Raporluyorum

Lan yani bazı çocuklar insanı evlilikten de, çocuk sahibi olmaktan da soğutuyor ha.

Demin eve bir velet geldi olamaz böyle bir şey, rahat 40 dakika hiç durmadan kediyi kovaladı, daha önce çıkarmadığı sesleri çıkardı kedi. Kaçırırcasına aldım battaniyeyle yorganın arasına soktum (seviyor orayı) allah razı olsun dercesine hareketsiz duruyor orada. 1 haftalık kalorisini yaktı.

Demin de bilgisayarda bir word dosyası açık, apartmandaki öğrencilerden birine Galileo'nun hayatını çevir gel demiş hocası final sınavının bir parçası olarak, yardım rica etti onu yapıyorum; piç tutmuş 1,5 paragrafı silmiş sonra da dosyayı kapatmış. Tuvalete gitmemi fırsat bilip odama sıvışarak yapmış bunu...

O da yetmedi mikrofonun jakını hoparlöre soktu, hayvani cızırtı sesiyle hepimizi hoplattı. Maç başına 3 top çalan Allen Iverson gibi hareketli elleri var. Hayır babası da ailede bir abimiz, ne yapayım ben şimdi bilemedim. Misafirliğe gidiyorsanız çocuklarınıza sahip çıkın behey ebeveynler, sonra kelime yapsak kelime yaptılar olur.

Aha şimdi de bisikletin zilinin sesi geliyor salondan ona sardı herhalde, sıçacam bacağına bu nasıl çocuk lan bisikleti devirecek.
 
akraba çocukları böyledir. ve ezelden beridirde benim üstüme kalmıştır oynamak. yüz vermesemde bulaşıyorlar bana. şu son aylar hariç çok çektim çocuklardan.
 
Saat 06.20, Barbaros civarları. Hava henüz loşa çalan şekil karanlık; rüzgar çok, soğuk bol. Duruyorum o camili sokağın hemen kenarında... 10 dakika sonrasında birincisini yaşamak üzere, hayatımdaki kimi ilklerle tanışmak yoktu aklımdaki ihtimaller arasında. Biraz ısınmaya, biraz da o karanlık sokakta caminin köşesinden sağ elinde sürüklediği valizi ve öne eğik haldeki kafasıyla bana doğru yaklaşmaya başlayacak sureti seçmeye çalışıyordum.

Daha önce ağladığını hiç duymadığın/görmediğin bir insanın ağlamasına ilk şahit oluşun düşünülmeyecek kadar kötü, ihtimal verilmeyecek kadar garip ve eğreti bir anmış meğer... Yahu kardeşim, senelerce yüzünü görüp, sonra ansızın kendi sesini işitmediniz mi Kenan İmirzalıoğlu'nun? Hah, duyduğunuz o ilk anı düşünün ve ona 100 katın işte.

Bunun 2 gün öncesinde, hayatımda işittiğim en hüzünlü melodinin bir film müziği olduğunu anlatıyordum: Schlinder's List. Ne zaman duysam içimi dağlayan bu melodi, şimdi yukarıda bahsettiğim anın garipliği ve hüznü ile bir olup kafamın içinde durmadan dönmeye başlamıştı bile. Durduramıyordum... Durdurmak isteyip de durduramıyor oluşum, kendi kendine durmasını sağlayacak bir sebep miydi peki? Manyak mısınız oğlum, hayat hiç bu kadar adil mi?



Yetmezmiş gibi, Tarık Akan ile Halit Akçatepe'nin oynadığı Canım Kardeşim'in yine Schlinder's List'inkine yakın seviyede hüzünlü olan o gitar melodisi hemen arkasına yapışmıştı; ve biri eskaza yarım saniyeliğine es verse, otomatiğe alınmışçasına diğeri devreye giriyordu hemen. Dur bakalım, yağma yok, bu anı iliklerine kadar yaşayacaksın der gibilerdi bana. Filmde, çocuğun en büyük arzusu evlerinde bir televizyonları olması idi, Tarık Akan da en sonunda kardeşinin bu hasta haline dayanamayarak televizyon çalıyordu dükkanın tekinden.

Bir başka deyişle, çaresizlikten ve hüzünden çok kısa bir süreliğine de olsa uzaklaşabilmek adına belki de hiç bulaşmaması gereken bir işe bulaşmayı göze alıyordu; neyi göze aldığını ona düşündürtmeyecek kadar büyümüştü çünkü bu çaresizlik. İşte o anda ben, sabahın karanlığında Yıldız'dan yokuşa vurmuş, kafamda dönüp duran bu iki melodiye yan koltuktaki ağlayışıyla eşlik eden arkadaşımın 12 ay boyunca yaşayacağı çaresizlik için bir benzerini hissediyordum.

İnsanlar en büyük çılgınlıklarını böyle anlarda yapar bazen... Tarık Akan da televizyonu bu duygularla çalmıştır filmde. İşte bu yüzdendir ki, ben öyle bağıran-çağıran-böğüren-kendini jiletleyen kimselerin değil; bu tarz besteleri yapan insanların psikopat olduğunu düşünüyorum. Hadi psikopat demeyeyim, zihinsel bir anormalite değil söylemek istediğim zira, çılgınlık olsun adı.



Bu bestenin sahibi, Cahit Oben abimizmiş. Yine onun kadar hüzünlü olan En Büyük Şaban'ın müziği de onun eseriymiş aynı zamanda. O filmi ne zaman izlesem, kadının sonunda Şaban'ı gördüğü fakat onun usul usul uzaklaştığı yerde burnum yanmaya ve gözlerim sulanmaya başlar. Yani otomatik bir refleks olmuştur bende... O yüzden, oldu ki denk geldiysem sonunu izlemek istemem, geçerim.



Yani sen ne hissetmişsin, ne yaşamışsın, nasıl yanmışsın da hüznü bu şekilde melodiye dökebilmişsin be güzel abim? O izleyemediğim sahne misali, aynı zamanda bazı ve bu melodileri dinlemeye de çok nadiren cesaret edebilirim ben. Ben dinlemeye cesaret edemezken, adam bunları yazmış be kardeşim... Anlatabildim mi derdimi?

Allah belamızı bizi balık burcu yaparak vermiş; ara sıra dönemlik kırılganlık ve sıkıntılarım gelir, düşünceler basar dört bir yanımı... Öyle olunca bazen derim ki, bari şöyle melodiler çıkarabilecek bir zihnimiz olsaydı, dertlendiğime değdi! diyebilirdim o zaman belki. Evet sıkıntılı hallerimi kapitalize edebiliyor olsaydım etmek isterdim, bu kadar da netim. Yazayım yazayım da beleş mi dağıtayım, faturaları nasıl ödeyeyim sonra? Şaka be şaka, alın helali hoş olsun.

Zaten hayal bile kuramaz hale gelmişiz sanki... Yakın günlerde evin tekinin balkonunu gören bir arkadaş dedi ki, ulan şu balkonun köşesine güzel barbekü sistemi kurulur... Söylediğine refleks göstermemiş olmayayım diye hafifçe tebessüm ettim, ettim ama aynı zamanda da artık hayal bile kuramadığımı fark edip, hayal sahibini aynı anda hem yadırgamamaya hem de kıskanmamaya çalıştım... Hem araba sürüp hem de film izlemeye çalışmak gibiydi dostlar; işte o 2 saniyede çok yoruldu, belki de zaten yorulmaya bahane aramakta olan zihnim.
 
İyi olmuş bu başlık yeni görüyorumda neyse efenim
Şimdi 12 senelik öğrenciyim çok merak ediyorum ne zaman işime yarayacak bu bilgiler karekökü müsait bir yerime sokacagım sanırım trigonometriyi ne yapacağım hakkında hiç bir bilgim de yok . Okuldan sonrasıda zehir cart curt kapanmaya başladı dizüstü bilgisayarım dizüstü fanları 2 de bir tozlanıyor bilgisayarccı herifde ipnenin teki çıktı kendine götürdüğümden sonra bilgisayarın vidalarınada iyice sıkmış makine ile elle açılmayacak kadar açılmıyorda 50 gaymede oraya bayılacağız .

Gripde olduk tabi havalar bozuk doktara gittik bi ton ilaç yazıldı gene ulan lanet olsun burnumdaki çok affedersiniz sümükler tokinin evlerinden daha sağlam sen bana burun sipreyi yazıyorsun nerden geçecek o sprey allahını seversen Neyse spora gittim sonra hasta bi şekilde bi baktım 40-50 kilo arası dede efendinin teki spor salonunda 60 kiloyla göğüs çalışıyor aman allahım adamın bağırmalarınamı acıyayım burundaki tuglararamı yoksa adamın hareketlerine güleyimmi neyse ben gidip biraz sözlüğü girip ateistlere karşı şakirt kılıgına şakirtere karşı ateist kılığını girip munakasalara gireyim . Ha ben hangisimiyim bilmiyorum ama kesinlike inançlı değilim .
 
İyi olmuş bu başlık yeni görüyorumda neyse efenim
Şimdi 12 senelik öğrenciyim çok merak ediyorum ne zaman işime yarayacak bu bilgiler karekökü müsait bir yerime sokacagım sanırım trigonometriyi ne yapacağım hakkında hiç bir bilgim de yok . Okuldan sonrasıda zehir cart curt kapanmaya başladı dizüstü bilgisayarım dizüstü fanları 2 de bir tozlanıyor bilgisayarccı herifde ipnenin teki çıktı kendine götürdüğümden sonra bilgisayarın vidalarınada iyice sıkmış makine ile elle açılmayacak kadar açılmıyorda 50 gaymede oraya bayılacağız .

Gripde olduk tabi havalar bozuk doktara gittik bi ton ilaç yazıldı gene ulan lanet olsun burnumdaki çok affedersiniz sümükler tokinin evlerinden daha sağlam sen bana burun sipreyi yazıyorsun nerden geçecek o sprey allahını seversen Neyse spora gittim sonra hasta bi şekilde bi baktım 40-50 kilo arası dede efendinin teki spor salonunda 60 kiloyla göğüs çalışıyor aman allahım adamın bağırmalarınamı acıyayım burundaki tuglararamı yoksa adamın hareketlerine güleyimmi neyse ben gidip biraz sözlüğü girip ateistlere karşı şakirt kılıgına şakirtere karşı ateist kılığını girip munakasalara gireyim . Ha ben hangisimiyim bilmiyorum ama kesinlike inançlı değilim .

Madem yeri geldi, benim de bir hikayem var. Ömür boyu öğrenip de neremize sürmeye yarayacağını bir türlü anlamadığımız onca bilgi, bir gün öyle tuhaf bir şekilde bir araya geliyor ki, şaşıp kalırsınız. Yalnızca biraz sabır, mutlaka işe yarıyor.
Küçükken babam gazeteden okuduğu haberi anlatmıştı. Bir Türk doktor, cevizin içindeki gümüş elementinin bolluğundan ve bu elementin beyin için faydaları üzerine bildiri yayınlamıştı. Hatta belki biraz da ileri giderek, beyin ve cevizin şekil benzerliğine dikkat çekmişti. O zamandan beri ceviz- gümüş bağlantısı sebepsiz yere aklımın bir kenarında kaldı.
Yıllar sonra, sene 1999, fakültede fotoğrafçılık dersi alıyoruz. Fotoğraf filmi üzerinde görüntülerin nasıl oluştukları anlatılıyor. Özet geçeyim: Film üzerinde, korunaklı bir yalıtım ardında, çok ince bir gümüş tozu tabakası bulunuyor. Gümüş, güneş ışığına çok duyarlı, hemen kararıyor. Deklanşöre bastığınızda bu film çok kısa bir süre mercekten gelen ışığa maruz kalıyor. Böylece imgeler film üzerine pozlanmış oluyor. Tabi dijital fotoğraf çağına kadar böyleydi.
Sene 2001, sınıfa gelen gazetede bir haber. Efendim ağaç kütüğü kesilmiş, içinden arap harfleriyle "Hu" (Allah) yazısı çıkmış. Fotoğrafını da koymuşlar. Yani resim her şeye benzetilebilir. Böyle asparagaslar da zaten her hafta çıkar bir yerlerde. Neyse, çok sevdiğim bir hocam vardı, Zafer Bey. O da yanımızdaydı. Habere baktı güldü. Ardından anlatmaya başladı. "Babam marangozdu. Arapça yazı hiç görmedim ama atölyeye getirilen tomrukları ikiye kestiğimizde, ağaçların içinden, özellikle ceviz ağaçlarının içinden, sık sık keçi koyun ve insan siluetlerinin çıktığına şahit olurduk. Hatta bir gün üzerine yıldırım düşen bir ceviz ağacı marangozhaneye getirilmişti. Bu ağacı kestiğimizde içinden çıkan keçi resminin netliğine ne kadar şaşırmıştık"
O an bir yıldırım da bana düştü. Doğa üstü sayılan bu olayın aslında nasıl gerçekleşebildiğini kafamda çözmüştüm galiba. Ceviz ağacı, bir nevi gümüş deposu. Yakınına bir yıldırım düşüyor. Şiddetli ışık ağacın dibine sığınan hayvanların gölgesinin negatifini, yalıtımlı kabuk ardındaki gümüş üzerine pozluyor! Böylece hayvancıkların görüntüsü tıpkı fotoğraf filmindeki gibi ağaca işlenmiş oluyor.
Kafamın bir kenarında 20 yıldır duran bu kopuk ve gereksiz bilgilerin ilk kez bu kadar anlamlı bir şekilde bir araya gelmesinden büyük keyif almıştım.
Hikayem budur. Bu tespit ne kadar isabetli ne kadar zırva tartışılır belki. Hiç bir bilim insanına da akla yatkınlığını sorma fırsatım olmadı. Önemli olan bilgi kırıntılarının birbirini mıknatıs gibi çekip, ele gelir bir şekle dönüşebilme özelliği.
He-Man ve Orko o gün izlediğimiz bölümden çıkarmamız gereken dersi anlatırlardı. Ona gitti aklım şimdi bak.
Vel hasıl, ters trigonometrik fonksiyonların ve Mohaç savaşınının bir gün bir bilinmezi beraber çözme ihtimali biraz düşük olsa da, bunları biliyor olmak mutlaka yürüyüşünü veya el sıkışını çoktan değiştirmiştir bile. Yeter de artmaz mı?
 
Madem yeri geldi, benim de bir hikayem var. Ömür boyu öğrenip de neremize sürmeye yarayacağını bir türlü anlamadığımız onca bilgi, bir gün öyle tuhaf bir şekilde bir araya geliyor ki, şaşıp kalırsınız. Yalnızca biraz sabır, mutlaka işe yarıyor.
Küçükken babam gazeteden okuduğu haberi anlatmıştı. Bir Türk doktor, cevizin içindeki gümüş elementinin bolluğundan ve bu elementin beyin için faydaları üzerine bildiri yayınlamıştı. Hatta belki biraz da ileri giderek, beyin ve cevizin şekil benzerliğine dikkat çekmişti. O zamandan beri ceviz- gümüş bağlantısı sebepsiz yere aklımın bir kenarında kaldı.
Yıllar sonra, sene 1999, fakültede fotoğrafçılık dersi alıyoruz. Fotoğraf filmi üzerinde görüntülerin nasıl oluştukları anlatılıyor. Özet geçeyim: Film üzerinde, korunaklı bir yalıtım ardında, çok ince bir gümüş tozu tabakası bulunuyor. Gümüş, güneş ışığına çok duyarlı, hemen kararıyor. Deklanşöre bastığınızda bu film çok kısa bir süre mercekten gelen ışığa maruz kalıyor. Böylece imgeler film üzerine pozlanmış oluyor. Tabi dijital fotoğraf çağına kadar böyleydi.
Sene 2001, sınıfa gelen gazetede bir haber. Efendim ağaç kütüğü kesilmiş, içinden arap harfleriyle "Hu" (Allah) yazısı çıkmış. Fotoğrafını da koymuşlar. Yani resim her şeye benzetilebilir. Böyle asparagaslar da zaten her hafta çıkar bir yerlerde. Neyse, çok sevdiğim bir hocam vardı, Zafer Bey. O da yanımızdaydı. Habere baktı güldü. Ardından anlatmaya başladı. "Babam marangozdu. Arapça yazı hiç görmedim ama atölyeye getirilen tomrukları ikiye kestiğimizde, ağaçların içinden, özellikle ceviz ağaçlarının içinden, sık sık keçi koyun ve insan siluetlerinin çıktığına şahit olurduk. Hatta bir gün üzerine yıldırım düşen bir ceviz ağacı marangozhaneye getirilmişti. Bu ağacı kestiğimizde içinden çıkan keçi resminin netliğine ne kadar şaşırmıştık"
O an bir yıldırım da bana düştü. Doğa üstü sayılan bu olayın aslında nasıl gerçekleşebildiğini kafamda çözmüştüm galiba. Ceviz ağacı, bir nevi gümüş deposu. Yakınına bir yıldırım düşüyor. Şiddetli ışık ağacın dibine sığınan hayvanların gölgesinin negatifini, yalıtımlı kabuk ardındaki gümüş üzerine pozluyor! Böylece hayvancıkların görüntüsü tıpkı fotoğraf filmindeki gibi ağaca işlenmiş oluyor.
Kafamın bir kenarında 20 yıldır duran bu kopuk ve gereksiz bilgilerin ilk kez bu kadar anlamlı bir şekilde bir araya gelmesinden büyük keyif almıştım.
Hikayem budur. Bu tespit ne kadar isabetli ne kadar zırva tartışılır belki. Hiç bir bilim insanına da akla yatkınlığını sorma fırsatım olmadı. Önemli olan bilgi kırıntılarının birbirini mıknatıs gibi çekip, ele gelir bir şekle dönüşebilme özelliği.
He-Man ve Orko o gün izlediğimiz bölümden çıkarmamız gereken dersi anlatırlardı. Ona gitti aklım şimdi bak.
Vel hasıl, ters trigonometrik fonksiyonların ve Mohaç savaşınının bir gün bir bilinmezi beraber çözme ihtimali biraz düşük olsa da, bunları biliyor olmak mutlaka yürüyüşünü veya el sıkışını çoktan değiştirmiştir bile. Yeter de artmaz mı?
Tez yaz bunun üstüne tez Yada bırak doktoram falan olursa ben yazayım :)
 
Son düzenleme:
Beyler İzmit'te okuyorum 1. sınıfım henüz.. Seneye eve çıkacağım da şöyle aramızdan kafa dengi birisi vardır belki görür diye yazıyorum. Eve çıkmayı düşünen varsa bir ses versin.

Tabii sadece ev meselesi değil. Pek kafa dengi arkadaş yok şimdilik 1 kişi dışında. Benim gibi birisi varsa bir çay, bira artık ne olursa ısmarlar muhabbette edebiliriz. Yoksa sıkıntıdan tez vakitte atacağım kendimi camdan aşağı.

Yaş 21 bu arada.
 
@illnino dönmez artık hacı eski haline. ben de ilk gün böyle bir tepki vermiştim, sonra @savarain'in yukarıdaki site önerisine baktım, orayı da beğenmedim ne yalan söyliym, şu anda alıştım bile yeni formata, biraz fazla beyaz sanırım, belki ayarlardan değiştirebiliyosundur, telefondaki uygulama da geçen gün değişti biraz, içerik aynı ama kısayol ikonunun şekli şemali değişmiş.

@Purgatory hacı çok samimi söylüyorum, kitap yazmalısın, gayet ortalama üstü bir edebi dilin var. senin bu yönünü ilk üniversite 1. sınıfta senle ortaklaşa aldığımız zorunlu Edebiyat dersinde farketmiştim :) ülen ne günlerdi be, hoca aranızda edebiyata meraklı olan varmıydı diye sormuştu, sen elini havaya kaldırıp birşeyler parçalamıştın galiba, valla bak kaç yıl önceki olay, hatta o zaman senle samimi de değildik ama hatırlıyorum valla :)
 
Olmaz kardeşim...

Biz dost meclislerini, park banklarını, forum başlıklarını ve blog köşelerini kendine iç dökme mevzileri olarak belirlemiş garipler için ne yazık ki gerçek dünya Kevin Spacey reyizin Swimming With Sharks filminden farksız. Duygularımızı saklayamayız, yalanların hakkını veremeyiz; kızaran yanaklarımız ve ısırılmayı bekleyen löp et şeklimizle kalakalırız koridor köşelerinde... Torpilin ve gösterişçiliğin en önemli olgular olduğu bu dünyada, elimizden tutsalar da kayar o eller ansızın. (Sözde) yetenek keşfini yapan kişi zaten 2. günde tribini skeyim senin der; oysa anlamaz ki, bizim tribimiz triplerin ta kendisine.

Ayrıca helal olsun diyorum hatırladığın şeye bak. Vuhuvvv.
 
4 tane sap evde yokluktan 3 öğünümüzü fındık yemekle geçiriyoruz. Allah sonumuzu hayıretsin arkadaş.. Mazallah birimiz yoldan çıkar gecenin bir vakti gözü kayarsa pek hoş bir durum olmaz. E sonuçta fındık yani bir patlama yaşanması an meselesi..
Bu sabahda kahvaltıyı fındıkla geçirelim diyemedik, çünkü canımıza tak dedi artık.. 3 aydır alış-verişe çıkılmadı arkadaş.. Amma alış-verişe çıkmadan 3 ay hatta kalabildik artık 4. ayımızdada pek zorlanacagımızı sanmıyorum. Herneyse fındık yemek canımıza tak dedi. Bende dedimki içimden kalkıp bulaşıkların bir kısmını yıkıyayım, bu sayede belki yemek hazırlamaktan yırtarı belki, ekmek almaya gitmekten yırtarım. Ha ekmek demişkende eski evdeyken 100 tane ekmek fişi almıştık tabi o zamanda ekmeğin tanesi 600 kuruştu. Fişleri aldıktan sonra ekmeğin 750 kuruş olması bizi çok sevinçlendirmiş. Ve fişleri 750 kuruştan geri verme planları bile kurmuştuk. Ama artık fişde yok.. Herneyse bulaşıkları yıkadım birde ne göreyim arkadaşlar fındığa devam. Sinirlendim yahu hiç iş paylaşımı yok.. Yapmıyorum yemek. Aç beklerim..
 
4 tane sap evde yokluktan 3 öğünümüzü fındık yemekle geçiriyoruz. Allah sonumuzu hayıretsin arkadaş.. Mazallah birimiz yoldan çıkar gecenin bir vakti gözü kayarsa pek hoş bir durum olmaz. E sonuçta fındık yani bir patlama yaşanması an meselesi..
Bu sabahda kahvaltıyı fındıkla geçirelim diyemedik, çünkü canımıza tak dedi artık.. 3 aydır alış-verişe çıkılmadı arkadaş.. Amma alış-verişe çıkmadan 3 ay hatta kalabildik artık 4. ayımızdada pek zorlanacagımızı sanmıyorum. Herneyse fındık yemek canımıza tak dedi. Bende dedimki içimden kalkıp bulaşıkların bir kısmını yıkıyayım, bu sayede belki yemek hazırlamaktan yırtarı belki, ekmek almaya gitmekten yırtarım. Ha ekmek demişkende eski evdeyken 100 tane ekmek fişi almıştık tabi o zamanda ekmeğin tanesi 600 kuruştu. Fişleri aldıktan sonra ekmeğin 750 kuruş olması bizi çok sevinçlendirmiş. Ve fişleri 750 kuruştan geri verme planları bile kurmuştuk. Ama artık fişde yok.. Herneyse bulaşıkları yıkadım birde ne göreyim arkadaşlar fındığa devam. Sinirlendim yahu hiç iş paylaşımı yok.. Yapmıyorum yemek. Aç beklerim..
Bizde her gün makarna yiyoruz soslu memlun değilsem yo memlunum küçüküğümden beride severim . Sosunun hakını veren makarnadan daha iyi bir yemek yoktur bence :)
 
Ne iyi yapmışsınız da böyle bir başlık açmışsınız, yani öyle çok doluyum ki hani sabahlara kadar yazasım var, o yüzden hiç okumadan yazıyorum ama okuyacağım söz.

- İlk öncelikle şu güzel ülkemdeki müteahhitler ne kadar boş beleş adamlar arkadaş. Tamam hadi mühendise değer vermiyorsun da bu kadar gösterme bari. Ofiste lamba takar oldum, güzel hoş para veriyorlar ama ne bileyim lamba takmak ne lan. Mesleğimin inceliklerini öğreniyorum diye avutuyorum kendimi..
- Geçen gün abimle İstanbul trafiğine çıktık, adam zaten telaşlı ve sabırsız biri. Sürekli küfür ediyor sağa sola, en sonunda şu laf çıktı '' amuogoudumun kadınları 3 5 kuruş kazanıyorlar, hepsini araba taksitine yatırıyorlar, kocaları metrobüsle eve dönüyor, pis egolular!'' dedi. Sonra uzun bir süre bunu düşündüm, harbiden öyle arkadaş, nerede jip ve son model araba varsa hepsinin şoförü kadın, yani kadınların bu kadar çok iş hayatında büyük paralar kazandığına inanmıyorum. He kazanan var, iki tane genel müdür yardımcım var mesela, ama yani kadınlığını kullanarak, gel gör ki tın tın bomboş..
- Bugün aklıma takılan bir konu var, tayyip çok yaşlanmış , adam çok çökmüş ya. İçim acıdı biraz. Kansermiş öyle diyorlar doğru mu, bilen var mı ?
- Bir de ben forum da bir arkadaşla atışmıştım, ismini unuttum şimdi, oglum adamı çok üzdüm mü bunu düşündüm cidden..



Ben en büyük salaklığım, çok iyi kalpli olmam. Vallahi lan insanlar hakkında hep iyi şeyler düşünüp, yüzüme tükürene, abi bir derdin mi var oturup konuşalım diyecek durumdayım. Biri beni silksin. Yok mu beni silken beyler.

Beyler bir de geçen gün bir hatunla tanıştım, kızın derdi benimle seksüel bir aktivitelerde bulunmak, vallahi böyle dedi '' seksüel aktivite'' :D Kız olya abramovich gibi hatun, yani işe güce gitme seksüel aktivitelerde bulunursun .. Ama asıl sorun ben bu kıza yeter miyim diye düşünüyorum.. Özgüvenimi sıfırladı resmen.

Bir de Pink floyd- Cymbline bilmeyen var mı ?

Şimdilik gidiyorum.
 
4.dublenin ortalarına doğru dinle bir de...

Emrahım sağlam içer, bozmaz kendini, tanıyorum canım kendisini, hani "10 yıllık arkadaşım" klişesi vardır ya bu sene itibariyle tam 10 yıl olmuş lan Emrah :)
ayrıca belirtmeye çalıştığın şeye katılıyorum, torpil memleketin heryerine işlemiş, samimi ve içten insanların başarısını engelleyen bir düzenek var resmen, heryerde görüyorum bunu. neyse uzun konu.
 
bir günde bu kadar başlığın açılması paralel yapılanmanın bir organizasyonu mu acaba?

şaka bir yana ne bu böyle yahu, resmen başlık zebilliği olmuş, ilgili başlıklara konsolide edeydiniz ya bunları ey kullanıcılar!
 
Bak gene ne oldu bak
Marketteyim öğrencilik hali işte makarnanın bile fiyatına bakıp alıyoruz neyse reklamsa reklam sevgi koyayım karfurdayım evet karfur komikse gülün neyse kalabalık adamın biri baya bi yapılı elimde araba rica etti çıkabilirmisiniz diye sorunmu var bilader diye var sevgi koyayım var diyemedim tabi bu adamla 3 5 kez geldik böyle karşı karşıya neyse en son çiğ köfte kuyrugunda sonunda sıra bana gelmıstı arkamda 4 kısımı ne var adam tak diye onume geçtı gene sorun mu var bilader dedi . İçimde şimşekler çaktı sonra sinirlendim var kardeşim dedim lan bacak kadarsın almayım ayagımın altına dedi halbuki 1.81 imde yağ tulumbası yemek yemekten başka bişi yapmamışsın kendini vucutlu sanıyorsun az efendi ol yaşından utan dedim adamın gozunden yas geldi gitti . O devi sozlerımle yıkmıstım işte bunun verdiği gurur ama ağlatmanın verdiği vicdan azabı bulunduğum durumu ... anlayamazsınız ...
 
Geri
Üst