DR. Skull'un 1984'teki Lise Yarışmasından Görüntüleri

Badluck'ın kasedi hala duruyor bende. Bon Jovi kopyası idiler, hiç bir orijinaliteleri yoktu. İyi çalıyor olmaları da işte oraya kadar. Kopya olup iyi çalmak mı yoksa iyi çalamayıp da orijinal olabilmek mi? Evet bahisler başlasın. Yalnız Arbak'ı canlı da dinlemiştim 25 sene kadar önce, hissederek çalan bir müzisyendir.
Hepsi iyi müzisyenlerdi. Bon Jovi'nin ilk 2-3 albüm döneminden etkilenmişlerdi herhalde büyük ölçüde.
O müzik (glam - 80'ler Amerikan hard rock diyelim) orijinalliğe dayalı bir şey değildi zaten. Ama icrası için sağlam müzisyenlik gerekiyordu. İçindeki bir enstrümantal parça (Dangerous Games?) aslında farklı şeyler de yapmaya çalıştıklarının göstergesidir. Hot Lips isimli şarkı da biraz Mr Big Daddy Brother....havası taşır.
Asıl sorun, bu müziğin sahici olamayışı idi bence. Hızlı Los Angeles hayatının enerjisi pek de buradaki bir hayat deneyimi ile bağdaşmıyordu. Eğer o müziği yapan 5-10 grup olsa idi belki o şekilde bir yere gidilebilirdi, ama o da yoktu. Adamların konserleri boş geçiyordu, dinleyicilerini arıyorlardı bir anlamda. 80'lerin Bağdat Caddesi müzisyenlerinin karşılığı bu kadardı sanırım. O müzikleri kaç kişi dinliyordu-anlıyordu ki ülkede? Böyle bakınca da aslında burası için çok "orijinal" oldukları da söylenebilir.
Oysa büyük kitlelerin sevmesi için sıradan olmak lazım. Sıradan da değil, BAYAĞI olmak lazım hatta. Badluck sıradan idi, ama bayağı değildi aslında. Onu Mor ve Ötesi ve tabii ki en çok da Duman başardı. Ama herhalde bayağılık da en orijinal olanlar, "3. yeni" denilen soytarılar oldu.
Onların suçu yok tabii, lisede iken konserde Badluck dinlemediler sonuçta🤣
 
Hepsi iyi müzisyenlerdi. Bon Jovi'nin ilk 2-3 albüm döneminden etkilenmişlerdi herhalde büyük ölçüde.
O müzik (glam - 80'ler Amerikan hard rock diyelim) orijinalliğe dayalı bir şey değildi zaten. Ama icrası için sağlam müzisyenlik gerekiyordu. İçindeki bir enstrümantal parça (Dangerous Games?) aslında farklı şeyler de yapmaya çalıştıklarının göstergesidir. Hot Lips isimli şarkı da biraz Mr Big Daddy Brother....havası taşır.
Asıl sorun, bu müziğin sahici olamayışı idi bence. Hızlı Los Angeles hayatının enerjisi pek de buradaki bir hayat deneyimi ile bağdaşmıyordu. Eğer o müziği yapan 5-10 grup olsa idi belki o şekilde bir yere gidilebilirdi, ama o da yoktu. Adamların konserleri boş geçiyordu, dinleyicilerini arıyorlardı bir anlamda. 80'lerin Bağdat Caddesi müzisyenlerinin karşılığı bu kadardı sanırım. O müzikleri kaç kişi dinliyordu-anlıyordu ki ülkede? Böyle bakınca da aslında burası için çok "orijinal" oldukları da söylenebilir.
Oysa büyük kitlelerin sevmesi için sıradan olmak lazım. Sıradan da değil, BAYAĞI olmak lazım hatta. Badluck sıradan idi, ama bayağı değildi aslında. Onu Mor ve Ötesi ve tabii ki en çok da Duman başardı. Ama herhalde bayağılık da en orijinal olanlar, "3. yeni" denilen soytarılar oldu.
Onların suçu yok tabii, lisede iken konserde Badluck dinlemediler sonuçta🤣
Batuhan Mutlugil ve Kerem Özyeğen iyi gitaristler bence. Böyle bir tarzı dinleyicilerden dolayı yaptıklarını düşünüyorum. Mor ve Ötesi - Uyan gibi şarkılar yapsa sürekli kaç kişi dinler ki? Bir de odaklanma süresinin 1 dakika hatta saniyelere indiği bu çağda hiç mümkün değil. Kısacası bu tarzın bir sebep değil sonuç olduğu kanaatindeyim
 
Batuhan Mutlugil ve Kerem Özyeğen iyi gitaristler bence. Böyle bir tarzı dinleyicilerden dolayı yaptıklarını düşünüyorum. Mor ve Ötesi - Uyan gibi şarkılar yapsa sürekli kaç kişi dinler ki? Bir de odaklanma süresinin 1 dakika hatta saniyelere indiği bu çağda hiç mümkün değil. Kısacası bu tarzın bir sebep değil sonuç olduğu kanaatindeyim
Mesele adamların gitaristliği değil; daha ziyade müziğin "zanaat boyutunun" zayıflamasında. Her ikisi de gruplarındaki karar verici-lider pozisyonunda değiller zaten, o ayrı mesele. Ama netice itibariyle "zamanın ruhu" ne yazık ki rock müziğin içinin boşaltılmasına yol açtı. Bu tarz bir sonuç evet, ama seyirci de sonuç aslında. Tencere-kapak muhabbeti🙂
 
Mesele adamların gitaristliği değil; daha ziyade müziğin "zanaat boyutunun" zayıflamasında. Her ikisi de gruplarındaki karar verici-lider pozisyonunda değiller zaten, o ayrı mesele. Ama netice itibariyle "zamanın ruhu" ne yazık ki rock müziğin içinin boşaltılmasına yol açtı. Bu tarz bir sonuç evet, ama seyirci de sonuç aslında. Tencere-kapak muhabbeti🙂
3 dakikayı geçmeyen müzikler var artık nereye varacak bu bilmiyorum, belki enstrüman çalmak da artık tıpkı yok olmaya başlayan antika el işleri gibi bir değer görmeye başlar herhalde 😄
 
3 dakikayı geçmeyen müzikler var artık nereye varacak bu bilmiyorum, belki enstrüman çalmak da artık tıpkı yok olmaya başlayan antika el işleri gibi bir değer görmeye başlar herhalde 😄
Bence de bu mümkün. Şunu anlamıyor insanlar: Enstrüman öğrenmek ve çalmak gibi aktiviteler sadece müzik yapmaktan ibaret değildir. Bu süreçleri deneyimlemeyip yapay zekaya yaptırtmak, bizi yaratıcı faaliyetlere girmekten alıkoyar aslında. Bu da daha az insan olmamız demek gerçekte. O yüzden sosyal medya "içerik üretici" ile dolup taşıyor. Yaptıkları şeylerin çoğu inanılmayacak kadar sıradan, ana hepsi kendini yaratıcı sanıyor (biz üretici diyoruz ama İngilizcesi "creator"). İşte bu kafa, 90'lara gidiyor. "Benim iyi müzisyen olmama gerek yok, söyleyecek sözüm var, yaratıcıyım, duruşum var, fikirlerim var" kafasıdır bu. İyi de bunlar HERKESTE var zaten. Sosyal medya bunun ispatı. Ama enstrüman öğrenirken YONTULMAK, kişiyi başka yerlere taşıyor. Çünkü yapamayıp debelendikçe egon yara alıyor, bu sayede olgunlaşıyorsun. Evet, bu süreçte egosu şişenler de var, ama iyi çalabiliyorsa bu da en azından yanına kar kalıyor. Peki ya egosu en ufak bir zorlanmaya gelemeyenler ne olacak? İşte o arkadaşlar kendilerine yaratıcı-sanatçı diyor bugün.
Bunu pop müzik üzerinden de gördük, sadece rock değil. Bahsettiğim kafanın en iyi örneklerinden biri Nil Karaibrahimgil'dir. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru gibi müthiş sesleri ve vokal becerileri olan kadınlara kıyasla Karaibrahimgil sıradanlığın zirvesidir. En başarılı olduğu şeyin de "cıngıl" olması tesadüf değildir. Berbat bir şarkıcıdır ve 90'ların içine etmiştir. Ama onu dinleyerek büyüyen kuşakların bunu anlayacak kulağı yoktu ne yazık ki. Ne ka ekmek, o kaa köfte...
 
Bence de bu mümkün. Şunu anlamıyor insanlar: Enstrüman öğrenmek ve çalmak gibi aktiviteler sadece müzik yapmaktan ibaret değildir. Bu süreçleri deneyimlemeyip yapay zekaya yaptırtmak, bizi yaratıcı faaliyetlere girmekten alıkoyar aslında. Bu da daha az insan olmamız demek gerçekte. O yüzden sosyal medya "içerik üretici" ile dolup taşıyor. Yaptıkları şeylerin çoğu inanılmayacak kadar sıradan, ana hepsi kendini yaratıcı sanıyor (biz üretici diyoruz ama İngilizcesi "creator"). İşte bu kafa, 90'lara gidiyor. "Benim iyi müzisyen olmama gerek yok, söyleyecek sözüm var, yaratıcıyım, duruşum var, fikirlerim var" kafasıdır bu. İyi de bunlar HERKESTE var zaten. Sosyal medya bunun ispatı. Ama enstrüman öğrenirken YONTULMAK, kişiyi başka yerlere taşıyor. Çünkü yapamayıp debelendikçe egon yara alıyor, bu sayede olgunlaşıyorsun. Evet, bu süreçte egosu şişenler de var, ama iyi çalabiliyorsa bu da en azından yanına kar kalıyor. Peki ya egosu en ufak bir zorlanmaya gelemeyenler ne olacak? İşte o arkadaşlar kendilerine yaratıcı-sanatçı diyor bugün.
Bunu pop müzik üzerinden de gördük, sadece rock değil. Bahsettiğim kafanın en iyi örneklerinden biri Nil Karaibrahimgil'dir. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru gibi müthiş sesleri ve vokal becerileri olan kadınlara kıyasla Karaibrahimgil sıradanlığın zirvesidir. En başarılı olduğu şeyin de "cıngıl" olması tesadüf değildir. Berbat bir şarkıcıdır ve 90'ların içine etmiştir. Ama onu dinleyerek büyüyen kuşakların bunu anlayacak kulağı yoktu ne yazık ki. Ne ka ekmek, o kaa köfte...
O kadar haklısınız ki. Sosyal medyada bazı videolar var kahve meraklısı olan insanlar çekirdeği alıyor, ıslatıyor, kurutuyor, kendi makinesinden çekiyor, çeşitli demleme işlemleri sonucunda kahvesini hazırlıyor. Buna karşılık da büyük bir kitle boşuna uğraştın aynısını Starbuckstan alabiliyorum diyor. Burada amaç kahve değil ki. Kahveyi hazırlarken uğraşılan o süreç, verilen çaba. Tıpkı enstrüman öğrenmek gibi. Evet AI ile ya da FL Studio gibi bilimum uygulama ile müzik yapılabilir ama bu enstrüman öğrenme sürecindeki keyfi asla vermez. Artık insanlar fazlasıyla sonuç odaklı, sürecin zevkine varamıyorlar. Tabi bu kadar sonuç odaklı olunca ister istemez çoğu şey de keyif vermemeye başlıyor odaklanma süresi de minimuma iniyor
 
O kadar haklısınız ki. Sosyal medyada bazı videolar var kahve meraklısı olan insanlar çekirdeği alıyor, ıslatıyor, kurutuyor, kendi makinesinden çekiyor, çeşitli demleme işlemleri sonucunda kahvesini hazırlıyor. Buna karşılık da büyük bir kitle boşuna uğraştın aynısını Starbuckstan alabiliyorum diyor. Burada amaç kahve değil ki. Kahveyi hazırlarken uğraşılan o süreç, verilen çaba. Tıpkı enstrüman öğrenmek gibi. Evet AI ile ya da FL Studio gibi bilimum uygulama ile müzik yapılabilir ama bu enstrüman öğrenme sürecindeki keyfi asla vermez. Artık insanlar fazlasıyla sonuç odaklı, sürecin zevkine varamıyorlar. Tabi bu kadar sonuç odaklı olunca ister istemez çoğu şey de keyif vermemeye başlıyor odaklanma süresi de minimuma iniyor
Evet, işte o odaklanamama sorununun özeti. Herkes potansiyel dikkat eksikliği bozukluğundan mustarip.
 

Geri
Üst