Türkiye'de Nükleer Santral Kurulmalı Mı?

türkiye'de nükleer santral kurulmalımı?


  • Toplam oy veren
    1,311
nukleer

kim demiş türkiyenin enerjiye ihtiyacı var diye.
sen hükümet olarak elindeki enerjiyi sağlıklı ihtiyacın olduğu kadar kullanabiliyomusun. delik deşik bi kutunun içine su doldurmaya çalısıyosun. ve diyosunki benim suya ihtiyacım var. sen öce arkandaki delikleri tıkada o zaman iste bizden nukleer santrali
tabi bakalım o zaman ihtiyacım var mı dişyebişlecekmisin.
bu arada SİNOP NÜKLEER SANTRAL İSTEMİYOR rüzgar santrali istiyor
 
ne gerek var nukleer santrale bu ulkenin 3 tarafi denizlerle cevrili hem yer alti kaynaklari da cok zengin ne gerek var sen ilk once onlari kullan hem nukleer santral in oldugu yerleri goruyoruz etrafi kirletiyor zehirliyor
 
Valla ben ihtiyaç olduğunu düşünüyorum ne kadar çok alternatif kaynağının olması o kadar bağımsız türkiye.Ayrıca gelecekte ne kadar daha enerji ihtiyacımız olacağı belli değil.Makine endüstürisinde nükleer ihtiyacın artmasının çok yakında olduğunun düşünenlendenim
 
çok geç kaldık...hem de çok...elimizin altında toryum diye bir maden varken neden ileride füzyon reaktörleri kurmayalım...gerçi pek fizikten anlamam 🙂 böyle bir reaktör yapılır mı ilerde bilemem...
 
Bıçak üretimi filan durdurulsun : P et kesmek, ekmek kesmek için ürettiğimiz bıçaklarla yılda yüzbinlerce insan kesiliyor : D.
Ben nükleer enerji için söylenenleri buna benzetiyorum : )). Bıçağı ne için kullanmak istersen kullanırsın, 1. sınıf dünya ülkeleride nükleeri istediği şekilde kullanabiliyor. Bombasını yapması teknolojisini geliştirmesi bize dönmüş bıçak gibidir ama kendi etini ekmeğini kesip yiyerek, ilerde uzaya çıkacak olan da onlar : )), endüstirisini sanayisini, geliştirecek olanlar da onlar. Bu arada millet reaktörlerini kapatıyor, çünkü daha yeni türlerini, gelişmiş modellerini kuruyorlar.
Boşuna konuşuyoruz aslında, biz ne dersek diyelim reaktörler artık kuruluyor. İstemeyenler artık sinoptan mersinden uzağa taşınır : D
 
bak bakalım o birinci sınıf dünya ülkeleri dediğin ülkeler nükleer santrallerini nerelere kuruyorlar. pariste mi kuruyorlar yoksa romanya bulgaristan gürcistanda mı kuruyorlar?

ne kadar meraklıymışız "1. sınıf ülkelerin" arka bahçesi olmaya.
 
herşeydan önce yapılacak işlemden önce bunu kimin yapacağı kimin yararına olacağı önemli. yurtdışından enerji alıp ırak gibi ülkelere bizden daha ucuza satan bir hükümetin bu işten bize bir fayda sağlatacağından şüpheliyim. bir sömürge gibi kullanılacaksan eğer o santrallar ne işe yarayacak zararından başka ancak gerçekten iyi yönetiilir ve iyi denetlenirse bir santral ülkemiz için çok faydalı olur.
 
Slaytanic demiş ki:
bak bakalım o birinci sınıf dünya ülkeleri dediğin ülkeler nükleer santrallerini nerelere kuruyorlar. pariste mi kuruyorlar yoksa romanya bulgaristan gürcistanda mı kuruyorlar?

ne kadar meraklıymışız "1. sınıf ülkelerin" arka bahçesi olmaya.

Merak etme : )) biz yeni modeli almayacağız, şuan kullanılmakta olan teknolojiyi alacağız. Yani onların bahçesinde yetişen meyvenin çekirdeği ile işe başlayacağız. Onlar zaten daha tatlı meyvelerini kendileri yiyecekler, biz eskisi ile yetineceğiz, tembelliğe devam edersek. Bu arada Fransa zaten enerjisinin yüzde 60 ını yurtdışındaki santrallerinden transfer ediyor yüzde 20 sini kendi kullanıyor. Bu arada, o yeni çok tatlı meyveyi üreten hocamızı yurt dışında, reaktör tasarımında görev aldığını duymakta üzücü.
 
ee yani neyi anlatmak istiyorsun? şöyle bi hayalin mi var? "uygar milletler gibi bizim de nükleer enerjimiz olacak." bir kere o santral bizim olmayacak. asla bize teslim etmezler. enerjinin büyük kısmını kendilerine alacaklar. ayrıca bize uranyum zenginleştirme hakkı tanımayacaklar. biz onlardan zenginleşmiş uranyumu satın alacağız. böylece enerjide doğal gazdan sonra bir de uranyum bağımlısı olacağız ve bunu stratejik bir silah olarak bize karşı kullanacaklar. bu kadar basit.

ayrıca nükleer santral çok pahalı bir iş. o parayla temiz-tükenmez enerjiler üzerine ar-ge çalışması yapmak dururken, 40 yıl öncenin teknoloji için onun bunun köpeği olmaya ne gerek var?

tam bir akp politikası işte. sıcak para akacak ya gerisi mühim değil.
 
Arkadaşım senin bu tarz korkuların varsa pek konuşmaya da gerek kalmıyor. Benim hayalim barışcıl, herkesin dost içinde yaşayabilceği bir dünya : ). Ne din tartışması olsun ne ırk ayrımı olsun, topluca gelişim gösteren bir ırk hayali bu. Ama gördüğün üzere çok hayalperestim : )). Doğal olarak insan olduğumuz için bu tarz şeyler hiç gerçekleşmeyecek. Aynı şekilde insan olduğumuz gibi ve yüzlerce millet içerisinde bir millet olarak yarışın içerisinde olduğumuz için enerjiye ihtiyacımız var ve gelişmek istiyorsak bu enerji ihtiyacı artacak da. Ben bu enerjinin yüzde 5 nin 10 nun nükleerden olmasının zararı olcağını düşünmüyorum. Aksine faydası olacağını düşünüyorum. Sinop yer lisansı aldığında, ülkemizin en kuzeyi, tamamen nükleer merkez haline getirilmeye çalışılcak. Bunun içinde araştırma reaktörü, güç santrali, nükleerle bağlantılı yan işletmeler ki bunlara yakıt üretimi, ve yakıtın yeniden işlenmeside dahil olacak. CANDU tipi reaktör olursa zengin uranyum bağımlısı olma korkun belki ağır su bağımlısı olma korkuna dönüşebilir ama biz o kadar da sütten, süngerden insanlar değiliz. Kendileri de kontrol ettiği sürece, **ke **ke yakıt üretimimizi izleyecekler.

Bizde kullanılma psikolojisi yaratılmış bence : ). Onların köpeği olacağımızı düşünüyoruz. Sanki "onların vazgeçtiği" teknolojiyi saf saf aldığımızı düşünüyoruz. Bu topraklara girebilcek olsalar, enerji adına yapacakları ilk iş, toryum reaktör geliştirme faaliyetlerini hızlandırma olacaktır. Bizde o sırada onları köpeği olmak korkusuyla bir hiç olduğumuzu kabul ederiz.

Yarın Amerika, Çin veya herkimse yüksek verimli, yüksek güç çıkışlı güneş enerjisi santralini kurmaya başladığında, ve bu santralin satışını yapmaya başladığında, bence biz bu teknolojiyide reddederiz. Nerden bilebiliriz ki, belki enerjiyi kendilerine alırlar biz de tasmamız takılı otururuz.
 
ikisi arasında dünya kadar fark var. tarihin hiçbir köşesinde yoktur ki bir devlet başkasına teknolojisini karşılıksız olarak versin. sen diyosun ki "**ke **ke yakıt üretimimizi izleyecekler". adamlar ise madde koyuyorlar biz satacağız diye. asla kendi reaktörümüz olmasına izin vermeyecekler. nasıl dünyanın en pahalı benzinini alıyorsak, gelecekte de dünyanın en pahalı uranyumunu alacağız.

bunlar günü kurtarma politikalarıdır. yarınları, çocuklarımızı düşünmeden yapılan yatırımlardır. bir kere o santrallerin sökülüp belli bir süre toprak altında kalması gerekiyor. o toprak tamamen işe yaramaz bir hale dönüşüyor.

reaksiyonda çıkan parçalar manyetik alanda sapmadıkları için kontrolleri olanak dışı. tüm dünyada halen fizikçilerin tartıştıkları ve çözüm bulmadıkları bir konudur bu. olası bir saldırıda türkiye neredeyse atom bombası yemiş bir hale dönecek.

şunu birisi bana açıklasın. türkiye bir temiz tükenmez enerji cenneti. avrupanın en çok güneş alan ülkesiyiz. en çok rüzgar alan ülkelerinden birisiyiz. 3 tarafımız denizlerle çevrili. hem gelgit enerjisinden hem de dalga enerjisinden faydalanabiliriz. nükleere harcanacak milyar dolarlar ile bu enerji kaynaklarına yönelinse gelecek nesillere çok daha güzel bir ülke bırakabiliriz.

ama ne gerek var araştırmaya ona buna. verelim parasını gelsin amerikalı kursun santrali, satsın uranyumunu ağır suyunu bilmemneyini, tüm enerji piyasamızı ele geçirsin. biz de günü kurtardığımız için sevinelim.
 
Dediklerin, ortaya sunduğun alternatif kaynaklar çok güzel, bunu sen düşünüyorsun, başka insanlar düşünüyor, ama yapabilcek insanlar yapmıyor. Hiç mi nitelikli, bu işi halledebilcek iyi insan kalmadı da, millet şuan senin korktuğun nükleere yatırım yapmaya çalışıyor. Bence nükleer hiçbir şekilde ekonomik yük olmayacaktır, onlar uranyumunu kilosu ile satarlar bizde yakıtı üretip kullanırız.
Galiba bu konuyu tartışmaya doyduk. Şuan için sadece izleyici olacağız gibi. Bu santraller kurulursade bence korkuların, endişelerin gerçekleşmeyecek : )).

Reaktör çekirdeği tasarımı, güvenliği, sızıntıyı çok kuvvetli darbelere karşı koruyacak şekilde yapılıyor. Oldu da sağlam bir bomba ile çekirdek delindi. Karadenize kıyısı bulunan ülkeler bu konuda eli kolu bağlı oturmaz. Özellikle de Rusyanın Karadenize kıyısı olan topraklarını umursamamazlık edeceğini hiç sanmıyorum. Rusya ordusu ve ordusunun sahip olabileceği teknolojisi ile halen büyük güç. Akkuyuya bomba atarak, İsraile zarar vereceklerini de sanmıyorum. Ayrıca bu saldırı şuan ki Türkiyeye nasıl yapılsın : )). Ben senin bu düşüncene tek bir ihtimal veririm, o da 3. dünya savaşı çıkar ve Türkiye, Karadeniz kıyısı ülkeleri ve Balkan ülkeleri ile birlikte hareket ederse karşı güçler çok rahat bomba gönderir. Bunları bence ancak kitaplarda okuruz.

"Reaksiyonda çıkan parçalar manyetik alanda sapmadıkları için kontrolleri olanak dışı." Bu cümleni biraz daha açabilir misin? Yani kontrol dışı olan parçalar, Xe gibi reaksiyon atıklarımı yoksa, yüksek enerjili parçacıklar mı demek istedin, gama, beta, nötron gibi?
 
nükleer fisyon olayında uranyum gibi ağır ve kararsız elementler nötron ile bombardımana uğratılırlar. çarpışma sonucunda ortaya küçük elementler ile beraber alfa parçacaığı çıkar. bu alfa parçacığı çok yüksek enerjiye sahiptir ve suyu da ısıtıp enerji elde edilmesini sağlayan parçacıktır. lakin alfa parçacığı yüksüz olduğu için hiçbir manyetik alana tepki vermez. hiçbir şekilde kontrol edilemez. bu yüzden zaten reaktörün kendisi başlı başına bir derttir. koruyucu çeperlerinde çok yüksek miktarda radyasyon birikir. öyleki 10 yılda bir sökülüp toprak altında saklanması gerekir. böylece radyasyon o toprağa aktarılır. ancak toprak birdaha asla kullanılamayacak bir hale gelir. büyük devletlerin santrallerini başka ülkelerde açmalarının da başlıca sebebi budur.

eğer 30 sene önce olsaydı nükleere evet derdim. ancak günümüzde 40 yıllık teknolojiyi alıp milyarlarca dolar harcayıp bir de dışarıya uranyum bağımlısı olmayı aklım mantığım almıyor. kusura bakmayın. kaldı ki türkiye maddi gücü sınırsız bir devlet değil. o parayla çok büyük işler başarılabilir.
ama günü kurtarmak dururken hükümet böyle ucu açık ülke çıkarına olan konuları asla gündemine almaz.

ayrıca türkiyeye santral de kurulmayacaktır tahminimce. 2015lerden bahsediliyor ki 8 sene sonra kim öle kim kala 😉
 
Sinop'a nükleer santral kurma projesini onaylayan biyolog olduğunu iddaa eden insanların bilgilerinden şüphe ediyorum.

Nükleer santral rüzgarlı ve deniz, nehir kenarı olan alanlara kurulmamalıdır. Çünkü herhangi bir kaza patlaması sonucu, radyoaktivite hem sulara karışır hem de rüzgarla çevreye yayılımı artar.

Ancak bizim birşey bilmeyen çevre bakanlığımız ve bu bakanlık altında parayla imzalarını satan sözde biyologlarımız, Sinop gibi hem deniz kenarı olan (üstelik Karadeniz'den bahsediyoruz, balık elde edilebilen, maddi açıdan ölmüş bir deniz değil) hem de rüzgar potansiyeli yüksek olan bir şehire nükleer santral yapmaya karar veriyor.

Şaka gibi... Bu konuda hiçbir bilgisi olmayanlar da "enerji" adına kandırılıyor.

Nükleer Santral kurulmamalıdır, çünkü bizim gibi geri kalmış bir ülkede büyük ihtimalle eski teknoloji kullanılarak yapılacaktır yani patlama riski yüksek olacaktır ve santralin bakımları da büyük olasılıkla yapılmayacaktır.

Hem Karadeniz kirlenecek, balıklarımız ölecek, hem Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere topraklarımız kirlenecek; çay ve fındık başta olmak üzere ihracatını yaptığımız birçok ürünü artık üretemeyecek, üretsek de ihraç edemeyecek hale geleceğiz. Hem de bu kaza sonucu birçok insan hayatını kaybedecektir.
 
Slaytanic demiş ki:
nükleer fisyon olayında uranyum gibi ağır ve kararsız elementler nötron ile bombardımana uğratılırlar. çarpışma sonucunda ortaya küçük elementler ile beraber alfa parçacaığı çıkar. bu alfa parçacığı çok yüksek enerjiye sahiptir ve suyu da ısıtıp enerji elde edilmesini sağlayan parçacıktır. lakin alfa parçacığı yüksüz olduğu için hiçbir manyetik alana tepki vermez. hiçbir şekilde kontrol edilemez. bu yüzden zaten reaktörün kendisi başlı başına bir derttir. koruyucu çeperlerinde çok yüksek miktarda radyasyon birikir. öyleki 10 yılda bir sökülüp toprak altında saklanması gerekir. böylece radyasyon o toprağa aktarılır. ancak toprak birdaha asla kullanılamayacak bir hale gelir. büyük devletlerin santrallerini başka ülkelerde açmalarının da başlıca sebebi budur.

eğer 30 sene önce olsaydı nükleere evet derdim. ancak günümüzde 40 yıllık teknolojiyi alıp milyarlarca dolar harcayıp bir de dışarıya uranyum bağımlısı olmayı aklım mantığım almıyor. kusura bakmayın. kaldı ki türkiye maddi gücü sınırsız bir devlet değil. o parayla çok büyük işler başarılabilir.
ama günü kurtarmak dururken hükümet böyle ucu açık ülke çıkarına olan konuları asla gündemine almaz.

ayrıca türkiyeye santral de kurulmayacaktır tahminimce. 2015lerden bahsediliyor ki 8 sene sonra kim öle kim kala 😉

Son paragrafından başlayayım, bahsedilen 8 senenin 4 senesini reaktör kurulumu harcar, 4 senesini yer ve saha çalışması ve bu alanların lisanslandırılması alır. Akkuyunun yer ve saha lisansı vardır ve kurmak isteyen, cebi devasa ( 😀) bir firma, şirket çıkarsa kurulumuna hemen başlanabilir. Ama nedense Sinopa aşırı ilgi var. Belki de geçmişte yapılmış güvenlik analizlerine pek güvenmiyor şirketler. Sinop yer lisansının ise 2,3 yıl içinde bitmesi yüksek ihtimal. 2, veya 3 sene sonra yapım başladıktan sonra artık durdurulması gibi birşey olmaz. Yani her şeyin kesinleşmesi 2 3 sene içinde olacak. Düşündüğün gibi 8 sene gibi daha uzun bir süreci beklemene gerek kalmayacak. Ama geçmişteki politik olaylar işe girerse, dediğin gibi kim öle, kim kala. Her şey olasılık dahilinde, hiç birini yoksayamayız, ama bence artık bu noktada reaktör kurulumu olasılığı, diğer bütün olasılıkları sıfır gibi düşünmemize yeter.

Teknoloji açısından sana ve pembe_sarrap arkadaşıma şöle bir cevap vereyim. Şuan kullandığın araba (varsa eğer), bindiğin otobüs, uçtuğun uçak, bunların teknolojilerinin temeli yaklaşık 80 sene öncesine dayanıyor değil mi? Yani arabada otto çevrimi mantığı ile güç üretirsin. Yakıtı motora dökersin, pistonla sıkıştırırsın, ateşlersin, patlatırsın ve güç elde edilir. Veya uçakta jet motoru mantığı. Havayı komprese et, ateşle, nozzle dan güç elde et (tabi bu 80 yıllık değildir 😀 ). Bunun üzerine insanlar aracın motor çalışma prensibiyle neredeyse hiç oynamamıştır(dizel motorlar dışında). Sadece daha verimli güç elde edimi, daha konforlu sürüş, daha güvenli sürüş, elektronik sistemleri ihtiyaçları ile araçları veya uçakları sürekli geliştirmiştir. Şuan çok şık tasarımlarla, Audi, Opel, BMW alırsın ve son model olduğunu bilirsin. Reaktörde de durum bu, reaktörde eğer güç elde etmek istiyorsan silindirik yakıt çubuklarını uygun geometrik oranlarla çekirdeğe koyarsın, moderatörü doldurursun, kontrol rodlarını yerleştirirsin ve burn up gibi rodları kaldırıp, nötronların yakıta ulaşmasını sağlarsın. Bu mantık yaklaşık olarak 1940 larda düşünüldü. 1960 larda modifiye edildi, basınçlı su reaktörlerinin tasarlanmasıyla. Bunun üzerine hep güvenlik için daha garanti çözümler bulundu. Daha gelişmiş pompa, daha gelişmiş türbin, daha dayanıklı basınçlı su taşıma hatları, daha verimli ve ekonomik buhar üreticileri vs. Ayrıca eskiden manuel kontrol ederlerdi reaktörü, şimdi gelişmiş bilgisayarlı sistemler, gelişmiş elektronik cihazlar, ve kendini uzay filminde hissetmeni sağlayabilcek bir kontrol odası. Yani eski teknoloji deyip korkunuz olmasın. Daha 40 50 sene bu teknoloji kullanılacak, ve yavaş yavaş yeni jenarasyona ait reaktörler eklenecek. Şuan gaz soğutmalı reaktörlerin kullanımının artması gibi.

Pembe_sarrap arkadaşım, korkmana hiç gerek yok : )) reaktör dediğin şey patlamaz : ). Reaktörün yaşayabilceği sorunlar, soğutma suyu kaybı, elektirik hatlarında kesinti gibi şeylerdir. Bunlarda yedek sistemlerle hemen telafi edilir. Bizim bomba yapma amacımız, veya fantezik arayışlarımız yok. Rusyanın o dönem yaptığı reaktör, enerji üretme adı ile öne sürülmüş bir reaktör. Adamlar 3. derece güvenlik katında bulunan kalın beton koruma zırhını, birşey olmaz mantığı ile ince tutup, ENERJİ üretim reaktöründe deney yapmaya kalkınca, patlama gerçekleşmiş. Adam yakıttan hem yüksek miktarda plütonyum elde edeyim hemde enerjimi sağlayım mantığı ile işe girince, patlatması olasıdır.

U-235, Pu-241 bazlı nükleer reaksyonlarda genel olarak 2, 3 nötron ve radyoaktif atık elementler açığa çıkar. Dediğin gibi alfa çıkarsa ve nötron miktarı düşerse reaktörü kiritik (sürekli çalışır halde) tutamazsın. Enerjinin elde edilmesini sağlayan, bu reaksiyon sırasında açığa çıkan saf 190 MeV civarında enerji ve diğer hareket kazanan parçacıkların kinetik enerjisidir. Bu enerjiyi de genelde nötronlar taşır ve soğutma suyu moderatör görevi görerek nötronların enerjisini 2, 3 MeV den 0.02 eV ye düşürür. Ve genel olarak fizyon başına, 200 MeV enerji açığa çıkar. Bu tepkimeler sonucunda alfa oluşmazmı, belki oluşuyordur ben bunu hiç duymadım (quantumu şöle bi düşününce,alfa oluşma olasılığını gene göz ardı edemiyorum). Ama oluşsa bile ihmal edilir seviyededir. Asıl alfa kaynağı reaktörde ağır radyoaktif metallerdir. Gene bu metaller U-234, U-238, Pu-239 Pu-241 dir. Bunların yarı ömrü yüz milyonlarca yıldan, Milyarlarca yıla göre çeşitlilik gösterir. Bu kadar büyük yarı ömürde aktiviteyi düşük seviyede tutar. Ve ayrıca zaten bu elementler parçalanıyor. Yani ortada alfa bozunumu yapacak element kalmıyor. Benim en çok şaşırdığım nokta, alfa parçacıklarının yüksüz olduğunu okumam oldu. Alfa parçacıkları +2 yüklüdür. Saf yeni doğmuş bebek gibi dişi olmadan, 2 nötron 2 protonu ile çekirdekten fırlar gider. Kendisine elektron bağlayacak vakti yoktur. Enerjisi çok yüksektir ama kütlesi büyük olduğu için rastlayacağı ilk duvara toslayacaktır. Bu toslama duvarı ısıtacaktır. Ve duvardaki elementi iyonlaştıracaktır. Bu toslama senin derine olursa, güneş yanığı etkisi yaratır. Yani bu toslama çok küçük atom numarası taşıyan elementlere olmuyorsa, radyoaktivite yaratma olasılığı çok düşük olur, veya hiç olmaz. Asıl radyoaktivite yaratan nötron olur. Yakıtın yutamadığı nötronu başka element yutarsa, radyoaktif hale gelir. Bu nötronu sen yutarsan, etin yanarmış gibi olur belki ama sen bunu hissetmessin, en korkuncu artık sen radyoaktif bireye dönüşürsün 😀 çevreye yaydığın radyasyon artar.

Sonuç olarak bir şekilde, reaktör içinde radyoaktif malzeme miktarı artar. Reaktörün genel bakımı sırasında, çıkartılacak eskimiş ve radyoaktif hale dönüşmüş malzemeler hemen toprağa gömülmez. yüksek miktarda aktivitesini kaybedene kadar, soğutulur bekletilir. Sonra betonlanır, boş bir yere konulur, istersen gömersin. Tabi ki yakıt atıklarında da işlem bu şekilde yapılır. Ama yakıt atıkları daha tehlikelidir, aktivitesini kabul edilebilir seviyeye indirmek uzun yıllar alır ve çok masraflı olur. Nükleer enerjinin mağlesef 2. ve son pis yanı budur. Ben bundan korkmuyorum, çünkü atık problemini insan oğlu aşar. İleride, Nükleer güç ile çalışan veya daha iyi bir sistem bulunduğunda , güvenli uzay araçları ile, artık atıklar uzaya bırakılmaya başlanacak. Veya malzeme bilimi, atıkları ekonomik olarak saklayabileceğimiz koşullar sunacak bize. Benim tek korkum, Nükleer enerjinin 1. pis yanıdır. O da nükleer sihah yapmaya olanak sunması, ve nükleer silahlanmanın artışı, nükleer silahların geliştirilmesi. Nükleer santral hiç kurulmamış olsa, belki ilk kurulacak santrale karşı çıkardım bu yüzden. Ama artık herkes bu şekilde ve şuan kullanılan bir çok sisteme göre daha temiz yolla enerjisini üretiyorsa, bizde üretebiliriz. Ayrıca gücümüz yeterse, nükleer silahımızda emniyet için olmalı.
 
düyanın gelişmiş birsürü ülkesi kullanıyor..niye bizde bunlardan biri olmayalım ki..bize gelir sağlayacak sonuçta ve bizi bi kaç adım ilerie götürecek..

bilen bilmeyen herkes konuşuyor..en iyisi neyse o yapılsın..
 
nükleer santral olayı her yönüyle sakat birşey, dünyadaki en gelişmiş nükleer santralin bile belli bir kaza sonucu radyasyon yayma ihtimalinin yüzde kaç olduğunu biliyormusunuz? %16 dır, bu bir bilimsel gerçektir, rakam olarak belki küçük miktar gibi gözükse bile, sonucunda insanların ölümüne yol açabilecek bir olaydan bahsediyoruz ve bunun ihtimali insan hayatı yönünden düşünüldüğünde son derece yüksek, ayrıca kurulma aşamasından son derece maliyetli birşey, bir nükleer santral kurulana dek rüzgar enerjisini kullanma amaçlı kaç tane santral kurulabilir acaba?bunu bir düşünün...
ayrıca nükleer enerjinin elde edilişinden sonra ortaya çıkan atık keşmekeşi de başka bir dehşet verici olay, herhangi bir nükleer atığın doğal ortamda kaç yıl kaybolmadığını biliyormusunuz?300 yıl, bu periyot içerisinde bu atıkların radyasyon yaymaları da cabası...bütün dertler bitmişmiş gibi bir de radyasyonla mı uğraşalım, bilimadamları basbas bağrıyo "Türkiye rüzgar enerjisini kullanmalı" diye, niye bu yönde çalışmalar yapılmıyor da son derece riskli ve insan hayatını tehlikeye atabilecek maceralara girmeye çalışıyoruz?
 
Josephking_1903 demiş ki:
nükleer santral olayı her yönüyle sakat birşey, dünyadaki en gelişmiş nükleer santralin bile belli bir kaza sonucu radyasyon yayma ihtimalinin yüzde kaç olduğunu biliyormusunuz? %16 dır, bu bir bilimsel gerçektir, rakam olarak belki küçük miktar gibi gözükse bile, sonucunda insanların ölümüne yol açabilecek bir olaydan bahsediyoruz ve bunun ihtimali insan hayatı yönünden düşünüldüğünde son derece yüksek...

Bir bilimsel gerçeği ortaya koymuşsun ve bu gerçek en gelişmiş reaktörün bile 0.16 olasıkla, belli bir zaman dilimini kapsamadan, kaza sonucu radyasyon yayacağını söylüyor. Bu bilgiyi nerden bulduğuna dair kaynak gösterebilir misin? Çünkü 0.16 olasılık bir reaktör kazası için çok çok yüksek bir orandır. Bu demektir ki dünyada işletimde olan yaklaşık 440 nükleer enerji santralinin 70 inden kaza sonusu radyasyon yaymasını bekleyebiliriz. Zaten bu reaktörlerin hepsi en gelişmiş modeller olmadığı için dediğine göre olasılık daha da artacak, belki sayı 80'e 90'a çıkacak. Ayrıca Dünyada yaklaşık olarak 280 araştırma reaktörü bulunmakta, enerji santralinin kaza sonucu radyasyon yayma olasılığını, araştırma reaktörü içinde denk tutabiliriz. Burdan da yaklaşık 45 reaktör kazası geliyor. En düşük ihtimalle 115, bunu en iyi niyetlerimizle, dualarımızla 100 e çekelim. 100 tane reaktör kazasının üzerine birde yüzü aşkın nükleer denizaltlarının sebep olacağı kazalarıda ihmal ediyorum, sonuç olarak senin beklentin dünyada 100 tane Çernobil tipi kazanın gerçekleşeceği. Yani yüzbinlerce, hatta milyonlarca insanın doğrudan veya dolaylı olarak kanser olmasını bekliyoruz. İranda kurulacak nükleer santrallere ne kadar güvenebiliriz, ne kadar kontrol edecekler? Ermenistanda bulunan eski Rus reaktörüde sana göre saatli bomba, Bulgaristanıda ekleyebiliriz. Kanser olma olasılığımız baya yüksek 😀. Ölümümüz pek güzel olmayacak. Bence insanlar sigarayıda bırakmamalı, zaten bir şekilde reaktör kazası sonucu kanser olacaklar 😀.

Sana şunu söyleyeyim : )), bana bunun kaynağını göster, o kaynağıda rahatlıkla eleştiririm : ). Söylediğin 0.16 gibi olasılığının gerçekle uzaktan yakından alakası yok. Seni kim kandırmış bilemem ama istemedende olsa senin başkalarını kandırmanı da istemem. Tasarlanan reaktörlerde en yüksek risk analizleri yapılmakta. Özelliklede Çernobil faciasından sonra evrensel olarak reaktör kontrol mekanizmaları fazlasıyla geliştirildi. Uluslararası atom enerjisi kurumunun bu konuda boş oturacağını beklemeyin : ). Reaktörün yaşayabilceği en büyük felaket, kor erimesidir. Kor erimesi durumunda reaktör kullanılamaz hale gelir ve milyarlarca dolarlık yatırım boşa gider. Şuanki teknoloji de bu kazalara artık imkan vermiyor. Oldu da böyle bir kaza oldu, kor içinde bulunan radyoaktif madde asla dışarı çıkamaz. Koruma kabı binası, görebilceğin en sağlam kuvvetlendirilmiş beton yapıdır. Radyoaktif madde kaçağına asla izin vermez.

Rüzgar enerjisi süphesiz herkesin olumlu bakacağı bir enerjidir. Türkiye şuan nükleer enerji ile 5000 MWe güç üretmeyi planlıyor. Rüzgar enerjisinden 1 MW güç üretmenin kurulum maliyetinin 1 milyon dolar olduğunu söyleyebiliriz. 5000 MW enerjiyi rüzgar ile elde etmenin maliyeti 5 milyar dolara çıkıyor. Nükleer Enerji ile yaklaşık 1000 MW güç üretmenin maliyeti de 1.5, 2 milyar dolar civarında. Nükleer enerji ucuz enerjidir, ama santral işletmeye sokulana kadar milyarlarca dolar para harcanır. Masraflı olduğu ortada. Bunun yanında bakıyorumda rüzgar enerjiside pek ucuz değil. Ayrıca rüzgar enerjisinden nükleer enerji kadar 1 yıl üzerinden verim sağlanabilir mi? Nükleer Santraller yıl içinde yaklaşık %90 kapasite ile çalışır. Sizce rüzgar yıl boyunca istenen 5000 MW enerjiyi üretmemizi sağlayabilir mi? Yıl boyunca rüzgarın aynı şiddette esmesini bekleyebilir miyiz? Bir sanayi bölgesini, veya fabrikayı veya otelleri, rüzgar istenildiği kadar esmiyor diye tatile sokmak uygun mu? Ben rüzgar enerjisine karşı değilim. Rüzgar enerjisi, benim evimin elektriğini sağlasın, eğlence sektörüne enerjiyi sağlasın, ama ülke ekonomisini geliştirecek bölgelerde de daha verimli enerji isterim. Bunun için bence Nükleer Enerji gayet uygun.
 

Geri
Üst