Arkadaşlar, üretim demek ciddi yatırım ve ciddi bir arge demektir. Kopya yapmak demek değildir, oraya yeni birşey çıkmayacak ise, tutup da aynısını üretmenin anlamı yoktur.
Yeni birşey yaptığınızda (iyi yada kötü) bunu insanlara anlatmak, lansman, satacak bayii bulmak vs ciddi işlerdir.
Şu anki yapı, yerlü üreticiye o kadar sıkı şartlar koyuyor ve o kadar sert yükümlülükler ile sıkıştırıp zorluyorki; adam "yahu alırım çinden üçe veririrm beşe ne uğraşçam" diyor. Hak veriyorum adama malesef. Ama yerlisi varken ithaline tamah etmiyorum. Temel 2 kuralı var bunun sebep olarak:
1-yerli üreticiyi desteklemezsen üretim şartları ve kalitesi düşer,
2-yerli üretim pazarda yer buldukça, hem servis ağı hem de yedek parça tedariki çok çok çok daha kolay olur.
Bizim yerli üreticilerimize (ne üretirse üretsin) eleştiri getirmeden önce, neden bu durumda olduğumuza bir bakalım. Pazarda yer bulmak için bazı firmalar şöyle bir sisteme başlamış. Adam ürününü iç piyasaya kabul ettiremiyor, ve fikir arıyor kara kara ve buluyor. Üreticinin ağzından: "Bunun üstesinden gelebilmenin en net yolu: yapıp önce dış pazara, ardaından iç pazara yönelebilmektir. Biz ülke olarak birşey yaptığımızda önce dışarı yollarız, ardından yabancı etikete bürünür ve sonra iç piyasaya kazandırılır. Bu çok ciddi bir handikap. Yapılan iş, gene iç pazara yerli üretici tarafından geliyor, ama insanlar yabancı etiketi tercih ediyor. "
Şimdi adamda kusur yada hata bulamadım, ticaret onu bu şekilde çalışmaya yönlendirmiş malesef. O kişi-kişiler de hayatlarını devam ettirebilmek için -zorunda kaldıkları için- bu yolu seçmişler.
Yukarıda birisi çok güzel bir cümle kullandı, custom gitarın 2. el piyasası yok benzeri birşey söyledi. Evet yok.
Custom gitar demek; kıçına göre pantolon diktirmektir. Senin kıçındaki pantolonun başka bir kıça uymaması kadar doğal bir durum sözkonusu olamaz.
Bizim luthierlerimiz 3 sınıfa ayrılıyor temel olarak.
1- yapımcılar,
2-tamirciler,
3-deneysel çalışanlar.
Bu sınıflarda düzgün iş bulabilmek de mümkün, hayal kırıklığı da mümkün.
Özellikle de birisinin yaptığı işler zamanının ötesinde işler. Ama piyasa bulamıyor. Gitarist ispanyol malı bir klasik gitara, 3000€ verebiliyor; fakat 3000 tl lik, bir el yapımına "oha o ne çok naaptın usta yaaa" diyor. Kalitesini kıyslamıyorum, daha doğrusu kıyaslayamıyorum, çünkü el yapımının nitelikleri ithal olan gitarı terle bir ediyor. Hem ses hem de ağaç kalitesi ve işçilik olarak. Her aşamasını çok iyi bildiğim için, buradan sizlere aktarırken son derece emin konuşabiliyorum. Adam orada köylü kurnazlığına gidiyor, kendisi de eşşek gibi biliyor el yapımı gitardan çıkan sesin ithal olanı yerle bir ettiğini ama, üretici elinin altında ve cebinde parası var ya hani.. o anki koşulu zorlayarak menfaati yönünde el yapımını yeriyor.
Müzisyenlerin, ciddi bir şekilde disipline olmaları ve kendilerine çekidüzen vermeleri gerekir herşeyden önce. Yoksa daha çook verirler 900 lük gitara 1600 ler. Burada iş konsertistlik değil, karakter meselesidir. Benim atolyeme gelen kişi, bana motor tamircisi muamelesi yada muslukçu tamirci muamelesi yapıyorsa, nazikçe kapıyı gösteririm buna sizler de (denk geldiyseniz) şahit olmuşsunuzdur.
Ama malesef kişiler, saygı-emek-iş çerçevesi içinde durumu değerlendirmektense, çakallık-menfaat-adam kandırma çerçevesinde davrandıklarından; bu işler bir yere varamamaktadır.
Atolyeme günde 10-12 kişi geliyor ama malesef bu insanlardan sadece 3ü yada 4 ü düzgün insanlar, aynen bu başlık altında yazan siz değerli dostlar gibi.
Ve geri kalanı da, forumun diğer yazarları yada sahtekarları arasında görebileceğiniz çakallardan oluşuyor.
Sonuç olarak; bu yazımda kimseyi yermek yada övmek için söylemiyorum bunları. Çok ciddi bir üretim gücümüz var Türk yapımcıları olarak. Ama bizleri kıyasladığınız tablolar biraz acımasız.
Cort firması, 1970 lerde kurulmuş ve ibanez gibson dahil bir çok pazar sahibine, seri üretim yapan adamlardır.
Biz 70 lerde birbirimizi öldürmekle asmakla vurmakla hayatta kalma savaşıyla meşguldük. Babalarımız her evden çıktıklarında, helalleşip öyle işe gidiyorlardı.
Akai firması: 1960 larda kuruldu,
Biz o zamanlar darbeden yeni çıkmış bir ülke olarak gene aynı tabloyu yaşıyorduk.
gibson firması 1894 te kurulmuş,
Biz o zamanlar tüm dünyanın parçalamak için can attığı bir konumda bulunuyorduk ve saçma sapan fikirler eşiğindeydik devlet büyükleri italyadan erkek getirip anneler ve kızlarla çiftleştirilsin diyordu.
Konu ile ilgili en basit kaynak: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=160763
fender firması: 1920 lerde kuruldu.
Biz o zamanlar 15 yaşındakiler dahil tüm halk olarak savaşın göbeğindeydik.
Arkadaşlar, şimdi basit bir nokta var: "düştüğümüz yere değil, ayağımızın nereye takıldığına bakalım".
Cidden yaşamanın zor, rüzgarların sert estiği bir coğrafyadayız bunu kabullenelim.
Ve herşeyden önemlisi kendimize zaman verelim.
Sonuç olarak yolun başındayız, yarını hiç birimiz net göremiyoruz. Yapılmış çok iyi işlerimiz var -az da olsa var- bunu, bu işin kıymetini bilen insanlar paylaşıyor ve lanse ediyor.
Bizde de tembellik var, hiçbir gelişmeyi takip etmiyoruz, aramıyoruz, araştırmıyoruz, sorgulamıyoruz, sormuyoruz.
Yani fiyatlarına gelinceye kadar ne parametreler var saymakla bitmez.
Şimdi, eğri oturup doru konuşalım. Doların neden bizim paramızın 1.785.000 katı olduğunu düşünmüyoruz da, enstrumanın fiyatlarına takıyoruz
🙂 Halbuki birbiriyle sonuna kadar bağlantılıdır.
Doları düşürün, gitarlar zaten ucuzlayacaktır
😉
Şimdiki şarkımız de yerli üretici işini bilmiyor diyenlere gelsin :
http://gitarizm-tr.blogspot.com/2012/04/fatih-ylmaz-f-1-incelemesi.html
Ayrıca, Ankara da 23 mayıs da bir söyleşimiz olacak ona da bekleriz.
Not: imla hatalarım olabilir, biraz yorgunluk var bu aralar tadilattan dolayı, bi kusurumuz olduysa affola
😉 .