“13. CUMA” İNANIŞININ 700. YILDÖNÜMÜ
Salı gününün neden uğursuz sayıldığını biliyoruz. İstanbul Salı günü fethedildiği için, Rum kadınları bu günü uğursuz saymışlar. Bizim kadınlarımız da bunu Rum kadınlarından öğrenerek benimsemişler! Şimdi Türk kadınları Salı gününün uğursuzluğuna Rum kadınlarından daha çok inanıyor.
Peki ayın 13’ü Cuma gününün neden uğursuz sayıldığını biliyor muyuz? İşte size üzerinde bol bol KOMPLO TEORİSİ de kurabileceğimiz nefes kesen bir süreç. 13. Cuma’nın uğursuz sayılmasına giden süreç 700 yıl önce bugün 13 Ekim 1307 tarihini gösteren Cuma günü başlamıştı!
Tapınak Şövalyeleri, adını Süleyman Tapınağından alarak, 1118 yılında 9 keşiş şövalye tarafından kurulmuştu. Tapınak Şövalyelerinin ilk büyük üstadı da Kudüs Kralının yakın arkadaşı Hugues De Payans idi.
Kuruluş amacı, haçlı seferlerine destek olmak ve kutsal topraklara hacca giden Hıristiyan hacıları korumak ve yardım etmekti. Ancak faaliyet alanları bununla sınırlı kalmadı.
O sıralar Süleyman Tapınağı yıkılmış durumdaydı. Süleyman tapınağı tahminen M.Ö. 1000 yıllarında yapılmış, Allah için yapılan ilk ibadet yeriydi. M.Ö. 587 yılında Babil’liler tarafından yıkıldı. Yahudiler tarafından onarılan tapınak bu sefer de Romalılar tarafın M.S.70 yılında yıkıldı. Yeniden onarılan tapınak Romalılar tarafından tekrar 135 yılında tüm Kudüs ile birlikte yıkıldı ve o gün bu gündür Süleyman Tapınağı yıkıktır ve sadece bir duvarı ayaktadır. Bu duvar da bu gün Yahudilerin Ağlama Duvarı olarak ibadet ettikleri duvardır. Tapınağın geri kalan kısmına 691 yılında Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra yapılmıştır. Kudüs’teki din kavgalarının temelini de bu durum oluşturmaktadır. Üzerinde Müslümanlarca kutsal ibadet yerleri bulunduğu için Süleyman Tapınak’ı yeniden inşa edilememektedir.
Tapınak Şövalyeleri örgütü zamanla çok geniş bir alana yayıldı. Görevleri de sadece Kutsal topraklara hacca giden hacıları korumakla sınırlı kalmadı. İlk Bankacılığın, kiralık kasacılığın, ticari çeklerin, kağıt paraların temellerini attılar. Bu da siyasi ve ekonomik yönden oldukça güçlü olmalarına neden oldu.
1307 yılına gelindiğinde Fransa Kralı 4. Phlippe (Güzel Philippe), Tapınak Şövalyelerinin gittikçe artan siyasi ve ekonomik gücünden rahatsız olmaya başladı. Zaten o sıralar haçlılar önce Kudüs’ü arkasından da Akka Kalesini kaybetmişlerdi. Bu durum 4.Philippe’nin işini daha da kolaylaştıracaktı. Çünkü artık Tapınak Şövalyelerine dini açıdan da ihtiyaç kalmamıştı.
13 Ekim 1307 Cuma günü Fransa Kralı Güzel Philippe, Tapınak Şövalyelerinin ortadan kaldırılmasını içeren fermanı yayınlandı.!
1307 yılı 13 Ekim’ine gelindiğinde Kral, Tapınakçıların Hıristiyanlığı sapkınlığa uğrattıkları ve Hıristiyanlık ile bağdaşmayan işler yaptıkları suçlamasıyla tutuklanmaları için Papa’dan onay istedi. Papa elindeki bu büyük gücün lağvedilmesi taraftarı değildi ancak Kral’a direnecek güçte de değildi. Zaman kazanmak için örgütün lideri Jacques de Molay’a suçlamaları soruşturmak üzere görevlendirmekle yetindi. Ancak kral zaman kazanmaya yönelik girişimleri fark edince baskılarını yoğunlaştırdı ve sonunda tutuklamalar gerçekleştirildi.
O günden sonra da 13 sayısı, özellikle de Cuma gününe denk gelen ayın 13.’ü günleri uğursuz kabul edilmeye başlandı.
Bir iddiaya göre de, Tapınakçılar aynı zamanda Hıristiyanlık için kutsal olan emanetleri de muhafaza etmekteydiler ve bu emanetler, Hıristiyanlığın alışılmış geleneklerini dahi yerinden oynatacağı için, bunların açıklanacağı korkusuyla Papa Tapınakçıların üzerine gitmeye çekinmekteydi.
Yine aynı iddiaya göre, bu emanetlerin içinde, Fransa krallık tahtının Hz. İsa’nın soyundan gelenlere tahsis edildiği yönünde bir dini fetva bulunmaktaydı. Fransa Kralı bunu öğrenmiştir ve bir sebeple bunun ortaya çıkmasının krallığını tehlikeye düşüreceği endişesine kapılmıştır. Bu yüzden Tapınakçıların varlığına son vermeyi gerekli görmüş ve Papa’yı da bu yönde ikna ederek, tapınakçıların yok edilmesi konusunda gerekli kararların alınmasını sağlamıştır. Öyle ki, bu durumda Tapınakçıların ortadan kaldırılması hem Papalığın hem de Fransa Krallığının yararınadır.
Eldeki bilgilere göre, Tapınakçılar, haklarında verilen kararı önceden öğrenmişler ve gerekli tedbirleri almışlardı. Çünkü ilk Tapınakçıların sorgusundan sonra ne sahip oldukları hazineler ne de kutsal emanetler ele geçirilebilmiştir. İddialara göre, bunlar başka emin yerlere taşınmıştır.
Bu yerlerden biri de, kalıntıları bu gün bile çeşitli yerlerinde tespit edilebilen İskoçya’dır. Hatta İskoçya Kralı Brus’un ve onun “Cesur Yürek” komutanı William Walles’ın İngiliz ordularına karşı başarılı savaşlar vermeleri de Tapınakçıların yardımı sayesinde olmuştur.
Tapınak Şövalyelerinin lağvedilişinden kısa süre sonra, İsa’nın Şövalyeleri, Sion Tarikatı, vs. gibi çeşitli adlarla, çeşitli ülkelerde yeniden örgütlendikleri de öğrenilir.
Örgütün son büyük üstadı Jacques de Molay, 7 yıl kadar tutuklu bulunduktan sonra 18 Mart 1314’de yakılarak öldürülmesine karar verilir. Bu olaydan sonra 1 yıl içinde Kralın ve Papa’nın da ölmesi, Molay’ın, yakıldığı sırada bunları lanetlediği inancını doğurur.
1700 lü yıllardan sonra güçlenen mason locaları, tapınakçı mirasın reddedilemeyeceğini ilan etmeye başlar. Özellikle 1750’li yıllarda jakoben masonlardan Baron von Hund’un bu konuda yazılı beyanları dolaşmaya başlar. Zaten kullanılan simgeler ve isimler de bunu çağrıştırmaktadır.
Masonluktaki derecelere bir göz atmak bile bu konuda bir fikir verebilmektedir.
Masonluktaki dereceler
1. Derece: Çırak
2. Derece: Kalfa
3. Derece: Usta
4. Derece: Ketum Üstat
5. Derece: Mükemmel Üstat
6. Derece: Sır Kâtibi
7. Derece: Nazır
8. Derece: Bina Emiri
9. Derece: Dokuzlar’ın Seçilmiş Üstadı
10. Derece: Onbeşler’in Seçilmiş Üstadı
11. Derece: Yüce Seçilmiş Şovalye
12. Derece: Üstat Mimar
13. Derece: Solomon Krallığı’nın Şovalyesi
14. Derece: Yüce Üstat (Kutsal Kubbe Büyük Seçilmişi)
15. Derece: Doğu Şovalyesi (Kılıç Şovalyesi)
16. Derece: Kudüs Prensi
17. Derece: Doğu ve Batı Şovalyesi
18. Derece: Salipverdi Şovalyesi (Güllü Haç Şovalyesi)
19. Derece: Büyük Pontif (Yüce İskoçyalı)
20. Derece: Düzenli Locaların Büyük Saygıdeğer Üstadı
21. Derece: Prusya Şovalyesi
22. Derece: Lübnan Prensi (Kral Baltası)
23. Derece: Sır Sandığı Başkanı
24. Derece: Sır Sandığı Prensi
25. Derece: Tunç Yılan Şovalyesi
26. Derece: İskoçyalı Papaz (İnayet Prensi)
27. Derece: Kudüs Tapınağı’nın Hakim Amiri
28. Derece: Güneş Şovalyesi
29. Derece: Saint Ande Büyük İskoçyalısı
30. Derece: Seçilmiş Büyük Kadoş Şövalyesi
31. Derece: Büyük Müfettiş Kumandan
32. Derece: Kutsal Sır Yüce Prensi
33. Derece: Hâkim Büyük Genel Müfettiş
1789’a gelindiğinde Fransa’daki locaların sayısı 700’ü bulur. Fransa Krallığının yıkılmasına giden süreci Mason Localarının organize ettiği söylentileri hep dolaşmıştır. 1793’de Fransız Kralı 16. Luis’in giyotinle idam edildikten sonra, bir Mason üstadının giyotinin yanında cansız yatan kralın kanına parmağını batırıp havaya kaldırarak “Jacques de Molay’ın öcü alındı” diye bağırması bu konudaki efsaneleri oldukça güçlendirmiştir.
1919’da ABD’de Kansas Citi’de Mason locaları üyeleri tarafından Jacques de Molay örgütü kurulur. Bugün 11 ülkede 85 şubeli ve 1000 e yakın üyesi bulunan örgüt, masonlarca idare edilmektedir.
Mason Locaları 1856 tarihinde Islahat Fermanından sonra Osmanlı’ya girmeye başlar. Bu tarihten itibaren dernekleşme özgürlüğü getirildiğinden, mason locaları da birer dernek olarak Osmanlı imparatorluğu içinde yerleşmeye başlamıştır.
Dünya genelinde çok popüler durumda olan mason localarına bürokrat ve ordu kademelerinden çok ilgi duyulur. O sıralar dünyada masonluk, mevki ve rütbe garantisi olarak görülmektedir. O kadar ki, Veliaht Şehzade Murat (V.Murat) bile saltanat garantisini masonluğa üye olmakta bulduğundan Osmanlı İmparatorluğunun ilk Mason padişahı olur.
Abdülhamit zamanına gelindiğinde Masonluk iyice yaygınlaşmıştır. Ordu ve bürokraside kök salmıştır. İttihat ve Terakki’nin kurulmasına da lojistik destek sağlarlar. Sonra İttihat Terakki Osmanlı İmparatorluğunda tüm dizginleri ele geçirir. Önce Abdülhamit’i tahttan indirir. Bürokrasiyi yeni baştan kurar. Son icraatları da ülkeyi Birinci Dünya Savaşına sokmak olur. Savaştan yenik çıkılmasının ardından İttihat Terakki liderleri ülkeyi terk eder. Geride kalan ikinci derecedeki kadro ise zaten bürokrasiyi ve orduyu elinde bulunduran kadrodur. Onlar da bir süre sonra kurulan 1. TBMM’de Birinci Grup’u oluştururlar. Birinci Grup üyeleri de 2. TBMM’de, varlığını bu güne kadar sürdürecek olan bir siyasi partiyi kurarlar ve İttihat Terakkinin kaldığı yerden devam ederler!