Anime - Manga Konusma Alanı

panik_431 demiş ki:
Oyungezer'in sitesinde Code Geass için "Death Note gibi" demişler.

Aslında yerinde sayılabilecek bir kıyas ama Death Note'un gerginliği ve sürükleyicliği hiçbir şekilde Code Geass'da yok. Tamam, Lelouch tam bir Light Yagami, ama buna karşılık gelen bir L, bir Misa Amane yok, dolayısıyla Death Note'u Death Note yapan atmosferden yoksun.

...Ayrıca Code Geass'ın arkaplanının 2010'da başlaması ve animenin kendisinin 2015'te geçmesi de ayrı bir negatif zannımca.
 
Gelelim fasülyenin yararlarına, ya da son zamanda izlediğim animelere.

WELCOME TO THE NHK!

Sato Tatsuhiro, bir "hikikomori"dir; tam bir anti-sosyaldir. Stüdyo dairesinden dört senedir dışarı hiç adım atmamıştır. Bir gün, bu durumu düzeltmek istediğini söyleyen Misaki ile karşılaşır. Sato'nun odasında kapalı kalmasının sebebi ise basittir: dünyadaki her şeyi gölgelerden kontrol eden gizli organizasyon NHK'in planlarından kurtulmaya çalışmaktadır. İkili birbirlerine yaklaştıkça Sato NHK'in dev komplosunu ortaya çıkartabilecek midir peki?

Çok güzel bir anime. Biraz yavaş başlıyor ama ilerledikçe birden normal hayatın aslında ne büyük bir macera olduğunu anlatırcasına bir anlatıma sahip; ki, aslında sadece Sato'nun olgunlaşıp hayatına yön vermesi olarak görülebilecek ise de, aslında gerçek anlamda NHK örgütünün dev komplosunu her bölümde ve her olayda rahatlıkla görüyorsunuz - ki, animenin en başarılı yönü de bu zaten. Aksiyon beklemeyin, ama komployu göreceksiniz....

SPEED GRAPHER

Saiga Tatsumi, eski bir savaş fotoğrafçısıdır ve savaş bittikten sonraki günlerini ise fotoğrafçı/araştırmacı gazeteci olarak sürdürmektedir. Tokyo'da toplanan Japonya'nın zenginlerinin ve güçlülerinin toplandığı bir klübü araştıran Saiga, Roppongi Klübü isimli bu mekana sızmayı başarır fakat oradayken, mekanın VIP müşterilerinin taptığı "tanrıça"yı görür. Aslında suistimalden canı çıkmış zavallı bir kız olan bu tanrıçanın fotoğrafını çekmeden duramaz ve yakalanır. Tam öldürülecekken kız Saiga'yı öperek ona fotoğrafını çektiği şeyleri yok etme gücünü verir. Kızı kaparak kaçan Saiga, hem bu garip gücün arkasında yatan sırları keşfedecek hem de Kagura Tennouzou'ya özgürlüğünü vermek için hayatını riski atacaktır.

Fetiş kavramı üzerine kurulu, vahşet yüklü ve bazen hayli trajik bir anime Speed Grapher. Bilhassa, Kagura'nın bu gücü bahşettiği (ve en derin arzularına uygun olarak mutasyona uğramış) diğerler kişiler de oyuna katılınca çığırdan çıkıyor ve işler karışıyor. Aksiyon ögelerini hikayenin daha duygusal yanıyla çok rahat birleştiriyor ve hayli akıcı. Ayrıca, kanunsuz ve seksi polis Ginza'nın sürekli "nefsi müdaafa" yapması (hatta bir sahnede, silahsız bir doktora, "Nefsi müdaafa vaktiii" diyerek çekmesi) efsanevi.

GunXSword

Değişik isimlerle anılan Van, düğününde öldürülmüş olan karısının intikamını, sağ eli pençe olan bir adamdan almak için Sonsuz İlüzyon gezegenini dolaşmaktadır. Sırtında damatlığı, belinde, uzaydan düşüp ona yardımcı olan dev robotu Dann'i kontrol etmesine yarayan kılıcı ile Van, bir gün, zavallı bir kasabaya denk gelir; bu kasabada, Wendy Garrett isimli küçük bir kız, sağ eli pençe olan bir adam tarafından kaçırılmış abisini aramaya gideceğini söyler ve Van'ın peşine takılır. İkilimiz bu şekilde yola başlar.

Anime aslında "idare eder" seviyelerde zira Van bariz bir Spike Spiegel ve bazen olaylar tahmin edilebilir oluyor. Fakat sapık saçma karakterlerle (rapçi Fransız usulü kaptan Kaiji ve bir bölümde Pulp Fiction parodisi olarak çıkan çılgın aşıklar gibi) ve ana karakterlerin tek boyutlu değil gayet insani olmasıyla kendini izletebilen bir anime.

Şu sıralar Trinity Blood'ı izliyorum, şimdilik eh. Ondan sonraki liste şöyle: Geneshaft, NoEin, Noir, Texhnolyze ve (Masamune Shirow'un) Real Drive.
 
Bir aralar çok Naruto izlerdim , ciddi Sasuke hayranıydım.Hayat hikayesi ailesini kaybedişini anlatan küçük bir part vardı , çok etkilemişti beni.O zamanlar çok da çizerdim resimlerini.Sai vardı bir de kendime benzetirdim ne alakaysa .Ama artık eskisi kadar ilgilenmiyorum.
 
Voltran benim zamanımın aminesi. Bir de ondan sonra çıkan bir tane vardı adı gelmiyor aklıma. Robotlar uçak oluyor, F14 tip. Çok babaydı o seri. Bir de ana gemileri vardı o da bir bölümde robota transform oldu. (bahsettiğim anime transformers değil).
 
Asmodeus_the_Demoniac demiş ki:
bu arada unutmuşum magic earth rayearth izlediğim en iyi animedir 🙂

bi de herkes yeni animelerden yazmış. arkadaş yok mu şöyle tsubasa, Voltran fanı adam 😀

Magic Knight Rayearth zaten Clamp'in Code Geass gibi rezaletlerle uğraşmadığı bir zamana ait bir efsane. Guru Clef, üç "ölümüne kanka"nın hiç bilmedikleri bir dünyayı kurtarmak zorunda kalmaları, Zagato ve Prenses Emeraud'un garip ilişkisi, Clef'in CART diye ölmesi.... Ferio'nun ortamlarda takılması ve Fuu ile yakınlaşmaları falan (ve bu arada tabii ki Zagato'nun ölümsüz karizmasına hasta tiplerin paso çıkıp durması), hatırladıkça tekrar izleyesim geldi ya.
 
Benim izlediğim ilk anime (sanırım), HBB de verilen Red Baron'dur. 🙂 Özellikle kollarında ki uzun şeyleri sallayıp, kasırga oluşturan robota hastaydım. Bir bölümde robot parçalanıyordu, sonra yenilenmiş bir şekilde geri dönüyordu.

Tabii bize o zamanlar anime değil, çizgi film olarak lanse ediyorlardı.
 
Kount demiş ki:
Asmodeus_the_Demoniac demiş ki:
bu arada unutmuşum magic earth rayearth izlediğim en iyi animedir 🙂

bi de herkes yeni animelerden yazmış. arkadaş yok mu şöyle tsubasa, Voltran fanı adam 😀

Magic Knight Rayearth zaten Clamp'in Code Geass gibi rezaletlerle uğraşmadığı bir zamana ait bir efsane. Guru Clef, üç "ölümüne kanka"nın hiç bilmedikleri bir dünyayı kurtarmak zorunda kalmaları, Zagato ve Prenses Emeraud'un garip ilişkisi, Clef'in CART diye ölmesi.... Ferio'nun ortamlarda takılması ve Fuu ile yakınlaşmaları falan (ve bu arada tabii ki Zagato'nun ölümsüz karizmasına hasta tiplerin paso çıkıp durması), hatırladıkça tekrar izleyesim geldi ya.

aynen hocam süperdir o anime. torrentlerden ararsam bulurmuyum acep??? 😀

ya bu anime piyasası şey gibi işliyo hollywood gibi. adamlar hollywood'la başedemeyeceklerini biliyolar anime piyasaı oluşturmuşlar. hollywood filmi gibi çekiyolar animeleri 😀

bu arada animeye tam oturmasa da avatar: the last airbender'da gayet güzel bir seriydi. hele son iki bölümü efsane 😀
 
Aklımdayken. İlk dövmemi, geç de olsa, yaptırmaya karar verdim ve parayı biriktiriyorum. Alakası ne derseniz. Sol kol, üst üste üç satır, dörder karakter.

2501 - Ghost in the Shell için.
L41N - Serial Experiments Lain için.
4423 - Dennou Coil için.

Neden? Zira bu üçü de hayatımı değiştiren eserler oldular. Ki, Ghost in the Shell'i ilk izlediğim format, bir DivX dosyası olarak, 2002'den beridir benimle, kendisi iki masaüstü, üç dizüstü bilgisayar, sayısız backup CD'si, harddisk, vs. gördü. Resmen benimle yaşlandı dosya ve hala, üzerine çıkabilen bir şey görmüş değilim.

Serial Experiments Lain. En depresif dönemimde en garip konulara kafamı takmama sebebiyet verdi. Timothy Leary, 8-devreli bilinç modeli, anılar, ortak bakış gerçekliği, siber-dünyanın normal dünyanın bir üst-katmanı olması.... şu anda yazdığım/yazmaya çalıştığım her şeyi bu iki esere borçluyum resmen.

Dennou Coil'e gelirsek. Aslında çok yeni bir eser, fakat üst-katman önermesinin en güzel örneğini barındırıyor ve insanın teknolojiyle ilişkisi üzerine çok ilginç bir eser. Gerçek anlamda geçmiş ve geleceği ortalayan ve, insan kavramının derinliği, teknolojinin gelebileceği nokta, aslında siberuzayın da kendi içinde bir evren olması, iki evrenin ortak noktası olan hardware ve software.... kesinlikle.

Niye bilmiyorum, bunu buraya yazmak istedim sadece.
 
Güzel olacağından eminim. Yaptırırsan buraya resmini koyarsın artık. 🙂

Bu arada, Katanagatari'i izleyen var mı? 12 bölümmüş ve bölüm başı 50 dk. imiş. Oyungezer dergisinde gördüm, merak ettim ama altyazılarını bulamadım.
 
bu arada 10 puanlı9k uzman sorusu sormak istiyorum arkadaşlar.

one piece mi? naruto mu?? bleach mi?? 😀

çevremdeki herkes bu 3 animeyi izliyor ama ortak bi görüş yok. hepsi kendi izlediğinin en iyi olduğu yönünde. en iyisi hangisi acaba?? ona göre başlayacam bitanesine 😀
 
Hiçbiri. Hepsi baştan sona filler animeler, ve bunu ben söylemiyorum, bu üç animenin de hastası olanlar söylüyor. Naruto için: "Sarıyor ama tamamen boş bir anime" - Bleach için "Sırf aksiyonu ve abartı muhabbetleri için izleyeceksin" denmekte, One Piece için bir şey diyene henüz rastlamadım (daha çok "olum 400 küsür bölüm lan, çekilmez" deniyor.)

Şimdi, soru şurada: Naruto'ya ne oldu? 220 küsür bölüm sonunda toparlayamadı ilk animeyi ve kesti attı. Sonra geçti Shippuden serisine, seneler sonrasını konu alan. Peki, o ne alemde? 198 bölüm var ona da. Konu güzel başladı, iddiaya göre, ama kısa sürede yine boş boş, filler bölümlere geçti. 400 küsür bölümde bir konuyu toparlayamayanın düzgün bir yere gitmesi namümkündür arkadaşlar, bu kadar basit.

Bleach. Kaç bölüm? 306. Soru: Versus ve Death Trance filmleri niye güzeldir? Çünkü aksiyonu sağlamdır ama konu olarak çok bir şey yoktur. Bleach için aynı benzetme yapılır ve, tekrar, 306 bölüm ve hala devam etmekte.

One Piece? Zamanında izlerdim, 50 bölümden sonra sıkmaya başladı, zira konu toparlanmadı bir türlü. Zaten toparlanacağı da yok, 484 bölüm ve hala devam etmekte....

Uzun lafın kısası, hiçbiri.
 
Arkadaşlar o üçlemelerden hepsini ayrı ayrı şans vermiş birisi olarak kesinlikle bleach her zaman önde.Ne kadar boş bölümleri olsada sana verdiği gaz haz heyecanı rakiplerinde asla bulamıyorsunuz.
 

Geri
Üst