Türk Filmleri

Türk Filmi (...)


  • Toplam oy veren
    15
Oyuncuların filmde giyecekleri giysileri ve bazı aksesuarları bile bavullarla yanlarında taşıdıklarını , aynı gün içinde bir platodan diğerine koşturduklarını ve 15 günde bir film çekildiği gerçeğini düşününce tamamen haklısınız... İmkanlar ve o imkanlarla yapılanlar...
Değerli @uvidinli , katılıyorum. Ancak Türk insanı olarak tembel öğrenciye gidiş yolundan puan verip sınıf geçirmeye fazlaca meyilliyiz. Mühendis kafasıyla neticeye bakıp verilmesi gereken puanı vermediğimiz sürece müziğin de sinemanın da gelişme şansına ihanet etmiş oluyoruz.
 
Türk sinemasının gelişmemesinin en büyük sebebi kesinlikle yapımcılardır. 3 kuruş paraya 2 haftada film çekeceksiniz kardeşim derseniz ortaya daha iyi bir iş çıkması maalesef ki hayal olur. Yeşilçam zamanında insanların eline 4 makara film verip bütün işi bununla çekeceksiniz dendiğinden planlar azdır ve görüntüler çok da istenilen düzeyde değildir. Ama ortada ki o sıcak senaryo ve oyunculuğun da tarifi yoktur. Günümüzde de bu izleyici kitlesiyle daha iyi senaryolarla iş çekmek imkansızdır. Ya acıtasyonun dibine vuracaksın ya da Recep İvedik stilinde basit anlaşılabilir işler çekeceksin ki para kazandırsın. Anlaşılamayan işler para kazandırmıyor. Yapımcıların da tek derdi daha iyi film değil, bu filmlerin ne kadar çok para kazandıracağı.
 
"Hollywood, neden Hollywood?", hatta "Bollywood, neden Bollywood?" diye düşünmesi gerekiyor yapımcıların. Sonuçta onlar da yüksek paralar kazanıyor (hani bizim yapımcımızın da artık tek derdi para ya). Ama ortaya konulan işlerle orantılı olarak "rekor" sayılabilecek gişeler elde ediyorlar, hem de dünya çapında. Tamam, ana fikir; para kazanmak. Ama bir yerde hatası var bizimkilerin. "Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez" sözünü unutuyorlar. Galiba bu sözü de Hollywood ve Bollywood yapımcıları uyguluyor ki, daha çok para gelecek yere, mümkün olduğunca maddi yatırımı yapıyor. Bu iş böyle yürür. Ama bizimkilerdeki mantık maalesef, "3 kuruşa 5 köfte". Başka da bir şey değil.

Bir de şu var, yeni çıkacak bir arabayı alabilmek için, elindeki para ile film çekenler. Gerçi o da elindeki para değil ya, neyse. Nasılsa ülkenin %90ı küfürü komedi kabul ettiğinden senaryoya "daya babam küfürü". Oooo, herkes gülüyor. Filmden 1 ay sonra çeken kişi yeni arabasını alıyor. Tamam bu Hollywood'da da elbet böyledir de, en azından Hollywood bu kadar küçük düşünmüyor. (Adamlar ada alıyor ada :D :D Araba da neymiş.)

Malum komedyenlerden birinin, bir gösterisinde şakayla karışık gerçeği vurgulayışını hiç unutmuyorum. "Siz şimdi 250 liradan geldiniz beni izliyorsunuz ya, eee benim de yeni arabaya ihtiyacım var, sağolun." Herkes hurra gülüyor. Çünkü gerçekleri şakayla sunuyor size. Garip bir ülkeyiz. Benim kimsenin arabasında vs gözüm yok. Hatta ben de izliyorum Arog serisiydi, Recep İvedik'ti. Ama kimileri gibi "oha lan çooook güzel" diyemiyorum malesef. Vasat, belki de vasatın bir tık üstü diyorum. Çünkü o filmlere "çok iyi ohaaa!" gibi tepkiler verirsem bu sefer izlediğim gişe rekortmeni, gerçekten güzel filmlere hakaret etmiş olurum.

Burada şu etken de var, Türk Sinemasının gelişmemesinin bir nedeni olarak görebiliriz bunu; Sinema bilet fiyatlarının abartılığı. Bu Türk sinemasına vurulan bir baltadır aslında. 2 bilet + mısır ; 50-60 lira mı olur arkadaş? Film çıktıktan 1 ay sonra DVD'si piyasaya çıkıyor. 20-30 veya her ne ise veririm, en azından hem ailece evde yayıla yayıla izlerim, hem maaile giderken vereceğim para cebimde kalır, hem de DVD ömürlük olarak bende kalır.

Bir de dipçe geçeyim şöyle; günümüzün hiç bir Türk yapımı sinema filmlerinde ve tv dizilerinde geçmişin o samimiyeti yok... Günümüzde hala Hababam Sınıfı'na kahkahalar atabiliyorsak, bunun sebebi o filmlerin "para odaklı" olmadığındandır. Unutmayalım, Kemal Sunal filmlerinin bir çoğu ABD'de dahi en iyi komedi filmleri kategorilerinde üst sıralardadır. Bunun değerini bilmeli.
 
Son düzenleme:
Cok büyük haksızlık yapıldığını dusunuyorum. Ulke sinemalarına ve Türkiye sinemasına hangi pencereden baktığımızla ilgili aslında ona iyi veya kotu diyebilmek. Evet Hollywood kalitesinde (tartismalarda hep Hollywood odak alınmış) filmler çıkartamıyor olabiliriz hiçbir tarzda. Ordaki gibi yapımcılar ve kaliteli is gücü bulamıyor da olabiliriz. Ama Hollywood sinemasının kaliteli olduğunu, ya da daha doğrusu hangi pencereden kaliteli bulduğumuzu tartışmıyoruz hiç.

Hollywood bir sinema ekolü degildir, yalnızca bir endüstridir. Duygusuz ve vurdumduymazdir. Kendimce ülke sinemasının Hollywood düzeyine ulaşmasını hic mi hic istemezdim.

Bu yüzden, Hollywood örneğiyle Turk sinemasına kotu veya gelişmemiş demek cok büyük haksızlık bence. Nuri Bilge Ceylan, Ömer Kavur, Reha Erdem, Demirkubuz, Erden Kiral gibi örnekler bile klişe. Bunun Emin Alper'i, Tolga Karacelik'i, Seren Yüce'si,Kaan Müjdeci'si, Özcan Alper'i var.
Cok uzattım, özetle anlatmak istediğim su; sinemamız Hollywood kadar gelişmiş degil ama Hollywooddan cok daha gelişmiş aslında.
 
Tarık Akan'ın ; özellikle Yılmaz Güney sineması içerisinde sergilediği oyunculuklar, gerçekten çok muhteşem idi. Herhalde unutulmayacaktır.
Kendisi ile ; yanlış hatırlamıyor isem , 1977 senesinde İstanbul'da Sinema TV Enstitüsü'nde özel bir Fellini gösterisini beraber izlemiştim. Aralıksız yaklaşık 6 saat süren bir seanstı ve Dolce Vita ve La Strada filmlerini izlemiştik.
Hey gidi günler......
 
Türk sinemasının değimi yerinde ise bok içinde yüzmesinin nedeni ne yapımcılardır, ne oyunculardır, ne kalifiye eleman ve ekipman eksikliğidir. Bunun tek nedeni bilinçsiz seyirci kitlesidir. Hiçbir yapımcı, hiçbir medya patronu mal değil. Eğer izleyici 10 üerinden 2 kalitesindeki işleri beğeniyor ve işin yapımcısına tonla para kazandırıyor ise hiçbir yapımcı çıkıp daha çok daha yatırım yapıyım filmler diziler 10 üzerinden 3 kalitede olsun demez. Adam ortaya çıkan işin kalitesine bakmıyor parasına bakıyor. İş ne kadar kalitesiz olursa o kadar ucuza mal edilir ve kar marjı o kadar yüksek olur. Adamların kaliteli iş yapıyım seyşrci çekiyim daha çok kişi izlesin diye bi kaygıları yok. Seyirci bilinçsiz, koy bi karekter, gerdanı çıkar, azı büktür, şive eklettirip küfür ettir yeter bizim seyirciye. 10 numara komedi filmi olur. Ajans kataloğundan eli yüzü düzgün adamla kadın bul, bunlar birbirini aldatsınlar, ayrılsınlar, ağlasınlar, kavga etsinler, barışsınlar, öpüşsünler, aileleri karşı çıksın, ona iki tokat, buna iki kurşun, zırlama ağlama bağırış çağırış. 10 numara dizi. Hepsine gider, hepsini izler bakmaz kalitesine...

Bilinçsiz seyirci aptal saptal türk filmlerinin salonlarını doldurdukça, ortalama bi şempanze zekası baz alınarak çekilen dizileri takip ettikçe ve iş sahibine para kazandığı sürecede bu böyle gider. Mankenlik ajası kataloglarından seçilmiş, oyuncu yeteneği olarak ortalama bi sığırdan farrksız insanların oynadığı dizileri, vineda soytarılık yapan şebeklerin uzun metraj sinema filmlerinin içinde, boka batan bi türk sinema ve dizi sektörü olarak gidecektir.
 
Son düzenleme:
Tarık Akan'ın vefatı vesilesi ile ; onun da oynadığı ve uzun zaman önce seyir ettiğim , Yılmaz Güney'in baş eserlerinden biri olan Yol filmini biraz önce tekrar izledim. Gerçekten muhteşemdi.
Bugünkü Türk Siineması'nın ; kırk fırın ekmek yese bile , her boyutu itibariyle böyle bir filimi çekebileceğini düşünemiyorum.
 
Tarık Akan'ın vefatı vesilesi ile ; onun da oynadığı ve uzun zaman önce seyir ettiğim , Yılmaz Güney'in baş eserlerinden biri olan Yol filmini biraz önce tekrar izledim. Gerçekten muhteşemdi.
Bugünkü Türk Siineması'nın ; kırk fırın ekmek yese bile , her boyutu itibariyle böyle bir filimi çekebileceğini düşünemiyorum.
Bir zamanların en güzel ve en özel filmlerinden biriydi o şüphesiz...:) Ben de seyredeyim bari bu vesileyle ustanın filmini...
Benim en çok takdir ettiğim yönü : Kendini Yeşilçam'a yakışıklı jön olarak kabul ettirmişken, zoru seçerek salon komedileri yerine, çağdaş filmleri ve özellikle o yıllarda sosyal mesajı olan filmleri çekmeye yönelmesiydi... Bu uğurda da çok bedeller ödemişti... Aynısını Fransa'da Alain Delon usta da yapmıştı, ancak orada Türkiye'deki zor şartlar yoktu tabii...
 
Bir zamanların en güzel ve en özel filmlerinden biriydi o şüphesiz...:) Ben de seyredeyim bari bu vesileyle ustanın filmini...
Benim en çok takdir ettiğim yönü : Kendini Yeşilçam'a yakışıklı jön olarak kabul ettirmişken, zoru seçerek salon komedileri yerine, çağdaş filmleri ve özellikle o yıllarda sosyal mesajı olan filmleri çekmeye yönelmesiydi... Bu uğurda da çok bedeller ödemişti... Aynısını Fransa'da Alain Delon usta da yapmıştı, ancak orada Türkiye'deki zor şartlar yoktu tabii...

Evet dostum aynen dediğin gibi. Esasında gerçek baş eser yine kendisinin oynadığı ve 1978 yılında çekilen Yılmaz Güney'in "Sürü" filmidir. Bu film bana göre ; Türk sinema tarihinin top 10 listesinin en başında yer alan filimdir.

Ben bu filmin henüz vizyona girmeden , Sinema TV Enstitüsü'nde hazırlanmış festival kopyasını 1979 senesinde izleme şansına erişmiştim. Enstitü'nün küçük sinema salonunda yaklaşık 15-20 kişi ( ki rahmetli de izleyenler içerisinde idi) İngilizce alt yazılı bu kopyayı seyir etmiştik. Muhteşemdi. Beni hayatımda derin bir şekilde etkileyen filimlerden birisidir.

O zamanlar 22 yaşında idim ve filmi sonuna kadar izleyebilmiştim. Bundan bir kaç sene önce tekrar izleyeyim dedim ama ilk yarım saat bitmeden filmi kapatmak zorunda kaldım. Çünkü artık yaşım itibariyle ruhum derin sarsıntıları tolore edemiyor ve müthiş mutsuz oluyorum.
 
Evet dostum aynen dediğin gibi. Esasında gerçek baş eser yine kendisinin oynadığı ve 1978 yılında çekilen Yılmaz Güney'in "Sürü" filmidir. Bu film bana göre ; Türk sinema tarihinin top 10 listesinin en başında yer alan filimdir.

Ben bu filmin henüz vizyona girmeden , Sinema TV Enstitüsü'nde hazırlanmış festival kopyasını 1979 senesinde izleme şansına erişmiştim. Enstitü'nün küçük sinema salonunda yaklaşık 15-20 kişi ( ki rahmetli de izleyenler içerisinde idi) İngilizce alt yazılı bu kopyayı seyir etmiştik. Muhteşemdi. Beni hayatımda derin bir şekilde etkileyen filimlerden birisidir.

O zamanlar 22 yaşında idim ve filmi sonuna kadar izleyebilmiştim. Bundan bir kaç sene önce tekrar izleyeyim dedim ama ilk yarım saat bitmeden filmi kapatmak zorunda kaldım. Çünkü artık yaşım itibariyle ruhum derin sarsıntıları tolore edemiyor ve müthiş mutsuz oluyorum.
Evet, "Sürü" filmi de çok özel filmlerden biriydi... Sizin için hoş ve çok kişisel bir anı olarak kalmış, ne güzel...:)
Haklısınız dostum, bizim yaşlarımızda olayların etkileme biçimi daha farklı oluyor maalesef...:(
 
Geri
Üst