sait tünaydın'ın maradonaya karısının ismiyle hitap etmesi de ayrı bir komikti 🙂
filmin vermek istediği mesaj ya da anlatmak istediği çok açık.Ayrıca iki kişinin başından geçeni anlatırken neden bi mesaj verme kaygısı olması gerektiğini anlamadım ki biz sanki başımıza gelen herşeyden ders çıkartıyoruzKhaldun demiş ki:film hakkında yazmış olduğum bir kritik:
Cem Yılmaz ve Ali Taner Baltacı’nın 20 Ekim tarihinde gösterime girmiş olan ortak çalışması Hokkabaz,Yılmaz’ın ilk rol aldığı Her Şey Çok Güzel Olacak’tan pek de ayrı tutulamaz aslında. Bir kez daha kaybedenler, bir yol hikayesi ve dolandırıcılık karşımızda; ama bu sefer farklı.
Hiçbir şekilde eğitici diyemeyeceğim bir film, seyretmiş olduğum; ancak kabul etmeliyim ki bir ana tema mevcut filmde, her ne kadar fark edilmesi o kadar kolay olmasa da. Cem Yılmaz ve Tuna Orhan’ın dokuz numara gözlükleri, “görmeye” giden bir yol olarak simgelenen lazer ameliyatları ve sevgili Alanson’un “görme” üzerine göndermeleri. Büyümek ve çevresinde olan bitenin farkına varabilmek, dolandırılmamak ve saf olmamak olarak kabul edilebilir filmin ana teması.
Ne yazık ki, bütün gözümüze sokma çabalarına rağmen kolay fark edilemiyor bu tema. Filmin en büyük sorunu bu anlaşılamamanın da temelini oluşturuyor aslında. Filmi oldukça iyi bir eser olmaktan alıkoyan, yeterince takdir edilmesini ve anlaşılmasını güçleştiren temel etken filmin kendini ciddiye almaması bana göre. Hikayede bağlayıcı bir önemi olan bir noktanın bir espri barındırması için senaryonun zorlanması o noktanın önemini kavramamızı engellediği gibi filme duyulan sempatiyi de azaltıyor.
Cem Yılmaz...Kendisinin filmdeki karakteri için oldukça iyi bir ön hazırlık yaptığı oldukça dikkat çekmekte. Buna rağmen, bu filmdeki oyunculuğunun pek de iyi olmadığını kabul etmem gerek. Yılmaz’ın üzerine yapışmış olan kimliği ve karakter betimlemesinden henüz yeterince sıyrılamamış olduğu açık bir gerçek. Filmdeki karakterinin olması gerektiği gibi oynarken oyunculuğu nasıl sırıtıyorken , kendisiyle özdeşleşmiş tarzıyla aynı karaktere hayat verdiği zaman harikalar yaratabiliyor. Bu harikalar da oluşturulmaya çalışılan karakter profiliyle uyuşmadığı için göze batıyor.
Oyunculuklardan bahsederken Mazhar Alanson’u es geçmek mümkün olamaz. Kendisinin bundan sonra iyi işler yapmasına dair içimde var olan son umut kırıntılarını da martılara atmaktayken beni donduran, hayran bırakan, ağzım açık seyretmeme yol açan bir performans sergiledi Alanson. Hatta öyle ki, bütün film içinde ciddi anlamda betimlemesi oturmuş tek karakter Alanson’un oynadığı karakterdi ve bunun başlıca sebebi kendisinin performansıydı. Geri kalan oyunculuklar (özellikle de Özlem Tekin) için ne yazık ki pek de olumlu şeyler düşünmüyorum.
Velhasıl, oldukça iyi bir gidişatın habercisi aslında bu film. Cem Yılmaz’ın komedyen kimliğinin arkasında neler yattığına dair önemli bir ipucu ve de. Yılmaz, sinemacı kimliğinin gerçekte ne kadar güçlü olduğunu, bu filmde gösteriyor filmin bütün eksikliklerine rağmen. Bundan sonra da Cem Yılmaz filmleri ile ilgili yegane dileğim, Yılmaz’ın bu filmleri çekerken ön planda tuttuğu komedyenliği artık bir kenara bırakması. Hokkabaz’ın sahip olduğu potansiyeli ve bu potansiyelin değerlendirilememesini görmek üzücü çünkü.
Yiğit Arda
TÜRKOÐLU
sarılalım mı 😆separate_ways demiş ki: