Niye Enstrüman Çalıyorsunuz?

çoğu zaman yaratıcılığı ortaya çıkaran budur zaten... scale öğrenip şimdi ne egzersiz yapsam diye derde düşenler bence zihinlerini açıp bugün de teoriyi evde bırakıp şöyle bir jam edeyim deseler sorun kalmayacak
Dizileri filan kasanlara bravo diyorum da, şu parmak egzersizi muhabbeti beni benden alıyor.
Açılmak için 5-10 dk bir şeyler yapanı anlarım; ama parmak egzersizi denilen saçmalığı gitarı ÖĞRENME amacının merkezine koyan kafalara gitarı bırakmasını tavsiye ediyorum gerçekten.
JTC sağolsun, bu anlamda gerçek bir fabrika gibi. Sürekli olarak yeni bir "virtüöz" sunuluyor tüketime. Çaldıkları şeyler o denli karaktersiz ki, artık çoğunu JTC virtüözleri olarak toplamak mümkün. Her geçen gün çıkan yeni bir pop star hesabı...
Benim kuşağımın dinleyerek büyüdüğü Malmsteen, MacAlpine, Vinnie Moore, Greg Howe, Gilbert vs gibi adamlar da bu anlamda sorunluydu. Evet, onlar da shred çalıyordu ve o da bıktırıcı bir moda haline dönüşmüştü. Ama adamlar ALBÜM ve KONSER müzisyeniydi.
Bugünküler anca video çekiyor. O yüzden artık görsellik had safhada. Bu yüzden de içerik giderik daha saçma hale geliyor. Çünkü önemi yok.
 
kız tavlamak için çalmak ... 🙂
hiç şansı olmayan ümitsiz vakalar için abi gitar çal iş tamam diyerek zaten gitar çalamayacağını da bilerek oyalama gazıdır o 🙂
Hic ilgi yokken sadece manitasyon icin gitar calmak bos is de, gitar calmanin en buyuk "ek" motivasyonu, en azindan ilk baslarda, net olarak karsi cinsin (ya da hemcinsin artik orasi kisinin kendinde) ilgisini cekmek. Bu Anadolu asiklari icin bile boyledir. Biraz kesin yargilarla konustum ama aksini ben gormedim.
 
Anadolu aşıkları veya genelleyelim çalan söyleyen tüm ozanların bir derdi vardı... dert derken problem anlamında değil... söyleyecek sözü, anlatacak fikri, paylaşacak duyguları vs... iki kıza şov yapacam diye Akdeniz akşamları tıngırdatan apaçilerle karşılaştırmayalaım ama haklısın en dipteki motivasyon bu olabilir, insan doğası sonuçta 🙂
 
Anadolu aşıkları veya genelleyelim çalan söyleyen tüm ozanların bir derdi vardı... dert derken problem anlamında değil... söyleyecek sözü, anlatacak fikri, paylaşacak duyguları vs... iki kıza şov yapacam diye Akdeniz akşamları tıngırdatan apaçilerle karşılaştırmayalaım ama haklısın en dipteki motivasyon bu olabilir, insan doğası sonuçta 🙂
Aynen bunu demek istedim. Ama o durtuyu cok hafife almayalim 😉
 
Enstrümanı başarılı bir şekilde çalmak insana değer katar, fiziksel ve zihinsel gelişimi sağlar. Daha çok vizyon sahibi olmanın kapısını açar, o kapıdan girersin girmezsin senin bileceğin iş. Gitarla ilgilendiğinde, müzik teorisinden tut, gitarın yapısına, kullanacağın ekipmanların yapısına, kullanacağın kayıt programına, bilgisayar bileşenlerine kadar bir çok detay senin bilgi dağarcığını arttıracak ve zamanını bunları öğrenmeye harcayacaksın. Para kazanmaya başlayıp daha kaliteli bir gitara geçtiğinde onu çalmak için otomatik olarak daha çok motive olacaksın. Elime para geçtiğinde ben zaten kumarda harcarım, uyuşturucuya harcarım, gitarı napayım diyorsan zaten gitarını şimdi kır at.
Petrucci gibi çalmak zorunda da değilsin, ayrıca çalamayacaksın. Bundan emin olabilirsin. Yani bir takım teknikleri onun gibi icra edebilirsin ama onun yaptığı müziği yapamayacaksın.
Enstrüman çalmanın değersiz görüldüğü bir çevrede isen, yalnız yaşamak pahasına hemen o çevreden uzaklaşmanı tavsiye ederim. Muhtemelen o çevre nargile kafelerde sabah akşam oturup havalı, delikanlı olduğunu düşünen tiplerle veya gold diggerlarla dolu olacaktır.
Müzik yapmak, sahneye çıkmak için yaşınız henüz erken. Bu yaşta zaten vokal yapacak kişinin sesi henüz oturmamıştır ve iyi bir vokal eğitimi yoktur. Sen kişisel müzik gelişimini ilerlet, dinlediğin, sevdiğin şarkıyı çalmaya çalış, Türkiyede rock ve metal müziğe verilen değer ortada, Koskoca istanbulda grup kurduktan sonra Sahneye çıkmak için sadece 2 tane mekan var.
Burda önemli olan Hayatı nasıl değerledirdiğin konusudur. Muhtemelen 70-80 senelik hayatta seni mutlu edecek anlar nedir, neydedir? Müzik mi, full time ibadet mi, Playstation mu, Futbol mu ? Matematik problemleri çözmek mi ?Akademik kariyer için dünyaya srtını dönmek mi? Dizi seyretmek mi ? Drone uçurmak mı ? Dünya seyahatleri mi ? nedir yani ?
 
Son düzenleme:
öncelikle müzik keyifli bir iş, alıp satmaktan tut da bir enstrümanı karşına koyup izlemek bile keyif benim için.
iyi çalsan da çalmasan da işin teorisi egzersizi vs insanın beynini dinç tutuyor.
öğrendiğin, anladığın bir konunun verdiği başarma hazzını anlatmaya bile gerek yok.
 
İlkokul 1. sınıftan beridir müzik ile iç içeyim, ailem hiç bir zaman çok zengin olmadı. İlkokul 1 bitince karne hediyesi bi org aldılar bana ve o org ile başladım, 31-32 sene olmuş, o org hala çalışır durumda ve çocuğumu aynı org ile piyano kursuna yolluyorum. Müziğe her çocuk gibi gürültü yapmayı sevdiğim için başladım. Daha sonra devam etme sebebim ise, maddi durum iyi olmayınca öyle her yere gezmeye veya sürekli bi oyuncak almaya gitme lüksün olmuyor. Ama elindeki ile istediğin kadar yeni şarkı çıkarıp çalabilirsin, bedava 🙂 sonrasında 5 milyon tl harçlık biriktirmiştim (1997'de yaklaşık bir bağlama'nın 50 milyon olduğu zamanlar) bu paraya telli bir enstrüman alma hayali kurarken rus pazarında aşırı dandik bir Cura görmüştüm. 7 milyon tl fiyatı vardı ve pazarlık yaparak 5 milyona almıştım. Para pul olmayınca kursa gitme şansım da yoktu, deneye deneye ufak tefek bişeyler çaldım. Bu çabama dedem karşılık verdi ve bana uzun saplı bir bağlama aldı. Belediye konservatuarına hatır gönül 2 ay gitmem için anlaştılar, ben ilk derste kovuldum, çünkü oraya gidenlere göre epey ileri düzeydeymişim. Sebebe bak..... Neyse bu durum beni yıldırmadı ama bağlama çalarak çok da sevdiğim şarkıları seslendiremiyordum. O sıralar dedem hacca giderken (meğer para bize yokmuş, hacca gidecek para varmış) dedim ki, "sen arabistandan saçma sapan bir sürü hediye alır gelirsin şimdi, bana bi 50 milyon ver, ben gitar almak istiyorum". Hiç bir umudum yokken o para bana verildi ve gittim alıp alabileceğim en ucuz en dandik gitarı aldım. Kimse elimden tutmadı, gel bakalım, iyisini alalım demedi. Ben ulaşabileceğim fiyattaki ürünleri kovalıyordum çünkü para en büyük kriterdi. Sonra aynı zamanda gitar alan bir arkadaşıma 3 ay kurs hediye etmişler, o kursa giderdi, gelince bana gösterirdi öğrendiklerini, ben onun ders notlarına çalışırdım. Am-E-Dm diye başladık, Dm biraz zor gelmişti parmakları ayırmak gerektiği için. Sonra G diye bişey gördüm "o ney laaa, o nasıl basılcak" dediğimi hatırlıyorum... Taaaa ki F ve bare türevlerini öğrenene kadar. Dedim bu iş buraya kadarmış, ben bunu yapamam. Sonra bi baktım bizim arkadaş yapıyor. Dedim belli ki zamana ihtiyaç var. Sonra o notları 2-3 kere baştan tekrar ettim ve dinlediğim şarkılardaki ritimleri kendi kafamda kurarak farklı farklı ritimler uydurmaya çabaladım. 3 sene klasik gitar ile debelendikten sonra, üniversite hazırlıkta dershanede seviye tespit sınavı yapıldı ve Samsun İl 3.sü olmuştum, haliyle %75 indirim kazanmıştım. O gün benim için müzikte bir dönüm noktasıydı ve babama dedim ki "sen dershane için para biriktiriyordun, seni bu yükten kurtarıyorum, karşılığında kurtardığım paranın bir kısmıyla bas gitar almanı istiyorum" ve babam da sağolsun her zaman beni müzik konusunda yüreklendirirdi, itiraz etmedi ve bir bass gitar aldık. O gün başka şeyler de isteyebilirdim ama kimseye bağımlı olmadan ve masraf yaratmadan kendi halimde sonsuz eğlenceyi yakalayabileceğim şeyin müzik olduğunu düşünmüştüm. Sonrasında o bass gitarı satıp bir elektro gitar aldım, sonra üniversitede öğrenmek isteyen arkadaşlarıma ders de vererek, sahneye de çıkarak para biriktirip kendime setup kurdum. Hala da 5 kuruş para harcamadan gitmenin derdindeydim. Şanslıyım ki 2005te youtube coştu ve gitar derslerini youtube'dan bulup uygulamaya başladım. Achokarlos vardı o zamanlar, pantera hayranı, hayvani çalan bir gardaşımızdı, brezilyalıydı galiba, onun videoları çok işimi gördü. Üniversite bittikten sonra 3-4 yıl çalıştım ve müziğe aktif olarak vakit ayıramadım, biraz kendi halimde yatak odası gitaristliği yaptım. Sonra evlendim ve evlendikten sonra eşimle ilk konuştuğum konu, "yıllar boyu bu işe para harcamadan yaptım ama kendime bir sözüm var, bu işi beni mutlu edecek şekilde, içimde kalmadan yapmak istiyorum" dedim. O da anlayışla karşıladı ve adam gibi bir amfi aldım, sonrasında da (gitara başladıktan yaklaşık 15 yıl sonra) ilk kez gitar dersi aldım. İlk önce Sevda Cenap And vakfında Güneş Apaydın'dan 3 ay, sonra da, site de kullanıcısı var mıdır bilmiyorum ama "Alp Özgirgin" ile Ankara Senkop Müzik'te 6 ay geçirdik beraber. Sürekli kendime kızardım olmuyor yapamıyorum diye, o da bana hep derdi ki keşke senin gibi 2-3 tane daha öğrencim olsa ben de öğretmekten zevk alırdım derdi. Sonra farkettim ki yaşımız ilerledikçe insanlar hobilerini terk ediyorlar veya vakit ayırmayıp gerilemeye başlıyorlar. Tam ben de o viraja girmiştim ve "ekipmanı artık satsam iyi olacak galiba" diye düşünürken eskilerden bir arkadaşımın dürtmesiyle tekrar grup kurup çalışmaya başladık ve 1 yıldan fazla bir zamandır "Orta Yaş Krizi" ile Ankara'da sahne alıyoruz ve Türkçe Rock vb. bir repertuvarımız var. Belki tam hayal ettiğim bir tarz değil, belki çoluğa çocuğa karışınca biraz yorucu oluyor ama devam etmekte kararlıyım. Buraya kadar üşenmeyip okuyan tüm dostlara sevgilerimi gönderiyorum, gelelim neden müziğe devam ettiğime veya enstrüman çaldığıma; çok emek vermemiş miyim? Çok uğraşmışım, kendimi çok yormuşum, beni gençliğimde boş durmaktan korumuş, kendimi ifade etmemi sağlamış, kendimi topluma kabul ettirme şeklim olmuş. Bazı insanların aksine kendime toplumda bir yer bulabilmek için zararlı veya tehlikeli hiç bir işe bulaşmadan kendimi ifade etmemin bir yolu olmuş. Bunca emeğime karşın bundan vazgeçsem kendimden geriye ne kalırdı ki? Teşekkür ederim kıymet verip bıkmadan okuyanlara.
 
İlkokul 1. sınıftan beridir müzik ile iç içeyim, ailem hiç bir zaman çok zengin olmadı. İlkokul 1 bitince karne hediyesi bi org aldılar bana ve o org ile başladım, 31-32 sene olmuş, o org hala çalışır durumda ve çocuğumu aynı org ile piyano kursuna yolluyorum. Müziğe her çocuk gibi gürültü yapmayı sevdiğim için başladım. Daha sonra devam etme sebebim ise, maddi durum iyi olmayınca öyle her yere gezmeye veya sürekli bi oyuncak almaya gitme lüksün olmuyor. Ama elindeki ile istediğin kadar yeni şarkı çıkarıp çalabilirsin, bedava 🙂 sonrasında 5 milyon tl harçlık biriktirmiştim (1997'de yaklaşık bir bağlama'nın 50 milyon olduğu zamanlar) bu paraya telli bir enstrüman alma hayali kurarken rus pazarında aşırı dandik bir Cura görmüştüm. 7 milyon tl fiyatı vardı ve pazarlık yaparak 5 milyona almıştım. Para pul olmayınca kursa gitme şansım da yoktu, deneye deneye ufak tefek bişeyler çaldım. Bu çabama dedem karşılık verdi ve bana uzun saplı bir bağlama aldı. Belediye konservatuarına hatır gönül 2 ay gitmem için anlaştılar, ben ilk derste kovuldum, çünkü oraya gidenlere göre epey ileri düzeydeymişim. Sebebe bak..... Neyse bu durum beni yıldırmadı ama bağlama çalarak çok da sevdiğim şarkıları seslendiremiyordum. O sıralar dedem hacca giderken (meğer para bize yokmuş, hacca gidecek para varmış) dedim ki, "sen arabistandan saçma sapan bir sürü hediye alır gelirsin şimdi, bana bi 50 milyon ver, ben gitar almak istiyorum". Hiç bir umudum yokken o para bana verildi ve gittim alıp alabileceğim en ucuz en dandik gitarı aldım. Kimse elimden tutmadı, gel bakalım, iyisini alalım demedi. Ben ulaşabileceğim fiyattaki ürünleri kovalıyordum çünkü para en büyük kriterdi. Sonra aynı zamanda gitar alan bir arkadaşıma 3 ay kurs hediye etmişler, o kursa giderdi, gelince bana gösterirdi öğrendiklerini, ben onun ders notlarına çalışırdım. Am-E-Dm diye başladık, Dm biraz zor gelmişti parmakları ayırmak gerektiği için. Sonra G diye bişey gördüm "o ney laaa, o nasıl basılcak" dediğimi hatırlıyorum... Taaaa ki F ve bare türevlerini öğrenene kadar. Dedim bu iş buraya kadarmış, ben bunu yapamam. Sonra bi baktım bizim arkadaş yapıyor. Dedim belli ki zamana ihtiyaç var. Sonra o notları 2-3 kere baştan tekrar ettim ve dinlediğim şarkılardaki ritimleri kendi kafamda kurarak farklı farklı ritimler uydurmaya çabaladım. 3 sene klasik gitar ile debelendikten sonra, üniversite hazırlıkta dershanede seviye tespit sınavı yapıldı ve Samsun İl 3.sü olmuştum, haliyle %75 indirim kazanmıştım. O gün benim için müzikte bir dönüm noktasıydı ve babama dedim ki "sen dershane için para biriktiriyordun, seni bu yükten kurtarıyorum, karşılığında kurtardığım paranın bir kısmıyla bas gitar almanı istiyorum" ve babam da sağolsun her zaman beni müzik konusunda yüreklendirirdi, itiraz etmedi ve bir bass gitar aldık. O gün başka şeyler de isteyebilirdim ama kimseye bağımlı olmadan ve masraf yaratmadan kendi halimde sonsuz eğlenceyi yakalayabileceğim şeyin müzik olduğunu düşünmüştüm. Sonrasında o bass gitarı satıp bir elektro gitar aldım, sonra üniversitede öğrenmek isteyen arkadaşlarıma ders de vererek, sahneye de çıkarak para biriktirip kendime setup kurdum. Hala da 5 kuruş para harcamadan gitmenin derdindeydim. Şanslıyım ki 2005te youtube coştu ve gitar derslerini youtube'dan bulup uygulamaya başladım. Achokarlos vardı o zamanlar, pantera hayranı, hayvani çalan bir gardaşımızdı, brezilyalıydı galiba, onun videoları çok işimi gördü. Üniversite bittikten sonra 3-4 yıl çalıştım ve müziğe aktif olarak vakit ayıramadım, biraz kendi halimde yatak odası gitaristliği yaptım. Sonra evlendim ve evlendikten sonra eşimle ilk konuştuğum konu, "yıllar boyu bu işe para harcamadan yaptım ama kendime bir sözüm var, bu işi beni mutlu edecek şekilde, içimde kalmadan yapmak istiyorum" dedim. O da anlayışla karşıladı ve adam gibi bir amfi aldım, sonrasında da (gitara başladıktan yaklaşık 15 yıl sonra) ilk kez gitar dersi aldım. İlk önce Sevda Cenap And vakfında Güneş Apaydın'dan 3 ay, sonra da, site de kullanıcısı var mıdır bilmiyorum ama "Alp Özgirgin" ile Ankara Senkop Müzik'te 6 ay geçirdik beraber. Sürekli kendime kızardım olmuyor yapamıyorum diye, o da bana hep derdi ki keşke senin gibi 2-3 tane daha öğrencim olsa ben de öğretmekten zevk alırdım derdi. Sonra farkettim ki yaşımız ilerledikçe insanlar hobilerini terk ediyorlar veya vakit ayırmayıp gerilemeye başlıyorlar. Tam ben de o viraja girmiştim ve "ekipmanı artık satsam iyi olacak galiba" diye düşünürken eskilerden bir arkadaşımın dürtmesiyle tekrar grup kurup çalışmaya başladık ve 1 yıldan fazla bir zamandır "Orta Yaş Krizi" ile Ankara'da sahne alıyoruz ve Türkçe Rock vb. bir repertuvarımız var. Belki tam hayal ettiğim bir tarz değil, belki çoluğa çocuğa karışınca biraz yorucu oluyor ama devam etmekte kararlıyım. Buraya kadar üşenmeyip okuyan tüm dostlara sevgilerimi gönderiyorum, gelelim neden müziğe devam ettiğime veya enstrüman çaldığıma; çok emek vermemiş miyim? Çok uğraşmışım, kendimi çok yormuşum, beni gençliğimde boş durmaktan korumuş, kendimi ifade etmemi sağlamış, kendimi topluma kabul ettirme şeklim olmuş. Bazı insanların aksine kendime toplumda bir yer bulabilmek için zararlı veya tehlikeli hiç bir işe bulaşmadan kendimi ifade etmemin bir yolu olmuş. Bunca emeğime karşın bundan vazgeçsem kendimden geriye ne kalırdı ki? Teşekkür ederim kıymet verip bıkmadan okuyanlara.
başka hayatlardan küçük kesitleri okumak bile bazen insanın vizyonunu açar .... demek isterdim de abi Jack Kerouac gibi tek blok dev cümle ile temel harcı gibi dökmüşsün, bir iki paragraf atsan gerçekten keyifle okuyacaktım gözüm yoruldu ... kusura bakmazsan 🙂
 
Benim kuşağımın dinleyerek büyüdüğü Malmsteen, MacAlpine, Vinnie Moore, Greg Howe, Gilbert vs gibi adamlar da bu anlamda sorunluydu. Evet, onlar da shred çalıyordu ve o da bıktırıcı bir moda haline dönüşmüştü. Ama adamlar ALBÜM ve KONSER müzisyeniydi.
İsimlerden MAlmsteen ve Gilbert'i dinledim bugüne kadar. Gilbert'i bu sınıflandırmanın dışında tutuyorum. Çalışmaları gayet keyifli, kabul shred ama Malmsteen ya da lego saç Michael Angelo gibi değil.

İlk mesaja gelince, arada bende de gitar ya da enstrüman işinden soğuma oldu. Çünkü enstrümanım boktandı, bazen çalışmıyordum, bir de tel bile değiştirmedim 4-5 ay elime almadığım oldu. Bir de yardıran adamları görünce "eee bunu yapamayacaksak salla gitsin" diyordum ki çalıştıkça ilerledi. he hâlen "hayvan gibi" çalmıyorum ama çaldığım beni de dinleyeni de tatmin ediyor. Özellikle de gitardan buzukiye geçince işten daha çok keyif almaya başladım.
 
İsimlerden MAlmsteen ve Gilbert'i dinledim bugüne kadar. Gilbert'i bu sınıflandırmanın dışında tutuyorum. Çalışmaları gayet keyifli, kabul shred ama Malmsteen ya da lego saç Michael Angelo gibi değil.

İlk mesaja gelince, arada bende de gitar ya da enstrüman işinden soğuma oldu. Çünkü enstrümanım boktandı, bazen çalışmıyordum, bir de tel bile değiştirmedim 4-5 ay elime almadığım oldu. Bir de yardıran adamları görünce "eee bunu yapamayacaksak salla gitsin" diyordum ki çalıştıkça ilerledi. he hâlen "hayvan gibi" çalmıyorum ama çaldığım beni de dinleyeni de tatmin ediyor. Özellikle de gitardan buzukiye geçince işten daha çok keyif almaya başladım.
İşte o "böyle çalamayacaksam çalmayayım" kafası çok sakat ne yazık ki. Benim de ömrümü yedi enstrümanda. O kadar gereksiz ki... 80'lerde icat edildi o iş.
 
Sanırım '94 yazıydı, yengemin yeğeni gitarını getirmişti yazın Büyükada'ya. Bende her ne kadar solak olsam da elime aldığımda bir Knockin' on Heavens Door çalmaya gayret ederken "sanırım yapabilirim" diye düşünmüştüm. Orta sona başlayınca annem "liseye geçince söz" demişti. Ne kadar solak olsak da ilk sağlak olarak başlayınca benim macera da öyle başladı. Yukarıda Murat'ın(@bastardbullet) dediği gibi ölçülere çok takılmadım hayatımda 😁 Annem sözünü tuttu ama maddi konular nedeniyle sadece 3 ay gittim kursa. Bu nedenle aranızda teori bilgisi en çöp gitarist benim 😄 Bununla beraber sözlü aktarım becerimle elde ettiğim materyali basit bir plaj gitaristi olarak standart akorlarla besteledim şarkılarımı. Gitar çalmak, yeni bir şeyler yazmak ve ortaya koymak; yaratıcılığımın farkına varmamı sağladıkça gitar çalmayı daha çok sevdim. Açıkçası gitar çalarken ve felsefe kitaplarına o dönem sararken, bu her ne kadar beni derslerden koparıp daha başarısız bir öğrenci yapsa da hayata karşı biraz daha duyarlı olmayı öğretti bana. Her halde gitarla 200'e yakın beste yaptım ama hepsi odamda duruyor(du).

Kurumsal kariyeri tercih ettiğim 2006 yılında o günkü grubumla devam etseydik bugün belki albüm sahibi bile olabilirdik. Belki gitar geçmişim 30 yıla dayansa da kurumsal kariyerimde İstanbul hariç Artvin, Edirne ve İzmir gibi şehirleri gezerken sanırım 2010-2020 yılında elime gitar alma sayım 2 demesek de 4 elin parmaklarını inanın geçmez. Kurumsallığı da o kadar kötülemeyeyim zira dün itibariyle emekli oldum 🤣 Pandeminin ilk başlarda bende hissettirdiği distopik durum bir entropi gibi içimi sarınca yazdığım onca şarkının kimse tarafından bilinmeden tarihte silinip gidece endişesi olsa gerek kayıtlara özen dahi göstermeden kendi kanalıma atmaya başladım. Hatta aslında 25 yıl önce almam gereken elektromu bile 2 yıl önce aldım. Şimdi biraz daha dinleyen kitleye o "panik" ile ne kadar zulmettiğimin farkındayım. 25 yıllık akustik gitar deneyimi sonrası elektro gitar ve ekimanı konusuna girip,"bir gün elektrom olduğunda şarkıyı şöyle yapmalıyım" diye içime işlediğim notları ortaya çıkarıp bestelerimde beğenmediğim alanları görüp onları "restore" ettikçe gitarın ruhumu saran bir meditasyon aracı olduğunu fark ettim. Hoş pandemiyle beraber evden de çalışmaya başlayınca insanın ruhunu tedavi etmesi de gerekiyor.

Kayıt konusunda sanırım kendimi geliştirdikçe yukarıda bahsettiğim zulüm konusunun da artık üstesinden geleceğim. Sanırım emeklilik uğraşı olarak prodüktörlük bana göz kırpacak gibi...
 
Kerry King'in Marty Friedman'a show yapması 😜😂

Bu arada Kerry King'in ritim ''picking'' tekniği çok sağlamdır. İngilizce terimleri ile artikülasyon ve kesinliği ( precision) çok iyi. Seasons ve South of Heaven albümlerinin İzole gitar kayıtlarını dinlediğinizde yüksek sürattaki rifflerde notaları tek tek, ölçüde olması gerektiği sayıda olduğunu görebilirsiniz. Silent Scream, War Ensemble, Hallowed point, Born of Fire örnekler...
 
İlkokul 1. sınıftan beridir müzik ile iç içeyim, ailem hiç bir zaman çok zengin olmadı. İlkokul 1 bitince karne hediyesi bi org aldılar bana ve o org ile başladım, 31-32 sene olmuş, o org hala çalışır durumda ve çocuğumu aynı org ile piyano kursuna yolluyorum. Müziğe her çocuk gibi gürültü yapmayı sevdiğim için başladım. Daha sonra devam etme sebebim ise, maddi durum iyi olmayınca öyle her yere gezmeye veya sürekli bi oyuncak almaya gitme lüksün olmuyor. Ama elindeki ile istediğin kadar yeni şarkı çıkarıp çalabilirsin, bedava 🙂 sonrasında 5 milyon tl harçlık biriktirmiştim (1997'de yaklaşık bir bağlama'nın 50 milyon olduğu zamanlar) bu paraya telli bir enstrüman alma hayali kurarken rus pazarında aşırı dandik bir Cura görmüştüm. 7 milyon tl fiyatı vardı ve pazarlık yaparak 5 milyona almıştım. Para pul olmayınca kursa gitme şansım da yoktu, deneye deneye ufak tefek bişeyler çaldım. Bu çabama dedem karşılık verdi ve bana uzun saplı bir bağlama aldı. Belediye konservatuarına hatır gönül 2 ay gitmem için anlaştılar, ben ilk derste kovuldum, çünkü oraya gidenlere göre epey ileri düzeydeymişim. Sebebe bak..... Neyse bu durum beni yıldırmadı ama bağlama çalarak çok da sevdiğim şarkıları seslendiremiyordum. O sıralar dedem hacca giderken (meğer para bize yokmuş, hacca gidecek para varmış) dedim ki, "sen arabistandan saçma sapan bir sürü hediye alır gelirsin şimdi, bana bi 50 milyon ver, ben gitar almak istiyorum". Hiç bir umudum yokken o para bana verildi ve gittim alıp alabileceğim en ucuz en dandik gitarı aldım. Kimse elimden tutmadı, gel bakalım, iyisini alalım demedi. Ben ulaşabileceğim fiyattaki ürünleri kovalıyordum çünkü para en büyük kriterdi. Sonra aynı zamanda gitar alan bir arkadaşıma 3 ay kurs hediye etmişler, o kursa giderdi, gelince bana gösterirdi öğrendiklerini, ben onun ders notlarına çalışırdım. Am-E-Dm diye başladık, Dm biraz zor gelmişti parmakları ayırmak gerektiği için. Sonra G diye bişey gördüm "o ney laaa, o nasıl basılcak" dediğimi hatırlıyorum... Taaaa ki F ve bare türevlerini öğrenene kadar. Dedim bu iş buraya kadarmış, ben bunu yapamam. Sonra bi baktım bizim arkadaş yapıyor. Dedim belli ki zamana ihtiyaç var. Sonra o notları 2-3 kere baştan tekrar ettim ve dinlediğim şarkılardaki ritimleri kendi kafamda kurarak farklı farklı ritimler uydurmaya çabaladım. 3 sene klasik gitar ile debelendikten sonra, üniversite hazırlıkta dershanede seviye tespit sınavı yapıldı ve Samsun İl 3.sü olmuştum, haliyle %75 indirim kazanmıştım. O gün benim için müzikte bir dönüm noktasıydı ve babama dedim ki "sen dershane için para biriktiriyordun, seni bu yükten kurtarıyorum, karşılığında kurtardığım paranın bir kısmıyla bas gitar almanı istiyorum" ve babam da sağolsun her zaman beni müzik konusunda yüreklendirirdi, itiraz etmedi ve bir bass gitar aldık. O gün başka şeyler de isteyebilirdim ama kimseye bağımlı olmadan ve masraf yaratmadan kendi halimde sonsuz eğlenceyi yakalayabileceğim şeyin müzik olduğunu düşünmüştüm. Sonrasında o bass gitarı satıp bir elektro gitar aldım, sonra üniversitede öğrenmek isteyen arkadaşlarıma ders de vererek, sahneye de çıkarak para biriktirip kendime setup kurdum. Hala da 5 kuruş para harcamadan gitmenin derdindeydim. Şanslıyım ki 2005te youtube coştu ve gitar derslerini youtube'dan bulup uygulamaya başladım. Achokarlos vardı o zamanlar, pantera hayranı, hayvani çalan bir gardaşımızdı, brezilyalıydı galiba, onun videoları çok işimi gördü. Üniversite bittikten sonra 3-4 yıl çalıştım ve müziğe aktif olarak vakit ayıramadım, biraz kendi halimde yatak odası gitaristliği yaptım. Sonra evlendim ve evlendikten sonra eşimle ilk konuştuğum konu, "yıllar boyu bu işe para harcamadan yaptım ama kendime bir sözüm var, bu işi beni mutlu edecek şekilde, içimde kalmadan yapmak istiyorum" dedim. O da anlayışla karşıladı ve adam gibi bir amfi aldım, sonrasında da (gitara başladıktan yaklaşık 15 yıl sonra) ilk kez gitar dersi aldım. İlk önce Sevda Cenap And vakfında Güneş Apaydın'dan 3 ay, sonra da, site de kullanıcısı var mıdır bilmiyorum ama "Alp Özgirgin" ile Ankara Senkop Müzik'te 6 ay geçirdik beraber. Sürekli kendime kızardım olmuyor yapamıyorum diye, o da bana hep derdi ki keşke senin gibi 2-3 tane daha öğrencim olsa ben de öğretmekten zevk alırdım derdi. Sonra farkettim ki yaşımız ilerledikçe insanlar hobilerini terk ediyorlar veya vakit ayırmayıp gerilemeye başlıyorlar. Tam ben de o viraja girmiştim ve "ekipmanı artık satsam iyi olacak galiba" diye düşünürken eskilerden bir arkadaşımın dürtmesiyle tekrar grup kurup çalışmaya başladık ve 1 yıldan fazla bir zamandır "Orta Yaş Krizi" ile Ankara'da sahne alıyoruz ve Türkçe Rock vb. bir repertuvarımız var. Belki tam hayal ettiğim bir tarz değil, belki çoluğa çocuğa karışınca biraz yorucu oluyor ama devam etmekte kararlıyım. Buraya kadar üşenmeyip okuyan tüm dostlara sevgilerimi gönderiyorum, gelelim neden müziğe devam ettiğime veya enstrüman çaldığıma; çok emek vermemiş miyim? Çok uğraşmışım, kendimi çok yormuşum, beni gençliğimde boş durmaktan korumuş, kendimi ifade etmemi sağlamış, kendimi topluma kabul ettirme şeklim olmuş. Bazı insanların aksine kendime toplumda bir yer bulabilmek için zararlı veya tehlikeli hiç bir işe bulaşmadan kendimi ifade etmemin bir yolu olmuş. Bunca emeğime karşın bundan vazgeçsem kendimden geriye ne kalırdı ki? Teşekkür ederim kıymet verip bıkmadan okuyanlara.
Zevkle okudum valla, aralara keşkeleri sokmayacağım ama bunca seneden sonra öğrendiğim tek şey çok sevdiğimiz ne varsa peşinden koşmak maddiyat ne yazık ki olumsuz etki. Öyle bir dert olmasa neler neler ypaarmışısz. Orta yaş cümlesi😆
 

Geri
Üst