Yaklaşık 20 gündür raporluydum, haliyle durmadım abandım. Aylar önce alıp daha jelatinini bile açamadığım destiny, alien: isolation, wolfenstein the new order ve the evil within kuzu gibi yatıyordu çekmecede. Kısa bir "önce hangisi" sendromundan sonra yola alien: isolation ile başladım.
Tek kelimeyle mükemmel bir iş çıkarmış adamlar. Atmosfer inanılmaz, gerilmekten saklandığım yerden çıkamadan dakikalarca bir dolabın içinde yada masanın altında kök saldığım oldu. Belki zorlayarak da olsa xenomorphları öldürebileceğimiz en azından tek bir silah mevcut olsaymış o da olurmuş. Tamamen fps görünümü itti bu duyguya oynarken. Yoksa hiçbir itirazım yok. Horror/survival ne demekmiş umarım tüm yapımcılar öğrenir, konuya vakıf olur artık. Açıkçası son döenemde hiçbir korku oyunundan korkmadım, aksine sıkılarak tükettim her birini. Evil within'de nasibini alacak bu dediğimden. Neyse.
konu bütünlüğü, oynanış, grafikler vesaire gerçekten delice bir emek harcandığı belli. Türe ilgi duyan herkesin bunu görebileceğini düşünüyorum. Bu arada başlarda ufak bir save problemi yaşadım. Kaldığım yerden ertesi gün devam etmek istediğimde oyun bir türlü açılmadı ben de en baştan tekrar başladım. Belki benim konsolla alakalıydı bilemedim, haricinde de bir daha tek bir sorun çıkmadı. Umarım aynı şiddette devamı gelir. Açıkçası aliens: colonial marines sonrasında bir daha "alien" temasının namusunun kurtulacağını düşünmemiştim. Yanılmak bu kadar mutlu etmemişti bünyeymi.
Wolfenstein the new blood'a gelirsem; bu kadar basit işte adam gibi bir fps yapmak. Görsel tasarım old school, oynanış ve hikaye akışı old school, sinematikler on numara ve eğlenceli. Dev bosslar, korkunç deneylerin tohumu düşmanlar, ezoterikli gizemli devasa ve gizli yeraltı mekanları ve tabi ki uzay teması. Hayvan gibi bir hikaye tasarlanmış. Ay'a gittim geldim be. Daha ne olsun. Dolu dolu dibine kadar shoot'em up hissiyatı. Totalde 17 saatte bitirdim gitti. Ne sorguladım ne duraladım. Son 10 yılda oynadığım en başarılı ve eğlenceli fps'lerden oldu. Müzikler de efsane. Bütün eksik plaklar için tekrar tekrar oynanır.
Destiny online fps olduğundan henüz akıyor. Belki rpg/fps desek daha doğru olacak. Bungie halo serisiyle kendini fersah fersah kanıtlamışken son yıllarda olayın tamamen ticarete dönmesi, kar etme mantığının oyunun (bence) tüm konusunun ve yapısının önüne geçmesi çok can sıkıcı oldu. Halo 5 ne yani. Bitir bir yerde de artık. Yeni, farklı bir şey yarat, ama yok. Damarı bulmuş adamlar. Umarım destiny de aynı mantığa dönüşmez, zira halo serisine aşina zihinler iki oyun arsındaki olmayacak benzerlikleri ve hatta tabiri yerindeyse direk araklamaları görmüşlerdir. İndirimde aldım, çok da sarmadı henüz. Vakit geçirmek için oynuyorum diyebilirim. Bu arada halo serisini halo 3 de bıraktım ve sonradan aldığım odst ve halo 4 de kenarda yatıyor. Uyuzluğum geçerse bunları da sıradan geçireceğim bir vakit.
Son olarak the evil within ile veda edeyim. Başlangıçta beklentilerim çok mu yüksekti yada japon korku algısı mı bana işlemiyor bilmiyorum fakat parama yandığım tek oyun bu oldu diyebilirim. Oyunun başlarda ve aralarda sunduğu manyakça klostrofobik atmosfer sonlarda dağılmamalıydı. Ek olarak aynen destiny/halo gibi burada da bir silent hill ve resident evil apartması mevcut. Esinlenilme falan değil yani. Gayet aynı oyun mantığı fakat farklı bir başlıkla önümüze geliyor gibiydi. Hikayenin başı sonu kopuk ve bence çiğ, henüz tamamlanmamış bazı fikirler. Olaylar ve kurgu aşırı döngüsel. Ruvik reyiz höt diyor boyut, ortam değişiyor.
Oynanış daha da sıkıntılıydı. Cisimlerle etkileşime girmek bazen cinnet sebebine dönüştü. Oyun için farklı oynayış tarzlarına yatkın deniyor farklı farklı sitelerde fakat oyuncular pek öyle düşünmüyor yorumlarda. Keza ben de bundan muzdaribim. "Stealth" takılmayı mı seviyorsunuz ? Ne güzel, maaelesef oyun sevmiyor işte onu. "Ruvik oğlan attığın her adımdan haberdar" duygusu aşırı baydı. AI genel olarak fazlasıyla tahmin edilemez davranıyor. Ölmüyor süründürüyor yaratıklar. Boss savaşlarının bazılarında AI için ölüm tasarlanmadığını ancak 2-3 kere ölümüne savaşmaya debelenince anlıyorsunuz. Kontroller de gerilim anlarında çığırından çıkıp saçmalatabiliyor.
Kısaca korkmadım, gerilmedim, zevk almadım. Bol bol küfredip sırf sonunu göreyim diye inatla bitirdim. Sondan da bir halt anlamadım. Daha da japon temasına dokunmam sanırım.
Hede: destan yazmak istememiştim, kendimi kaybetmişim resmen.