"seni diğerlerinden farksız yapmak için gece gündüz bütün gücüyle çalışan bir yerde;kendin olabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir"
ve bence sadece bu savaşı verebilenler gerçek bir hayat yaşamıştır
"seni diğerlerinden farksız yapmak için gece gündüz bütün gücüyle çalışan bir yerde;kendin olabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir"
Gutemensch demiş ki:Nedir bu kişilik yada karaktere sahip olma.Kendimizi sığdırdığımız ve sınırladığımız davranış kalıpları değilmi?Kişilikli veya karakterli olmak hep olumlu sayılıyor niye?Kendi belirlediğim yada çevremdekilerin tepkilerine göre çizdiğim şey beni ne kadar özgür kılar?Hepten kişiliğimizin egemenliği altına girmiş olmazmıyız.?
Kount kimse kişiliğini oluşturamaz veya şekillendiremez. Kişilikte genlerin, ailenin ve toplumun etkisi vardır sadece. Yazdıkların bilimle çelişiyor. Eroika'nın mesajını okumalısın.Kount demiş ki:Gutemensch demiş ki:Nedir bu kişilik yada karaktere sahip olma.Kendimizi sığdırdığımız ve sınırladığımız davranış kalıpları değilmi?Kişilikli veya karakterli olmak hep olumlu sayılıyor niye?Kendi belirlediğim yada çevremdekilerin tepkilerine göre çizdiğim şey beni ne kadar özgür kılar?Hepten kişiliğimizin egemenliği altına girmiş olmazmıyız.?
Bakalım... Çoğunluğa göre "karakter sahibi olmak", "yetişkin olmak", veya "ağır abi olmak" ile eşdeğer. Ama bu aslında bazı teorilerin kendisinden saçma.
BENCE kişilik, ne tamamen çevre tarafından belirlenir; ne tamamen bizim tarafımızdan. Biz, onu şekillendiririz, ama toplumun bağlayıcılığı hepimizin üzerinde çok büyük bir etki yaratır. Toplumca kabul gören şeylerin bize empoze edildiği bir gerçek; çocukluktan beri. Ondan sonra biz kendi kişiliğimizi, hem toplumun bize öğrettiği şeylerle, bize çizdiği sınırlarla yaratırız; bir taraftan da yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz bize yardım eder.
Kişiliğin egemenliği altına girmeye gelince. Böyle bir şey bence söz konusu bile olamaz; çünkü "egemenliği altına girmek" zaten bizim yaptığımız şey. Kişilik belirlediğimizde, otomatik olarak bir boyunduruk altındayız; yapabileceğimiz, söyleyebileceğimiz şeyleri kısıtlıyoruz.
peki bu duruma gore fiziksel isgencenin disinda psikolojik iskence de vardir diyebilir misiyiz?İlkel insan da görünmeyen bütün psikolojik rahatsızlıklar uygarlık insanında vardır. Uygarlığa gelinmesnin nedeni ise nvmba5'in sorguladığı "peki çocukluktan sonra gelişemezmi?" olgunun cevabıdır. Elbette gelişir ama hastalıklı bir bünye üzerine kurulur. Bilincin işlevi budur işte.
...
Ancak genel toplumlara bakıldığında, bu hastalıklı özün üstüne bilinç öğelerinden ziyade, kişiliği baskı altında tutan başka şeyler eklenir. Öğrenğin 30 yaşında işkenceye maaruz kalan biri bunun izlerini kişiliğinin ta derinliklerine kadar yaşayacaktır. Olumsuz travmalar, olumsuz bir kişilik özünü tekrar tyekrar harekete geçirir, ama olumlu bilinçlenme, olumsuz kişilik özünü yadsıyacak kadar güçlü olamaz. Bunun için toplunmsal yapının, bu sağlıksız kişilik özünü destekler nitelikte olmaması gerekir. Ne yazık ki bunun tam tersidir.
grinder ;grinder demiş ki:Kount kimse kişiliğini oluşturamaz veya şekillendiremez. Kişilikte genlerin, ailenin ve toplumun etkisi vardır sadece. Yazdıkların bilimle çelişiyor. Eroika'nın mesajını okumalısın.Kount demiş ki:Gutemensch demiş ki:Nedir bu kişilik yada karaktere sahip olma.Kendimizi sığdırdığımız ve sınırladığımız davranış kalıpları değilmi?Kişilikli veya karakterli olmak hep olumlu sayılıyor niye?Kendi belirlediğim yada çevremdekilerin tepkilerine göre çizdiğim şey beni ne kadar özgür kılar?Hepten kişiliğimizin egemenliği altına girmiş olmazmıyız.?
Bakalım... Çoğunluğa göre "karakter sahibi olmak", "yetişkin olmak", veya "ağır abi olmak" ile eşdeğer. Ama bu aslında bazı teorilerin kendisinden saçma.
BENCE kişilik, ne tamamen çevre tarafından belirlenir; ne tamamen bizim tarafımızdan. Biz, onu şekillendiririz, ama toplumun bağlayıcılığı hepimizin üzerinde çok büyük bir etki yaratır. Toplumca kabul gören şeylerin bize empoze edildiği bir gerçek; çocukluktan beri. Ondan sonra biz kendi kişiliğimizi, hem toplumun bize öğrettiği şeylerle, bize çizdiği sınırlarla yaratırız; bir taraftan da yaşadıklarımız, öğrendiklerimiz bize yardım eder.
Kişiliğin egemenliği altına girmeye gelince. Böyle bir şey bence söz konusu bile olamaz; çünkü "egemenliği altına girmek" zaten bizim yaptığımız şey. Kişilik belirlediğimizde, otomatik olarak bir boyunduruk altındayız; yapabileceğimiz, söyleyebileceğimiz şeyleri kısıtlıyoruz.
kosovian demiş ki:"seni diğerlerinden farksız yapmak için gece gündüz bütün gücüyle çalışan bir yerde;kendin olabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir"
ve bence sadece bu savaşı verebilenler gerçek bir hayat yaşamıştır
Toplumun belirlediği iyi ya da kötü kavramları varoluşçu biri için hiç bir anlam teşkil etmez. Varoluşçu, kendi hal ve hareketlerini kendisinin mantığıyla kavradığı; aldığı duygulanım , etkileşim vs.lerden geçerli dışavurumlar gösterir. Onun için iyi ya da kötü yoktur. Olayların verdiği etkilenimler ve belirlemeler vardır. Bunlar rölatif alanda yer alırlar. Kişi özgür istenci doğrultusunda seçer...grinder demiş ki:Haklısın ama toplum iyiyi ve kötüyü, ahlak kurallarını belirlediği için kişiyi etkiler. Yaşadığın toplumda dışlanmamak için uyum sağlamaya çalışırsın. Bir şekilde beynine bazı şeyleri işler.
grinder demiş ki:Haklısın ama toplum iyiyi ve kötüyü, ahlak kurallarını belirlediği için kişiyi etkiler. Yaşadığın toplumda dışlanmamak için uyum sağlamaya çalışırsın. Bir şekilde beynine bazı şeyleri işler.
O da sizin ailenizle ilgili bir şey. Aileniz size düşünce ve davranış özgürlüğü veriyorsa, baskı yapmıyorsa, toplum gibi beynine bazı şeyleri işlemeye çalışmıyorsa etkilenmez._PRaXiS_ demiş ki:Toplumun belirlediği iyi ya da kötü kavramları varoluşçu biri için hiç bir anlam teşkil etmez. Varoluşçu, kendi hal ve hareketlerini kendisinin mantığıyla kavradığı; aldığı duygulanım , etkileşim vs.lerden geçerli dışavurumlar gösterir. Onun için iyi ya da kötü yoktur. Olayların verdiği etkilenimler ve belirlemeler vardır. Bunlar rölatif alanda yer alırlar. Kişi özgür istenci doğrultusunda seçer...grinder demiş ki:Haklısın ama toplum iyiyi ve kötüyü, ahlak kurallarını belirlediği için kişiyi etkiler. Yaşadığın toplumda dışlanmamak için uyum sağlamaya çalışırsın. Bir şekilde beynine bazı şeyleri işler.
Yani evrim teorisi yaratılışı reddediyor diye öğreti haline getirilmemeli mi? Senin düşüncene göre de bilim kısıtlanmalı o zaman. Tanrının varlığına ters düşüyor diye Maddenin Korunumu Kanunu'nu da mı kabul etmeyelim yani? Kanunun diğer anlamı da gerçektir bilime göre.insect demiş ki:bazen bilim de kisitlayici olmaz mi?
yani kavramlari belirli sinirlar altinda tutmaz mi?
Tanri'nin varligini reddedip bilimsel oldugunu iddia ettigi insanin evrimlesmesi gibi,yani dini de bilimsel bir zemin altinda insanlara sunmasi,iste dogru budur deyip eksik zeminde tartismali olan bir konuyu topluma ve cocuklara ogreti haline getirmesi.
bilimsel olmak aklin alabildigini(akla uygun) konusmak bilmek ve dogru oldugunu saymak ise biz bir yanilgi icinde olamaz miyiz?yani bilimsel olmak yanilgi ihtimali olan dogrulari baz almak degil midir?
aynştayn dememis miydi? beynimizin kapasitesinin cok altinda kullanildigini?
bu bizim ogretisel iskencelerle koreltilmis birer beyine sahip oldugumuz ihtiamalini gostermez mi?
yani bu durumda kisilik ya da karakter dedigimiz her ne sekilde olur ise olsun tamamen icinde yasadigimiz toplumun bize kazandirdiklari ile sekillenmis sinirli bir olusumdur(!)