Bugüne sığıştırdığım üç film:
Tideland: Jeliza-Rose'un annesi alkolik, babası eroinmandır. Önce annesi, sonra babası ölünce ortada kalan (ve babanın öldüğünü bile anlayamayan) Jeliza-Rose, başı boş kaldığında ilginç bir dünyaya adım atar. Terry Gilliam'ın yönettiği film, tipik bir Terry Gilliam filmi: fantastik dram, ama havası, vesairesi zaman zaman "hassss o ne!" şeklinde korkunç anlara vesile. Fakat genelinde film aslında gerçekliğin tek olmadığı, bakış açılarının olduğu ve hayal dünyalarının aslında gerçeklikten yaratıldığı üzerine hoş bir çalışma. Çok detaya girmeyeceğim, zira, Terry Gilliam, nokta.
Primer: Dört girişimcinin ikisi, çeşitli hesaplama aletleri üzerinde çalışırken zamanda yolculuk yapmalarını mümkün kılacak bir makine yaratırlar. Konuyu burada kesiyorum, zira aslında bir saat on beş dakikalık kısacık filmin konusu basitçe bu - ikilinin, yarattıkları teknolojinin etik yönüyle başa çıkamamaları ve kardeşlik seviyesindeki dostluklarının bu icat karşısında çözülmesini konu alıyor. Filmin güzel yanı, bu konuyu fantastik değil, aksine sıkıcı seviyelere varabilen bir gerçekçilikle işliyor olması. Hakikaten ben bu icadı bulsam bunu yapardım dedirtiyor - bunun negatif yönü, diyalogları ve olayları gerçeğe fazla yaklaşıyor, ve kurgu olması gereken bir ortamda gerçeklik bir eğretilik yaratıyor. Haricinde zaten birkaç defa izlemeden anlaması çok zor.
Hard Candy: Aslında efsane bir film, dolayısıyla çok fazla tanıtıma ihtiyacı yok ama yine de.... Jeff (Patrick Wilson) bir fotoğrafçıdır, ve bir gün internette tanıştığı, 14 yaşındaki Hailey (Ellen Page) ile buluşur. Kızla biraz içerler, ve Jeff bayılır. Kendine geldiğinde, bir sandalyeye bağlıdır, ve kendisini sübyancı olmakla suçlayan Hailey'nin (çok fazla olmayan) insafına kalmıştır. Film son derece güzel, akıcı, gergin, ve bazen cidden yoğun. Son derece hoş bir film. Ki, hani, esas soru, David Slade nasıl böyle bir şey çektikten sonra 30 Days of Night (30 Gün Gece) ve Twilight: Eclipse gibi filmlere gitti o. O ne ya....
Sırada mı? Valla bir Alan Tudyk hayranı olarak adamın filmografisinden seçmece yapıp, Tucker & Dale vs. Evil diye bir film buldum. Texas Chainsaw Massacre gibi "kasabalıların sapık çıkması" filmlerinin klişeleriyle dalga geçen (ama sanırım bunu Scary Movie zevzekliğiyle yapmayan) bir yanlışıklar komedisi. Nasıl olacak bilmiyorum fakat son derece hoş olma olasılığı mevcut.