Dabbe

1. sınıf bir komedi filmi. kesinlikle gidilmesi tavsiye edilir.
korku- gerilim? o neydi pardon? alakası yok yani. bütün film boyunca salon yarılıyordu gülmekten, bir sahnesinde bile korkmadık. sadece arkadaki saf takımı tırstı biraz :D.
boş vaktiniz varsa, canınız da sıkkınsa, neşelenmek için mutlaka gidiniz. gidin ve görün ne güzel :)lol:) filmler yapabiliyoruz öyle!
 
msn kullanan insanların nick arayışına derman oldu bu film ;))

:arrow: dabbe harekete geçti
:arrow: 388@0
:arrow: bunu yapan dabbe tülarz'dır

bunlardan bir kaçı :D

izlemedm. şey korkusu ee şey :)) [o şey'i yazamam forum kurallarına aykırı :p ]
 
gittik de noldu :) ya korkmadım sadece 2 sahnede geriye kalan komedi zaten salondaki çığlıklar admaın birininn vay anam die bağırışı salonun 15 dk gülmesi vs vs nese çok fazla şey bekledim hrlde ama ama ....:)
 
Ya polis şahsiyet aynaya bakarken arkasındaki öcü böcünün -herneyse-yansımasını görüyor ve de hiç tepki yok.Neredeyse selem verecek öcüye.(Hadi polis arkadaş öcü böcüye inanmayan,tüm gördüklerinin kendi hayalleri olabileceğinin farkındalığındaki realist bir arkadaş olsun da yine de anlık bir -etkilenme tepkilenme - yaşamaz mı insanoğlu )Oyunculuklar kötüydü de o ikinci sırada ölen çocuğun oyunculuğu daha da bir vahimdi.Ama bana kalırsa en kötüsü yönetmendi.Sonuçta oyuncu olmayan birisine bile ne yapması gerektini anlatamaz mı film çekmeye kalkışan biri.
 
nasıl toparlayayım, nasıl anlatayım..
tarık, evinin duvarlarını gazetelerle kaplamış, dizlerine kadar inen ertuğrul polat tişörtüyle yaşayan, bir yazlık evinde ikamet eden ve, o yokken sürekli ondan bahseden cansiparene gerzeklikte arkadaşlara sahip bir gençtir. bunun yazıldığı sema, onun az daha kart olanı hande ve dört arkadaş arasında en mükemmel biçimde canlandırılanı olan cem olmak üzere her biri, üç dört gündür haber alamadıkları tarık'ın, internete girip karılara kızlara yazdığını değil, "internette yayılan bir intihar salgınına" yakalandığını düşünmektedir. çalıştıkları çanak ve çömlek dükkanında, sabahtan akşama kadar müşteri gelmediği için, tarık aşağı tarık yukarı, acep tarık msn'de avatara ne koymuştur, ben ona internetten uzak dur dedim dinlemedi kabilinden muhabbetler etmektedirler. bu sohbetlerin son derece zeki diyaloglar ve üç oyuncudan özellikle siyah tişört giyme konusunda mahsun kırmızıgül'den hafif kalmayan cem'in her şeyi bilen adamlığıyla şenlendiğini belirtmek gerekir... velhasılı hande, tarık'ın evine gittiğinde (ki yazlık imiş güya, neyle gittin nası gittin be kadını) evin kapısını açamayınca, anahtarcı çağırıp destursuz açtırır. çilingir, bu ev senin mi, kimin, nereyi açıyoz, hırsız mısın, hırlı mısın diye sormadan kapıyı açıverir. hande içeri girdiğinde, ilk dikkatini çeken ise, duvarların gazetelerle kaplanmış olması değil, bilgisayarın kabloları olur. tarık, naylonlarla kaplı bir merdiven aralığından "böööööüü" efektiyle görülünce, sanki kapıyı kırıp girmemiş gibi "ha burda mıydın ben de kapıyı kırıp girdim, niye açmıyosun lan dümbük" demez hande, "naber nassın, ya bizim sema seni sevior aslında az daha yazıl kıza" der. devamında gerçekleşen bir intihar vakası, bu haseple tanıştığımız evinde kimonoyla gezmekten ibaret egzotik zevklere haiz olmayan gür saçlı bir detektif, her şeyi bilen adam cem'in bomba replikleri ("bir ölüden mail gelmesi hiç hoş değil"), emniyet teşkilatındaki zopa yutmuş gibi rol yapan yan karakterler (gerçi ana karakter ne ypıyor ki yan karakteri ne yapsın), bununla beraber bonus olarak da titreyen koltuklar, zonguldak kömürüyle boyanmış sıfatlarla resmedilmiş cin suretleri, alice cooper klibine benzeyen rüyalar ve finaldeki evet o muhteşem finaldeki fragmana da yansıyan "tünelde lorke lorke lorke eşliğinde halay var koşun gelin" temalı sekanslarla, içimizi şişiren, rezilliğin dik alası bir filmdir... filmin en can alıcı performansı ise kaan girgin'in "cidiye alınmak için gözlüklerini çıkaran bilim adamı" rolünden çıkıp gelmekte. japonya'da filme eklenen kısımların ise:

"abi titret görüntüyü, hah ver color correction'da filtreyi gökyüzü çişe dönüyor ama olsun kimse fark etmez ver ver ver sepia'yı, hah şu koltuğu da titret, burdan da siyah bir şey çıksın, şu odada da birini hüplet" şeklinde tasarlandığını, ses bandının ise baştan sona "böüüüüüüww" kıvamında fil anırığıyla doldurması nedeniyle filmin kulak sağlığı açısında iyi olmadığını belirtmek isterim.

bunu çektin, bir kişi de demedi mi allah aşkına bunu sakla, kimseye gösterme, kiralık kasalarda tut diye e hasan karacadağ'ım, belli ki inanmışsın iyi bir şey yaptığına da, yazık değil mi parana puluna?.. misal, parodiye vuraydın, dalganı geçeydin büyü mallığıyla, bilimum gerzek amerikan-ispanyol gerilimiyle fena mıydı?

değildi hasanım..
 
nasıl toparlayayım, nasıl anlatayım..
tarık, evinin duvarlarını gazetelerle kaplamış, dizlerine kadar inen ertuğrul polat tişörtüyle yaşayan, bir yazlık evinde ikamet eden ve, o yokken sürekli ondan bahseden cansiparene gerzeklikte arkadaşlara sahip bir gençtir. bunun yazıldığı sema, onun az daha kart olanı hande ve dört arkadaş arasında en mükemmel biçimde canlandırılanı olan cem olmak üzere her biri, üç dört gündür haber alamadıkları tarık'ın, internete girip karılara kızlara yazdığını değil, "internette yayılan bir intihar salgınına" yakalandığını düşünmektedir. çalıştıkları çanak ve çömlek dükkanında, sabahtan akşama kadar müşteri gelmediği için, tarık aşağı tarık yukarı, acep tarık msn'de avatara ne koymuştur, ben ona internetten uzak dur dedim dinlemedi kabilinden muhabbetler etmektedirler. bu sohbetlerin son derece zeki diyaloglar ve üç oyuncudan özellikle siyah tişört giyme konusunda mahsun kırmızıgül'den hafif kalmayan cem'in her şeyi bilen adamlığıyla şenlendiğini belirtmek gerekir... velhasılı hande, tarık'ın evine gittiğinde (ki yazlık imiş güya, neyle gittin nası gittin be kadını) evin kapısını açamayınca, anahtarcı çağırıp destursuz açtırır. çilingir, bu ev senin mi, kimin, nereyi açıyoz, hırsız mısın, hırlı mısın diye sormadan kapıyı açıverir. hande içeri girdiğinde, ilk dikkatini çeken ise, duvarların gazetelerle kaplanmış olması değil, bilgisayarın kabloları olur. tarık, naylonlarla kaplı bir merdiven aralığından "böööööüü" efektiyle görülünce, sanki kapıyı kırıp girmemiş gibi "ha burda mıydın ben de kapıyı kırıp girdim, niye açmıyosun lan dümbük" demez hande, "naber nassın, ya bizim sema seni sevior aslında az daha yazıl kıza" der. devamında gerçekleşen bir intihar vakası, bu haseple tanıştığımız evinde kimonoyla gezmekten ibaret egzotik zevklere haiz olmayan gür saçlı bir detektif, her şeyi bilen adam cem'in bomba replikleri ("bir ölüden mail gelmesi hiç hoş değil"), emniyet teşkilatındaki zopa yutmuş gibi rol yapan yan karakterler (gerçi ana karakter ne ypıyor ki yan karakteri ne yapsın), bununla beraber bonus olarak da titreyen koltuklar, zonguldak kömürüyle boyanmış sıfatlarla resmedilmiş cin suretleri, alice cooper klibine benzeyen rüyalar ve finaldeki evet o muhteşem finaldeki fragmana da yansıyan "tünelde lorke lorke lorke eşliğinde halay var koşun gelin" temalı sekanslarla, içimizi şişiren, rezilliğin dik alası bir filmdir... filmin en can alıcı performansı ise kaan girgin'in "cidiye alınmak için gözlüklerini çıkaran bilim adamı" rolünden çıkıp gelmekte. japonya'da filme eklenen kısımların ise:

"abi titret görüntüyü, hah ver color correction'da filtreyi gökyüzü çişe dönüyor ama olsun kimse fark etmez ver ver ver sepia'yı, hah şu koltuğu da titret, burdan da siyah bir şey çıksın, şu odada da birini hüplet" şeklinde tasarlandığını, ses bandının ise baştan sona "böüüüüüüww" kıvamında fil anırığıyla doldurması nedeniyle filmin kulak sağlığı açısında iyi olmadığını belirtmek isterim.

bunu çektin, bir kişi de demedi mi allah aşkına bunu sakla, kimseye gösterme, kiralık kasalarda tut diye e hasan karacadağ'ım, belli ki inanmışsın iyi bir şey yaptığına da, yazık değil mi parana puluna?.. misal, parodiye vuraydın, dalganı geçeydin büyü mallığıyla, bilimum gerzek amerikan-ispanyol gerilimiyle fena mıydı?

değildi hasanım..
 
O kadar zamanda yazıldı, çizildi. Demek ki neymiş, hakkında uzun konuşulanlara pek fazla aldırış etmeyeceksin. Sonu hiç iyi çıkmayabilir. İşte bu filmde aynen böyle oldu. Uzun bir zaman hakkında konuşuldu, hatta yapım aşamasında da bahsedildi. Sinemalara gelince ne olduğunu görmüş olduk.
 
Yok abi yok !
Türkler korku filmi çekemeyecek.Çekmesinler de zaten.
Adile Naşit'le , Şener Şen'in "Gulyabani" bile daha korkunçtu.
Fragman'a bakınca birşey zannettik.
Gitmez olaydım.
17.sınıf 90'lar Amerikasının absürd-komedi filmlerinden farkı yok.
Seyrettiğim tek türk gerilim filmi "Anayurt Oteli"ne selam olsun buradan.
 
exkalibur valla yazılarını okurken çok güldüm.hakikaten de filmi izlerken bunlara bende dikkat etmiştim.ama çok güzel dile getirmişsin.eleştirmenlik falan yapsana sen atilla dorsaydan ne eksiğin var.filmde şuna dikkat ettinizmi gerçekçiliği sağlamak adına bir bilimadamı çıkaran bu insanlar yabancı yapımlarda bunun karşısına birde din adamı çıkarırlar bu adam genellikle din çevrelerinden soyutlanmış olur.bizdede bi ilahiyat profesörü çıkarılıp dabbe hakkında bişeyler söyletilmeliydi ama malesef bu görevi kendini ortaya atıp ''bu dabbedir dabbetül arzdır'' diye böğürerek patlak gözleriyle kafayı yemiş adama yaptırılmasındansa daha etklili olabilirdi
 
Bu kadar komik bir korku filmi seyretmedim bugüne kadar...En çok da "kızlar bu aralar internette fazla takılmayın" demesine güldüm polisin...Ve filmi dikkatlice seyrettiğimizde gözümüze çarpacak olan mantık hatalarına çok güldüm...
 
exkalibur herşeyi çok güzel anlatmışsında ya minibüsdeki nineye ne demeli bütün sinema kopmuştuk ya ikinci sefer nineyi aynı yerde görünce :D :D
 
gerçekten güzel anlatmış arkadaş..biz de cem'in telefonu açıp sesleri duyunca alo kimsiniz deyişine ve maili incelerken napıyo bunlar ya demesine çok gülmüştük :)
 
gerçekten anlatılmaz yaşanır bu dabbe. Filmin başından zaten gökyüzünün sarı olması filmin gidişı hakkında bir kaç ipucu veriyodu ama bu kadar kötü olabileceğini düşünmemiştim. Oyunculuk kesinlikle rezaletti. kızın bütün film boyunca 388@0 ın tersten okuyunca dabbe olduğnu anlayamaması ve sonunda bilgisayarın karşısına koca bir ayna koyarak durumu farketmesi bütün sinemayı kahkaya boğdu. Bunun yanında tabiki dolmuştaki yaşlı teyze ve iki kere karşımıza çıkan yüz ifadesi, oyuncuların oturup konuşucak başka yer bulamayıp müzeleşmiş bir lokomotifin üzerinde dabbenin sırrını çözmeye çalışmaları, komiserin yanındaki adamın sinir bozucu bir şekilde sürekli sakız çiğnemesi, odadaki scarface posteri filmi bitiren sahnelerdendi.Türk yapımı bir şans verelim belki güzeldir diye giderek inanılmaz hayal kırıklığına uğradığım dabbe'yi izlemediyseniz çok da bişey kaçırmadınız.
 
Bu filmden aldığı tepkilere göre ikincisini ve üçüncüsünü çekmeyi düşünüyomuş Karacadağ.Yani bu bir üçlememiş.Çekermi çekmezmi bilmiyorum bu durumda fakat benim merak ettiğim izlenirmi? izlenmezmi?
 
Euhuehuehe :D :D Exkalibur haala gülüyorum yazdıklarına bunları yazarken bile :LOL:
Fragmanına aldandık gittik sonunda böle düşüncelere kapıldık işte nezaman bizden güzel bir film izleyeceğiz diye meraktayım açıkçası :D
 
ya abi olay zaten belli.herifler basın internet vb. sayesinde bi merak uyandırdı bizim sazan türk izleyicisi araştırmadan gitti filme.ben fragmanı gördüğümde araştırdım.adam saf fetullahçı stv de falan çalışıyo.bu da ne demek .kazanç direk fetullahçılara ordan da yurt yapımına.böylece beyni yıkanacak bi sürü genç yaratıcaz farkında olmadan.çok yazık herkes zokayı yuttu.oyunculuk sıfır. bide saçma sözler var
bi ölüden mail almak hiç hoş bişey değil
ne bu şimdi ya nasıl bir senaryo bu be.ne biçim bi tepki?
 
Geri
Üst