O artık neşeli şirin!
Türk rock müziğinin sayılı kadın vokallerinden Özlem Tekin, 2 yıldır yaşadığı Bodrum’un pozitif enerjisiyle dönmüş. Domatesi bahçeden yiyen ve kilo almaktan mutlu olan Özlem Tekin, bütün neşesini bu albümle yayacağını söylüyor.
Özlem Tekin Bodrum’un bir köyüne yerleşti haberlerini biliyordum ama orada kedi-köpek dışında buzağı yetiştirmeye kalktığını, bahçesine ektiği biber-domatesle yetinmeyip işi baklaya vardırdığını söyleseler inanmazdım! Evlendikten sonra müzisyen eşi Cem Öcal ile Bodrum’a taşınan ve orada organik bir hayat süren Özlem Tekin, tüm enerjisini yeni albümü ‘Bana Bi’şi Olmaz’a akıtmış. Enerjik ve sound olarak 80’lerin umursamazlığını taşıyan bir albüm bu. Aşkla ve hayatla kavga etmeyip ilişkilerin eğlenceli yanını gösteren ve hayatı da hafife de alan bir çalışma aynı zamanda. Özlem Tekin, bulduğu mutluluk ve pozitif enerjiyi albümüyle herkese yaymak istiyor.
- Son albümüzden bu yana 5 yıl geçti...
Albüm yapmayalı 5 yıl oldu ama o arada pasif değildim. Oyunculuk, televizyon programı, tiyatro turnesi ve konserler devam etti. Yani aslında iki senedir yokum ortada. Taşındım, gittim Bodrum’a...
- Uzaklaşmak sakinleştirdi mi, enerji mi verdi?
2 yıl öncesindeki dönemde çok yoruldum, işler üst üste geldi. Bir albüm yapacaksam da dinlenip kendimle baş başa kalayım derken denk geldi, evlilik oldu... Bodrum’da evimiz vardı ‘hadi kalalım’ dedik. Pılımızı, pırtımızı toplayıp gittik. Köyünde yaşıyoruz Bodrum’un, özellikle yazın şehre inmiyoruz bile.
AKSİ BİR İHTİYAR OLMAYACAÐIM
- ‘Oralı’ oldunuz artık yani?
Tabii. Çok iyi geldi bize, yaz olup da etraf kalabalıklaşınca ‘gitsin bu turistler’ diyoruz. Bir taraftan da yaşım geldi 40’a... Bunların hepsinin bana kattığı değişimler var. Daha pozitif biri oldum, her şeye daha olumlu bakıyorum. Aksi bir ihtiyar olacağım diye düşünürken galiba neşeli bir ihtiyar olacağım. Daha alttan alır, kolay kabullenir biri oldum. Belki de sevdiğim hayatı yaşadığım için böyle.
- İstanbul’a gelince, sinir basıyor mu?
Hemen hasta oluyorum! Albüm yapmaya geldim çat diye bronşit oldum. Dönmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
- Bodrum’da günler nasıl geçiyor, bahçe işleriyle haşır neşir misiniz mesela?
Bahçemiz, bostanımız, 4 köpeğimiz 2 de kedimiz var. Bir ara buzağımız da vardı ama büyüyünce bakamadık, daha hazır değilmişiz. Kendi çapımda sokak hayvanlarına bakıyorum, Bodrum’da mutlular ama kışları yalnız kalıyorlar. Evde de çok iş oluyor. Bahçede domates-biberle başladık. Mısır, bakla bile yiyoruz şimdi. Bütün gün dışarıdayız. Köpekleri gezdirip pazara gidiyoruz. Günün nasıl geçtiğini anlamıyorum, akşam da erken uyuyorum.
- Biz şehirde kalanlar özeniyoruz bunlara, dışarıdan nasıl görünüyoruz size?
Herkes hapşırıp, tıksırıyor. Şehirde kimsenin vakti yok, hiçbir şeye yetişilmiyor. Sinirler yıpranmış! Biz de madem bu kadar pozitif olabildik bunu müzikle yayalım istedik. İşe giderken, okuldan dönünce, tatilde dinlensin, enerji saçsın istedik. Bu albüm rock’ın güler yüzü oldu. Türkçe rock çok depresif, birisi de neşeli olsun, neşeli bir şeyler yapsın.
- Rock müziğin uçları bu anlamda arabeskle birleşti değil mi?
Feci şekilde! Herkes çok acı çekiyor, herkes depresif ve mutsuz. Biz eğlenceli bir albüm yapalım, diyerek yola çıktık. Can Şengün, Murat Çekem gibi uzun yıllardır tanıdığım insanlarla oturduk, ne yapabiliriz diye baktık. Baktık ki güzel oluyor, ‘e hadi kaydedelim’ dedik. Sağolsun Ozan Doğulu da verdi stüdyoyu “ne isterseniz yapın” dedi.
- Biz sizi yıllarca rockçı, asi gibi sıfatlarla tanıdık. Asi Özlem Tekin, neşeli Özlem Tekin’e mi dönüştü?
Asi olup da adam mı dövüyordum? Ben canımın istemediğini yapmam, canım istemiyorsa bir yerde durmam. Asilik bence bu zaten. Tabii saçlar, başlar da çığırından çıkmıştı ama... Şimdi yeni bir sıfat bulmanız gerekecek tabii. Ben insanları neşelendirmek istiyorum, yakın çevreme bunu yapabiliyorum. Ama esas enerji, konserlerde görülecek. Eskiden konserimden çıkınca maçtan çıkmış gibi oluyorduk, şimdi zıp zıp zıplayacağız.
- Yeni yaşamınızda bu kadar mutlusunuz, “bunu yapmak daha önce neden dank etmedi kafama” diyor musunuz?
Hayatta her şeyin zamanı var. Zorla yapmaya çalışsan da olmuyor. 40 yaşına gelince akışına bırakmayı öğreniyorsun hayatı. Bir şeyleri oldurmaya çalışmaktan vazgeçtim artık sadece diliyorum ve olmasını bekliyorum.
EŞİMLE TENCERE-KAPAK GİBİYİZ
- Kendinizi 40 yaşında gibi hissediyor musunuz?
Bin yaşında gibi hissediyorum! Şaşırıyorum aynaya bakınca. Yaşlı hissediyorum kendimi ama enerjim gittikçe artıyor. Huysuzlanacağıma daha neşeli oluyorum. Ama yakın çevremden özür dilemeliyim çünkü yorucu bir insanım.
- Eşiniz Cem Öcal için de geçerli mi bu özür?
Onunla yan yana gelince atom karınca gibiyiz. Yüksek sesli, sürekli her şeye müdahale eden tipleriz. Öyle adabımızla bir köşede oturmayı bilmiyoruz. Tam tencere-kapak hikayesi...
- Eşiniz de müzisyen, albüme katkısı nasıl oldu?
Bütün işleri yapan, insanları bir araya getiren kişi. Albümde çalıştığımız müzisyenler ortak arkadaşlarımız ama çoğu onun uzun yıllardır çalıştığı isimler. Bütün prodüktörlük işini o götürdü.
- Büyük aşk mı eşinizle yaşadığınız?
Pek herkesin cesaret edebileceği bir şey değil. Tek başımıza bir köyde yaşıyoruz. Tek komşumuz tepenin öbür tarafında yaşayan annemler. Hep biz bizeyiz yani hem de işte birlikteyiz. Büyük aşk tabii.
- Çocuğunuz olsun istiyor musunuz?
4 köpek, 2 kedi annesiyim. Çocuk düşünmüyorum ama benden başka herkes düşünüyor! Bu baskıya 39 yıl dayandım ama bilmem ne kadar dayanırım ki aslında vaktim de kalmadı pek.
BU SEFER ALBÜMDE KAÇMA HİSSİ YOK
- Albümün sound’unda da bir değişim var...
Bizim gençliğimizde rock’n roll’u benimsediğimiz isimler mesela Guns’n Roses, Bon Jovi’lerin farklı bir enerjisi var. O adamları ne zaman duysak hâlâ ayağa kalkıp zıplarız. 80’lerin böyle bir özelliği vardı. Her şeyin bir tekrarı olur müzikte, albümün sound’u da 80’lerdeki enerjinin bir uygulaması. Sahnede çalması çok zevkli hatta popa kayan şarkı var. Murat Çekem bana vokal koçluğu yaptı. ‘Şarkı söylemeyi bilmiyor musun?’ diyeceksin ama bu başka bir şey.
- Albümün pozitifliğine rağmen klip şarkısı ‘Yatağım Boş’ depresif sanki...
Yakındığım için öyle gibi geliyor. Halbuki bir ilişkinin en güzel yanını, bir gece, bir dakika ayrı kalmaya tahammülü olmamayı anlatıyor. Şarkısıyı ilk duyduğumda ayağa fırlamıştım...
- Klipte sular içindesiniz, yıprandınız mı?
Evet, ama günümüzdeki kliplerden çok ayrı bir yerde oldu, albümün havasını da verebildik. Cesaret isteyen bir klip oldu.
- Albümün ismi ‘Bana Bi’şi olmaz’... Olmaz mı size bir şey?
6 albümüme bakınca bunu diyorum: Sen de kendine acımaktan vazgeçip ayağa kalkarsan sana da bir şey olmaz. Bu albümde kadın-erkek ilişkilerindeki itiş kakış yok. ‘Kaçıp gideyim’ yerine ilişkinin eğlenceli olabileceğinden bahsediyorum.
- Maskülen bir yanı var mı Özlem Tekin’in?
Bütün çalışan kadınların var bence. Bekar annelerin mücadelesi de ciddi bir şey... Kadınlar erkek taraflarını çıkartırken bazen hatalar yapabiliyor, esnek olabilecekken katılaşabiliyor.
Oh be doydum sonunda!
- Oyunculuk maceranız da devam ediyor bu arada değil mi?
Altın Portakallı oyuncu Volga Sorgun’ın ilk yönetmenlik denemesi ‘Kaledeki Yalnızlık’ın çekimleri devam ediyor. Emekli olmak üzere olan ve eşinin kaybedince oğluna tek başına bakmaya çalışan bir kalecinin hikayesi. Ben de Almanya’da yaşayan ve onları ziyarete gelen baldızı oynuyorum. Filmin hazırlıkları geçen sene başladı kısmet albümün de yayınlanacağı zamanaymış. Çalışmak için paralandığım bir rol. Orada yaşayan Türklerin şivesi ile konuşabilmek için şive koçu ile çalıştım. Kendimi zorlayacak rolleri tercih ediyorum. Çekim, set bilgisi derken oldukça ilerledim. Müzikle oyunculuk arasında tercih yapmam gerekmiyor, sağlık olsun da hangisini istersem onu yaparım...
- Sağlık demişken, eskisi kadar zayıf görünmüyorsunuz artık...
Kilo aldım ve çok memnun, hiç niyetim yok zayıflamaya. Yediğim her şey organik; oh be doydum sonunda! Fit kalmaya çalışmaktan sıkıldım, hayatla bir savaşım kalmadığı için kick box’ı da bıraktım. Yalandan yoga yapıyorum. Bir de doğa yürüyüşü... Zevkim değişti belki ama köyün en zayıfı benim!
SELİN ÖZAVCI
http://www.aksam.com.tr/2010/05/01/haber/cumartesi/736/o_artik_neseli_sirin_.html