Müzik Kulağı Dediğimiz Şey Tam Olarak Nedir?

"Müzik kulağı" tam olarak tanımlanmış bir şey değildir. O nedenle tam olarak varlığı veya yokluğundan bahsetmek de biraz tuhaftır.
Bu işten GERÇEKTEN anlayan kişiler, "hiç kulağı olmayan" kişilerin (İngilizce'de "ton deaf", yani "ton sağırı" deniyor...) aslında çok nadir olduğunu belirtiyorlar.
Bahsettiğimiz kişiler SAATLERCE piyanodan aynı sesi alıp, yine de bir türlü bu sesi veremeyen kişilermiş... Ama pek çok insanda durum böyle değil.

Fakat işin kolayına kaçan müzik hocaları (özellikle de konservatuar sınavları vs gibi şeylerde...) insanları "müzik kulağın yok" diye etiketlliyorlar.
Siz siz olun, böyle saçmalıklara sakın inanmayın. Benim çalıştığım bir vokal koçu vardı mesela, adam başkalarının "hiç kulağı yok" diyeceği türde bir öğrencisini 1 sene içerisinde şarkı söylemeye başlatmıştı !
Ama insanlar hazıra konmak ve kulağı zaten iyi durumda olanları eğitmek istiyor. "Müzik kulağın yok" hikayesinin aslı budur ne yazık ki.
Bazı insanların kulağı doğuştan çok iyi olabilir. Ama pek çoğumuzun kulağı vasattır, kulağı BESLEDİKÇE gelişir. "Olmazsa olmaz mı ?" filan gibi sorulara da hiç gerek yok, lütfen moralinizi bozmayın. Çala çala, söyleye söyleye kulak gelişiyor. Hevesli olmanız yeterli.
 
Barrios'a katılıyorum. Zaten biraz eskimeye yüz tutmuş birşey, genelde gençlerden değilde velilerinden bunu soru olarak alıyorum.

Müzik dinlemekle çalmak/söylemek arasındaki düşünme farkına herkes hemen adapte olamayabiliyor ve bu çok normal. Bazı öğretmenler ise burunlarından kıl aldırmadan hemen kesip atabiliyor, sadece öğrencinin geç açılabilmesi olmayabilir durum belki öğretmeni ona özel/uygun şekilde anlatmıyor da olabilir...
 
Enteresan bir başlık. Müziğe ilk adımları atmaya başladığımda aklımın bir kenarında duran birşeydi bu konu. Yahu ne oluyor da oluyor, birşeyler çalıyoruz veya çalamıyoruz ? Yapabildiğimde de yapamadığımda olan neydi tam olarak içimde bir yerde bu dönüyordu. Sonra aradan yıllar geçip de bir ara geriye dönüp baktığımda şunu farkettim, gitara, davula ve vokale aynı anda başlamıştım hemen hemen, ama öncesinde zerre bir şey görmemiş, canlı müzik yapan birine rastlamamış ( gördüğüm ilk konser kendi konserimdi ), bir kitap, video, yutup, şu bu yokken sadece durmadan dinlediğim kasetlerim vardı ( 90'ların başı yokluk yılları şimdiyi düşününce ). Ama elime ilk gitarı alıp da tutuş alışmasını geçmeye başlar başlamaz sesleri düzgün basıyormuşum, nispeten tabi abartacak birşey yok da eski kaset kayıtlarımı dinlerken buna şaşırdım ( sürekli kayıt yapmanın faydaları 🙂 ). Anladım ki gitardaki sesler kafama görece oturmuştu, kafamdakini çalıyormuşum meğer. Bir izi takip ediyor gibi. O iz ne kadar derinse o kadar iyi kulak gibi bir denklik var. Bugün artık çoğu kez eğer kafamdakini duyabiliyorsam gitarımı tunersız komaya kaçmadan akortlayabiliyorum. Geçmişte o kadar iyi değildim bunu biliyorum, detone olmazdım pek şarkı söylerken ama sesleri bu denli duyar halde değildim. Bu çok kişide oluyordur mutlaka. Doğuştan müziği ayırt edememek ender bir şey gibi gelmeye başladı bana doğrusu. Doğuştan süper duyanlar da vardır illaki.

Kulağı geliştirecek bir şey; çaldığını söylemek, söylediğini çalmak. Bu armoni olur, line olur he ikisi de çok iyidir. Bir de çalarken başka şey söylerken başka şey söylemek tabi aynı konsept ve armoni içinde aynı anda yapmak, cazın ilk ilk yıllarında aynı anda farklı solo line çalan üflemeliler gibi, bu da eğlenceli biraz kafa zonklatıcı olsa da, hepsini de tavsiye ederim.
 
Son düzenleme:
kulağı olmak arkadaşların dediği gibi eskimeye yüz tutmuş bir durum. Hele günümüzde.
Lakin şöyle bir gerçek var ki, bazı insanların, müziksel duyumlara daha hassas oldukları gerçeği.
Örnek verelim. Bazı insanların durum ve olaylara ekstra bir yeteneği olduğu gerçeği de var. Ben 4 sene sıkı çalışsam da, elektronik konusunda benden daha az bilgi sahibi arkadaşım kadar iyi bir elektronik devre yapamıyorum mesela. Yatkınlık denilen olay var.
Ama artık insanlar müzikle iç içe. Zamanında bir insanın telefonunda 30 tane şarkı varken, şimdi binlerce şarkı olabiliyor. Kulaklıklar gelişti, ses sistemleri gelişti. Aslında bu ufacık gelişme bile, insanların müzik duyumu olarak adlandırdığımız olayı ilerletiyor. Teknolojinin gereği bu.
Düşünelim ortaçağdayız. Değil müzik aleti kullanmak, müzik dinlemek bile o zamanın belli başlı elit zümrelerinde olabiliyordu. Bu elit zümreler, toplumda "yetenekli" olarak adlandırılıyor, normal insanlardan daha iyi müzik kulağı( sözgelimi) olduğuna inanılıyordu.
artan imkanlar teknoloji vs gibi durumlar, insanın müzik hassaslığı denilen olayı arttırdı. Keza artık, insanlar durum ve şartların imkansızlığından dolayı mağdur değiller. İsteyen, enstürman alabilecek bir konumda. Bu durumda "müzik kulağı" denilen yargıyı kırmakta. Ve gün geçtikçe bu durum görülmekte.
Ama tabi ki, bu konuda da bazı insanların bazı avantajlı insanlar olduğu açık. Fakat bu avantaj, hayatın her anında farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Örnek verirsek resim çizme yeteneği gibi.
 
Ben genelde duyduğu sesi hemen çıkaramayan ya da bir enstrumanda çalamayanlar için kullanırım bu terimi. Ben sadece amatör müzisyenim ama bu konuda yeteneğe inanan biriyim. Yani çalışma illa ki olması gereken birşey, ama doğuştan yetenek yoksa da bir yere kadar derim. Dediğim gibi eğitmen vs değilim, hatalı birşey söylüyorsam kusura bakmayın ama yeteneği (daha doğrusu müzik kulağı) olmadığını gördüğüm kişilere "sen güzel söylüyorsun, çalışmaya devam" diyen hocalar da, bunun sonuçlarını da gördüm 🙂
 
Bu sene güzel sanatlar sınavında 186 kişinin içinden 160. olduğum için ciddi ciddi bu aralar bende olmadığını düşündüğüm durum.Takipteyim.
 
Yillarca aile fertleri tarafindan bizde muzik kulagi yoktur diye yetistirildim.. 33 yasimda ciddi olarak bas gitarla ilgilenmeye basladim, sonra sunu farkettim ki hepsi kas hafizasindan ibaretmis. İnsan once kendi duvarlarini yikmaya calismali... cok az kisinin kulagi o kadar kösnül aslinda.. ayni sey resim heykel vs icin de geçerli sanki. Tabii yaraticilik orijinallik gibi durumlar farkli bir boyut
 
İngilizcesi "Perfect Pitch". Bu dünyaya bütün notalar tanımlı olarak gelen arkadaşlardır 😀. Bir de "half pitch" var, bu arkadaşlar genellikle enstrüman çalarlar, kullandıkları enstrümanlar da referans sesine ihtiyaç duyarlar, kafalarında perde ya da uzaklık ölçerek bu işi çözerler.

Ama " Perfect Pitch" dediğiniz zaman akan suların durması demektir, kesin orkestra şefi, çok mükemmel bir müzisyen olur bu arkadaş.

Bir örnek vereyim size, Michael Jackson. Nota okuma hakkında hiçççç mi hiçç bilgisi olmayan bu arkadaş,üstadımız, kralımız 😀, çıkan notayı algıladığı gibi hangi oktava ait olduğunu da direk belirleyebiliyor. Şimdi sol notasını buldun güzel ama bu G3'mü yoksa G4'mü bulmak biraz ince iş. Bununla kalmayıp kendi sesini kusursuz double edebiliyor, şu videoyu seyrederseniz bu sölediğimi daha iyi anlarsınız. Bu videoyu bir vocal coach yüklemiş başlık olarak ta şu son dönem autotune(otomatik nota düzeltme) şarkılardan ziyade, "autotune suz nasıl söylenir" diye atmış . En algılamadığım olay, kendi müzisyenlerini yönetmesi. Kafasındaki notanın atağını, gitaristin pena vuruşuna kadar tarif ediyor "This is it" filminde görmüşsünüzdür, daha eski videoları da var.
 
İngilizcesi "Perfect Pitch". Bu dünyaya bütün notalar tanımlı olarak gelen arkadaşlardır 😀. Bir de "half pitch" var, bu arkadaşlar genellikle enstrüman çalarlar, kullandıkları enstrümanlar da referans sesine ihtiyaç duyarlar, kafalarında perde ya da uzaklık ölçerek bu işi çözerler.

Ama " Perfect Pitch" dediğiniz zaman akan suların durması demektir, kesin orkestra şefi, çok mükemmel bir müzisyen olur bu arkadaş.

Bir örnek vereyim size, Michael Jackson. Nota okuma hakkında hiçççç mi hiçç bilgisi olmayan bu arkadaş,üstadımız, kralımız 😀, çıkan notayı algıladığı gibi hangi oktava ait olduğunu da direk belirleyebiliyor. Şimdi sol notasını buldun güzel ama bu G3'mü yoksa G4'mü bulmak biraz ince iş. Bununla kalmayıp kendi sesini kusursuz double edebiliyor, şu videoyu seyrederseniz bu sölediğimi daha iyi anlarsınız. Bu videoyu bir vocal coach yüklemiş başlık olarak ta şu son dönem autotune(otomatik nota düzeltme) şarkılardan ziyade, "autotune suz nasıl söylenir" diye atmış . En algılamadığım olay, kendi müzisyenlerini yönetmesi. Kafasındaki notanın atağını, gitaristin pena vuruşuna kadar tarif ediyor "This is it" filminde görmüşsünüzdür, daha eski videoları da var.

MJ bütün bireyleri müzisyen olan bir ailede annesi tarafından direk sahnenin ortasında doğrulmuş, örnek verdiğiniz videoya kadar en az 1.000 canlı performans sergilemiş, her gününün 24 saatinin uyku kısmını saymazsanız 15 saati müzikle geçmiştir. Aldığı derslerin, çocukluğundan beri çalıştığı üstatların haddi hesabı yoktur. "Doğuştan yetenekli olduğu için bu vasıflara sahip" demek doğru oldu mu şimdi ?
 
Son düzenleme:
Bu sene güzel sanatlar sınavında 186 kişinin içinden 160. olduğum için ciddi ciddi bu aralar bende olmadığını düşündüğüm durum.Takipteyim.
Hiç çalışmadan girdiğim sınavı ben de kazanamadım ama 1 yıl çalıştıktan sonra 3 okul kazandım. Diyeceğim şu ki iş çalışmaya bakar, müzikle ilgilenmeden önce benim de yeteneksiz olduğumu düşünürlerdi.
Sakın pes etme hocam, bol şans 🙂
 
Tersden de düşünebiliriz, yumurta-tavuk. Michael o denli iyi duymasa o kadar hoca niye çalışsın bir çocukla. Çok küçük yaşta başladı mesleğe. Şan çalışırken sesleri veremeyen bir çocuk olması ihtimal dışı orası kesin. Belki perfect duyum da vardır bilemiyorum. Kulak ana karnında şekilleniyor olabilir, ilk eğitim yeri. Klasik bestecilerin hayatını okuyunca sabit bir cümle gibi annelerinin de çok iyi şarkı söylediğinden bahseden cümleleri hatırlıyorum net bir şekilde. Soydan genetik yolla da gelen şeyler olabilir. Ben şahsen halk müziği ve klasik türk müziği repertuarı ezbere bilinen söylenen bir evde büyüdüm, bana yararı çoktur. Kimbilir Michael gibilere ne yararları vardır. Ayrıca bu perfect duyum işi de o kadar iyi olmayabiliyor. Ancak kendi gibi entonasyonu mükemmelen yerinde adamlara ihtiyaç duyarlar çalışırken, aksi taktirde çevreleri de kendi gibi değilse işleri zor.
 
Evet, mutlak kulak (perfect pitch) sahiplerinin hayatı zor da olabiliyor. Bu sanırım meseleyi nasıl yönettikleri ile ilgili. Akortsuz enstrümana tahammül edememe vs... gibi şeyler söz konusu olabiliyor.
"Relative pitch" ("göreceli kulak" diyelim ) çok daha önem verilen ve pratikte işe yarayan bir beceri. Uzun süre çalan insanların da kabaca geliştirdiği becerinin de temeli bu. Örneğin, tonunu bilmediğiniz bir parçanın üzerine çalacaksınız, enstrümanda bir nota çalıyorsunuz ve ardından zihniniz/kulağınız gitar üzerinde tona ait olan notaları size sunar hale geliyor. Üst düzeyde çalan müzisyenler o sırada çaldığı sesi referans aldığında artık aşağı-yukarı elini gitarın neresine atarsa atsın ne ses geleceğini kestirebiliyor. Elbette bunun için klavyenin mantığını da çalışıp çözmek, hatta klavyeyi kullanarak aralık çalışmak da önemli. Basçı Gary Willis'in bu sisteme dayalı bir kitabı da var hatta kulak eğitimi için.
Ciddi anlamda relative pitch geliştirenler benim anlattığım (kısmen sezgisel) duyumun çok ötesine gidebiliyor tabii. Tek bir referans notası duymak yetiyor bu gibi kişilere. Okullu müzisyenler ile çalarken hissettiğim en temel fark bu olmuştur, ben çaldığımı klavye üzerinde (şekil ve ses bağlantıları üzerinden) kavrayıp düşünebiliyorken adamlar nota olarak duyabiliyorlar.
 
Müzikal duyum gelişebiliyor tabi ama sınavdan geçemeyip çalışınca işleri halletmek ile gerçekten iyi duyuyor olmak farklı şeyler. Mozart tarihe geçmiştir bu konuda, detayı için kitap açıp bakmam lazım olay kabaca şöyleydi; bizim zibidi Mozart bir gün kiliseye gider orada yılın sanırım sadece o günü çalan/icra edilen ( veya belirli günler çalan ) ve kilise dışına da notası verilmeyen çok sesli dini bir eseri tek seferde dinleyip eve gidip tüm partisyonlarını yazmış ve müzik tarihine eseri kazandırmış. Bu artık son nokta dersek rahmetliye ayıp olmaz.

Müzikal hafıza yani duyduğunuz bir melodiyi bir seferde hafızaya almak ve orada orjinal çalındığı tonuyla tutabilmek, günler sonra hafızadan çalabilmek mesela günlük hayatta çok lazım oluyor. Ayrıca bir de hızlı/çabuk duymak var, misal 16'lık bir cümleyi hemen yakalamak, performans sırasında duyup cevaben solo yapabilmek, yine hızla alakalı olarak şarkıları yavaşlatmadan dinleyip transkript etmek, aynı anda farklı partileri ofsayta düşmeden duymak Mozart kadar olamayacaksa da.

Detone olmadan bir orkestrada şarkı söyleyebilmek, şarkıya doğru tempodan girmek ( tempo hatırlamak hafızadan geri çağırmak da zordur bu çok telaffuz edilmez ne hikmetse ) orkestrada detone olanın hangi telinde gevşeklik olduğunu duymak filan diye uzuyor pratikte, gerçek hayatta. Yoksa piyanodan alınan sesi doğrulamak oldukça steril ve klinik bir tespit. Ayrıca kas hafızasıyla alakası yok mevzunun, zira mesele duymak, klavyede bulmak değil. Gary willis'in kitabı evet vardı bende bir ara hacılayan olmadıysa, ,içeriği pek hatırlayamadım şimdi. Bir seri vardı perfect pitch eğitimyle ilgli, bir ara ona sarmıştım. Seslerin renkleri olduğundan filan bahsediyordu. Hakikaten bir şarkıyı Do'dan çalmakla misal Sol'den çalmak farklı şeyler kesinlikle ayrı dünyalar, farklı tınlıyorlar. Farklı tonlarda şarkı yazmak da beste yazıyorsanız çok iyidir. Bir dönem Beatles külliyatını incelemiştim, adamlar denemişler akıllarına geleni. Bir ara dinleyin albümlerini o da iyidir.

Gitarda hemen hergün scat yapmak, gitardan kök sesi verip diğer sesleri vokalle verip gitarla kontrol etmek, oktav atlayarak yapmak, inici-çıkıcı gibi oynamak, televizyonda ilk kez duyulan tahmin edilebilir bir melodiye 3-5-7-2-4-6 derecelerinden eşlik etmek. Otobüsde giderken kafanda ansızın beliren meloidyi hiç tekrar etmeden günler sonra şak diye çalmak, zira bazen aranan melodiler alakasız yerlerde geliyor. Kendi doğaçlama sololarını aynen hatırlamak, hafızadan mırıldanmak veya çalmak. Gitara yeni adım attığım sıralarda sanıyorum iki sene boyunca gitar çalanlara vokalle doğaçlama solo yapıyordum, sonra o sololardan bazılarını gitarda çalmaya devam etmiştim. Hala aklımda durur bir tanesi, bir şarkıya yapmıştım. Vokal doğaç deyince akıllara zarar Yıldız İbrahimova var tabi, bir kulak verin. Vokalle solo üretmek hem cümle üretimini ilerletiyor tavsiye de eder pek çok büyük müzisyen, hem de entonasyonu yerine oturtur. Tavsiye edilir, aç karna günde en az bir kez.
 
Son düzenleme:
MJ bütün bireyleri müzisyen olan bir ailede annesi tarafından direk sahnenin ortasında doğrulmuş, örnek verdiğiniz videoya kadar en az 1.000 canlı performans sergilemiş, her gününün 24 saatinin uyku kısmını saymazsanız 15 saati müzikle geçmiştir. Aldığı derslerin, çocukluğundan beri çalıştığı üstatların haddi hesabı yoktur. "Doğuştan yetenekli olduğu için bu vasıflara sahip" demek doğru oldu mu şimdi ?
11 yaşında James Brown'u eksik notasız olarak söylemesini dinleyelim o zaman 😀, burada verdiği herhangi bir konser yoktur, MOTOWN RECORDS- BERRY GORDY' e dinletiolar yani herhangi bir albüm bile çıkarmamış durumda, annesinin ağzında emzik varken annesinin anlattığı çamaşır makinesine dans etmesini de bulurum bi ara.
 
11 yaşında James Brown'u eksik notasız olarak söylemesini dinleyelim o zaman 😀, burada verdiği herhangi bir konser yoktur, MOTOWN RECORDS- BERRY GORDY' e dinletiolar yani herhangi bir albüm bile çıkarmamış durumda, annesinin ağzında emzik varken annesinin anlattığı çamaşır makinesine dans etmesini de bulurum bi ara.


Ciddi seviyede bilgi eksikliğiniz var. "burada verdiği herhangi bir konser yoktur, Herhangi bir albüm bile çıkarmamış durumda" derken 6 yaşında "Jackson5" grubuna katıldığını yüzlerce konser verdiğini ve ilk solo albümünden önce 7 albümde bulunduğunu bilmemeniz mümkündür. Sacece H. Metal dinlemenizden ya da next generation müzik dinlemenizden kaynaklanıyordur.
 
Son düzenleme:
"Jackson 5" Gary, Indiana'dan çıkmış bir gruptur. Amerikan Popüler Müzik'inin en ünlü Ailesi'dir. grup üyeleri Jackie Jackson, Tito Jackson, Jermaine Jackson, Marlon Jackson ve Michael Jackson'dır. grubun ilk sahne adları The Jackson Brothers idi. ilk üyeler ise Jackie, Jermanine ve Tito'dan oluşuyordu. daha sonra 1966 yılında gruba Michael ve Marlon'da girdiler ve daha sonra 1984 yılında gruptan ayrıldılar. grup Pop, R&B, Soul ve Disko tarzında müzikler yapıyordu. 1970'lerin en ünlü müzik gruplarındandır. 1969 yılında ilk albümleri Motown etiketiyle piyasaya çıktı."

Michael Jackson 29 ağustos 1958 doğumlu yukarıdaki alıntıyı da okursanız gruba katılması 6 değil 8 yaşında. Verdiği bu performans her yerde 69 diye idi fakat başlıkta 68 yazıyor Yani 10 yaşında.
Boşuna dememiştim Motown Records'un kurucusu Berry Gordy'e çalıolar ve yukarıdaki alıntıya da bakarsanız, ilk albüm 69'da motown etiketi ile çıkarılıyor bahsettiğim albüm "Diana Ross represents: The Jackson 5". Yani video daki performanstan etkilenen Berry Gordy albümlerini yapıyor. Tabi bana gelip ömrüm boyunca dinlediğim adamın "Off the wall'dan önce 7 tane albümü var falandan önce Berry Gordy kim bilmek lazım.
 
"
Michael Jackson 29 ağustos 1958 doğumlu yukarıdaki alıntıyı da okursanız gruba katılması 6 değil 8 yaşında. Verdiği bu performans her yerde 69 diye idi fakat başlıkta 68 yazıyor Yani 10 yaşında.
Boşuna dememiştim Motown Records'un kurucusu Berry Gordy'e çalıolar ve yukarıdaki alıntıya da bakarsanız, ilk albüm 69'da motown etiketi ile çıkarılıyor bahsettiğim albüm "Diana Ross represents: The Jackson 5". Yani video daki performanstan etkilenen Berry Gordy albümlerini yapıyor. Tabi bana gelip ömrüm boyunca dinlediğim adamın "Off the wall'dan önce 7 tane albümü var falandan önce Berry Gordy kim bilmek lazım.

- "Ömrünüz boyunca dinlediğiniz" MJ nin ilk solo albümü "Off the wall' değil. 1971: Got to Be There albümüdür. Eğer siz öyle biliyorsanız öncesinde 7 değil 18 albümde daha bulunmuş oluyor
- Alıntı yaptığınız Jackson5 vikipedia (türkçe )sayfasını biraz aşağı kaydırırsanız orada "Michael Jackson 1964-1984 Ana vokal " yazdığını görürsünüz doğum yılı 58 ise; 6 yaşından itibaren kariyeri başlamış elbette. J5 ilk albümü 69...
 
Son düzenleme:

Geri
Üst