Madem sporu/sinemayı birleştirdiniz, elleşmeyin de bu başlık içimizi döktüğümüz başlık olsun. İsteyen paragraflarca yazsın, isteyen tek satırda o an not düşmek istediğini iletsin, gözlemini paylaşsın... Bunca senedir forumda şöyle bir başlığımız olmamış, yazık!
* Maçı bekliyordum, bilmem kaçıncı kez Jurassic Park'a takıldı bugün gözüm. Bunu açmayı da orada düşündüm zaten, Julianne Moore ne kadar güzel kadınmış yarabbim dedim. Evet bunu dışa vurmalıydım bir şekilde; oturduğum yer eski mahalle gibi olsa camı açıp bağırır ve karşılığımı alırdım ama, en azından ses vermiş olurdum bu düşünceme. Hayat herkesi oraya buraya savururken bizi de forum vesilesiyle içimizi dökme dürtüsüne soktu işte.
Sonra maça geçtim, çağrışım manyağı oldum... Geçenlerde bir arkadaşım koluna karısıyla kızının ismini yazdırmak istedi de, dövmeciye götürdük... O kadar ufak bir operasyonda bile sıkıldım, bitse de gitsek dedim. Şimdi Chelsea'li Meireles'e bakıyorum da; ne yapmış o adam kollarına? Biz iki isim yazdırıp ofladık, adam Goya tablosu çizdirmiş resmen. İnsanlar çeşit çeşit... Haa Meireles'ciğim; saçların da Guile'ın kötü bir kopyası olmuş be abicim.
Çok geçmedi ki rejinin sık sık ekrana getirdiği Di Matteo çekti dikkatimi. Zola'lı, Flo'lu, Babayaro'lu Chelsea'nin kadrosundaydı, sima hiç değişmemiş... Ağzındaki sakızla kenarda sürekli sırıtarak, Full Metal Jacket'dan Private Pyle taklidi yaparmışcasına bir sıfata bürünmüş Roberto abimiz. O zaman da mülayimdi, şimdi de gayet öyle.
Bu daha girişti, hele bir soluklanın.
* Yaza yaklaştığımız şu günlerde, yaklaşık 10 senedir yaşadığım güneş gözlüğü sorunu yine üst seviyelere çıktı. Ne fiyatını, ne şeklini, ne de yüzüme oturuşunu beğenebiliyorum; ama çizik içindeki emektarı değiştirmem gerektiği de yadsınamaz bir gerçek olarak bir köşede duruyor.
* Yol ve otobüs hattı sorma olayının tipsel bir kriteri var mı bilmiyorum fakat kulağımda kulaklık varken bile o kadar kalabalığın içinden gelip bana sormaları çok garip: Adres, otobüs hattı, mekan... Bir gün tüm o birikimin güdümünde Harbiye soranı Halkalı'ya yollayacağım ama dur bakalım...
* Son zamanlarda Kate Upton denen hatun ziyadesiyle merakımı cezbetti. Hiç ismini duymamıştım bir kaç hafta öncesine kadar. Bir reklam videosu gördüm; izlerken bak dedim, ben de biber yerken böyle boncuk boncuk terlerim, daha videonun hemen başında ortak bir noktamız çıktı... Sonra gördüm ki hatun 92'liymiş. Gittim yüzümü yıkadım; Edward Norton'ın 25th Hour filminde ayna karşısında yaptığı içsel hesaplaşma tribine girdim.
Yoruldunuz mu? Durun en güzeline geldik.
Ben rahatladım şimdilik, bakalım sizlerin dikkatini çeken neler var.
Bu herifin canı dayak istermiş meğer
* Maçı bekliyordum, bilmem kaçıncı kez Jurassic Park'a takıldı bugün gözüm. Bunu açmayı da orada düşündüm zaten, Julianne Moore ne kadar güzel kadınmış yarabbim dedim. Evet bunu dışa vurmalıydım bir şekilde; oturduğum yer eski mahalle gibi olsa camı açıp bağırır ve karşılığımı alırdım ama, en azından ses vermiş olurdum bu düşünceme. Hayat herkesi oraya buraya savururken bizi de forum vesilesiyle içimizi dökme dürtüsüne soktu işte.
Sonra maça geçtim, çağrışım manyağı oldum... Geçenlerde bir arkadaşım koluna karısıyla kızının ismini yazdırmak istedi de, dövmeciye götürdük... O kadar ufak bir operasyonda bile sıkıldım, bitse de gitsek dedim. Şimdi Chelsea'li Meireles'e bakıyorum da; ne yapmış o adam kollarına? Biz iki isim yazdırıp ofladık, adam Goya tablosu çizdirmiş resmen. İnsanlar çeşit çeşit... Haa Meireles'ciğim; saçların da Guile'ın kötü bir kopyası olmuş be abicim.
Çok geçmedi ki rejinin sık sık ekrana getirdiği Di Matteo çekti dikkatimi. Zola'lı, Flo'lu, Babayaro'lu Chelsea'nin kadrosundaydı, sima hiç değişmemiş... Ağzındaki sakızla kenarda sürekli sırıtarak, Full Metal Jacket'dan Private Pyle taklidi yaparmışcasına bir sıfata bürünmüş Roberto abimiz. O zaman da mülayimdi, şimdi de gayet öyle.
Bu daha girişti, hele bir soluklanın.
* Yaza yaklaştığımız şu günlerde, yaklaşık 10 senedir yaşadığım güneş gözlüğü sorunu yine üst seviyelere çıktı. Ne fiyatını, ne şeklini, ne de yüzüme oturuşunu beğenebiliyorum; ama çizik içindeki emektarı değiştirmem gerektiği de yadsınamaz bir gerçek olarak bir köşede duruyor.
* Yol ve otobüs hattı sorma olayının tipsel bir kriteri var mı bilmiyorum fakat kulağımda kulaklık varken bile o kadar kalabalığın içinden gelip bana sormaları çok garip: Adres, otobüs hattı, mekan... Bir gün tüm o birikimin güdümünde Harbiye soranı Halkalı'ya yollayacağım ama dur bakalım...
* Son zamanlarda Kate Upton denen hatun ziyadesiyle merakımı cezbetti. Hiç ismini duymamıştım bir kaç hafta öncesine kadar. Bir reklam videosu gördüm; izlerken bak dedim, ben de biber yerken böyle boncuk boncuk terlerim, daha videonun hemen başında ortak bir noktamız çıktı... Sonra gördüm ki hatun 92'liymiş. Gittim yüzümü yıkadım; Edward Norton'ın 25th Hour filminde ayna karşısında yaptığı içsel hesaplaşma tribine girdim.
Yoruldunuz mu? Durun en güzeline geldik.
- Bu bir eksküyz değil
- Şu işi puş edelim
- Orada taymingimizi iyi ayarlayamadık
- Çek edip hemen size dönüyorum
- Kendimizi pul ettik
Şu ağızlar bana kafayı yedirtmezse kolay kolay aklıma bir şey olmaz. Bir insanın beynini bu kadar mı kemirir bir konuşma tarzı... Ve herkes böyle konuşuyor! Statü takıntısı mı, "yabancı terminoloji ile harmanlanmışım bakın a dostlar" hezeyanı mı? Ben de yabancı kelimeler kullanıyorumdur, orası ayrı. Terminoloji dedim, Türkçe değil elbette. Derdim Türkçe konuşulması/yazılması da değil esasında... Ama tarzanca konuşmayın arkadaş, yemin ediyorum hayattan bezdirip yaşama sevincimi söküp aldınız... Müzik konuşursun, spor konuşursun; teknik bir terim kullanırsın eyvallah. Ama şu yukarıdakiler beni deli ediyor.
* Fazla ayrıntılı düşünmek, gereğinden fazla empati yapmak sizi sinir hastası eder, başka da bir boka yaramaz, artık buna inanıyorum. İnsanların rahatlığını kıskanıyorum. Ara sıra ofisin bilgisayarında bunalıp da bir müzik açmışken, "ulan kısık dinleyeyim, sevmeyen vardır illa ki, rahatsız etmeyeyim" diye düşünen kafamı ayıplıyorum bu vesile ile... Millet nefis bir kıvamda, açıyor bangır bangır sevdiği müziği. Artık karşılığını en sertleri ile vereceğim ben de: Dayıyorum Laaz Rockit'den Fire in the Hole'u.
Ben rahatladım şimdilik, bakalım sizlerin dikkatini çeken neler var.
Bu herifin canı dayak istermiş meğer