bazı bölümler...
ey şu büyük alemi dolaşıp duran ruh, kendimi sana çok yakın hissediyorum.
ruh: sen kendi anladığın ruha benziyorsun, bana değil...
her şeyin dış görünüşüne takılıp kalan şu kafa, nasıl da bütün ümitlerini yitirmiyor, hırslı elleriyle defineler çıkarmaya çalışırken, bazen bir solucan bulduğuna bile sevinebiliyor...
ah...bizim eylemlerimiz de, yaşadığımız büyük acılar gibi hayatımızın yürüyüşüne engel oluyorlar.
zekamızın tadabileceği en büyük zevke, daima bir yabancı madde zarar vererek engel olmaya çalışıyor.
bu dünyanın iyilikleriyle karşılaştığımızda bile onu yalan ve şüpheli sanıyoruz...
üzerime ne giyersem giyeyim, bu sınırlı dünya hayatının acılarını çekeceğim! ben ömrümü sadece oyunla geçirecek kadar genç ve arzusuz yaşayamayacak kadar da yaşlı değilim. dünya bana ne veriyor? hep acılara ve yokluklara katlanmak, benim dünyadan kısmetim bu. ömür boyunca, her saat her kulağa kısık sesle ulaşıp tekrarlanan şey bu. sabahları hep korkuyla uyanırım. geçerken tek bir arzumu bile yerine getirmeyecek olan ve içimdeki küçük bir sevinç belirtisini bile inatçı bir şekilde yaralayan, kalbimin yaratıcılığını, binbir çirkin engel ile baltalayan gündüzü görünce, yalnızca ağlamak gelir içimden! ortalığı gecenin karanlığı kapladığı zaman da, yatağıma korkularla uzanırım. çünkü alınyazımda yatakta dinlenmek de yok! kötü rüyalar beni korkutur. göğsümdeki tanrı beni içimden tahrik eder. bütün güçlerimin üstünde bulunan akıl, dışarıda beni harekete geçiremiyor. böylece hayat, benim için bir yük oluyor. sanki ölümü özlüyorum, hayattan tiksiniyorum...