Kesinlikle katılıyorum sana. Bizi biz yapan farklılıklarımız. 🙂 👍 Amma ve lakin forumda gördüğüm bir kaç tip var ki her söylenilen şeye giydirme, ve sırf muhalefet yapmak için üslupsuz bir şekilde sert çıkış yapmayı görev edinmişler. Ona istinaden söyledim 🙂
Abi şahsen nazım hikmet te atilla ilhan da şunlar varken bana sıra gelmez demiyorlardı ve bugün dilimize pelesenk olan şiirlerini bu özgüvenleri sayesinde yazdılar. Neden bizde edebiyatçı olmayalım ki? 😀
Gençler ateşli oluyorlar, normaldir, ancak sözlerin gittiği yere dikkat etmek önemlidir : Aklımızdan geçeni düşünmeden söylemek kolaydır...
Kolaydır da tamiri ve geri dönüşü zordur... Kalp kırmamak, gönül incitmemek lazım...
🙂
Daha da önemlisi, hatada ısrar etmemek ve özür dilemeyi de bilmek lazım.
Ben hep : "Göbek delikleri karşılıklı bakarken" özür dilenebilir diyorum. Yüz yüze yapılan hatanın telafisi telefonda veya yazıyla olmaz çünkü!..
Tabii ki pişmanlığı dinleyen tarafın da alçak gönüllü olması, ve kibre kapılmaması gerekiyor bu arada...
Neyse, gelelim edebiyat işine...
Söz konusu kişiler yaşamlarını edebiyat üzerine kurdular ve bu uğurda büyük bedeller ödediler.
Ben yazıyorum : Şiir, kişisel gelişim mizahı(sanırım ben uydurdum), öyküler alanında yayımlanmayı bekleyen 4-5 kitabım var... Ancak, edebiyatçıyım diyebilmek için o ülkenin edebiyat birikimine kalıcı ve tutarlı bir tarzla katkıda bulunabilmek gerektiğini düşünüyorum...
Sanatın her alanında 2 kelimenin hüküm sürdüğüne inanıyorum : "Rağmen ve yeterlilik".
Zamanı gelir, inşallah o da olur.
Ressamım diyebiliyorum çünkü teorilerimle, felsefemle kendi yarattığım sanat akımım, tarzım ile mütavazı anlamda da olsa evrensel resim sanatına katkılarım var... Anlayan anlar, anlamayan anlamaz ; beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez... Açıkçası, hiç bir zaman da popülist eğilimlere de girmedim...
🙂
İşte onun için resim yapan değil ressamım...
Ama, maalesef şu anki pozisyonumla "Edebiyatçı" değil sadece "Yazanım".