İnsan nasıl bir şey ki...

cesareborgia demiş ki:
Starship,
mümkün olduğu kadar mistisizme yaklaşmadan yazılarında kafama takılan yerleri yazıyorum.

1- İnsan doğanın bir parçasıdır ve insanı doğadan ayrı düşünemeyiz demişsin.İnsan doğanın parçası ise onun ürettiği şeyde doğanın bir parçası değilmidir.
"Doğada saat da yoktur insan olmadan" Ama insan var.Bu mantıkla düşünürsek arı olmadan kovan da yok.ama kovan doğanın bir parçası.neden saat doğanın bir parçası değil o zaman.Senin mantığınla;
insanı arıdan(doğadan) ayırmıyorsak,saati kovandan ayırarak birisine doğada var ama diğerine neden yok diyoruz.

2- Tanrı baba figürüdür demişsin starship
Tanrıya atfedilen cezalandırma,ödüllendirme gibi özelliklerin baba figüründen kaynaklandığını varsaysak bile yoktan var etme özelliği baba da yok ki babadan esinlensin.

1.Saat i yaratan şey onun çok daha ötelerine ulaşan doğa kanunlarını belli bir sınır içinde ihtiyaca göre belli bir hedefe keskin bir bçimde yönelten insan tasarımıdır. Tasarım zihindir. Belirler, benzetir, sınırlar,tekil olarak yönlendirir ve belli bir amaca yönelik biçimlendirir. Yaşam zihinsel tasarım ile taklit edilemez. İnsan yaşamı yoktan var edemez, Zihin, hayatın tam kopyasını üretemez çünkü doğa sonsuza ıraksar. En küçükten en büyüğe. İlk ve son, başlangıç ve bitiş sadece insan varoluşunun sınırıdır ve o sınırın düşüncesidir. İlk ve son zamana, zaman uzay-zaman ın bulunduğunuz yerine ve hızına, dahası insanın yaşamını koordinatlara ayırmasının sonucudur. Her şeyin başlangıcı olması mecburiyeti yoktur belli şeyler başlar ve değişir her şey tekil bir varlık görseline indirgenip bir sanal top un içine sıkıştırılıp başlatılamaz. Her şeyin ötesinde bir şey bir boşluk bir hiç lik yoktur. Bir şeyin olmamasından hareketle üretilip dil e geçen fakat yanlış kullanılan varlığın tam anlamıyla olumsuzlanmasından çıkarılmış yokluk kavramı sadece kelimedir. Evrenin yokluğundan bahsedilemez. Zaman genişler görelilik böyle der. Saat, insanın kovanıdır. Doğadan öykülenilerek yapılır. Kovan, doğa kanunu değildir tasarımdır. Kuş yuvası da tasarımdır ve hiç bir insanın mimarisi kunduzlarınki ile ya da dokumacı kuşlarının ki ile boy ölçüşemez. Ancak insan tasarımı daha uzak hedeflere yönelebilir (yaşadığı gezegenin ötesine bile) İnsan sadece bazı hayvanlar gibi mimari tasarımda, bazıları gibi işbirliğinde, diğer bazıları gibi avlanma yeteneğinde değil; doğanın tüm boyutlarında tasarım yapabilir. Fakat becerisi zihinseldir ve o nedenle arı kovanı ve karınca yuvası ya da kuş yuvası, kunduz seti kadar mükemmelleşmemiştir henüz. Zihinsel evrimi yenidir tasarımları da mükemmele en uzak olandır o nedenle.(henüz) Tasarım, canlının sığınağıdır doğaya uyumudur. Doğanın kendisi değildir. Duyusal ve eylemsel becerisinin doğayı karşılayabilen tek bir yönüdür. Arının, en optimum hacimli geometrik 6 genlerden oluşturduğu kovanı yaratma süreci insanın tüm tarihinden çok daha uzun bir süreci kapsar. Zihin ve akıl her şey değildir en son gelendir. İlk değildir.

2.Doğada yoktan varolan hiçbir şey yoktur. Hiç bir şey yoktan var olmaz. Var olan hiç bir şey de yok olmaz. Doğa değişim ve dönüşüm ile birlikte kendini yaratan sonsuz bileşkeler bütünüdür. İnsan hiç bir şey yaratamaz biçimlendirir. Taş ın içinde heykel zaten vardır. Ama o heykel insan suretidir sadece. Taş ise sonsuz biçimli sonsuza ıraksayan doğadır. Taş yaratılamaz yaşı çok eskidir ve sürekli değişir,heykel bozunur ve insancıl biçimini yitirir. Fakat ne varolan yok olur ne de yoktan bir şey varolur. Dil deki varlık yokluk sorunu sadece bir öğenin kendinde bulunup bulunmamasına bağlı bir cümledir. (param yok gibi) Doğa için bu durum sözkonusu değildir çünkü dışı olmadığından yok olan bir şey olmadığı gibi yine dışı olmadığından, yoktan var olan bir şey de mevcut değildir. Evrensel korunum ilkeleri ve zorunlu simetri yasaları ile insan zihni de bu gerçeği bulgulamıştır.
 
duyu organlarının hepsi duyuyu algılarlar,bu bir fiziksel hadisedir,elektriksel sinyalleri algılayıp hangi duyu tarafından algılandı ise beyne tarzda bir dönüşüm sinyali gönderir.beyne ulaşan sinyal hissedilen etkileşimin ne olduğuna kara verir.peki beynin içindeki o karar verme yetisi nedir.sonuçta ortaya çıkan bir hiçtir.fakat mutlak varlık olan bir hiç.işte insan o hiçliktir.
 
psychedelic_starship demiş ki:
cesareborgia demiş ki:
Starship,
mümkün olduğu kadar mistisizme yaklaşmadan yazılarında kafama takılan yerleri yazıyorum.

1- İnsan doğanın bir parçasıdır ve insanı doğadan ayrı düşünemeyiz demişsin.İnsan doğanın parçası ise onun ürettiği şeyde doğanın bir parçası değilmidir.
"Doğada saat da yoktur insan olmadan" Ama insan var.Bu mantıkla düşünürsek arı olmadan kovan da yok.ama kovan doğanın bir parçası.neden saat doğanın bir parçası değil o zaman.Senin mantığınla;
insanı arıdan(doğadan) ayırmıyorsak,saati kovandan ayırarak birisine doğada var ama diğerine neden yok diyoruz.

2- Tanrı baba figürüdür demişsin starship
Tanrıya atfedilen cezalandırma,ödüllendirme gibi özelliklerin baba figüründen kaynaklandığını varsaysak bile yoktan var etme özelliği baba da yok ki babadan esinlensin.

1.Saat i yaratan şey onun çok daha ötelerine ulaşan doğa kanunlarını belli bir sınır içinde ihtiyaca göre belli bir hedefe keskin bir bçimde yönelten insan tasarımıdır. Tasarım zihindir. Belirler, benzetir, sınırlar,tekil olarak yönlendirir ve belli bir amaca yönelik biçimlendirir. Yaşam zihinsel tasarım ile taklit edilemez. İnsan yaşamı yoktan var edemez, Zihin, hayatın tam kopyasını üretemez çünkü doğa sonsuza ıraksar. En küçükten en büyüğe. İlk ve son, başlangıç ve bitiş sadece insan varoluşunun sınırıdır ve o sınırın düşüncesidir. İlk ve son zamana, zaman uzay-zaman ın bulunduğunuz yerine ve hızına, dahası insanın yaşamını koordinatlara ayırmasının sonucudur. Her şeyin başlangıcı olması mecburiyeti yoktur belli şeyler başlar ve değişir her şey tekil bir varlık görseline indirgenip bir sanal top un içine sıkıştırılıp başlatılamaz. Her şeyin ötesinde bir şey bir boşluk bir hiç lik yoktur. Bir şeyin olmamasından hareketle üretilip dil e geçen fakat yanlış kullanılan varlığın tam anlamıyla olumsuzlanmasından çıkarılmış yokluk kavramı sadece kelimedir. Evrenin yokluğundan bahsedilemez. Zaman genişler görelilik böyle der. Saat, insanın kovanıdır. Doğadan öykülenilerek yapılır. Kovan, doğa kanunu değildir tasarımdır. Kuş yuvası da tasarımdır ve hiç bir insanın mimarisi kunduzlarınki ile ya da dokumacı kuşlarının ki ile boy ölçüşemez. Ancak insan tasarımı daha uzak hedeflere yönelebilir (yaşadığı gezegenin ötesine bile) İnsan sadece bazı hayvanlar gibi mimari tasarımda, bazıları gibi işbirliğinde, diğer bazıları gibi avlanma yeteneğinde değil; doğanın tüm boyutlarında tasarım yapabilir. Fakat becerisi zihinseldir ve o nedenle arı kovanı ve karınca yuvası ya da kuş yuvası, kunduz seti kadar mükemmelleşmemiştir henüz. Zihinsel evrimi yenidir tasarımları da mükemmele en uzak olandır o nedenle.(henüz) Tasarım, canlının sığınağıdır doğaya uyumudur. Doğanın kendisi değildir. Duyusal ve eylemsel becerisinin doğayı karşılayabilen tek bir yönüdür. Arının, en optimum hacimli geometrik 6 genlerden oluşturduğu kovanı yaratma süreci insanın tüm tarihinden çok daha uzun bir süreci kapsar. Zihin ve akıl her şey değildir en son gelendir. İlk değildir.

2.Doğada yoktan varolan hiçbir şey yoktur. Hiç bir şey yoktan var olmaz. Var olan hiç bir şey de yok olmaz. Doğa değişim ve dönüşüm ile birlikte kendini yaratan sonsuz bileşkeler bütünüdür. İnsan hiç bir şey yaratamaz biçimlendirir. Taş ın içinde heykel zaten vardır. Ama o heykel insan suretidir sadece. Taş ise sonsuz biçimli sonsuza ıraksayan doğadır. Taş yaratılamaz yaşı çok eskidir ve sürekli değişir,heykel bozunur ve insancıl biçimini yitirir. Fakat ne varolan yok olur ne de yoktan bir şey varolur. Dil deki varlık yokluk sorunu sadece bir öğenin kendinde bulunup bulunmamasına bağlı bir cümledir. (param yok gibi) Doğa için bu durum sözkonusu değildir çünkü dışı olmadığından yok olan bir şey olmadığı gibi yine dışı olmadığından, yoktan var olan bir şey de mevcut değildir. Evrensel korunum ilkeleri ve zorunlu simetri yasaları ile insan zihni de bu gerçeği bulgulamıştır.


1- Starship,insan zihninin ve onun tasarımının doğanın işleyişiyle kıyaslaması konusunda verdiğiniz bilgileri daha öncede okumuştum.
Benim eleştirdiğim şey ise;sizin" Doğada saat yoktur" iddianıza yönelikti.
Doğanın içinde insanın ve sonrasında onun zihninin ardından bu zihin sayesinde de saatin oluşumu şeklinde düşünürsek,bu oluşum zincirinin tümü doğanın işleyişinin bir kesiti değilmidir zaten.Saatte,doğanın birbirine bağlı işleyişler zincirinin bir parçası olarak doğada vardır diyemezmiyiz.

2- Yoktan var etme vardır demedim üstad.Gerçi benim inancım var olduğundan yana ama bunu söylemedim yukarıda.
Söylediğim şey şu,
Eğer insan tanrıyı baba figürü olarak algılıyorsa,o zaman tanrıya atfettiği tüm özelliklerin babada da olması gerekmez mi?

Babanın özellikleri kümesi = {a,b,c,d}
Tanrının özellikleri kümesi = {a,b,c,d,e,f,g,h,...}
Tanrıdaki a b c d özelliklerini babadan yansıttığını varsayarsak bile,e f g ... özellikleri babada olmadığından bu iddia yanlıştır diyebilirmiyiz.
e,f,g özelliklerine bir örnek olarak tanrıya atfedilen "yoktan var etme" özelliğini düşünebiliriz.Çünkü tanrıya inanlar(biz 😀 ) onun en önemli özelliğinin "yoktan var etme " olduğunu söylerler ve bu da babada yok.

saygılar
 
cesareborgia ben sorular sorayım sana bu kez?

Ne alaka babanın yoktan var etmemesi falan üstelik yoktan ne var olmuş ki? Bir de abartıp küme islemi falan sokmussun araya, tanrıyı nerede gordunde ozelliklerini tartıp bir de kume islemi ile orneklendirdin? Ataerkil sistem de baba figürlü tanrılar vardır diyorum onun öncesinde de anaerkil disil özellikli tanrılar vardı. Dogada yoktan var olmus bir sey olmadığına, bulunmadığına göre; o özellikte inanc konusudur doga ile alakası yoktur varsayımdır diyelim ki öyle diye bahsedilir kanıta ihtiyaç duymaz, hele ki matematik islemler ve bağıntılarla hic acıklanamaz.

2. si saat dogada olusmaz tasarımdır dedigim halde ısrarla insan yapıtlarını dogaya katma girisimini anlamamaktayım. Bir bitkinin olusumu ile saatin tasarımı hicbir bakımdan birbirine benzemez, saat dogal organik ve inorganik çevrimin parcası degildir.


Konudan cıkıp, sürekli istedigin cevabı almaya yönelik olan aynı soruyu sorarak mistik cevaplarda direttiginin farkında mısın? Ben olgulardan bahsetmekteyim biz ya da siz (smileyli) diye de bahsetmemekteyim, cünkü dogal olgular nesnel verilere dayanır öznel degerlendirmelerin sınırı dahilinde degildir. Ona bakarsan baban olmadan sen de olmazsın bu durumda yoktan var edilmiş olursun. Demek ki öyle düz mantıkla cürütemezsin onu değil mi?
 
saçma cevaplar... nasıl doğada yoktan varolmuş birşey yok bunu nasıl söyleyebiliyosun ? doğanın kendisi yoktan varoldu birkere. 0 hacim sonsuz yoğunluk olayını bilmiyosun sanırım. 0 hacim yokluktur. Dolayısıyla doğa yani Dünya yoktan varolmuştur.
Daha önce de bu arkadaşa cevap vermiştim olayları hep saptırıyor işine geleni alıp felsefi cümlelerle kendini birşey bilen biri göstererek haklı çıkarmaya çalışıyor. Ama artık dayanamıyorum bu saçma cevaplarına biri dur desin bu arkadaşa veya kendi aklı dur desin en azından. En basit gerçekleri bile kabul edemeyen biri kalkmış bilim hakkında ahkam kesiyor. Ne günlere kaldık...
 
fendersquar159 demiş ki:
saçma cevaplar... nasıl doğada yoktan varolmuş birşey yok bunu nasıl söyleyebiliyosun ? doğanın kendisi yoktan varoldu birkere. 0 hacim sonsuz yoğunluk olayını bilmiyosun sanırım. 0 hacim yokluktur. Dolayısıyla doğa yani Dünya yoktan varolmuştur.
Daha önce de bu arkadaşa cevap vermiştim olayları hep saptırıyor işine geleni alıp felsefi cümlelerle kendini birşey bilen biri göstererek haklı çıkarmaya çalışıyor. Ama artık dayanamıyorum bu saçma cevaplarına biri dur desin bu arkadaşa veya kendi aklı dur desin en azından. En basit gerçekleri bile kabul edemeyen biri kalkmış bilim hakkında ahkam kesiyor. Ne günlere kaldık...
Bilimsel ölcümlerin sonuclarına sacma diyen kim ve neye dayanarak? "Doga yoktan varoldu bi kere" diyen , hiçbir veri ve kanıta dayanmadan kendi yokluğu ile doğayı ve varoluşu toptan olumsuzlayarak sadece zihninde kavramsal olarak yok ettiği evreni ilkokul çocuğu üslubuna dayanarak kabul ettirmeye çalışanlara değildir verdiğim cevaplar. Bu biline öznel düşünceleriniz ve köktenci esrime ve öfkeleriniz beni bağlamaz. Din ise tamamen bir varsayım ürünüdür ve bu nedenle boş sözlerini kesin inanma eğilimine ve dayatmalarının payandalarıyla ayakta tutabileceğinden bu tutumun çaresizliği de anlaşılarak saldırgan tavır nesnel açıdan yine ciddiye alınmayacaktır. Bu insanlık tarihi boyunca süren gericilerle bilim in varolan tek taraflı savasının yansımasıdır. Yukarıdaki sahısın tavrı ve beklentisinden de anlaşılacağı üzere karşı kanıt yerine yargısız infaz ve susturma yolunu seçer. Çaresizliği fikirlere tecavüz arzusuyla paralel bir cüretkarlıktır çünkü linç girişimi isteyen kamuoyu baskısı yaratma politikasını adet edinmiştir. O aslında kendi iç çatışkısının bir yansımasından başka bir şey değildir sosyolojik bir görüngü için başka bir kanıtlayıcı veridir. Sürekli bağırıp çağırarak kendi kendini çürütür. Dolayısıyla bu öfkesi altta yatan inançsızlığını ve bunun yarattığı boşluk duygusu ile birlikte korkusunu yansıtır. Bu tür kişilere de psikolojide tepkisel, sinirceli kişilik denilir.

Bir diğer nokta. Kim kime dur diyor sen kimsin? Engizisyon sadece gerceğe set cekmek ve onu susturmak ister. Böylece de kendini ele verir o kamuoyunun zorbalığına sığınarak. Ve de ne dediğini bile bilmez o kendiyle çelişir ve saçmalar.

0 hacim ve sonsuz yoğunluk? Sonsuz yoğunluk neden? Çünkü mevcut evreni çıplak tekilliğe sıkıştırabilmek için sonsuz yoğunluk gerekir. O nedenle sonsuz yoğunluğa sahip bir durumdan bahsedebilmek için onun yine var olması gerekir. Demek ki yoktan var edilmiş bir evrene inanç maalesef bu sözle kendi kendini çürütmüştür. Yokluğun sonsuz yoğunluğu sözkonusu değildir yoğunluk bir varoluş boyutudur. Bunun ötesinde standart kuram, evrenin mevcut yoğunluğunun öngörülen kritik yoğunluğa yakın olduğunu bulguladığından beri periyodik ya da ilksel tekillikten bahsedilmez bu kara bilim müsveddelerinin(sözde bilimden bahseden Kilise ve Din) diline doladığı bir hurafedir. Standart kuram, evrenin mevcut boyutunun aşırılığı nedeniyle düz olarak algılandığı fenomen iyle karşılaştığından big-bang teorisi vacum teorisi ile genişletilmiştir tekillik en azından yaşadığımız bu evren için mevcut değildir.

Not: Bu tip kişilerin kendi bilgisizliklerini Ad Hominem* tavırlarla bastırma uğraşını yine aynı nedenden ötürü anlasam da yaftalamalarını negatif değerlerle çarparak kendilerine iade etmek zorundayım. Çünkü öznel fikirleri kendilerini bağlar, basit gerçekler onların tekelci düşünceleri değildir, ahkam bile kesemeyen felsefeyi de yanlış bilerek laf ebeliği ve laf dolandırmak zanneden yine kendileridir. Kullandıkları kavramlardan usluplarına kadar kendi cehaletlerini ve bu tavırlarındaki çocukça inadı haykırmaktadırlar.

*Ad Hominem: Ad hominem, ya da argumentum ad hominem, kalıplaşmış bir Latince terimdir.

Bir argümana cevap verirken argümanı eleştirmekten ziyade argümanı yapan kişiye saldırmak olarak tanımlanır; mantıksal bir safsatadır (logical fallacy).

Türk yazarlardan Alev Alatlı'nın Safsata Kılavuzu'nda "adam karalama safsatası" olarak tanımlanır. Öneri yerine, öneriyi yapan kişi tartışma konusu edilerek iddialara karşı çıkmak suretiyle yapılır.

psychedelic_starship
 
İnsan düşünen bir hayvandır desem çok mu klişe olur? Aslında hayvanlarda düşünüyor hatta onlarında duyguları ve mantık çerçevesinde düşünme yetenekleri var (maymunlar ve kuzgunlar).

Bu bağlamda insanın hayvandan hiçbir farkı kalmıyor. İnsan hayvanlardan daha pratik bir akla sahip ve bunu kıvrak şekilde kullanarak hayvanlar arasında hemen yükseliyor. Eğer bir insanı çeşitli havyanlarla dolu bir ekosisteme koysak hemen onların içinde sivrilecektir.

Peki insanı diğerlerinden ayırıp koca koca binalar dikmesini sağlayan, karışık matematik problemlerini çözdüren bu mu? Bence değil. İnsanı ayıran birşeyler olmalı, sadece pratik zeka ile bu kadar başarılı bir tarih olamaz (karşı başarısızlıklara rağmen). Bu nokta da bazı beyin fonksyonlarınıda incelemek lazım.


Birde bu konuyla belki alakasız olabilir ama bir insan ile bir şempanze arasındaki gen farkının %5 civarında olduğunu biliyor musunuz? Bir insanla başka bir insan arasındaki bütün farkın ise gen bazında %0.4 olduğunu? Temmuzun Bilim ve Teknik dergisinde daha ayrıntılı açıklamaları elde edebilirsiniz.
 
psychedelic_starship demiş ki:
cesareborgia ben sorular sorayım sana bu kez?

Ne alaka babanın yoktan var etmemesi falan üstelik yoktan ne var olmuş ki? Bir de abartıp küme islemi falan sokmussun araya, tanrıyı nerede gordunde ozelliklerini tartıp bir de kume islemi ile orneklendirdin? Ataerkil sistem de baba figürlü tanrılar vardır diyorum onun öncesinde de anaerkil disil özellikli tanrılar vardı. Dogada yoktan var olmus bir sey olmadığına, bulunmadığına göre; o özellikte inanc konusudur doga ile alakası yoktur varsayımdır diyelim ki öyle diye bahsedilir kanıta ihtiyaç duymaz, hele ki matematik islemler ve bağıntılarla hic acıklanamaz.

2. si saat dogada olusmaz tasarımdır dedigim halde ısrarla insan yapıtlarını dogaya katma girisimini anlamamaktayım. Bir bitkinin olusumu ile saatin tasarımı hicbir bakımdan birbirine benzemez, saat dogal organik ve inorganik çevrimin parcası degildir.


Konudan cıkıp, sürekli istedigin cevabı almaya yönelik olan aynı soruyu sorarak mistik cevaplarda direttiginin farkında mısın? Ben olgulardan bahsetmekteyim biz ya da siz (smileyli) diye de bahsetmemekteyim, cünkü dogal olgular nesnel verilere dayanır öznel degerlendirmelerin sınırı dahilinde degildir. Ona bakarsan baban olmadan sen de olmazsın bu durumda yoktan var edilmiş olursun. Demek ki öyle düz mantıkla cürütemezsin onu değil mi?

Tamam üstad kızma.
2. si saat dogada olusmaz tasarımdır dedigim halde ısrarla insan yapıtlarını dogaya katma girisimini anlamamaktayım. Bir bitkinin olusumu ile saatin tasarımı hicbir bakımdan birbirine benzemez, saat dogal organik ve inorganik çevrimin parcası degildir.

Bu fikir benim aklıma yatmıyor sadece o kadar.Ne yapmamı bekliyorsun yani ,aklıma yatmadığı halde ;"Tamam starship bu şekilde söylediyse tartışılmaz,sorgulanmaz " mı dememi bekliyorsun.Sen saat doğada oluşmaz tasarımdır diyorsun ama ben katılamıyorum bu fikrine. Çünkü insanın tasarlama özelliğide beyniyle birlikte doğanın içinde varolmuştur,bir köpeğin koklayarak yiyeceğini bulma yeteneği gibi.O zaman neden insana beyniyle birlikte gelen tasarlama yeteneği doğanın parçasıyken,tasarladığı şey doğanın dışında kalıyor.

Konudan cıkıp, sürekli istedigin cevabı almaya yönelik olan aynı soruyu sorarak mistik cevaplarda direttiginin farkında mısın? Ben olgulardan bahsetmekteyim biz ya da siz (smileyli) diye de bahsetmemekteyim, cünkü dogal olgular nesnel verilere dayanır öznel degerlendirmelerin sınırı dahilinde degildir. Ona bakarsan baban olmadan sen de olmazsın bu durumda yoktan var edilmiş olursun. Demek ki öyle düz mantıkla cürütemezsin onu değil mi

"Biz, siz" dediğim "yoktan var olma"ya inanlar(biz),inanmayanlar(siz) açısından.Burada öznel değerlendirmeler değil inançlar var ve bu inançlarla değerlendirme falan da yok. Aslında o konuyu (baba figürü) yanlış yorumladığımı düşünüyorum çünkü senin Freud un baba figürü kanıtından bahsettiğini sandım.

Neyse üstad bosver cevaplamana değmez. Bunlar sana basit gelir.
Biliyorum ki bundan sonraki cevaplarında hakaret ,küfür ve/veya aşağılama başlayacak 😀
Çünkü kişisel çıkarımlara başladın.
Ben o nedenle uzuyorum.kusura bakma
 
Lütfen kendi yapmakta olduğunuz şeyleri bana yapıştırmayınız sıkışınca. Kızdığım falan yok saçmalayınca kibar olacam diye o da bi fikirdir demem gerekmiyor. Mantık hatasında diretilip ters duran bir şey düzdür diye inat edilince sırf haklı çıkabilmek için sokulmaya çalışılan kısırdöngülerden kaçıyorum o kadar. Anlamıyorsunuz sonra da starship ne dediyse doğrudur diyormuş hakaret ediyormuş şeklinde laflar söylemeye de bayılıyorsunuz çocuk gibi. Aynı soruyu her konuda "yaratıcılık yoktan varsayımı" lakırdısına getirirseniz yeter derim tabii ki çünkü yaptığım açıklamayı bırakıp, hayal dünyasında gizem arıyorsunuz kavramları karıştırıyorsunuz.

Ortaya birşey atıp işinize geldiği gibi yorumlamayın. Doğada saat oluşur mu? Hayır. İnsan olmasa doğa saat üretir mi? Hayır. İnsanın hayatta kalma mücadelesi içinde, doğanın keskin bir kesiti alınarak yapılmış taklitlere tasarım diyoruz. Ağaç bir tasarım değildir hiçbir yeri başka bir kısmına benzemez ve birebir kopyası oluşturulamaz. Tasarım adı üstünde kopyalanabilir doğadan çıkarılıp onun biçimlendirilmesiyle elde edilen bir şeydir. Mobilya da bir tasarımdır ve aynısı yapılabilir ama kendiliğinden büyümez gelişmez, değişmez. Ağaç ise, derine indikçe yani alt birimlerine odaklandıkça karmaşıklığı artan oranda büyür. Kendini yeniler, gelişir,değişir; organik döngünün doğal bir parçasıdır. İnsanın zihinsel işlevleri ile ve de tasarımları ile hiçbir alakası yoktur. Saatler, mobilyalar vs. benzer çarklardan ve geometrik biçimlerden oluşur insan tasarımıdır. (doğada kare,üçgen gibi keskin şekiller de yoktur bunlar da insan tasarımı olan çok basite indirgenmiş kesitlerdir .) Ya da insanın diğer aletleri.

İnsan beyni doğada oluşmuş diyorsunuz eyvallah bu doğru bak ne güzel. Sonra onun tasarımı da doğadır diyorsunuz. Evet ama kendisiyle sınırlı bu. Sonra da lafı doğanın da yok tan var edilmiş bir tasarım olması gerektiğine getiriyorsunuz. Böyle kısır bir mantığa ne diyeyim ben? Tabii ki ne alaka derim. Niye gene herşey insan oluverdi birden? Önce insan varmış, beyin birdenbire hoop diye oluşmuş gibi aklı doğadan önce onunla alakasızmış gibi ayrık bir şey olarak var ilan edip; insan zihniyle düşünülmüş bu türden bir tasarım fikrini bütün evrene mal etmek farazidir, hayalgücüne uydurulmuştur o nedenle de mantıksızlıktır.

Eğer her şeyi doğa olarak nitelendirirsek, o doğa olmaz.
Robotlar doğanın parçası değildir, makinelerde. Bu düşünce bilimin içinde bile yaratıcıya ulaşmakla o kadar kafayı bozmuş ki mantık bile onu hiç ilgilendirmiyor. İnsan doğayı tam taklit edemeyen bir zihin iken kendi benzerini sonsuzla çarpıp sonsuz yetkinleştirince bütün sonsuz varolouşu da oldu bittiye getirip doğayı çözdük tamam diyor. Onu da yaratıcı tasarlamış ispat da ettik inanmayan görmeyen de salaktır gibisinden bir tutum içinde kendi kısırdöngüsünü her yerde de dayatmayı ihmal etmiyor. Üstelik bu mantık her açıdan çürük matematiği de yanlış.

İyi o zaman bir robot yapalım o da desin herşeyi 1 ve 0 yaratmıştır. O da doğanın parçası nasolsa onu bizim yapmış olmamız birşey değiştirmez beynimiz doğalmış madem. Yaratılışçılar sebeb sonuçilişkilerine hiç aldırmıyor, sanki böyle bir şey varmış görülmüş gibi yoktan evrenler yaratıyorlar. Bunu iddia ederken,mimar yaratıcının malzemeyi nereden temin etmiş olabileceği ya da evrenin dışında ne vardı ya da yaratılmadan önce ne vardı sorularını da geçiştiriyorlar.

Not: Bir önceki mesajımda da belirttiğim gibi yaftalayıcı yaklaşımlarda bulunmayınız ve ben söyledikten sonra benim sözümden hareketle yine aynı şeyi yapmayınız. Bugüne dek bana saldırmayan birine durduk yerde aşağılama veya hakarette bulunmadım çamur atmaya başlamayın hemen böyle söylediklerim hoşunuza gitmeyince. Fazla kibarlık budalalığından hoşlanmam gerek de duymam, karşımdaki insan 2x2=22 derse buna da fikir olarak bakmam. İnsandan bahsediliyor gene onun ölümsüz haline kafayı takıyor, ölümsüz varlık doğayı yaratmış deniyor. Her şeye din ve inançlar açısından bakmak isteniyor. Felsefe bu değildir inat etmek anlamı taşımaz. Kavramları karıştırıp çorba eder işinize geldiği gibi kullanırsanız pek tabii ki ne alaka denilir.Doğa,insan,tasarım nedir önce bunları ayırın birbirinden.
 
Bence kişisel kırgınlıklarınız yüzünden çok sapmışsınız. Starship'in tüm yazdıklarını okudum.

Bence bir şeyi öğretmek ya da daha alçak gönüllülükle bir şeyin hakkında bilgi vermek istiyorsanız bunu sayfalarca , upuzun cümlelerle , hele ki diretme içeren , biraz da aşağılama gösteren cümlelerle yapmayınız.

Çünkü Pc gibi bir alete dikkatini veren insan, sizin istediğiniz tek bir noktaya egemen dikkat veremez. Dolayısıyla gördüğü uzun cevaplar karşısında bir üşengeçlik okumama ve ya ilk adımda negatif düşünce sahibi olur. Kısaca siz aklına yatsanızda reddeder. Galiba biraz kusar gibi yazmışsınız. 🙂 Arkadaşımız da hemen sıyrılıvermiş.


Konunun esasına dönersek, dişilik - erkeklik ile hücre ayrılmasının ve bunlar arasındaki çekimin bir tutularak örnek verilmesi bence doğru değil.
Şayet oluşan bu çekim, hücre ayrılmasından sonraki evrelerde erkeklik hormonlarının ve ya kadınlık hormonlarının karşı cinse ilgisidir. Yani dişi erkeğe - erkek dişiye koşar, hücre ayrılır sonra yeni hücreler birbirine koşar hesabı tümüyle eksi .

Hücrelerin bu ayrılıştan sonra yaptıkları , gelişmeleri ve ruh haline etkileri, bir erkeğin dişiye , dişinin de erkeğe ilgi duymasına sebep olmakta. Esas nokta ve bizi insan yapan nokta; bilinç içi bilinç vs. değil, bu duygu yüküne yön verebilme , insanın hücrelerin temel - barbar isteklerine egemen olmasıdır. Her varlıkta bir nevi self-control vardır tabii. Ancak yön verme daha derin (aşk) gibi duyguları tatma insana mahsus ... Biz bu derinliği katabiliyoruz işte.


Neyse uzun olmasın . Vaktim kısıtlı.

Neşeli ve Seviyeli forumlar.

Saygılarımla ...
 
Kimseye dikkatli olun aman yazdıklarıma önem verin beni dinleyin dememekteyim o nereden çıktı şimdi. Çattık 🙂 İşte insan böyle birşeydir. Her konudan kendine pay çıkarıp etrafında neler olduğuna bakmadan her şeyi kendi görmek istediğinden ibaret sanan ve buna dayanarak akıl veren; akıl verdiği kişi veya varlığı ya da olayı düşünmeden, bilmeden bunu bencilce yapabilen ancak aslında tek niyeti kendini ifade etmek olan öncül konu veya konuşmaları hatta kişileri kendi yaratacağı tiyatroda figüranlara veya tek bir cümleye indirgemeyi adet edinmiş, dinlemeyi ve konuşmayı sonradan unuttuğunmdan artık bilmeyen ve bunu türlü bahanelerle her mevzuyu geçiştiren bencil bir varlıktır.
 
psychedelic_starship demiş ki:
Kimseye dikkatli olun aman yazdıklarıma önem verin beni dinleyin dememekteyim o nereden çıktı şimdi. Çattık 🙂 İşte insan böyle birşeydir. Her konudan kendine pay çıkarıp etrafında neler olduğuna bakmadan her şeyi kendi görmek istediğinden ibaret sanan ve buna dayanarak akıl veren; akıl verdiği kişi veya varlığı ya da olayı düşünmeden, bilmeden bunu bencilce yapabilen ancak aslında tek niyeti kendini ifade etmek olan öncül konu veya konuşmaları hatta kişileri kendi yaratacağı tiyatroda figüranlara veya tek bir cümleye indirgemeyi adet edinmiş, dinlemeyi ve konuşmayı sonradan unuttuğunmdan artık bilmeyen ve bunu türlü bahanelerle her mevzuyu geçiştiren bencil bir varlıktır.





---------------------

Katılıyorum. Ancak burası senin kast etmek istediğin gibi benim "show yapma" amaçlı kullandığım bir yer değil . Forum etiğine terstir zaten . Böyle mi anlaşıldı yazdıklarım ?

" İşte insan böyle bir şeydir " diye insanın nasıl bişey olduğunu söylemişsin. Böylece sende pay çıkartmışsın benden ...

Herneyse, eğer yukarıda yazdıklarını kendi üstüne alabilecek bir erdeme sahipsen tartışmak yersiz zaten .

Değil mi ?
 
Sonra da lafı doğanın da yok tan var edilmiş bir tasarım olması gerektiğine getiriyorsunuz. Böyle kısır bir mantığa ne diyeyim ben

Starship bunu yapmadım ben. Saatin oluşumunun doğada olduğunu iddia etmemin nedeni senin dediğin gibi mistisizme yol açmak değildi.
Yukarıda iki birbirinden ayrı konu üzerinde tartışıyorduk.

(1)- Doğanın saat oluşturmak gibi bir özelliğ yok dedin.Ben de var dedim.Bu tartışmanın içindeki hiçbirşeyi mistisizme götürmedim.Bu sonuca nerden vardın bilemem.

(2)- Yazılarından bir tanesinde yaratıcının baba figürü olduğunu yazmışsın.Burada da Freud tan alıntı yaptığını düşünerek itiraz ettim.Yoktan var etme olayıda bu tartışmanın içindeydi.

Bu iki konu birbirinden ayrıydı.Ancak sen nasıl yaptın ettin bu ayrı iki tartışmayı birbirine bağladın.

İnsan beyni doğada oluşmuş diyorsunuz eyvallah bu doğru bak ne güzel. Sonra onun tasarımı da doğadır diyorsunuz. Evet ama kendisiyle sınırlı bu. Sonra da lafı doğanın da yok tan var edilmiş bir tasarım olması gerektiğine getiriyorsunuz. Böyle kısır bir mantığa ne diyeyim ben?


Ne diyon sen yahu 😀 Allak bullak ettin ortalığı..Nerde dedim ben bunu.

Eğer her şeyi doğa olarak nitelendirirsek, o doğa olmaz.
Robotlar doğanın parçası değildir, makinelerde. Bu düşünce bilimin içinde bile yaratıcıya ulaşmakla o kadar kafayı bozmuş ki mantık bile onu hiç ilgilendirmiyor. İnsan doğayı tam taklit edemeyen bir zihin iken kendi benzerini sonsuzla çarpıp sonsuz yetkinleştirince bütün sonsuz varolouşu da oldu bittiye getirip doğayı çözdük tamam diyor. Onu da yaratıcı tasarlamış ispat da ettik inanmayan görmeyen de salaktır gibisinden bir tutum içinde kendi kısırdöngüsünü her yerde de dayatmayı ihmal etmiyor. Üstelik bu mantık her açıdan çürük matematiği de yanlış.

İyi o zaman bir robot yapalım o da desin herşeyi 1 ve 0 yaratmıştır. O da doğanın parçası nasolsa onu bizim yapmış olmamız birşey değiştirmez beynimiz doğalmış madem. Yaratılışçılar sebeb sonuçilişkilerine hiç aldırmıyor, sanki böyle bir şey varmış görülmüş gibi yoktan evrenler yaratıyorlar. Bunu iddia ederken,mimar yaratıcının malzemeyi nereden temin etmiş olabileceği ya da evrenin dışında ne vardı ya da yaratılmadan önce ne vardı sorularını da geçiştiriyorlar.

Yahu sen söyle.Yaratıcının varlığı tartışması nereden çıktı şimdi.Ne alaka.
Ben saati doğanın içine alarak tasarımcı tanrı üretmeye çalıştığımı mı zannediyorsun yoksa 😀
Hiç alakası yok. Kendi kendine benim kişilik çözümlememi yapmaya çalışıyorsun.Senin kafanda ben sırf mistisizmim.Hep bu önyargıyla beni değerlendiriyorsun ve sonucunda da komik bir kişilik yorumlaması yapıyorsun.Senin deyiminle saçma sapan 😀

Üstad yaratıcı konusu aklımın ucundan bile geçmedi bu tartışmada inan.
Sadece saat olayında anlattığın aklıma yatmıyor.

En yukarıdan baktığımızda her şey evrenin içinde değilmi zaten.Tüm oluş.Bu insan tasarımıdır sınırlıdır ,bu ağaçtır sınırsız işler yada bu kaplan pençesidir falan diye ayrım yapılmadan her şey saatiyle ağacıyla arabasıyla deniziyle balığıyla insanıyla doğanın içinde varolup yok olmuyormu. Oluşumların kimine insan aracı oluyor aklıyla kimi zaman arı aracı oluyor kovanı yaparken ve hepsi bir bütün olarak doğanın dışında değil içinde geçekleşiyor.O halde bu robottur doğada yoktur diyen de aklımızın yanılması değil mi?Yine insanı yaptıklarıyla doğadan ayırmak ve bir yerlere koymak isteyişimizin çabaları değil mi?
 
Abi madem yaratıcı mantığı ile alakası yok bunların; ne diye doğanın sunduğu malzemelerle doğa kurallarının kurguladığı kadarıyla nesneleri şekillendiren insan tasarımının da doğanın kendisiyle tıpatıp özdeş olduğunda ısrar ediyorsun? İnsanın tasarımlarıyla doğa aynı duyguyu mu veriyor sana. Dört duvar arasında bir bina da çayırdaki veya ormandaki aynı huzuru mu hissediyosun ya da Asimo ile konuşurken arkadaşınla konuştuğun kadar duygusal mısın? Aynı olan ne insan tasarımı ile doğanın işleyişinde. Biri sürekli veya canlı insanınki ise sınırlı tekil veya cansız. Aynı mı bu şimdi yani? Ha robot ha kedi ne fark eder hepsi doğanın parçası diye mantık mı kurulur bu konuda yani biz ne diyoruz sen hala toptancı materyalizme kayıyorsun bu kez de. 🙂 Beyinin oluşumu ile aklın tasarımlarını birbirine karıştırıyorsun o zaman. Zeka çok yeni bir şey insandaki. İnsan beyninin hayvan beyniyle farkını da anlattık kaç defa bir de hala insanı illa evren ötesinden yarattıracaksınız hala. Neden hala saat de doğanın parçası diyorsun ki. Yani acayip hem mistik değilim diyorsun hem biz, siz diye ayırarak doğayı tasarlayan mimar tanrıya inananlar diye kendini ve beni farklı kutuplara yerleştiriyorsun sonra da yine çark edip, yok mistik değilim diyorsun. Nasıl olcak bu karmaşıklıkta tartışma anlamadım ki bir öyle bir böyle. Bak bakalım nereden çıkmış tartışma kim neye itiraz etmiş ilk önce de sonra kısırdöngüye girilmiş. Hep tek bir yönden bakıyor, öbür türlü bakınca bir şey kaybedeceğinizi düşünüyorsunuz gibi geliyor bana. Merak etmeyin yaratıcıyı doğada aramazsanız inancınız yok olmaz. Hem yoksa yoktur varsa gösterir kendini ne diyeyimm daha bir de hala ben saldırmış oluyorum hep her nedense. Anlamadım gitti nedir asıl dert. 🙂
 
(1)...
ne diye doğanın sunduğu malzemelerle doğa kurallarının kurguladığı kadarıyla nesneleri şekillendiren insan tasarımının da doğanın kendisiyle tıpatıp özdeş olduğunda ısrar ediyorsun?

İşte yazdıklarımı yorumlarken ki yaptığın hata tam burada.Ben insanı doğadan ayrı tutarak,doğanın yaptıkları ayrı insanın yaptıkları ayrı şeklinde aralarına keskin bir çizgi çizip,insanın yaptıklarını doğaya özdeş tutmuyorum.Birbirinden bağımsız iki varlık betimleyip, işlevlerini kıyaslayarak birbirine özdeş bulmuyorum.
İnsanıda doğanın bir parçası görerek,onun tasarım sürecini,bu tasarımı alete çevirişini ve yaptığı aleti doğanın işleyişinin bir parçası görüyorum.
Hani bazıları der ya "doğa saat yapamaz" .İhtimaller sunar insanların önüne.İşte bence doğada saat yapılmıştır.Doğa arabada yapılmıştır.İnsanı ve yaptıklarını doğanın işleyişi içinde gördüğümüzde saatte,arabada,Asimo da insan aracılığı ile doğanın birer ürünüdür.
Bu noktada benim senin zannettiğin kişilerden farklı olduğumu anlamışsındır umarım.


İnsanın tasarımlarıyla doğa aynı duyguyu mu veriyor sana

Doğaya ve işleyişine baktığımızda farklı duygular hissediyor olmamız, insanın yaptığı aletin doğadan ayrıldığını kanıtlamaz.Elbette doğaya baktığımda çok farklı duygular hissediyorum ve bu duyguların öznel/(benimle sınırlı) olduğunun farkında olarak gerçekliğin ispatı olarak kullanmıyorum.Aksi taktirde duygulardaki fark kadar gerçeklik tanımlanırdı.
Doğal işleyiş ve insan tasarımını değerlendirirken,duygularını referans alman biraz saçma olmuş 😀

(2).... Gelelim yukarıdaki tartışmadan tamamen bağımsız tuttuğum ve senin bendeki önyargına,
Bu kısmı tartışmak istemiyorum ve içeriğininde benim inançlarım olduğunu söylemek isterim.Yani tamamen kendime ait olan öznel fikirlerim ve inançlarım.Bunları anlatıyor olmamdaki gaye ise,senin, yazdığım her yazıda mistisizm arama önyargını kırmaktır.

Doğadaki her işleyiş zaten yaratıcının eseridir bana göre.Yani insanın oluşumu,insanın tasarım yapması,ağacın yetişmesi,yağmurun yağması,dünyanın dönmesi ve diğer tüm aklına gelecek her doğal hareketlilik ilahi yasalardır. bu yüzden herşeyi sürekli O nun varlığını kanıtlamak için kullanma gereği duymuyorum.Bunu kabul ediyorum ve inanıyorum zaten.Senin düşündüğün gibi tasarımcı tanrı,akıllı tasarımcı gibi yaratıcıyı insanlaştıran ve somutlaştıran zihniyetlerden değilim.
Bence insan aklı tanrıyı bu şeklilde somutlaştıramaz.
Ben yaratıcının var olduğunu hissediyorum ve varlığına inanıyorum olay bu sadece.Doğa bir tasarımdır,tasarım olduğu için yaratıcı vardır gibi yırtınmalarım yok yani
Bunlar benim kendi öznel fikirlerim/inançlarım ve kimseye buna inanmaları için dayatma uygulamıyorum ve bu misyonuda üzerimde görmüyorum.

Şimdi (1) ve (2) yi bir birine bağlamadan varsa fikrin (1) hakkında okumak isterim. (2) için herhangibir şey yazmana gerek yok çünkü bilimsel metodlarla tanrı ispatına gitmiyorum ben.Sende boş yere "yaratıcının aslında insan zihninde tasarımcı dev insan figürü" olduğu yaklaşımını sürekli anlatma ihtiyacı duyma.Birşey değişmez.Ben çünkü yaratıcıyı bu şekilde somutlaştırmıyorum üstad ok?

saygılar.
 
psychedelic_starship demiş ki:
Lütfen kendi yapmakta olduğunuz şeyleri bana yapıştırmayınız sıkışınca. Kızdığım falan yok saçmalayınca kibar olacam diye o da bi fikirdir demem gerekmiyor. Mantık hatasında diretilip ters duran bir şey düzdür diye inat edilince sırf haklı çıkabilmek için sokulmaya çalışılan kısırdöngülerden kaçıyorum o kadar. Anlamıyorsunuz sonra da starship ne dediyse doğrudur diyormuş hakaret ediyormuş şeklinde laflar söylemeye de bayılıyorsunuz çocuk gibi. Aynı soruyu her konuda "yaratıcılık yoktan varsayımı" lakırdısına getirirseniz yeter derim tabii ki çünkü yaptığım açıklamayı bırakıp, hayal dünyasında gizem arıyorsunuz kavramları karıştırıyorsunuz.

Ortaya birşey atıp işinize geldiği gibi yorumlamayın. Doğada saat oluşur mu? Hayır. İnsan olmasa doğa saat üretir mi? Hayır. İnsanın hayatta kalma mücadelesi içinde, doğanın keskin bir kesiti alınarak yapılmış taklitlere tasarım diyoruz. Ağaç bir tasarım değildir hiçbir yeri başka bir kısmına benzemez ve birebir kopyası oluşturulamaz. Tasarım adı üstünde kopyalanabilir doğadan çıkarılıp onun biçimlendirilmesiyle elde edilen bir şeydir. Mobilya da bir tasarımdır ve aynısı yapılabilir ama kendiliğinden büyümez gelişmez, değişmez. Ağaç ise, derine indikçe yani alt birimlerine odaklandıkça karmaşıklığı artan oranda büyür. Kendini yeniler, gelişir,değişir; organik döngünün doğal bir parçasıdır. İnsanın zihinsel işlevleri ile ve de tasarımları ile hiçbir alakası yoktur. Saatler, mobilyalar vs. benzer çarklardan ve geometrik biçimlerden oluşur insan tasarımıdır. (doğada kare,üçgen gibi keskin şekiller de yoktur bunlar da insan tasarımı olan çok basite indirgenmiş kesitlerdir .) Ya da insanın diğer aletleri.

İnsan beyni doğada oluşmuş diyorsunuz eyvallah bu doğru bak ne güzel. Sonra onun tasarımı da doğadır diyorsunuz. Evet ama kendisiyle sınırlı bu. Sonra da lafı doğanın da yok tan var edilmiş bir tasarım olması gerektiğine getiriyorsunuz. Böyle kısır bir mantığa ne diyeyim ben? Tabii ki ne alaka derim. Niye gene herşey insan oluverdi birden? Önce insan varmış, beyin birdenbire hoop diye oluşmuş gibi aklı doğadan önce onunla alakasızmış gibi ayrık bir şey olarak var ilan edip; insan zihniyle düşünülmüş bu türden bir tasarım fikrini bütün evrene mal etmek farazidir, hayalgücüne uydurulmuştur o nedenle de mantıksızlıktır.

Eğer her şeyi doğa olarak nitelendirirsek, o doğa olmaz.
Robotlar doğanın parçası değildir, makinelerde. Bu düşünce bilimin içinde bile yaratıcıya ulaşmakla o kadar kafayı bozmuş ki mantık bile onu hiç ilgilendirmiyor. İnsan doğayı tam taklit edemeyen bir zihin iken kendi benzerini sonsuzla çarpıp sonsuz yetkinleştirince bütün sonsuz varolouşu da oldu bittiye getirip doğayı çözdük tamam diyor. Onu da yaratıcı tasarlamış ispat da ettik inanmayan görmeyen de salaktır gibisinden bir tutum içinde kendi kısırdöngüsünü her yerde de dayatmayı ihmal etmiyor. Üstelik bu mantık her açıdan çürük matematiği de yanlış.

İyi o zaman bir robot yapalım o da desin herşeyi 1 ve 0 yaratmıştır. O da doğanın parçası nasolsa onu bizim yapmış olmamız birşey değiştirmez beynimiz doğalmış madem. Yaratılışçılar sebeb sonuçilişkilerine hiç aldırmıyor, sanki böyle bir şey varmış görülmüş gibi yoktan evrenler yaratıyorlar. Bunu iddia ederken,mimar yaratıcının malzemeyi nereden temin etmiş olabileceği ya da evrenin dışında ne vardı ya da yaratılmadan önce ne vardı sorularını da geçiştiriyorlar.

Not: Bir önceki mesajımda da belirttiğim gibi yaftalayıcı yaklaşımlarda bulunmayınız ve ben söyledikten sonra benim sözümden hareketle yine aynı şeyi yapmayınız. Bugüne dek bana saldırmayan birine durduk yerde aşağılama veya hakarette bulunmadım çamur atmaya başlamayın hemen böyle söylediklerim hoşunuza gitmeyince. Fazla kibarlık budalalığından hoşlanmam gerek de duymam, karşımdaki insan 2x2=22 derse buna da fikir olarak bakmam. İnsandan bahsediliyor gene onun ölümsüz haline kafayı takıyor, ölümsüz varlık doğayı yaratmış deniyor. Her şeye din ve inançlar açısından bakmak isteniyor. Felsefe bu değildir inat etmek anlamı taşımaz. Kavramları karıştırıp çorba eder işinize geldiği gibi kullanırsanız pek tabii ki ne alaka denilir.Doğa,insan,tasarım nedir önce bunları ayırın birbirinden.
arkadaşı baya yormuşsunuz anlaşılan,eğer bunları da tıpkı senin dediğin gibi yaftalanmış söz ya da çamur atma olarak algılamazsanız bir iki söz söylemek gerekir bu noktada.
-bir konu hakkında mantıklı ve veya doğru olan durumun kişiler tarafından o olduğuna inanuldığı için farklı anlatımları birbirine tezat olarak algılamak mümkündür,aslında mevzu bahis edilen konu her farklı kişi tarafından farklı cümlelerle aynı amacı dövmektedir.insan sadece düşüncesinde olanları anlatabilir ,bu sizin deyiminizle evrimleşerek doğanın getirdiği sürecin en son halidir.fakat her söz ve her düşünce muhakkak bir başlangıç noktasına bağlanmak durumundadır.şimdiki zaman olarak bakıldığında hiç bağlantı kurmak istemeyen ve her maddeye materyal bir ikna edicilik uslubuyla veya bilgisiyle açıklama getirebilmek bir konunun doğruluğunu oartaya koymaz.Hakikatte ''DOÐRU'' kavramı bir konu hakkında kabul edilebilecek bir dizi materyal ve maddesel ispat demekten öte olmalıdır.Şöyle ki:25 yaşında bir insan düşünelim aslında o insan 25 yıllık bir depolanma merkezinin (düşünce ve bilgi olarak) yaşndığı bir maddedir.asıl onu o yapan 25 yıllık onda birikmiş olanlardır.ilk bakış olarak bakıldığında o kişiye görüntüsü itibarı ile o deriz fakat hakikatte onun aslı yani onun hakkında ''doğru'' değerlendirme onun içinde depolanmış olanlardan ibarettir.
-esas konu olarak aklıma takılan aslında şurası;
her şey muhakkak bir başlangıç noktasına,bir daha iyi bilene,bir daha üstün olana bağlanmak isteniyor diyorsunuz ve bunun i,smine din,yaratıcı olarak isim koyduğumuzu söylüyor sunuz.Bir açıklama yaparken konuyu muhakkak bu noktaya bağlamaya çalışıyorsunuz diyorsun.BU noktada kendi varış nokanıza göre değerlendirme yapıp kendi düşüncelerinize göre var ettiğiniz ya da edindiğiniz doğruların bizim bağlantı yaptığımız noktadan daha doğru olduğunu muı idda ediyor sunuz ben de bunu anlamış değilim.kuşkusuz bir konunun birden farklı hatta milyarlanca değerlendirmesi vardır.bu değerlendirme kinin kendi düşüncelerinde kendisine ispat ettiği ölçüddedir.Hayat ne demektir?formül çok basittir aslşında.Bir insan sadece tek müdahale alanına ve tek bir zaman dilimine hakimdir.şimdiki zaman.formül ise :geçmiş zaman+şimdiki zaman=gelecek zaman.bu formülde elimizdeki done geçmiş zaman ve şimdiki zaman.bir formülde maksad edilen her zaman sonuca ulaşmaktır.bu denklemi yerine koyduğumuzda artık olayı manevi bir noktaya yani inanca dayandırmak zorunluluğunu hissetmeye başlıyoruz.hadise hakkında edinilen doneler+hadise ile ilgili çalışmalar=hedef,maksat.bu yaşantımızın her anında uyguladığımız bir formül aslında.yürürken dahi beyin otomatik olarak bu hesaplamayı yapar birsonraki adım için.
-yani sonuç olarak hiçbir olgu maksatsız olamaz.genelleme yaparak bakmaya çalışalım ve sonuç olarak açıklayalım ve bir bakalım;bir inanç ve manevi değerler uğrunda maksad edinilip yaşanan bir hayat mı daha maksatlı ve beklentilidir,yoksa bilinmeyenli denklem içerisinde atmasyon sonuçlar arayarak bi ilgisiz sonuçlar bulmaya çalışmak mı daha maksatlıdır.
sonuçta her söz bir yaratıcı olduğunu ispat etmek için herşeyin var edildiğini ortaya çıkaracaktır.
 

Geri
Üst