Arkadaşlar, ilk sayfadan itibaren bazı yanlışların tekrarlandığını görüyorum, o yüzden elimdeki bazı bilgileri ve bu bilgiler ışığında görüşlerimi paylaşmak istiyorum, sürç-i lisan ettiysem de affola:
Öncelikle ses dosyası formatlarına bakalım:
1 - Sıkıştırılmamış (Uncompressed)
PCM
Açılımı Pulse-Code Modulation, analog ses sinyallerinin dijital görünümü diyebiliriz. Ses, dalga şeklinde bulunur ve bu formu dijitale çevirmek için de belli aralıklarla örneklenmelidir. O yüzden bu formatın bir örneklenme oranı (sampling rate-ne sıklıkla örneklendiği) ve bit derinliği (bit depth-her örnekleme için kaç bit kullanıldığı) bulunur. Bu formatta sıkıştırma yoktur ve PCM dosyası, analog sesin olabilecek en iyi dijital halini yansıtır. CD ve DVD’lerde en sık kullanılan ses formatıdır.
WAV
Açılımı Waveform Audio File Format’tır (dalga biçimi ses dosyası), Windows işletim sisteminin de ana formatıdır. 1991’de Microsoft ve IBM geliştirmiştir. WAV aslında Windows’un bir taşıyıcı dosya sistemidir, bu yüzden içinde sıkıştırılmış veya sıkıştırılmamış ses dosyaları bulunabilir ancak çoğunlukla içinde sıkıştırılmamış PCM dosyaları barındırır. Temelde Windows için olsa da Mac’ler de bu dosyaları açmaktadır.
AIFF
Açılımı Audio Interchange File Format (ses değişim dosya formatı) olup, bu da Apple tarafından geliştirilen formattır. Bu format da taşıyıcı olduğu için içinde farklı tipte ses dosyaları olabilir ancak genel olarak bunlarda da PCM formatında bulunur. Mac için olsa da bunları Windows da açmaktadır.
2 - Kayıplı Sıkıştırılmış (Lossy Compressed)
MP3
MPEG-1 Audio Layer 3’ten türetilen MP3, 1993’te çıkarılan bu format, normal(!) insan kulağının duyma sınırı dışında kalan tüm ses datasının kesilmesi ve geri kalan data’nın da en etkin şekilde sıkıştırılması ile ortaya çıkar. Amaç, dinlenebilir olduğu düşünülen bir ses dosyasının az yer kaplamasıdır. Neredeyse her türlü bilgisayar, telefon vb elektronik cihazın çalabildiği bir format olduğu için çok yaygındır. Son dönemde özellikle streaming medyada da (örnek:Spotify) sıklıkla kullanılmaktadır.
AAC
Açılımı Advanced Audio Coding’dir (gelişmiş ses şifrelemesi). MP3’ten sonra kullanılması için 1997’de geliştirilmiştir. Bugün kısmen yaygın olarak kullanılsa da MP3 kadar yaygın olamamıştır. Kullanılan sıkıştırma algoritması MP3’den daha gelişmiş olduğu için, aynı bit rate’teki bir MP3 dosyasından daha kalitelidir. Her ne kadar MP3’ten yaygın olmadığını söylesek de, bugün YouTube, iTunes, Android tarafından kullanılan standart metod olduğu bilinmektedir.
WMA
Açılımı Windows Media Audio’dur (Windows medya sesi). WMA’de MP3’e karşı geliştirilmiş bir sıkıştırma türüdür, ACC ile de benzerlik gösterir ve bu da MP3’den daha iyi kalite verir. Yeteri kadar yaygınlaşmadığı için MP3’ten daha iyi sıkıştırma istendiği durumda WMA yerine genelde AAC kullanılmaktadır.
3- Kayıpsız Sıkıştırılmış (Lossless Compressed)
FLAC
Açılımı Free Lossless Audio Codec’tir (ücretsiz kayıpsız ses codec’i) -not:codec, compression-decompression’dan gelmektedir-
Orjinal dosyadan 1 bit bile kayıp yaşatmadan %60’a kadar sıkıştırma yapabilen bir formattır. Aynı zamanda ücretsizdir ve ses dosyasında herhangi bir DRM (Digital Rights Management-Dijital Haklar Yönetimi) ile ilgili bir kopyalama koruması yoktur, bu yüzden çıktığı 2001 yılından itibaren kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır. CD ses formatı için MP3’e doğrudan alternatif sayılmaktadır.
ALAC
Açılımı Apple Lossles Audio Codec’tir, Apple Lossless olarak da bilinir. FLAC kadar başarılı sayılmasa da Mac kullananlar için başka çare yoktur, çünkü Apple ALAC’ı iTunes’da ve iOS’de kullanmaktadır.
WMA
Yukarıda kayıplı sıkıştırmada bahsi geçmişti, kayıpsız hali de WMA Lossless olarak geçmekte ancak aynı eklentiyi almaktadır. FLAC ve ALAC ile karşılaştırıldığında sıkıştırma verimliliği daha azdır, ayrıca açık kaynak da değildir, ama hem Windows hem de Mac’de desteklendiği için bazen tercih edilebilmektedir.
Şimdi formatlar hakkındaki literatür bu şekilde iken birkaç ilave bilgi ile kendi fikirlerimi sunayım, bu kısımdaki kendi görüşlerimi de ileteceğim:
- CD’ye kaydedilmiş bir müzik, analog sesin 44kHz ve 16 bit olarak dijitalleştirilmiş halidir. 44kHz değeri Shannon örnekleme teoreminden gelmektedir, yeniden üretmek istediğimiz frekansın maksimumunun iki katını almanız demektir. Bu da 22.05kHz’e kadar frekansları yeniden üretmek için (ki insan kulağı 20Hz ve 20kHz arası duymaktadır) 44.1kHz’e kadar örnekleme yapmamız gerekmektedir. 16 bit değeri de bize dinamik aralığı (dynamic range) ifade etmektedir ve 96dB’lik bir değere tekabül eder. Son dönem ortaya çıkan 24bit/192kHz kayıtlar, çok daha fazla bilgi içerdiğinden ve aralıkları daha geniş olduğundan, çok daha kalitelidir.
- Bu bilgiler ışığında MP3 ve benzeri sıkıştırılmış dosyalar, frekans aralığını daraltarak sıkıştırma yaptıkları ve kayba neden oldukları için, sıkıştırılmamış olan dosyalara göre çoğunlukla fark edilebilir farklar içermektedir. Şimdi internet’te de bazı yerlerde geçmektedir, ancak bana göre sıkıştırılmış ve sıkıştırılmamış dosyalar arasında fark yok diyen birinin:
a) Bu ikisinin farkını anlayacak, daha doğrusu sıkıştırılmamış dosyayı düzgün çalacak ve/veya dinleyecek ekipmanı bulunmamaktadır.
b) Ekipmanı olmasına rağmen kulağı yüksek sesle dinlemekten zarar görmüştür veya yapısal nedenlerden dolayı fiziksel olarak bu farkı gerçekten duyamamaktadır.
c) Duysa da duyabildiğinin farkında değildir.
Tabi bir noktaya değinmem gerekir, her müzik türünde FLAC her zaman MP3’ten çok iyi sonuç da vermeyebilir, eski kayıtlarda özellikle. Ancak bu nedenle fark edilmese de yine de MP3’den daha kalitelidir.
Yukarıda bahsettiğim her ne kadar tartışmaya açık olsa da, bundan daha çok tartışılan konu, odyofillerin artık duyulma sınırı dışında bulunan kayıt imkanları ve cihazlarına bakışlarıdır. Tabi burada örnek vermek gerekirse, yüksek çözünürlük bir ses dosyasının bitrate’i 9.216kbps (320 kbps MP3’ün 29 katı kadar) ile CD’nin 1.411 kbps bitrate’ini karşılaştırdığımızda, aradaki farkın da devasa olduğunu görebiliriz. Yani hi-res bir ses dosyası içinde normalde başka bir formatta duyamayacağınız derecede detay ve derinlik bulunmakta. Ancak bir kesim de demektedir ki, bu kadar yüksek çözünürlükte yapılan örneklemeler de, stüdyo ortamında yapılan kaydı farklı bir şekilde dijitalleştirdiği yönündedir, yani bir bakıma doğallığından da götürmektedir. Artık bu kalitede dinleyebilen varsa fikrini beyan eder. elbet Benim görüşüm, o kadar bin Euro’ları verdikten sonra insan muhtemelen farklı bir şeyler de illa ki duyuyordur 🙂
Sağlacakla kalın.