Kalpten gelenler ve geçenler her zaman samimidir, saftır. Akıl, bilinçaltı..vs işin içine girdiğinde ise o safi düşünce tüm özelliğini yitirir.. Kişiye mahsus olan safi inançları karşı tarafa anlatmak gereksizdir. Böyle bir şeye girişmek ise zaten haybeyedir, boşadır... Çünkü karşı taraf bunu asla anlayamayacaktır, üstüne bir de bu safi düşüncenin bencil olduğunu da söyleyecektir... Bu yüzdendir işte, dinin/inancın, yani kalpten gelen şeylerin güzelliğine sadece hayran olunur.. (Ne güzel demiş Mevlana Celaleddin Rumi: Din anlatılmaz, ona sadece hayran olunur.)
İçinde yaşadığın; ruhunun ve kalbinin şahit olduğu, hatta beyninin bile şahit olduğu, kimilerine/hatta çoğu insana anlamsız gelen olayları kelimelere dökmek imkansızdır.. Sadece sen yaşarsın. Seni anlamaya çaba gösterenler bile seni tam olarak anlayamazlar. Aynı şeyleri yaşaması gerekir, ya da hidayete ermesi... Bir insanın içinde nasıl volkanlar kaynıyor, bunu sadece bilen ve yaşayan bilir... Çünkü kalpten gelen şey her zaman samimidir. Araya beyin, ego..vs girdiğinde bu samimilikten eser kalmaz...