Ensemble Galatia (ortaçağ ve kelt şarkıları)-Ankara

fat-strat demiş ki:
jokermg demiş ki:
Dondurulmuş gıda benzetmesi, bu tür gıdalar ne kadar lezzetli olsalar da ev yapımı yemeklere her aşçının kendinden kattığı özel tadlardan mahrum kaldıklarını anlatmak içindi.

Murat kardeş 😆 ,
Gel şu yemek işini hiç konuşulmamış sayalım ,bu tür müziğe ,,,aslında bana göre hiç bir müzik konusuna uygun bir benzetme şekli olmadı...

Foruma olan katkın ve ilginden dolayı çok teşekkür ederim...
Hayatını müzikten kazanmak gibi zor bir tercih yapmış birisinden yorum almak ben ce daha anlamlı,,başarılar dilerim ...

Siteyi inceledim ,çok güzel 😉

Selam 🙂

Yemek benzetmesini unutabiliriz, ama bilin ki gerçekten kötü anlama gelmiyordu.
Hangimiz yemeden yaşayabiliriz? Müzik sevmeyen de pek yoktur herhalde.
Hele bzim gibilerin müziksiz yaşayabilmesi zordur, yanlıyor muyum 🙂

Siteyi beğendiğine sevindim 🙂

Sevgili "rose-bud"

Bestecisi bile büyük ihtimalle belli olmayan bu tür anonim şarkıların asıllarını kayıtlı olarak bulmak mümkün değildir elbette.
Çalına çalına ozanlar sayesinde günümüze gelmişlerdir herhalde.
Bu bizim türkülerimiz için de geçerlidir sanırım.

Siz böyle bir tercih yapmışsınız, saygı duyarım.

Çalışmalarınızda başarılar 🙂
MG
 
Çok çok ama çok beğendim kayıtlarınızıda dinliyorum şu an çok hoşuma gitti çok dinlendirici çok farklı şeyler hissettirdi bana... Loreena McKennitt aklıma gelmedi diil 😛 umarım çok güzel yerlere gelirsiniz başarılar... 😉
 
Sevgili Jokermg, eleştirilerinde bu denli açık yürekli olduğun için cidden müteşekkirim. Aslında bu sayede çok da ilgi çekici (ve bir o kadar da faydalı olduğunu düşündüğüm) bir konuda kafa yorma fırsatımız oldu.

“Aslında bu şekliyle günlük hayatta pek dinlemediğim ama The Dubliners, The Chieftains ve Lorenna McKennith'ten aşina olduğum tarzı oldukça başarıyla icra etmişsiniz.”

demişsiniz.

Öncelikle ortada bir perspektif hatası olduğunu düşünüyorum naçizane. Bence bu üç isimi bir “tarz” olarak adlandırmak oldukça “rock merkezli” bir bakış açısının yanılgısı. Bunlardan The Dubliners otantik İrlanda folk müziği icra eder. Yani şarkıları dünden aldıkları gibi yarına bırakarak folk müzik içindeki “doğal evrim”e “aleni bir şekilde” müdahale etmezler. Burada özne olan İrlanda’nın müzikal geleneğidir. Nesne olan ise “the dubliners” dır. The Chiftains’in icra ettikleri şarkılar folk şarkılarıdır, ama grup kesinlikle bir otantik folk müzik grubu değildir. Lorenna Mc Kennith ise tamamen farklı bir çizginin kadını. Onun yaptığı, farklı zaman ve kültürlerden “melodi” derleyip, modern bir altyapıya uyacak biçimde tıraşlayıp ( bazen de melodileri deforme ederek) icra etmektir, otantizim gibi bir kaygısı yoktur. Bu üç tutum da bence birbirinden kalın çizgilerle ayrılması gereken üç ayrı tarzdır .Bizim tarzımız bu üçüyle de pek benzeşmiyor aslında.
Şimdi gelelim “Asıl” mevzuya….Şu “aslına çok sadık kalma durumu” ….Ben uzun süredir ortaçağ müziğiyle ilgileniyorum ve yaklaşık 3 yıldır da sadece bu şarkılarla uğraşıyorum. Repertuara girecek olan bir şarkının önce orijinal notalarını inceliyoruz.. O dönemdeki notasyon sistemi size parçanın kaçlık bir ölçü içinde, ya da hızlı mı yavaş mı çalınacağını bildirmez zaten, hatta çoğunlukla nota değerleri bile yoktur, eşlikler desen hak getire, sağlıklı bir “melodic line” bulunursa ne ala… Gerisini sizin “tahmin etmeniz” gerekir. Ardından, çoğunlukla, bu işle akademik düzeyde uğraşan icracıların kayıtlarını buluyor onların bu elyazmalarını nasıl yorumladıklarına dikkat ediyoruz ve kafamızdaki taslak yeniden biçimleniyor. Ardından da elimizdeki enstrümanlarla nasıl daha verimli icra edilebileceğini düşünüp tekrar şekil veriyoruz bu taslağa. Ve sonra da sahnede çalınırken de yeniden şekilleniyor. Yani gökçenin de dediği gibi bu şarkıların bugünkü gibi katı notasyonları ve eşlikleri yok ki elimizde, yani daha açığı, bir “aslından” söz edilemezken bu “aslına “çok” sadık kalma” sözünün (en azından) “doğru ifade edilememişmiş” bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Bu noktada “hazır yemek” benzetmesi de olsa olsa Rönesans, barok ve klasik dönem için geçerli olabilir ( tutarlı olabilir mi orasından pek emin değilim) ama bizim şarkılarını çaldığımız dönemi (notasyon sisteminin gelişmişlik düzeyi göz önüne alınırsa) kapsamaz sanıyorum. Çaldığımız şarkılarda (biz tercih edelim ya da etmeyelim) kendi yorumumuzun bulunması kaçınılmazdır. Yine de “aslına çok sadık” bulunması, kişisel olarak beni sevindiren bir eleştiri.

“Müziğin ruhunu bozmadan yapılan denemeler, ortaya çıkana icracı/yorumcuların katkısıyla özelleşiyor bence.
Öteki türlüsü dondurulmuş bir gıdayı dolaptan çıkarıp yemek gibi standard bir durum oluşturuyor benim gözümde”………diye buyurmuşsunuz.

Sanırım bu denemelerden kasıt, günümüz eşlik teknikleri ve enstrüman kapasitelerini işin içine katarak parçanın yeniden icrası. Ya da tema veya enstrüman tınılarının “egemen” ( ve kaçınılmaz olarak da endüstriyel) sound’a eklemlenerek müziğin bir tür “baharatlanması” dır (ki sözünü ettiğiniz Cranberries, Dire Straits ve Bryan Adams’ın yaptıkları bu açıdan önemli denemelerdir) . Elbette denenebilir, bundan hoşlananların da olması, hatta bunun düzeyli örneklerinin de olması mümkündür. Ama bence bu, bir açıdan da “easy listening” dedikleri şeye girer. Çünkü bu şarkılar artık “tanıdık” bir formata çekilmiştir.Yani kolay dinlenebilir, sindirilebilir müzik….İşte asıl fast food, ya da dondurulmuş gıda benzetmesi burada geçerlidir.
Son olarak müziğin ruhu meselesi bana biraz fazla metafizik geldi. Şimdi kim karar verecek benim deneme ya da yorumlarımın parçanın ruhunu zedeleyip zedelemediğine. Sözgelimi Murat Göğebakan bir” karaca oğlan” türküsünü yorumladığında bu yorumun türkünün ruhunu bozmadığını iddia eden 1.000.000 (yazıyle bir milyon) kişi bulabilirim size bu ülkede. Dolayısıyla biz bu tür öznel kriterlerden mümkün olduğunca uzak kalmayı yeğliyoruz…
Saygılarımla …..Kaan
 
Sevgili Kaan

Gayet detaylı ve yoğun içeriği olan açıklaman için ben teşekkür ederim.
Hakkında yeteri kadar bilgim olmayan konularda çok güzel şeyler öğrendim sayende.

Dediğim gibi bu melodilere o veya bu şekilde aşina olsam da kişisel dinleyici listemde pek üst sıralarda olmadıkları için detaylı araştırma yapma ve bilgi toplama gereği duymamıştım.
Yazın oldukça aydınlatıcı oldu bu sebeple.

Şarkıları ne şeklide hazırladığınızı bilmem mümkün değil.
Duyduklarımın günümüz müziğinden veya güncel tınılardan uzak olmasından yola çıkarak, elinizde icra ettiğiniz müziğe dair notalar olduğu varsayımına ulaşmıştım.
Bu da o notaların gösterdiği yolun aynen takip edilmiş olabileceği düşüncesini beraberinde getirdi.
Yani "bu müziği o günkü haline en yakın bu şekilde icra edebiliriz" şeklinde bir yaklaşım içerisinde olduğunuzu tahmin ederek yorum yaptım.
Sonuçta tarzınızı "Ortaçağ müziği" olarak belirtmişsiniz başlıkta.

Ben kişisel olarak (klasik müzik vb. dahil) bu tür müzikleri günümüz müzisyenleri "bugün nasıl icra edebiliriz?" şeklinde düşünerek yorumladıklarında daha çok keyif alıyorum.
Belirttiğim gibi tamamen kişisel bir tercihtir.

Yemek olayına dönüp dolaşıp geliyoruz ama 🙂 benzetme halen açıklığa kavuşmamış belli ki.

Yazılı bir yemek tarifi düşünün.
Osmanlı mutfağının bir yemeğinin, kulaktan kulağa gelip, yazıya dökülmüş bu tariften yola çıkılarak üretildiğini varsayalım.
Toplumun geniş kitlelerine ulaştırmak için dondurularak marketlere sunulması o yemeğin özelliğini ve güzelliğini bence etkilemez sevenlerinin gözünde.
Ama lezzetini standartlaştırır sanırım.
Yani o tarif uygulandığında benzer bir sonuca ulaşılma ihtimali yüksektir.

Bir aşçının "ben bu tarife kendimden ne katabilirim? ya da "Bu yemeği Falanca Usta usulü haline nasıl getirebilirim?" diye düşünmesiyle benzeştirerek dile getirmiştim örneğimi.

Sonuçta bu da bir tercihtir. Aynen tarifi uygulamakta bir sakınca görmeyebilir "usta".
Bu durumda tarifi aynen ve başarıyla uygulayan başka bir ustanın da benzer sonuca ulaşması olasıdır.
Belki biraz daha açıklayabilmişimdir durumu 🙂

Kesinlikle hamburger filan değildi kastım. Lezzetin standartlaşmasına örnekti dondurulmuş gıda örneği.

Sözü edilen grupların denemelerinin hoşuma gitmesi tamamen kulağımın beni ulaştırdığı noktadır.
Bunun sebebi gerçekten "kolay dinlenilebilir" noktasına çekilmeleridir belki de. Kişisel olarak bunda bir sakınca da görmüyorum.

Bu örneklerde yapılan müzik bir tür tüketim metası haline gelmiş gibi görünse de hangi müzisyen müziğini geniş kitlelere ulaştırmak istemez ki? Hangi yazar çok okumaktan hoşlanmaz?
Bu, ortaya çıkanın "iyi" olduğunun göstergesi olmasa da.

Gelinen nokta, kişiden kişiye değişen sanatın yapılma amacını gündeme getirdiği için o tartışmaya girmek istemem 🙂

Buradaki yorumum müziğiniz hakkındaki düşüncelerimi dile getiriyordu. Size veya bir başkasına "şöyle yapmalısınız" demek gibi bir şey aklımın ucundan geçmez.

Sonuç olarak sizlere seçtiğiniz yolda başarılar diliyorum.
Uğraşıp, bu müziğe kafa yorup, ortaya bir şeyler çıkarma çabanızı tadir ediyor ve kutluyorum.

Sevgiler
MG
 
Bu tartışmadaki gizli özne olarak sanırım benim ilk mesajımla mevzu bahis olan "aslına sadık kalma" meselesini,benimle bi alakası kalmamış olsa da,verilen tepkiler ışığında biraz açma gereği duydum.

öncelikle müzikle ilgili her türlü nazari bilgiden muaf bir fani olarak görüşlerimin de aynı faniye ait olduğunu ve hiçbir bilgelik içermeme riski taşıdığını dolayısıyla,önemsenip önemsenmemesine bakmadan, kulağıma ulaşan sesleri yorumluyorum çünkü her kes gibi ben de bazı seslerin daha fazla çıkmasını istiyorum.ilk mesajım da da söylediğim gibi ben yaptığınız müziği seviyorum,daha doğrusu uzak doğu ve biraz da country dışında neredeyse tüm ülke müziklerini sevrim ve çoğu benim arşivimde var,yani tüm dayanğım kulak dolgunluğudur.

Başlıkta orta çağ denmesine rağmen kulağıma ortaçağ müziği gibi gelmediğini söylemeliyim.ben ortaçağda yaşamadım ve bugün yapılmış bi kaydın 600 küsür sene öncesinin "sound"unu vermesini de beklemedim.Ama duyduğum sesleri ben daha önce de duydum,bu da doğal olarak "müziğinizin", başlığı açtığınız sitede ve o sitenin bulunduğu ülkede çok aykırı ve marjinal gibi dursa da, tanıdık olduğunu söylememe yetiyor.Yani modern çağın soundu her ne ise sizin yaptıklarınızı da içeriyor olmalı.ben müziği hiçbir zaman ulamlara ayırmadım ama dile gelmek istediğinizde "ortak" dilin sınırları içinde hareket etmeniz gerekir,benim ise tek bildiğim ortak dil teknik terim içermeyen dil.o yüzden müziğinizin ne olduğunu söyleyemem,neyi andırdığını ya da bana nasıl geldiğini söyleyebilirim.

Ben, müzikle uğraşabilmek için her türlü mesleki bağlılıktan feragat etmiş biri olarak, kimsenin müzikal tercihlerini kurcalayacak değilim.verdiğiniz yanitlardan anladığım şudur siz müzikle ilişkinizde neyle yetineceğinizin kararını vermişsiniz ve buna göre yönünüzü belirlemişsiniz.Bu konu da bi eleştiri getirmek benim için hayatımı adadığım şeye ihanet olur, ama yapılan yorum karşısında gelen cevaplar bende genelgeçer olmasını beklediğiniz bir "müzikal değerler sistemi"nin ön planda olduğu hissini yarattı.Herşeyden önce akademik olanla olmayan arasında yapılmış bir değer tasnifi var ki bu çağımızın bir diğer sıkıntısı olan "uzmanlaşma" meselesinden de kaynaklanayor olabilir.nasıl ki herkes , bilimin gereği olarak düşünülen , belli bir dalda uzmanlaşıp yaşamı bir dalından kavramaya mecbur bırakılıp bütünsel algısını kaybetmeye başlıyorsa, müzikteki departmanlaşmalarda benzer bi his veriyor bana.Ben ne müziğin insan için varlık nedeni ve değerinde ne de müziği varetmede kenidisi dışında bi kaynak aranmasını,nedensellik ve dayanak oluşturulmasını anlamlı bulmuyorum.bir şeyleri sahiplenmenin her alanda tutuculuğa varma riski var ve genel kanı odur ki tuttuğunuz şeye bağlı olarak yüceltilebilir ve aşağılanabilirsiniz.Ama yapanın yapılmışla ilişkisi başkalarının bu konudaki fikirlerinden daha önemlidir benim için.Bazı tercihler başka şeylerden feragat gerektirebilir ama müzikal tercihler müzikten feragat ettirmemeli.

Yaptığınız şeyden çok bunu gerekçelendirme çabanız ve şekliniz, biraz bu ülkenin zorladığı bir ruh halinin sonucu olsa da, daha fazla ön plana çıkmaya başladı ve örtük bi şekilde de olsa yapılanın değrini düşürme yolunda ilerliyor.Ben müziğin savunulmaya ihtiyacı olmadığını ve hatta en faşist,buyurgan varlık olduğuna inanıyorum,.onu akademik bir savunuyla desteklemek bende edebiyat fakültesinde roman ve şiir incelemelerinde
kabarmaya başlayan bi sıkıntıyı canlandırdı.Üst dil kullanımının,inceleme kapasitesinin incelenen şeyden üstünlüğü,ve önceliği....Ben dünyadaki her sesin dünyaya geldiğimizde taşıdığımız önyargısız kulaklarla algılanmasını uman salaklardanım...

Söylediğim şeylerin yanlış anlaşılmasını istemem, en azından yazdıklarımın yaptığınız şeye verdiğim değerden kaynaklandığının algılanması yeter....

ilk mesajımda galatianın sınırlarıyla ilgili mesele ise bu ülkenin müzikal kimliğini ve geçmişiyle ilgiliydi.Bir kaygının ifadesiydi,özellikle de türkü geçmişinin ve bu günkü çapulculuğun verdiği bi kaygının...projenize müdahale gibi algılanmasın.ben mesajı yazdıktan sonra gelen yanıttan grup üyeleri tarafından açılmadığını anladım başlığın.

verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim.
esen kalın
Yunus
 
ben size gelemedim ama siz bizim okula geliyorsunuz 😱 cumartesi görüşmek üzere.. sahneye hemen kurulun çok vakit harcamayın 😀 hatta devamında çimlerde unplugged devam edebiliriz 😀
 
haber verelim! cumartesi saat 12:30'da Ankara Universitesi Bahar Senlikleri'nde cikiyoruz..1 saat falan sahnedeyis..unplugged fikri cok hos ama ben ne yazik ki konserden sonra atlaya ziplaya gitmek zorundayim...benim disimdakiler devam eder artik...ühüüü...
 
Yanıtlarınızı aldığımda “iyi ki o yazıyı foruma koymuşum” diye düşündüm. Zira müzik ve bağlantıları üzerine kafa yoran insanlara rastlamak büyük keyif, katılımınız için tekrar teşekkür ederim. Ve her ne kadar çıkış noktası bizim yaptığımız müzikler ve buna ait eleştiriler olsa da tartışmayı öznel değil kavramsal bir boyutta sürdürmemizin daha verimli olacağını düşünüyorum.
Önce üzülerek itiraf etmeliyim ki yemek konusundaki benzetmeyi “aşçılık sanatı” açısından pek anlamlı bulsam da müzikal açılımını kavrayabilmiş değilim  … Anlayabilene kadar da gereksiz polemiklere yol açmamak için benzetme üzerinde fazla durmamaya çalışacağım.
Sevgili MG, iki konudaki tespitleriniz çok isabetli. Gerçekten de grup olarak "bu müziği o günkü haline en yakın bir şekilde nasıl icra edebiliriz" diye düşünüyoruz.. Yine aynı şarkıları punk, rock ya da metal formatlarda yorumlayan da bir sürü grup var yurt dışında.Ya da Karl Orf örneğinde olduğu gibi orta çağ şarkılarının klasik müzik formatı içinde yorumlanması da mümkün. Kesinlikle tercih meselesi. ( Üstelik sadece müziğe dair tercihler değil hayata dair tercihler de söz konusu bu noktada ) . İkinci tespitiniz yaptığımız işi adlandırırken “ortaçağ müziği” tanımını kullanmamız. Buradan yola çıkarak yaptığınız tüm eleştirilerde haklısınız. Ancak sanırım bu, Sevgili Tunca’nın masum bir hatası. Zira bu forumun başlığında böyle yazıyor olsa da biz yaptığımız işe “ortaçağ ve kelt şarkıları” çalmak demeyi tercih ediyoruz. Çünkü ortaya çıkan müziğin ne kadar ortaçağdaki müziğe yaklaşabileceği muğlak bir mevzuu. Bir de özellikle kelt kökenli şarkılar çoğunlukla sözel bir gelenekle aktarıldıklarından ve zaman içinde dönüşüme uğradığından,sevgili Yunusun da ifade ettiği gibi kulağa tanıdık geliyor olması kaçınılmazdır. Biz de bu şarkıları repertuarımıza koyarken epey kararsız kaldık. Şarkılar artık ortaçağ şarkıları değillerdi ama bir yönleriyle de yoğun olarak o geleneğin izlerini taşıyorlardı.Gelelim şimdi uzlaşamadığımız noktalara;

“Bu örneklerde yapılan müzik bir tür tüketim metası haline gelmiş gibi görünse de hangi müzisyen müziğini geniş kitlelere ulaştırmak istemez ki? Hangi yazar çok okumaktan hoşlanmaz” demişsiniz.

Toplumsal onay tek başına haz verici olabilse de, onay veren toplumun nitelikleri ve değerler sistemi göz önüne alındığında durup bir düşünmek gerekir kanısındayım. Bu “easy listening” işinde de bir bit yeniği olduğunu düşünüyorum yine naçizane. Örneğin bir İrlanda ya da Hint ezgisi tek başına bir İrlandalı veya bir Hintli için zaten kolay dinlenilebilir niteliktedir. Bu ezgiler klasik bir “easy listening” formatına eklemlendiğinde bu şarkı gerçekten tüm dünya için mi, yoksa bu sound’unun egemen olduğu bir kültür ailesi için mi kolay dinlenebilir hale gelir sizce?!...Örneğin bu soundların empoze edilmediği bir Zimbabweli kendisine tamamen yabancı bir Hint ezgisini yine bir o kadar yabancı bir bateri, bas ve gitar eşliğiyle dinlediğinde, duyduğu şey onun için daha “kolay dinlenilebilir” bir müzik olur mu?! Bu durum bana Amerika’nın “keşfi (!?) hikayesini çağrıştırıyor. Amerika (sözde) keşfedildiğinde zaten üzerinde insanlar yaşıyordu, peki biz Amerika’yı kimlerin keşfettiğini kabul ediyoruz?!... Asya’dan buzlarla kaplı Bering boğazı yoluyla bu kıtaya ilk ulaşan insanları mı?!...Ne yazık ki hayır. Buraya çok daha sonra ulaşan Avrupalıları. Bu aşamada bu “easy listening” hikayesi “küreselleşme” kisvesi altında tek kültür emperyalizmiyle fena biçimde örtüşüyor benim gözümde. Bu noktada sevgili Yunus’un;

“Yani modern çağın soundu her ne ise sizin yaptıklarınızı da içeriyor olmalı.ben müziği hiçbir zaman ulamlara ayırmadım ama dile gelmek istediğinizde "ortak" dilin sınırları içinde hareket etmeniz gerekir” eleştirisinde bulunan modern çağın soundu ve ortak dil kavramlarının da bu bağlamda (en azından) “tehlikeli” adlandırmalar olduğu kanısındayım. Ama bir taraftan da farklı kültürlerin müziklerini “batıya” ulaştırmakta işlevsel olduğunu itiraf etmek lazım. ( ama taşınan müzik ne oranda kendi kimliğini koruyabilmektedir bu da ayrı soru işareti tabii, yine de farklı müziklere dikkat çekmek noktasında faydalı olabilir)

Bir de Sevgili arkadaşlar, nedir bu “müzikal tercihlerinizi eleştirmem” sözü. Müzikal tercihler de diğer tercihler gibi eleştirile bilinir. Bu “o tercihlere” ve sahiplerine saygı duymamak anlamına mı gelir?!... Neden müziğe ihanet olsun böyle bir şey?! Politik tercihlerimize kadar her şey eleştiriye açık da müzikal tercihlerimiz mi mahrem bir tek… 

“yapılan yorum karşısında gelen cevaplar bende genel geçer olmasını beklediğiniz bir "müzikal değerler sistemi"nin ön planda olduğu hissini yarattı.Her şeyden önce akademik olanla olmayan arasında yapılmış bir değer tasnifi var ki bu çağımızın bir diğer sıkıntısı olan "uzmanlaşma" meselesinden de kaynaklanıyor olabilir.” demişsiniz sevgili Yunus.

Sizi bu düşünceye sevk edecek ne tür bir söz sarf ettiğimizi bulmak için forum sayfasını tekrar tekrar gözden geçirdim ama içinde “Akademik” lafı geçen şu satırlardan başka bir şey bulamadım.

“çoğunlukla, bu işle akademik düzeyde uğraşan icracıların kayıtlarını buluyor onların bu elyazmalarını nasıl yorumladıklarına dikkat ediyoruz ve kafamızdaki taslak yeniden biçimleniyor”

Buradan, Akademik olan ve olmayan arasında niteliksel bir ayırım çıkabilir belki. Ama bundan bir değerler tasnifi, bir alt-üst ilişkisi çıkarmak haksızlık olur kanısındayım. Şarkıları kendi dönemlerinde çalındığı şekline yakın çalmak istediğinizde (bu tercih elbette eleştirile bilinir) elinizdeki teknik ipuçları; döneme dair enstrümanlar, eşlik ve icra tekniklerini barındıran bilgiler vs.dir.( Zira o döneme ait bire bir ses kayıtlarından mahrumuz.) Bu bilgiler de çoğunlukla akademilerde biriktirilir ve kullanılabilir hale dönüştürülür. Bu birikimi kullanmak da uzmanlaşmak anlamına gelmez tek başına. Bakışınız doğrultusunda enformatik bilgi kullanmanızla, bakışınızın salt enformatik bilgi birikimi tarafından belirlenmesi iki ayrı şeydir. Aralarında diyalektik bir ilişki varolsa da bu çift taraflı bir ilişkidir. Zaten kayıtları bir şekilde size kadar ulaşan müzikler (arşiv serileri haricinde) konu üzerinde az ya da çok uzmanlaşılmadan üretile bilinecek şeyler değildir. Dolayısıyla belli bir oranda tüm bu kayıtlar bu riski taşır kanısındayım. Ayrıca sanırım sözü fazla uzatmaktan çekindiğiniz için, “Ben ne müziğin insan için ….diye başlayıp , … …… …… …… …… … … … … … ….ama müzikal tercihler müzikten feragat ettirmemeli.”diye biten kısmını bence gereğinden de kısa kesmişsiniz. Bu bölümden (en azından ben) ne söylemek istediğinizi, ve konuyla bağlantısını çıkaramadım. Kişisel bir acz de olabilir tabii…

“Yaptığımız işi akademik bir savunuyla destekleme çabamız” tespitinize hiç katılamayacağım. Akademik (!?) bir savunuyla desteklediğimiz şey müziğin kendisi değil, “aslına çok sadık kalma” meselesinde bu tür “asıl” dan söz edilemeyeceği savıdır.Bu savunu da ne kadar akademiktir o da tartışılır.Dolayısıyla, bunun üzerinden yürüyen tüm çıkarımların da konuyla ilgisiz kaldıkları ve başka düzlemlerin tartışmaları olduğunu düşünüyorum. Zaten üretim süreci bitmiş bir müzik parçasının değeri (ya da değersizliği) artık kendi içinde saklıdır, biz ne yaparsak yapalım azalıp artmaz.Bu noktada değişen şey sizin müziğe karşı algınızdır.

Bu arada 20 haziranda Anadolu Medeniyetleri Müzesinde akşam 8 de bir dinletimiz olacak, bizi sevmeseniz bile müzeye gelin gelebiliyorsanız, müthiş bir müze…
 
selamlar,

Genellikle bi başlığa yorum yaptığımda, ki pek sık olmuyor,yazım hatalarını düzeltmek için bile yeniden okumuyorum,çünkü çoğunulukla tamamını siliyorum.

Yanıtın üzerine bi baktım ve yazıyı biraz beni tanıyan birine yazmışım gibi
buldum.fazla compact ve bi kaç kısım dışında yanlış analaşılmaya müsait.
ki genellikle öyle olmuş.işin ilginç tarafı benim sözde "eleştiri" gibi gözüken bazı düşüncelerimin farklı bi dille karşılık olarak gelmiş olması. özellikle "modern çağın soundu" ve easy listening konsunda kafamdan geçenler dile getirilmiş gibi.varılabilecek sonuç dışında.

ortak dilden kastım bu forumda da kullanılan "iletişimsel ortak dildi",yani müzikal bi ortak dil değil.nitekim bazı karışıklıklar ortak dil konusunda pek mahir olmadığımı göstermiş oldu.Demekki bazı şeylerin "kuramsal" bi çerçevede incelenmesi benim açımdan pek olası değil ve mümkün olduğunca çekimsiz bi dille anlatmam gerek bi kaç şeyi.yoksa gelecek sefere de "sizi sevmeyenler" arasında anılma tehlikesi var.

Ben icra ettiğiniz müziği seviyorum.Yorumlarım müzikal beklentilerimden başka bi şey ifade etmez.Yapanla yapılanı özdeş görmek gibi bi özelliğimde yoktur.yani sizin hakkınızda bi fikir veya tavır dile getirmeye yönelik değil.BU bakımdan "Kimsenin müzikal tercihlerini kurcalamamak" bi şey ifade eden bi cümle değil.ama açımlaması da bi okadar yersiz olabilir.Benim için aşağı yukarı şunu ifade eder:Her insan kendi varlığının sorumluluğunu en az benim kadar üstlenmek zorundadır,ve her tür tercih bütünsel bir kimliği ifade eder.Dolayısıyla da benim için bir tercihin sorgulanmasıyla o kişi ya da kişilerin tümel varlığının sorgulanması aynı şeydir.Hayatınıza doğrudan müdahale eden unsurları dönüştürmek için yapılabilir ama bu hem özel hayatta hemde diğerinde politikayı ya da activizmi gerektirir.ve bunlarda herkes için aynı şeyi ifade etmez.Kurduğum her cümle aslında "müzikal tercih..." ilkesinin ihlali bu bakımdan.ve söylenme nedeni de oydu;"öznel" bir müdahale olarak algılanmasın diye.sözlerimin yapılan işin gereksiz,anlamsız,ya da yanlış olduğu gibi bi çıkarıma yol açmaması için bir çaba idi.Anlamlı bulduğum şeylerin sürmesini isterim,mümkünse daha anlamlı bir şekilde.

Bence yazdığınız bazı cevapların altında "turkroc.com" adı altındaki bi sitede bulunuyor olmanın verdiği bir önyargı sözkonusu.Burada herkes modern batı müziğiyle içli dışlı olsa da, sadece davul bas, gitar üçgeninde yaşamıyor, ya da gündelik hayatı bu "seslerle"sınırlı değil.bu açıdan easy lstening konusunda yaptığın açıklamaya katılsam da geriye bırakılan şey o kadar sınırlı ki, ben neredeyse bu yüzyılda üretilmiş her şeyin easy listening olduğu gibi bir sonuca varılabileceğini düşünüyorum.diğer mesajımda geçen "müzikal değerler sistemi" meselesi de aslında bundan kaynaklanmıştı.kavram hakkında bi değer ifade etmesenizde "easy listening " kategorisi içinde geçen şeylerin pek matah şeyler olmadığı sonucu rahatlıkla çıkarılabilir.durum böyle olunca günümüzde ulaşılabilecek müzikler düşünüldüğünde türkiye de iyi bir müzik dinleyicisi için easy listenin olmayacak hiçbi şey yok nerdeyse,yaptığınız müzik dahil buna...

diğer bütün söylediklerimde bu çıkarsamanın beni götürdüğü duyguyla söylenmişti.benim müzikle ilişkim hiç bu kadar "bilinç" süzgecinden geçerek oluşmamıştır.benim için akademik denilen şeyde biraz budur.akademi platonun kurduğu okulun adıydı ve ve aslında günümüzdeki gibi sınırlayıcı bi şeyi ifade etmiyordu.bi enstrümanda si bemol iki gerçeğinin o enstrümanı benim için bi gıdım değerli hale getirmemesi gibi, bir şeyin başkalarınca daha az duyulmuş olması da onu benim için daha "önemli" kılmıyor.Müzikte farklı şeyler deneme çabası bütün dünya da süregelen bi şey,bunun için çok farklı yollar deneyenler var.Müzikte kıstas "bambaşkalık" ,"hiçbişeye benzememezlik" olduğunda elde ne kalır pek emin değilim.

yine derdimi anlatabildiğimden emin değilim.son bir çaba olarak şunu söyliyim:Siz mümkün olduğunca,çeşitli varsayımlar da devreye girmiş olsa da, "aslına" sadık kalmaya çabalamışsınız.daha önce yapılmış ve bambaşka bir aurayı taşıması gerektiğini düşündüğüz bi şeyi bu günün dünyasına ait olarak gördüğünüz şeylere "adapte" etmek istememişsiniz. dolayısıyla artık bu konu da bi eleştiri yapmamnın anlamı yok,birine niye "......." müziği yapıyorsun demekten farksız benim için (Ben konuya böyle bakmıyorum ve denenebilecek şeyler olduğunu düşünüyorum,bu da sizi bağlamaz).Yalnızca bir deryayı tanımlama ve değer oturtma çabasının her tanımlama da olduğu gibi, bu kez de çok sınırlayıcı olma riskinin bulunduğunu ve "easy listening" gibi bir şeyin bunun için pek uygun olmadığını,hatta uygun bir tanım ya da terimin bulunup bulunamayacağından şüphe duyduğumu belirtmek isterim.

Umarım bu kez kastedmediğim bi şeyden sorumlu tutulmam.
 
Sevgili arkadaşlar 🙂

Son mesajlarda bizlerce önemli bazı konularda kafa yorup, yazmış olduğumuz yazıları haklılık/haksızlık olayından bağımsız değerlendirdiğimde gerçekten çok mutlu oldum.

O veya bu şekilde müzikle ilgili düşüncelerini paylaşan ve bunu seviyeyi düşürmeden yapan insanlarla tartışmak ve fikir alış verişi yapmak gerçekten büyük bir mutluluk.

İçerikte birbirimizin gözünde tam olarak netleşmemiş konular olsa da düşüncelerimizi karşımızdakini bunca önemseyerek uzun uzadıya yazmış olmamız bile yeterince saygıdeğer bence.

Kendi adıma teşekkür ediyor ve uygun ortamlarda bu tür tartışmaları devam ettirebilmeyi diliyorum.

Saygılar, sevgiler
MG
 
highlandsthebestfromscottlandc.jpg


bu fotoyu sizlerle paylaşmak istedim ,görünce sizler aklıma geldiniz :roll:
 
ensemblegalatia demiş ki:
çok güzel bi fotoğraf, çok sağol...Burası neresi bi bilgin var mı?

BU foto ,"highlands-the best of scottland" albümünün kapağı,,,
Ama bana Lochnes (?) canavarı nın yaşadığı yeri hatırlattı 😆
Aaaa,arkada ki karaltı da ne ,ince uzun ?? 8O
 
Arkadaşlar yeni gördüm başlığınızı tümünü okudum ısrarla 🙂 ben başarılı olduğunuza inanıyorum.Ekip çalışması sizde son seviyede...

Ayrıca kemancınızı bir yerden çıkardım gibi tiyatrolardan 😉

Kolay gelsin..
 

Geri
Üst