MIKE PORTNOY GERİ DÖNÜYOR!!

Rudess yaratıcılıktan uzaklaştı bana göre. Her şarkıya alelade sololar yazıyor. Orkestrasyon çok iyi ama. İş klavye synthseizer partisyonlarına gelince duymak istediğimi duyamıyorum. Yine dream thaterın ilk 3 4 albümlerdeki hallerine bakarsak epey bi uzaklar.
Kevin moore gelmesini çok isterdim ama imkansıza yakın olduğu için derek sherinianın gelmesini daha çok isterdim açıkçası.
Kevin Moore bir dönem Antalya'ya yerleşti, Türkiye'de bir kaç projesi oldu. Sonra tıp doktoru olmuş ve Amerika'da bir hastanede çalışıyordu (bence baya tuhaf bir gelişme). Başka bir ekiple OSI ismi altında albüm çıkardılar. Derek Sherinian geri gelse bence de süper olurdu. Hem müzikalite hem de karakteri ile gruba çok güzel renk getirmişti.
 
Kevin Moore bir dönem Antalya'ya yerleşti, Türkiye'de bir kaç projesi oldu. Sonra tıp doktoru olmuş ve Amerika'da bir hastanede çalışıyordu (bence baya tuhaf bir gelişme). Başka bir ekiple OSI ismi altında albüm çıkardılar. Derek Sherinian geri gelse bence de süper olurdu. Hem müzikalite hem de karakteri ile gruba çok güzel renk getirmişti.
Bunu ilk defa duydum. Bana da tuhaf gelince biraz araştırdım. Moore, Osteopath Hekim ünvanı almış önce (bizde yok bu hekimlik dalı), ardından psikiyatri uzmanlığı yapmış.
Bu son kısmı öğrenince mantıklı geldi aslında. Moore belli ki insan zihninin ve deneyiminin tuhaflıklarına ilgili duyan bir adam. Yazdığı parçaların ne kadar benzersiz ve içe dönük olduğu düşünülürse (Wait for Sleep, Space-Dye Vest...) psikiyatriye ilgili duyması da şaşırtıcı değil. İkinci şarkının hikayesini DT hayranları bilir zaten.
DT'nin Rudess ile birlikte tümüyle teknisyenlik odaklı bir yere savrulduğu düşünülürse, Moore'un DT'ye geri dönmesi de mümkün değil bence. Moore DT'deki en virtüözite saplantısız ve komplekssiz müzisyendi; bu anlamda Petrucci'yi dengeliyordu.
 
Dün akşam TheAristocrats konserinde Marco abimizi canlı kanlı dinledim. Düşüncem şu ki kesinlikle Manginiden daha iyi bir seçim olurmuş. Zaten biliyorduk da işte canlı canlı da kanaat getirdik. Portnoy kadar çılgın. Ve Mangini kadar sıkıcı partisyon yazmıyor. Polyritim olayında da Manginiden kalır yanı yok. Dün sabit tempo 4/4 ritim atarken sadece sağ eliyle ride tempoyu yavaştan hızlıya çıkardı adam.
Nasıl anlatacağımı bile bilemedim….
3 -4 dakikalık solosunu kayda aldım. Arada düğün havası falan çalıyor. Türkçe tekerlemeler öğrenmiş onları söylüyor. İyice kendine aşık etti herif ya
 
Bunu ilk defa duydum. Bana da tuhaf gelince biraz araştırdım. Moore, Osteopath Hekim ünvanı almış önce (bizde yok bu hekimlik dalı), ardından psikiyatri uzmanlığı yapmış.
Bu son kısmı öğrenince mantıklı geldi aslında. Moore belli ki insan zihninin ve deneyiminin tuhaflıklarına ilgili duyan bir adam. Yazdığı parçaların ne kadar benzersiz ve içe dönük olduğu düşünülürse (Wait for Sleep, Space-Dye Vest...) psikiyatriye ilgili duyması da şaşırtıcı değil. İkinci şarkının hikayesini DT hayranları bilir zaten.
DT'nin Rudess ile birlikte tümüyle teknisyenlik odaklı bir yere savrulduğu düşünülürse, Moore'un DT'ye geri dönmesi de mümkün değil bence. Moore DT'deki en virtüözite saplantısız ve komplekssiz müzisyendi; bu anlamda Petrucci'yi dengeliyordu.

Space-Dye Vest tam takıntılı ve içe dönük bir zihnin ürünü. Ben de bu yüzden Moore'un iç dünyasına dönük, hassas biri olduğunu düşünüyorum.
Moore OSI projesinde vokal olarak da yer alıyor ve bence gayet iyi (bu konuda da eleştiri alıyor). Alışıldık metal vokallerinden sonra güzel bir değişiklik.
Moore'un DT'ye dönmesi bence de imkansız.

Aslında Moore dönemlerinde Portnoy'da da bazı kompleksler vardı. Canlı performanslarda aşırı uzattığı davul soloları ve vokaller de dahil her şeye karışıp öyle yapma demesi gibi huyları bazı eski videolarda görülüyor. Portnoy ve Petrucci seviyesindeki müzisyenlerin biraz yırtıcı olması bana normal de geliyor aslında. Bu kadar hırslı ve iddialı olmasalar, bu derece kafayı kırıp entrumanlarında bu seviyelere ulaşamazlardı diye düşünüyorum.
Saplantı ve kompleks olarak gördüğümüz şeyler onların bakış açısından tutku ve istek gibi hislere denk geliyor olabilir.
 
Son düzenleme:
Space-Dye Vest tam takıntılı ve içe dönük bir zihnin ürünü. Ben de bu yüzden Moore'un iç dünyasına dönük, hassas biri olduğunu düşünüyorum.
Moore OSI projesinde vokal olarak da yer alıyor ve bence gayet iyi (bu konuda da eleştiri alıyor). Alışıldık metal vokallerinden sonra güzel bir değişiklik.
Moore'un DT'ye dönmesi bence de imkansız.

Aslında Moore dönemlerinde Portnoy'da da bazı kompleksler vardı. Canlı performanslarda aşırı uzattığı davul soloları ve vokaller de dahil her şeye karışıp öyle yapma demesi gibi huyları bazı eski videolarda görülüyor. Portnoy ve Petrucci seviyesindeki müzisyenlerin biraz yırtıcı olması bana normal de geliyor aslında. Bu kadar hırslı ve iddialı olmasalar, bu derece kafayı kırıp entrumanlarında bu seviyelere ulaşamazlardı diye düşünüyorum.
Saplantı ve kompleks olarak gördüğümüz şeyler onların bakış açısından tutku ve istek gibi hislere denk geliyor olabilir.
Muhtemelen adamlar kendilerini böyle görüyor olabilir. Ama işte keşke biraz da eleştirel baksalar kendilerine. Bu kafa Malmsteen'i bitirdi mesela...
Petrucci, "Under a Glass Moon" solosunda sergilediği kompozisyon zihniyetiyle çok başka beklentiler yaratmıştı. Sonra iş daha hızlı alterne vuruş yapabilmeye ve kol çevresini büyütmeye doğru bir tutkuya evrildi.
Portnoy başından beri fazlasıyla Neil Peart takıntılı idi ve bence o takıntıyı aşamadı. O da köşeli ve mekanik çalma saplantısının ötesine geçemedi.
Bu anlamda ibret verici bulduğum bir performans kıyaslaması da yapayım da, ne demek istediğim tam olarak anlaşılsın.
Portnoy Winery Dogs projesinde çalarken, Kotzen'ın bir solo albümünde coverlamış olduğu I'll be there (Reach out) şarkısını konserde yorumlamışlardı. O yorumu dinledikten sonra Portnoy'dan umudumu tümüyle kestim:)
Önce Kotzen'ın solo albümündeki versiyonu dinleyelim. Groove akıyor bas ve davuldan... Hele de emprovizenin arkası.. Off... (3:00 filan itibariyle...)


Ve şimdi de Winery Dogs'tan gelsin. Bence gelmesin de, neyse işte...:) Her şeyin metal gibi çalınamayacağını, bu kafanın böyle bir parçanın içine sı...cağını anlayamamak diyelim. Hele o 03.22'deki klişe atak yok mu... Kickleri de döşedin miydi şöyle... hey yavrum hey.....
İngilizce' deki o meşhur söz geliyor akla: "Elinde çekiç olan adama, her şey çivi gibi gelir..."
 
Portnoy başından beri fazlasıyla Neil Peart takıntılı idi ve bence o takıntıyı aşamadı. O da köşeli ve mekanik çalma saplantısının ötesine geçemedi.
Bence portnoyu portnoy yapan da bu. Yes, Pink Floyd,Rush meets metallica& pantera.
Teknikle gücün, sertliğin iyi bir kombinasyonu.
Progresif rock için konuşursam eğer, bir funk şarkıdan beklediğim groove bateriyi zaten prog rocktan beklemem saçma olur. Kotzenin o şarkıda bateriyi Atma Anur çalmış. Jason beckerin albümlerinde de çalıyordu diye hatırlıyorum. Bu adam da ne çalarsa çalsın groove katar mesela. İyi bir metal davulcusu değil. Jason becker arkada yardırırken adam upbeat hihat disko ritmi atıyor.
Muhtemelen ikisi de birbirinin tarzında iyi değiller.

Kotzenin de fingerpick blues ayaklarından nefret ederim mesela. 90daki virtüöz kafasını devam ettirmiş olsa bence kendisi için daha iyi olurdu.

Portnoyun , peart’a bakışını hiç saplantı diye yorumlamamıştım. Çünkü rush coverı bile yapsa olduğu gibi çalmıyor. Ama illa kompleksli diye yorumlayacak olursam şuan Petrucci daha kompleksli diye düşünüyorum. Notalar eskiye göre daha çok beate vuruyor, solodan daha çok metronomla picking alıştırması gibi duyuluyor. Matematiksel sololar…
Özellikle son Lte3 ve Terminal velocity albümleri bu matematik yüzünden en sevmediğim petrucci ürünleri. Veya bunun nedeni 1990lar fusion jazzer lydian cumhurbaşkanı başbakan genel kurmay petrucci özlemimden dolayı ona duyduğum öfkenin bir sonucu da olabilir.

Ha bir de şu var. Groove, metal, rock, prog, jazz herşeyi çalmasını bekleyebileceğim tek bir baterist tanıyorum o da Simon Philips.
 
Dün akşam TheAristocrats konserinde Marco abimizi canlı kanlı dinledim. Düşüncem şu ki kesinlikle Manginiden daha iyi bir seçim olurmuş. Zaten biliyorduk da işte canlı canlı da kanaat getirdik. Portnoy kadar çılgın. Ve Mangini kadar sıkıcı partisyon yazmıyor. Polyritim olayında da Manginiden kalır yanı yok. Dün sabit tempo 4/4 ritim atarken sadece sağ eliyle ride tempoyu yavaştan hızlıya çıkardı adam.
Nasıl anlatacağımı bile bilemedim….
3 -4 dakikalık solosunu kayda aldım. Arada düğün havası falan çalıyor. Türkçe tekerlemeler öğrenmiş onları söylüyor. İyice kendine aşık etti herif ya

ve fakat o Marco'nun Necrophagist ile de çalması .... ile de demeyeyim de ile bile diyeyim

 
Dün akşam TheAristocrats konserinde Marco abimizi canlı kanlı dinledim. Düşüncem şu ki kesinlikle Manginiden daha iyi bir seçim olurmuş. Zaten biliyorduk da işte canlı canlı da kanaat getirdik. Portnoy kadar çılgın. Ve Mangini kadar sıkıcı partisyon yazmıyor. Polyritim olayında da Manginiden kalır yanı yok. Dün sabit tempo 4/4 ritim atarken sadece sağ eliyle ride tempoyu yavaştan hızlıya çıkardı adam.
Nasıl anlatacağımı bile bilemedim….
3 -4 dakikalık solosunu kayda aldım. Arada düğün havası falan çalıyor. Türkçe tekerlemeler öğrenmiş onları söylüyor. İyice kendine aşık etti herif ya
baya sağlam konserdi tadı kulağımda kaldı lml. Marco'nun neden katılmadığına dair ufak bir clip izlemiştim, kendine has olduğu grubun soundunu değiştireceği, kendi işlerini yapması tarzında bir nedenden reddedilmiş galiba. ayrıca belgesel çekileceğinden falan da haberi yokmuş :).
 
Muhtemelen ikisi de birbirinin tarzında iyi değiller.
Buna ben de katılıyorum. Şahsen Portnoy'un tarzını ve dinamiklerini seviyorum.
Portnoy'un funky veya groovy çalma gibi bir iddiası veya derdi yok bence. Diğer önde gelen groovy davulcular da Portnoy tarzında sert çalamıyordur diye düşünüyorum. Farklı davulcular tarafından yapılan cover'ların da bire bir aynı olmasını beklemiyorum açıkçası.

Petrucci konusunda da aynı fikirdeyim. Seneler ilerledikçe daha soğuk sololar ve pasajlar duyuyoruz. Rudess'leşen bir Petrucci var karşımızda sanki. Ya da bana böyle geliyor. Eski albümlerdeki duygu dolu soloları özletiyor.
 
Son düzenleme:
Petrucci konusunda da aynı fikirdeyim. Seneler ilerledikçe daha soğuk sololar ve pasajlar duyuyoruz. Rudess'leşen bir Petrucci var karşımızda sanki. Ya da bana böyle geliyor. Eski albümlerdeki duygu dolu soloları özletiyor.
Rudess gitar çalıyor/öğreniyor bu aralar. Youtubea da video atıyor. Ve komik ki şuanki petrucciyle aynı duyuluyor çalımı. Birbirlerini domine etmişler manyak herifler. 😂😂
Falling into infinity albümündeki hiçbirşeyi , çıkardıkları son 4-5 albüme değişmem.
 
İnsanlar yaşlanıyor, haliyle yoruluyorlar. Artık o eski zamanlardaki DT gibi çalmaları, yazmaları imkansız bence. O şartların değişmesi harici artık o zamanlardaki gibi heyecan hissettiklerini de sanmıyorum ben. Bana kalırsa DT artık onların varlık sebebi gibi bir şey olmuş, koltuğu bırakamayan siyasetçiler gibi gittikleri yere kadar gidecekler gibi duruyor.
 
Rudess'i de Myung'u da beğenirim saygısızlık olmasın ama hazır Portnoy dönmüşken bir kan değişimi ile mesela Derek Sherinian ve Tony Levin gelse gruba... ya da bass Steve DiGiorgio... çok acaip bir albüm çıkabilir ortaya
 
Rudess'i de Myung'u da beğenirim saygısızlık olmasın ama hazır Portnoy dönmüşken bir kan değişimi ile mesela Derek Sherinian ve Tony Levin gelse gruba... ya da bass Steve DiGiorgio... çok acaip bir albüm çıkabilir ortaya
Ne yazık ki bence DT'nin çekirdek dinleyicisi de, DT'nin çekirdek kadrosu da (patronları desek daha iyi aslında...) bu kafada değiller. (Zaten böyle bir kadroya DT de diyemezler çünkü o kadronun başka bir adı var, o da ayrı mesele🤣) Spyro Gyra'nın saksafoncusuna (Jay Beckenstein) bir şarkıda solo çaldırmak gibi bir vizyon artık ortada yok (bildiğim kadarıyla, çünkü ben Six Degrees... ile dinlemeyi bıraktım). Prog metal "Sözlü kısımlar da içeren enstrümantal şarkılar" olmak zorunda değil. 2000'lerin başlarında DT yerine bol bol Angra ve Elegy dinlemeye başlayınca bunu fark ettim.
Hatta ben DT tayfasının LaBrie gibi bir vokali beğenmemesini de bu kafaya bağlıyorum, bence DT'nin asıl hayran kitlesi, büyük ölçüde teknik sergilemeye dayalı enstrümantal kısımları seviyor, vokali filan da umursamıyor🤣
DT'nin gerçek zirvesi; vokal ve enstrümanların dengede olduğu, kompozisyonel bütünlük, modal çeşitlilik ("karanlık metal" modları ile Yes ve Rush gibi tayfaları birleştirebilme...) ve teknik arasındaki dengenin yakalandığı şarkılardı ve artık onlar yok. Bir "Learning to Live", bir "Under a Glass Moon" ve benim en favori DT şarkım "Take the time", bunu gerçekten mükemmel şekilde yakalayan şarkılar oldu.
 
Son düzenleme:
Berklee school of music mezunuyuz, rock ve metalin altın çağında büyüdük, etkilendiğimiz gruplar çok büyük.. biz de kabımıza sığamıyoruz yaratıcıyız diyen gençler belli bir yerden sonra yürütmemz gereken dev bir DT organizması var kafasında işadamlarına döndü diyebilir miyiz?
Hani ben asla anlamadım ama derler ya İbrahim Tatlıses dünya çapında ses ama bir yerden sonra sanatçı değil yarı mafyatik kebapçı işadamı oldu hikayesi gibi..
Neyse her grup momentum kaybeder, ben eski yeni tüm DT'leri dinlerim ama tabi eskilerin tadı başka. Aynı açmaza Tolkien metalin babası Blind Guardian da düştü mesela... melodic death tanrıları Dark Tranquillity ve gothic metal devi Paradise Lost da son dönemlerde aaabi n'apıyonuz ya dedirtti.
 
Berklee school of music mezunuyuz, rock ve metalin altın çağında büyüdük, etkilendiğimiz gruplar çok büyük.. biz de kabımıza sığamıyoruz yaratıcıyız diyen gençler belli bir yerden sonra yürütmemz gereken dev bir DT organizması var kafasında işadamlarına döndü diyebilir miyiz?
Hani ben asla anlamadım ama derler ya İbrahim Tatlıses dünya çapında ses ama bir yerden sonra sanatçı değil yarı mafyatik kebapçı işadamı oldu hikayesi gibi..
Neyse her grup momentum kaybeder, ben eski yeni tüm DT'leri dinlerim ama tabi eskilerin tadı başka. Aynı açmaza Tolkien metalin babası Blind Guardian da düştü mesela... melodic death tanrıları Dark Tranquillity ve gothic metal devi Paradise Lost da son dönemlerde aaabi n'apıyonuz ya dedirtti.
Bence doğru tespit. Özellikle Petrucci basbayağı iş adamı oldu bence. DT artık dev bir şirket ve sanat kaygısıyla yön filan değiştiremez, kolay kolay başka bir yere gidemez.
Çok uzağa gitmeden de önümüzde devasa bir örnek var sanırım. Adı dilimin ucunda, M ile başlıyor. Thrash metalin harbi çocuklarından, klipte Ginger Lynn Allen'ı oynatmalara filan giden uzun ince yol... Toplumsal hassasiyetleri da varmış yesinler sizi... Napster'ı o hassasiyetlerden kapattırdılar zaten !!!!
Ulan insan içinde Garaj sözcüğünün geçtiği başka bir şey daha çıkarmaya utanır be...
 
Son düzenleme:
Tespit doğru ama Bob Seger'a saygısızlık olmasın lütfen :) ... şarkıyı Metallica bestesi zannedenler var biliyorum... aman diyim :)
Doğru. Ve fakat, o Garage Days... isimli asla olmaması gereken şey ("The thing that should not be"... see what I did there?) de zaten tümüyle cover şarkılar içeriyordu, ama bu gerçek, kulaklarıma verdiği hasarı hiç bir zaman azaltmadı 🤣
Not: Ginger Lynn de büyük sanatçıdır, ona da kesinlikle gıcığım yok 🤣🤣🤣 Ben sadece Siyah albüm sonrası Metallica'nın dönüştüğü mide bulandırıcı şeyden nefret ediyorum.
Hakkını da vereyim, DT hiç bir zaman bu kadar düşmedi, düşmez de... Hiç bir zaman "albümdeki hiç bir şarkıda solo olmamasından" filan gurur duyacak bir grup olmadı DT.
 
bir yerden sonra yürütmemz gereken dev bir DT organizması var kafasında işadamlarına döndü diyebilir miyiz?
Kesinlikle sadece bir iş olarak görüyorlar artık. Ki bu kadar emek verilmiş bir grup için olmalı mı olmamalı mı bilemedim. Sonuçta adamların işi bu başka bir gelir kaynakları yok. Ürün iyi de olabilir kötü de.
Üretkenlikleri azalsa bu yola başvurabilirler. Ama adamlar virtüöz yani osursan üstüne armoni dizer şarkı yaparlar. Belki de yapımcı gözüyle bakmayı yitirdiler dinleyiciyi biplemiyorlar. İlk örneği de train of thought olabilir. 2 3 haftada albüm yapalım. Zaten we are the dream of biggest theater. Biz de eşşeğiz dinleriz.

Ülkemizde herhangi bir konuda isim yapmış kişilerin orda burda şube alması gibi bişey. Atıyorum ünlü bir kuaför başka yerde şube alıyor ama kendisi kesmiyor ordaki saçları. Kendi ünlenmiş ismini kullanıyor amaç sadece daha çok insanın saçını kesmek. Daha çok kazanmak. Gibi bir iş modeli oluşturuyor kendine. Belki bir şubesi rezalet kesim yapıyordur. Umrunda değildir adamın. Birileri o isim için yine gidecek çünkü.
Abi adam gür sakalı var diye sakalları için merchandise yaptı. Petrucci beard oil. Yakında korkuyorum protein tozu falan da çıkarır.
“Petrucci isole fastalternate whey”

Çok kızmışım. Ama portnoyla türkiye konserine gelirlerse hemen yumuşarım affederim onları…
 
Kesinlikle sadece bir iş olarak görüyorlar artık. Ki bu kadar emek verilmiş bir grup için olmalı mı olmamalı mı bilemedim. Sonuçta adamların işi bu başka bir gelir kaynakları yok. Ürün iyi de olabilir kötü de.
Üretkenlikleri azalsa bu yola başvurabilirler. Ama adamlar virtüöz yani osursan üstüne armoni dizer şarkı yaparlar. Belki de yapımcı gözüyle bakmayı yitirdiler dinleyiciyi biplemiyorlar. İlk örneği de train of thought olabilir. 2 3 haftada albüm yapalım. Zaten we are the dream of biggest theater. Biz de eşşeğiz dinleriz.

Ülkemizde herhangi bir konuda isim yapmış kişilerin orda burda şube alması gibi bişey. Atıyorum ünlü bir kuaför başka yerde şube alıyor ama kendisi kesmiyor ordaki saçları. Kendi ünlenmiş ismini kullanıyor amaç sadece daha çok insanın saçını kesmek. Daha çok kazanmak. Gibi bir iş modeli oluşturuyor kendine. Belki bir şubesi rezalet kesim yapıyordur. Umrunda değildir adamın. Birileri o isim için yine gidecek çünkü.
Abi adam gür sakalı var diye sakalları için merchandise yaptı. Petrucci beard oil. Yakında korkuyorum protein tozu falan da çıkarır.
“Petrucci isole fastalternate whey”

Çok kızmışım. Ama portnoyla türkiye konserine gelirlerse hemen yumuşarım affederim onları…
Hayran kitlesi gerçekten çok büyük. Vaktiyle @woodsmoke bu tespiti yapmıştı. "Bu adamlar tek başına insanların prog metal dinleme talebini karşılayabiliyorlar" diye... (mealen söylüyorum). Keşke Symphony X veya Angra'da bundan payını alabilseydi. İş gerçekten sadece yetenek veya pazarlama değil, bilinçdışı bir takım unsurlar da var muhakkak. Bunları kontrol etmek veya kavramak da zor. Ama öyle ya da böyle adamlar bu işin süperstarı ve markası oldular. Benim gibi DT değil "Images and Words" hayranı olan (ve o albümde de en sevmediği şarkı Metropolis olan) adamlar için ise DT mazideki bir anıdan ibaret artık 🤣
 
Geri
Üst