Ben hayatımda Bilkent' te bile bu kadar saçma bir dinleyici topluluğu görmedim. Bir defasında sahneyi tepeye kurmuşlardı, millet doğal olarak yokuş yukarı oturup konser dinleyemeyeceği için ya ayakta duruyor ya da sahneye ters dönüp oturmuştu. Ama gelen herkes konsere odaklıydı. Parçalar bitince tamamı alkışlıyordu, ilgiyi elektriği hissedebiliyorduk. Bu bahsettiğim Bilkent' in tam manası ile bir sosyete üniversitesi olduğu dönemlerdi, yani 10 sene önce falan, şimdi nasıldır bilemiyorum. Ama eminim ki oraya konser vermeye gelen hiç bir grup, sanatçı veya her ne ise karşısında uçuşan toplar, frizbiler, ip atlayan, minderde zıplayan bir tane angut bile görmemiştir. Ne yazıktır ki son konserimizde bunlardan en az 150 tane vardı. Bir avuç müzik dinleyicisi de bizi dinlemeye çalışırken kafasına gözüne gelen toplardan frizbilerden bize veya müziğe ne kadar odaklanabilmiştir pek bilmiyorum.
Yazık, çok güzel bir sahne çok güzel bir ses ve ışık sistemi ile donatılmış o konser alanında, saygısızlığa, ilgisizliğe dur diyebilecek bir yetkili çıkmadı. Bir gün önce büyük sanatçı kaprislerine hayır diyemeyen, "amatördür yiyelim gitsin adamların hakkını" diyip konserleri bir bir iptal eden bir organizasyondan tabi ki böyle bir adamın çıkıp "arkadaşlar basın gidin top sahasında oynayın oyununuzu" diyebilmesini de zaten beklemeyemezdik. Tanıdığım her bir yetkili o kadar sıcak, o kadar iyi niyetli göründü ki gözüme, kırmak, bozmak istemedim hiç birini. Sorun bireysel değil elbette, sorun takım olamamakla ilgili tamamen. Şenlik yapmayı piknik düzenlemekle bir tutan mantalite sadece başı bozukluktan, fikir birliğine varamamaktan, yani yanlış organizasyondan kaynaklanmıştır. Ben hiçbir aklı selim organizasyon yetkilisinin bu terbiyesizliği takdir edeceğini düşünmüyorum. Ama suç takım olarak organizasyonundur. Yeni Türkü' nün Sertab' ın kaprislerine dur diyemeyen, bu kaprisleri öngöremeyen, risk analizlerini yapmayan, grupları önce çağırıp sonra Yeni Türkü' nün kaprisleri nedeniyle (lisanı münasiple) kovan, ertesi gün gruplara "abi yarım saat çalıp inmeniz mümkün mü?" diye sorarak konsere başlatan, konserler esnasında yaşanan saygısızlıklara dur diyemeyen, sahnenin yanına kocaman bir hoplama zıplama (adı neyse) alanının kurulmasına OK veren, hatta orada hoplayıp zıplarken (gözümle gördüm) kendi organizasyonuna sahip çıkmayı beceremeyen, tekrar ediyorum kişiler değil o kişilerin oluşturduğu takım suçludur.
Biz de öğrencilik yaptık, bir sürü organizasyonda yeraldık. Zorlukların farkındayız elbette. Ama zorlukları kolay yoldan halletmeyi ne kendime ne de içinde bulunduğum, üyesi olduğum takıma yakıştırırım. Ankara Üniversitesi Müzik Toplulukları sadece bize değil oraya müzik dinlemeye gelen dinleyiciye de kocaman bir özür borçludur. Bu özürü de seneye hatasız bir organizasyona imza atarak vermeli, bunu başardığı takdirde de alınlarından öpülmelidir.
En çok üzüldüğüm nokta da nedir biliyor musunuz? O gün, (anneler gününde) yoğun bakıma alınan sevgili anneannemi 10 dakika ziyaret edip apar topar Ankara' ya dönmeme neden olan o konser yüzünden kadıncağızın son saatlerini onunla birlikte geçirememek ve hayata gözlerini yumduğu saniyede o angut gençliğin karşısında konser vermeye çalışıyor olmak. İşte bunun özürünü hiç kimse dileyemez arkadaşlar, ben bile... Yapacağım tek şey bundan sonra A.Ü. diyince durup düşünmek ve belki Derya abi gibi onlarca şart koşarak sahneye çıkmak ya da çıkmamak olacaktır.
Lütfen sözlerim duygusal / bireysel alınmasın. Amacım hataları deklare etmek ve yapıcı olmak. Hatalardan ders çıkaramazsan sürekli hata yaparsın. Mühim olan bir hatayı ikinci defa yapmamaktır.
Kalın sağlıcakla...