremini kokladım, tanrıya dua ettim. "SEN YOKTUN, NİÇİN GELEYİM..." diyen bir aşk mektubunu anımsadım. " En son kötülüğün kaldı bende, en son ben sevebilirdim seni" diye biten. Arabamı sağa çekip dikiz aynasında makyaj yaptım. Sana ihanetlerin en büyüğünü hazırladım, en kanlısını; bir gün beklediğin gibi benden.
 
Biraz daha uyu, biraz daha hayatta kal diye tutunduğum
rüyalar beynimden yollara fışkırıyor!
Bir nefes daha...
Geleceği gördüm. Kayıp duruyordu avucumdan. Belirsizliği, iğrençliğini örtmüyordu.
Kırmızı bir senfoni yazmak istedim, yalnız ışıkta duyulan.
Çünkü beni, sadece babamın aldığı pabuçlar sevindirdi, bayram kıyafetleri, annemin saçlarıma dokunması sevindirdi.
İkimizin tanıştığı koltuğa oturdum. Sesini silmeyi beceremedim.
En iyisi aşktı... Onu bulduğum yerde beni götürecek bir ayna aradım.
Yine aramamışsın beni.
Biraz daha geç kal ki, bir şey daha bulayım...
Bir gerçek daha.
Hayatımdaki o işaret kayıp gidiyor gökten; gündüze karşıysa yapayalnızım.
Parlak bir hediye paketine sığdı kalbim.
Yanlış bu sözcükler, yanlış. Çok ağladım, çok erkek oldum çok da kadın.
Kimseyle kendimle bile yaşayamazdım. Hep yarım kaldım hep!
Bana muhallebiciden tavuk göğsü alırsın.
Belki, bana bir adres bile satın alırsın, çok paran vardır senin.
Belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diğer yarısı da.
Nerem varsa insan kalan... İşte orası acıtıyor.
Başını derenin kenarına koy. Atını yıldızlara bağla.
Dinle ama korkma, çünkü vitamin aldım, iyiyim.
Ama; ya bu soluk sonsa, ağlıyorum fren seslerinin ardından gelen hıza, kaderimin oyuncağı oldum, sokakta aşkı buluyorum diye ama şekerleri kazandım, övüncü oldum sessiz uzlaşmacıların, övüncü oldum tüm yaşayamamışların, bir kurbanın onurunu diktiler yakama
Şimdi herşey hazır. Bir tek eksiğim var kırmızı.
Bir türlü tamamlanamayan tamamlandıkça eksik kalan kırmızı...
Pirinç işlemeli bir aynada kırıldı yüzümün diğer yarısı.
Herkes uyuyordu. Yüzümün yarısı benim, yüzümün yarısıyla hep yarım öyküler anlatırım.
Peki sen, yarım dudaklı bir kadını öpmek ister misin?
Bir dilenci gibi yalvarıyorum yine de yanıt vermiyor aynalar...
Dur bir nefes alayım... Ve senin sevdiğin kadın olayım
Yanlış bu sözcükler. Yanlış bu dokunuşlar, yanlış bu anlaşılma isteği.
Bir sokaktan, kendiminkine nasıl geçmeliyim. Sınırlarımı böyle yitirmişken...
İnan bıktım bu sözcüklerden; karanlık, gece, çocukluğum, korku, yeni sevgilim.
Afrika, çilek tanrıçalar ve çalan telefon zillerinden bıktım.
Bir de kırmızı rujdan.
Kendi fotoğrafına gülümseyen, kendi içkisinde boğulan, kendi annesinin celladıyım.
Buyum işte, başka türlü nefes alamam. Çocuk da doğuramam. Hadi nefes al!
Vücudumla bütün duvarları yıkmak isterdim, kamasındaki elmaslara vurgun bir bıçak gibi...
Tutunmama izin ver ya da öldür dedim.
Az öğrenmeliyim, az soru sormalı, hiç beklememeliydim.
Ama, bir sabah bunları yaptım.
Kazanılmış nefretlerin övüncü şimdi aynalara. Ve bir de utanç.
Büyük kentlerin ortasında, bir işaret gibi bırakılan kırık aynaya dön.
Ve ona borçlu olduğun güzelliği sor.
O , şimdi nerede... Unuttuğumuz şarkının için de mi?.. Köşe başlarında mı?..
Biriktirdiğimiz yıldızlarda mı?.. Niçin hepsi dört bacaklı?..

Ben O’ymuşum kahretsin. Kim yaptı bunu? Kaç yüzyıllık işkence bu?..
Nerden bulaştım? Bu büyü nereden sarıldı sırtımın ucuna?
Neresinden vurdular kırgın sessizliğimi?..
Ah o zor veda... Boyun eğiyorum, bir de...
Ağlama kalbim. Ağlama.
Ben hep sokak orospularına, ibnelere, travestilere.... Aşık olacağım..
Hep masumuz işte kalmadı gözyaşımız diye bağıracağım senin için akvaryumlar çalacağım.
Sen büyük evler gibi yıkıldığımda sanma ki acımı öptüğünü unutacağım.
Çünkü, ne mucize, hep güzel bir kadın olacağım.
Hayatım boyunca yağmura rastladım, hep yağmura... Sana... Pis yağmur, Pis yağmur.
Bir ihanet daha yetim kalıyor.’
Doğrum yok benim. Her yarım şey gibi.
Ne kederli, ne de mutlu.
Peki ya sen! Hiç hikayen yok mu senin?
 
''hareket vakti'' ve ''naylon'' adlı parçalar arşivimde daima kalacak parçalardan... yıllar önce baya bi severdim.. Umay Umay'ın şimdi nerde ve ne yaptığına dair bi fikrim bile yok.. müzik adına önemli biriydi bence.
 
Geri
Üst