Hiç anlamam vokal işinden ve tekniklerinden... şöyle diyeyim rastgele denk gelsim ve canlı dinlesem aaa güzel cover kimmiş elemanlar derim... benim kriterim o.
Dio ilk duyduğum şarkısı radyoda Don't talk to strangers... onu da muhtemelen "slow" diye çaldılar ne olduğunu anlamadan ... KİMMM bu adam demiştim. Aynı şekilde metale başlamam da Bruce'un Aces High (Live After Death) parçasıdır... duydum ve o an, evet arkadaşlar geldiğiniz için teşekkür ederiz, biz size döneceğiz diyerek tüm kasetleri rafa kaldırıp Maiden aramaya çıkmıştım. Adını da bilmiyorum, Bakırköy, Kadıköy kasetçileri dolaşıp birşeeey high diye bağıran bir adam diye dolanıyordum... shazam yapsana diyen olursa 1985-1986'dan bahsediyorum ona göre - daha internet icat edilmemiş
Bir - iki sene sonra, bir sonraki şarkı (Two minutes to midnight...). Arkadaş dinletti. Riffi duydum, aklım almadı. O riff aslında arakmış ama, o kadar çok araklanmış ki zaten... Yine de Adrian gibi çalan yok onu
🙂
Aynı gün Dio da dinletmişti arkadaş
🙂 "Stand up shout". Intermission albümü (konser). "Vivian Campbell" dedi, "Tek gitarla götürüyor adam"...
İşe bakınız ki, aynı gün Deep Purple da dinledim ben. Smoke... Gerisi geldi tabii...
🙂
Yıllar sonra öğrendim ki, Dickinson ilk defa Rainbow-Tarot Woman dinlediğinde aklı çıkmış zaten
🙂
Dio ve Blackmore, Rainbow'da giriştikleri işi "Ortaçağ Bluesu" (Medieval Blues) olarak nitelendiriyor. Blackmore'un Ortaçağ ve klasik müzik takıntısı var (özellikle rönesans müziği ve barok dönem...)
Deep Purple'da iken adamın klasik müzik takıntısının karşılığı var. Klavyeci Jon Lord konservatuar mezunu sonuçta. Adamlar blues-rock etkisine o birikimlerini de yedirince besteler Highway Star vs...olmaya başlıyor.
Gel gelelim, adamın ortaçağ-mistik-gotik işler takıntısının karşılığı yok Purple içinde. Aynı senede çıkan iki albüme Burn ve Stormbringer diye şarkılar yazıyorlar. Riffler Blackmore'dan, sözler Coverdale sanırım. Herhalde onun da kariyerinde yazdığı aşk temalı olmayan ilk ve son sözler oluyor. Stormbringer mistik bir yaratığı anlatıyor, Burn ise malum, cadılar ile ilgili
🙂 Ama gerisi yok işte, Adam da ayrılıp Rainbow'u kuruyor. Ronnie James Dio, tam aradığı adam. Gates of Babylon gibi bir şey başka birisiyle yazılamazdı. Hoş, Kill the King veya Stargazer yazılabilir miydi ? Veya Temple of the King... Olmazdı. İşin komiği, Dio da Rainbow'a girmese bu potansiyeli keşfedemezdi gibi geliyor. Aynı zamanda bas çaldığı eski grubunu dinlemiştim youtube üzerinden.... Gülümsemeden edemedim. Sinerji, kimya, simya, adına ne dersek artık. Blackmore artı Dio = Avrupa metali 1.0
Blackmore Rainbow'un yönünü değiştirmeye karar verince Dio, bu sefer Black Sabbath'a, bir başka karanlık riffçi gitaristin yanına gidiyor. Bir defa daha tarih yazıyorlar. Heaven and Hell vs... Avrupa metali 2.0
Dio'nun arkasından Black Sabbath aynı mirası sürdürüyor. Öyle ki, çekirdek kitleyi seven Sabbath hayranları, o dönemi sevmez ve Rainbow taklidi olarak görür. (Eternal Idol, Headless Cross, Tyr, Cross Purposes...) Ben bayılırım, ayrı mesele.
Blackmore ve Iommi'nin yanında staj yapıp gelen Dio, gitaristini seçiyor. Aynı birikim ile Dio ilk dört solo albümde de döktürüyor.
Dream Evil işin zirvesi oluyor bence, ama hayranlar ilk üç albümü daha çok sever
🙂 Herhalde Campbell farkı...