İnsanlık tarihinin en büyük direnişine, can kaybına ve eşi görülmedik kahramanlıklara sahne olan Stalingrad direnişi, Hitler faşizminin ordularının Stalingrad'a saldırmasıyla başladı. 6 milyon Sovyet vatandaşının öldüğü direnişte, Sovyet halkı Stalin'in radyo konuşmasıyla; “Yurttaşlar, kardeşler ve kızkardeşler, ordumuzun ve donanmamızın erleri, dostlarım, yoldaşlarım size hitap ediyorum. Ölümün adamlarına ölüm. Ölümün adamlarına ölüm...” yüzbinler olup, emekçi halkların azılı düşmanı faşizme karşı, zifiri karanlığın ortasında, emekçi halkların parlayan ışığı Sovyetlerin savunusunu gerçekleştirdiler.
Stalingrad: Granitten kale
13/09/2004 - Tarih 13 Eylül 1942...
İnsanlık tarihinin en büyük direnişine, can kaybına ve eşi görülmedik kahramanlıklara sahne olan Stalingrad direnişi, Hitler faşizminin ordularının Stalingrad'a saldırmasıyla başladı. 6 milyon Sovyet vatandaşının öldüğü direnişte, Sovyet halkı Stalin'in radyo konuşmasıyla; “Yurttaşlar, kardeşler ve kızkardeşler, ordumuzun ve donanmamızın erleri, dostlarım, yoldaşlarım size hitap ediyorum. Ölümün adamlarına ölüm. Ölümün adamlarına ölüm...” yüzbinler olup, emekçi halkların azılı düşmanı faşizme karşı, zifiri karanlığın ortasında, emekçi halkların parlayan ışığı Sovyetlerin savunusunu gerçekleştirdiler.
Daha fazla kar, azami kar için ve dünya emekçi halklarına örnek olan Sosyalist Sovyetleri yok etmek için, Alman burjuvazisinin ölüm kusan Nazi ordularının Sovyetler Birliği'ne saldırıya geçişi, 2. Dünya Savaşının dönüm noktasıydı.
Sovyet vatandaşlarının önlerinde iki seçenek vardı; ya, Hitler faşizmine boyun eğecek ve tüm Avrupa Hitler faşizmine boyun eğecekti ya da Sovyet halkı binlerce can verip kazandığı iktidarı, can bedeli, kanının son damlasına kadar savunacaktı; ikinci yolu seçti, diz çökerek yaşamaktansa savaşarak ölmeyi yeğ tuttu.
13 Eylül tarihi, büyük savaşın en önemli günüydü. Hitler orduları tüm barbarlığıyla Stalingrad'ın karşısındaydı ve Stalingrad'ı can bedeli savunacak olan bir halk da Nazi ordularının karşısındaydı. O gün Stalingrad'a saldıran faşist Hitler ordusu, Stalin önderliğinde onbinlerce insanın canıyla örülen bir direniş kalesine çarparak tuzla buz oldu ve bu onların sonu oldu.
Stalingrad'ın alınması Hitler için çok önemliydi. Moskova'ya giden yolu düzlemesi bir yana, petrol yataklarına ulaşması ve Japonya ile Doğuda güçlerini birleştirmesi için bu kent stratejik bir önem taşıyordu.
Faşist Hitler, Stalingrad'a saldırmadan önce en fazla bir gün içinde Stalingrad'ı teslim alacağını düşünüyordu. Stalingrad halkı müthiş bir dirençle, dünya proletaryasının anayurdunu savunuyordu. Sopa, taş, tüfek, el bombası, bıçak, testere, kaynar su vb. Halk, eline ne geçerse onunla savaşıyordu. Stalingrad'a Moskova'dan yedek güçler geliyordu. Kazakistan, Ukrayna, Türkmenistan, Rusya ve daha birçok yerden gelen askerler, “Almanlar ne cesaretle topraklarımıza girmeye kalkar” deyip orduya yazılmışlardı.
Stalingrad'ı sadece Sovyet vatandaşları değil, dünyanın tüm emekçi halkları savunuyordu. Bulgaristan'daki, Arnavutluk'taki, Yunanistan'daki tüm partizanlar da savunuyordu Stalingrad'ı. Stalingrad'ı Paris sokaklarında, bir molotofla Alman tanklarının karşısına dikilip, binlerce kurşunla delik deşik olan bir genç kız da savunuyordu. Stalingrad'ı, Bulgaristan'da asılmadan önce “Darağacını doğuya çevirin, çünkü bize özgürlük oradan doğacak” diyen partizan da savunuyordu.
Stalingrad, tüm emekçi dünya halkların gözleri önünde savunuluyordu, tüm dünyanın emekçi halklarının gözü, kulağı Stalingrad'daydı, şimdi. Çünkü Stalingrad proletaryanın anayurduydu, geleceğiydi.
Almanlar kaç kez “Stalingrad'ı ele geçirdik” diye dünyaya duyurmuşlardı. Şehre defalarca kez girmişlerdi ama her defasında , Stalingrad savunucuları, savaşçıları tek yumruk olarak Alman ordularını geri, şehrin dışına püskürtmüşlerdi. Geçen her saat, her dakika büyük önem taşıyordu. Stalingrad Alman orduları tarafından yerle bir edilmişti ama hala kentin yıkıntıları içinde kenti savunan Stalingrad savunucuları vardı. Evet Stalingrad'da yaşamak güçtü, Stalingrad'da yaşamak Almanlar'ı öldürerek, ölerek yaşamak. İşte Stalingrad'da böyle yaşanıyordu. Ateş, duman, kan içinde, Stalingrad savunuluyordu.
Almanlar şaşkınlık içindeydi, tüm dünya şaşkınlık içindeydi. Almanlar binlerce tank, top, uçak ve bir yığın ölüm kusan makinalarını, Stalingrad'ı almak için salıyorlardı şehrin üstüne. Ama Stalingrad direniyordu işte. Tüm Stalingrad savunucuları kazanacaklarına inanıyorlardı. Ve işte büyük önder Stalin'in müjdeleyici gürleyen sesi 7 Kasım günü tüm radyolardan duyuluyordu: “Bizim sokaklarımızda da bayram olacak”! Bu cümleyle birlikte, beklenen o an gelmişti artık ve 19 Kasım 1942'de Stalingrad yakınlarındaki Sovyet orduları saldırıya geçerek Alman ordusunu dört bir yandan kuşattı. Saldırının sonuçlarının açıklandığı bildiride, “95 bin ölü, 72 bin yaralı, 300 bin Alman ordusu kuşatıldı” deniliyordu. Ve Stalingrad can bedeli kazandı, zafer direnen Sovyet ve dünya emekçi halklarının, zafer dünya proletaryasının oldu.
1942'de Sovyetlerde kazanılan zafer tüm dünya emekçi halklarının kazandığı bir zaferdi. Ve bu zafer tüm emekçi halklara o gün olduğu gibi bugün de ilham kaynağı olmaya devam ediyor