Son zamanda izlediklerim ile birlikte verirsem ufak bir liste...
Genel İzleyici İçin 😆
Chrysalis isimli film, bir Fransız cyberpunk/bilim kurgusu. Karısını kaybetmiş polis memuru, yakın gelecek Paris'inde, yeni ortağı ile birlikte, karısının katilinin zanlısı olduğu bir dizi cinayeti araştırmaktadır. İşin garibi, bu cinayetlerin, estetik göz amelyatları ile bir bağlantısı vardır... film sürükleyici, olaylar akıcı ve tabii ki konunun ani dönüşleri mevcut; kamera kullanımı ise bayağı ilginç. (10/10)
Johnny Mnemonic: Çoğu zaman klişe fakat dibine kadar cyberpunk bir William Gibson uyarlaması. İleride, net ya da postayla gönderilemeyen bilgiler, canlı kuryelerin beyinlerindeki harddisklere koyulmakta ve bu ''mnemonic''(hafızası kuvvetli) kuryeler bilgiyi iletmektedir. Harddisk kapasitesinden fazla bilgi almak ise kuryenin ölümüne zemin hazırlamaktadır. Johnny kod adlı mnemonic kurye, bir gün, kapasitenin iki katı bilgiyi alır ve yirmi dört saatlik bir süre içerisinde bu (pek çok güçlü kişinin peşinde olduğu) bilgiyi kafasından çıkartmaz ise ölecektir... Keanu Reeves başrolde, post-felaket usulü bir cyberpunk eseri kendileri. Klişeleri ve bayağı göze batan birkaç mantıksızlığı gözardı ederseniz ki ediliyor rahatça, filmin ördüğü dünyaya (Gibson usta sağolsun) hayran kalacaksınız. (10/7)
Bystanders: Bir Kore yapımı olan Bystanders, zevkli bir film. Bir gün, bir öğrenci intihar eder. Karnında bir kapsül bulunur ve kapsülden çıkan notta, öğrencinin katili, kurbanın ölüm gününü ve saatini belirtmektedir. Cesetler yığılmaya başlar ve katili bulmak için başlayan yolculuk, hiç olmadık yerlere gidecektir... güzel, bazen ibret verici, bazen hüzünlü, bazen komik ve keyifli, genel olarak zevkli bir film gerçekten. Tavsiye ederim. (10/9)
Shaolin Soccer:Stephen Chow'un en bilindik filmi. Altın Bacak Fung, bacağı sakatlanana dek bir futbol efsanesi olarak hüküm sürmüştür. Çelik Bacak Sing ise, altı kardeşiyle birlikte öğrendiği ve çalışmaktan hiç vazgeçmediği Shaolin stili kung-fu'yu insanlara tanıtacak ve modern dünyaya kazandıracak bir yol aramaktadır. Çelik Bacak'ın yeteneklerini gören Fung, Sing'e Shaolin Kung-fusu kullanarak futbol oynamak gibi bir fikir getirir ve olaylar gelişir... on numara bir film. (10/10) Ufak bir not, Kung-fu Hustle'ı görenlerin tanıyacağı bir kadro mevcut fakat Kung-fu Hustle'dan çok daha güzel ve eğlenceli bir film kendisi. Tsubasa'yı andıran sahneler olması da ekstra bir güzellik.
Herkese Uygun Kaçmayabilecek Kısım:
Resurrection of the Little Match Girl: Ju isimli bir bilgisayar oyun tutkunu genç, bir gün kendisini Kibritçi Kızın Dirilişi diye bir oyunda buluverir. Amaç basittir: Kibritçi Kız'ın ölümünü garantilemek ve bir taraftan da kızın ölmeden önceki son düşündüğü şey olmak. Film zevkli fakat bazı noktalarda görmediğiniz kısımları hayal etmeniz gerekiyor (biraz Russel T. Davies'in bilim kurgu anlayışındaki ''bilim'' gibi) ve herkese göre değil. Düşük bütçeli film kaldırabilen ve garipliklere hazır olanlara göre. (10/9)
Avalon: Ghost in the Shell'in ilk filminin yönetmeni Mamoru Oshii'den bir film. Yakın gelecekte, insanlık, Avalon adı verilmiş bir simülasyon/MMORPG'ye bağlı vaziyettedir. Süper gerçekçi Avalon dünyasını esas hayattan daha gerçek bulanlar vardır. Zamanında Avalon'daki en iyi ekibin parçası olmuş olan Cold Ash, kendisini Avalon'un içinde dönen bir komplonun parçası olarak bulana dek, oyunu çok sevmektedir... Mamoru Oshii'nin filmin çekimine anime çekimi gibi yaklaşması ve esas GitS'ten çok INNOCENCE: GitS'i hatırlatan ağırlığı ile zaman zaman fazla ağır giden, fakat güzel bir cyberpunk eseri. (10/8)
Eden Log: Klostrofobik survival/horror oyunlarını hatırlatan atmosferi, dahiyane ışıklandırma numaraları ile Eden Log garip bir film (Resurrection kadar değilse de...). Esas oğlanımız uyandığında, hiçbir şey hatırlamaz bir şekilde, Eden Log kompleksinin eksi beşinci katında bulur kendini. Kim olduğunu, nerede olduğunu, Eden Log'un ne olduğunu ve karanlığın içinde neler olup bittiğini keşfetmek için yanındaki cesetten feneri alan zavallımız, karanlığın kalbine bir yolculuğa başlamış olur. Silent Hill hesabı pek çok noktada ''boşlukları izleyici doldursun'' dedirten ama yine de olan biteni rahatça açıklayan, güzel bir film. Tür olarak bilim kurgu/gerilim denebilir. (10/9)
Ağustos'ta Rapsodi: Aslında Akira Kurusawa'nın bir eseri olan Ağustos'ta Rapsodi, garip, ağır, bir film olmakla beraber efsanevi ve üç neslin dünyayı değiştiren bir olaya, atom bombasına, tepkilerini işliyor; tabii ki vatanperverlik, yabancının ötekileşmesinin çeşitleri gibi konulara da girerek. Ani bit atraksiyonla son saniye Richard Gere'yi çıkartması da ayrı bir numara. (10/10)
Be A Man! Samurai School: Tak Sakaguchi'nin (Versus, Shinobi) ilk yönetmenlik denemesi olan Be A Man!, aslında keyifli, zaman zaman gereksiz komik ve gereksiz epik, bu gereksizliğiyle keyifli bir film. Esasen erkeklik kavramına yüklenen anlamlarla dalga geçen filmimizde, babasının ölümü üzerine ailesinin başına geçmek zorunda olan züppe oğlanımızı fazla çocuksu bulan annesi, gelenlerin 'sapına kadar erkeklik' konusunda eğitildiği samuray okullarından birisine yazdırır. Espri anlayışını anlamak için her tür komediye hazırlıklı olunması gereken, abartılarıyla güldüren, ''Shaolin Soccer'' kadar cozutmasa da onun kadar zevkli olan bir film. (10/8)
Chungking Express: Hoş bir deneme olan Chunking Ekspresi, aynı noktada, Chunking pazarında birleşen iki farklı aşk hikayesini anlatıyor. Daha fazla söyleyemeyeceğim zira anlatılmaz yaşanır bir film. UYARI: Filmin sonunda Mamas and the Papas'dan o meşhur ''California Dreaming'' şarkısından tiksinmiş olacaksınız. (10/10)
Versus: Kült klasiği, garip ötesi, zaman zaman biraz içkili ve kalabalık izlemenin ve açık zihinli olmanın zevkini çıkartmak için şart olduğu, Ryuhei Kitamura'nın hastalıklı filmi. Basitçe özetlersek (fragmandan alıntıdır): ''Ölülerin hayata döndüğü bir orman. Kanun kaçakları... asla kaybetmeyen bir kahraman... hafızasını kaybetmiş bir kadın... dört gangster, üç suikastçi, iki cellat... her şeyi bilen ölümsüz bir adam... herkes herkese karşı.'' (10/10) Boşuna kült klasiği değil kendisi diye bir not atabilirim bu noktaya hatta attım bile.
Duel Project: Ryuhei Kitamura (Evet seviyorum adamı, ne var) ve Yukihiko Tsutumi'nin birer saatlik birer film çektikleri projenin adı Duel Project. İddiaya göre yönetmenler içerken akıllarına gelen bir fikirden doğan bu iki filmin olayları ise: iki karakter, bir mekanda savaşacaklar. Tsutumi, ''2LDK'' isimli filmde, aynı rolün peşindeki iki aktrisin ilginç dövüşünü canlandırmış (kullanılan 'silahlar' hayli yaratıcı). Kitamura ise ''Aragami'' isimli katkısında, savaş tanrısı Aragami ile bir tapınakta kalan bir samurayın, savaş tanrısı olmak amacıyla Aragami ile kapışmasını konu alıyor. İki film de hayli ilginç. (10/9, zira Aragami bazen fazla yavaş, ama atmosfer olarak fazlasıyla başarılı)
Şimdilik burada kesiyorum, daha gelir ama...